Özlenen Rehber Dergisi

111.Sayı

Dünü, Bugünü ve Yarını Açısından 'Din Eğitimi'

Mustafa ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 111. Sayı
’Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılması haklarına saygı gösterir.’
(Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 1. Protokol Madde 2)
GİRİŞ
Türkiye’de Cumhuriyet dönemi boyunca eğitim sistemi içerisinde dinin yeri sürekli tartışılmış hala da tartışılmaktadır. Bu tartışmaları; dinin ve dolayısıyla din eğitiminin önemli bir problem alanı olması ve Türk insanının yaşadığı sekülerleşme sürecine rağmen dine verdiği önemin devam etmesi şeklinde iki açıdan değerlendirebiliriz. Aslında bu iki yorumu bir arada mütalaa etmekte mümkündür.
Türkiye’de Cumhuriyet tarihi boyunca dinin devlet, eğitim, toplum ve fert hayatında yerinin ne olması gerektiği konusu gündeme gelmiştir. Bu tartışmaların önemli bir boyutunu da hiç şüphesiz okullardaki din eğitimi oluşturmaktadır. Bu konuda ülkemiz hayli zengin bir deneyime sahiptir. Bu deneyimler arasında okullarda din dersine hiç yer vermemekten, seçmeli ve zorunlu olmasına kadar farklı seçenekler mevcuttur. Bu deneyimlerin iyi analiz edildiği takdirde oluşturulacak yeni din eğitimi politikalarına katkı sağlayacağı aşikârdır.
DİN EĞİTİMİNDE YENİ YAKLAŞIMLARIN GEREKLİLİĞİ

Belirli bir dönem için geliştirilen bir din veya din eğitimi politikasının değişen şartları göz önüne alarak yