Daha önceki yazılarımızda serdedilen açıklamalar çerçevesinde evrâdın, Kur’an ve Sünnet’in çizdiği sınır dâhilinde yapılan ibadetler olduğunu görüyoruz. Âlimlerimiz, bir mü’minin belirli zamanlarda yerine getirmeyi kendisine vazife edindiği amellerin muhakkak Kur’an ve Sünnet çerçevesinde olması gerektiğini, bu iki mesnette yeri olmayan amellerin bidat sayılacağını ifade etmişlerdir.
İsmail Hakkı Bursevî (k.s.) bu hususta şöyle demiştir: ’Bazıları şöyle demiştir: ’Kitap ve Sünnet’te varit olmayan şeyleri kendine virt edinme ki edepli âlimlerden olasın. Böylece sen, zikirle tilaveti birleştirmiş olursun ve hem tilavet edenlerin hem de zikredenlerin sevabı senin için sabit olur. Zira Kitap ve Sünnet, insanın dünya ve âhiret hayrından arzu edeceği her bir mertebeyi muhakkak zikretmiştir. (Bazı büyükler şöyle demiştir): ’Fukarâ’dan her kim, Sünnet’te varit olmayan bir vird meydana getirirse, Allah’a ve Rasûlü’ne karşı su-i edepte bulunmuş olur. Ancak bu, Allah Teâlâ’nın öğretmesiyle olur ve Allah, ona bir araya getirdiği sözlerin özelliklerini bildirirse, bu durumda yeni bir şey icat etmiş değil, emre uymuş olur.’ (İsmâîl Hakkî el-Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-Beyân, c.9, s.385)
’Evrâd-ı Şerîfe-i Fârukîye’de yer alan evrat hakkında:
Hz. Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.)’nun tertip ve tasnif ettiği ’Evrâd-ı Şerîfe-i Fârukîye’ eserinde yer alan virdlerin mesnedi de hiç şüphesiz Kur’an ve Sünnet’tir. Biz bu hakikati, kitap içerisinde yer alan bazı evrâdın kaynaklarını ve onlarla ilgili sahih olarak nakledilen rivayetleri zikretmek suretiyle ifade etmek istiyoruz:
Hizbu’l-Bahr:
’Hizbu’l-Bahr, (Hicrî) 656 yılında vefat eden Şeyh Nûruddîn Ebu’l-Hasen Alî b. Abdillâh b. Abdilhumeyd el-Mağribî eş-Şazulî el-Yemenî’ye aittir. Bu meşhur bir duadır. (Hizbu’l-Bahr/Deniz hizbi) diye isimlendirilmiştir. Zira o, denizde hazırlanmıştır...’ (Kâtib Çelebî, Keşfu’z-Zunûn An Esâmi’l-Kutubi Ve’l-Funûn, Daru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrût, c.1, s.661)
Hizbu’l-Bahr’in telifiyle ilgili şöyle bir hadise nakledilmektedir: ’Ebû Hasan Şâzelî, bir Hıristiyan’la beraber hac niyetiyle Kızıldeniz’de yolculuğa çıkmıştı. Günlerce rüzgâr esmeyince rüyada (ya da yakaza halinde) Nebi (a.s.)’ı gördü. ’Hizbu’l-Bahr’ı kendisine telkin etti. Ebû Hasan Şazelî de onu okudu ve Hıristiyan’a yola çıkmayı emretti. Bunun üzerine Hıristiyan: ’Hani rüzgâr nerede ki?’ deyince: ’Dediğimi yap, rüzgâr şimdi sana gelecektir.’ dedi. Durum aynı dediği gibi oldu ve bu hadiseden sonra Hıristiyan müslüman oldu…’ (İsmâîl Hakkî el-Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-Beyân, c.9, s.213)
’Ulemâ Billâhi Teâlâ bu hizb hakkında; ’Onda, Allah’ın ism-i a’zam’ı vardır.’ demişlerdir. (Bir rivayette) geldi ki, Ebu’l-Hasan eş-Şâzelî şöyle demiştir: ’Şayet hizbim, Bağdat’ta okunsaydı, (Moğollar tarafından) zapt edilmezdi. O, yeterli bir hazırlıktır ki, onda sıkıntıların genişliğe kavuşturulması vardır. Bir mekânda okunursa mutlaka belalardan selamet bulunur. Okunmasında, bidayette olanlar için şifalı sırlar, nihayette olanlar için saf nurlar vardır. Her kim onu, her gün güneş doğarken okursa Subhân olan Allah Teâlâ onun duasına icabet eder, sıkıntısını giderir, insanlar arasında değerini yükseltir, sadrını tevhide açar, işini kolaylaştırır, insanların ve cinlerin şerlerine karşı ona kâfi gelir, her kimin bakışı ona isabet ederse mutlaka onu sever. Zorba bir kimsenin yanında onu okursa, şerrinden emin olur. Her kim onu her namazdan sonra okursa, Subhân olan Allah Teâlâ o kimseyi mahlûkatından müstağni kılar, zamanının hadiselerine karşı onu emniyette kılar, tüm hareketlerinde ve duruşlarında ona saadet vesilelerini kolaylaştırır. Her kim de Cuma günü ilk saatte onu okursa, Allah kalplere onun sevgisini koyar.’ (Kâtib Çelebî, Keşfu’z-Zunûn An Esâmi’l-Kutubi Ve’l-Funûn, Daru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, Beyrût, c.1, s.661)
Telif edilme hadisesinde de görüldüğü üzere, Hizbu’l-Bahr’ın Kur’ân’a ve Sünnet’e dayalı bir hizb olduğu hakkında Bursevî (k.s.) şöyle demektedir: ’(Bazı büyükler şöyle demiştir): ’Fukarâ’dan her kim, Sünnet’te varit olmayan bir vird meydana getirirse, Allah’a ve Rasûlü’ne karşı su-i edepte bulunmuş olur. Ancak bu, Allah Teâlâ’nın öğretmesiyle olur ve Allah, ona bir araya getirdiği sözlerin özelliklerini bildirirse, bu durumda yeni bir şey icat etmiş değil, emre uymuş olur. Bu, Şâzelî (k.s.)’ya ait olan ’Hizbu’l-Bahr’ ve benzeri gibidir. Zira Ebû Hasan Şâzelî (rh.a.), ona Allah ve Rasûlü’nün izni olmadan bir harf dahi koymadığını açıkça ifade etmiş ve: ’Rasûlullah’ın dua ettiği sözlerin dışındaki sözlerle dua eden kimse bidat ehlidir.’ demiştir.’ (İsmâîl Hakkî el-Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-Beyân, c.9, s.385)
Hizbu’l-Bahr’in mesnedinin Kur’ân ve Sünnet olduğuna delil teşkil etmesi açısından biz de hizb içerisinde geçen iki dua sığalarıyla ilgili iki rivayet zikretmek istiyoruz:
’Bismillâhillezî lâ yedurru measmihî şey’un fil’ardi…’
Ebân b. Sem’ân’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Osmân b. Affân (r.a.)’ı şöyle derken işitttim: Rasûlullah (s.a.v.)’i şöyle buyururken işittim: ’Her kim (akşama erdiğinde) üç defa: ’Bismillâhillezî lâ yedurru measmihî şey’un fil’ardi velâ fissemâi ve hüvessemîü’l-alîm/İsminin (anılmasıyla) ne yerde ne de gökte (bulunan belâ ve musibet cinsinden) hiçbir şeyin zarar ver(e)mediği Allah’ın ismiyle. O semî’ (en iyi işiten)dir, alîm (herşeyi hakkıyla bilen)dir.’ derse, o kimseye sabaha kadar ansızın bir musibet gelmez. Herkim de bu kelimeleri sabaha erdiğinde söylerse akşama erinceye kadar ona ansızın bir musibet gelmez.’ (Ravi) dedi ki: (Bu hadisi rivayet eden) Ebân b. Osman’a (ansızın bir) felç isabet etti. Bu¬nun üzerine hadisi ondan işiten kimse Ebân’a bakmaya başladı. (Bunu gören Ebân): ’Niçin bana bakıyorsun? Allah’a yemin olsun ki ben Osman (b. Affân) adına yalan bir söz uydurmadım. Osman da Nebi (s.a.v.)’in adına ya¬lan söz uydurmadı. Fakat benim başıma gelenlerin geldiği gün öfkelenmiştim de bu (duayı) okumayı unutmuştum.’ dedi. (Ebû Dâvûd, Edeb, 110)
’Hasbiyallâhu lâ ilâhe illâ huve aleyhi tevekkeltu…’
Ebu’d-Derdâ (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: ’Her kim sabaha ve akşama erdiği zamanlarda yedişer defa: ’Hasbiyallâhu lâ ilâhe illâ huve aleyhi tevekkeltu ve huve Rabbu’l-arşi’l-azîm/Bana Allah yeter. O’ndan başka hiç bir ilah yoktur. Ben ancak O’na tevekkül ettim. O, yüce Arşın sahibidir.’ derse, (bu keli-melere olan güveninde) ister sadık olsun, ister (sadık olmayıp) yalancı ol¬sun, Allah onu üzen her şeye karşı ona yeter.’ (Ebû Dâvûd, Edeb, 110)
Evrad-u Ezkar ? 5 Evradın Kur'an ve Sünnet Çerçevesinde Olmasının Gerekliliği,
Özlenen Rehber Dergisi 111. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.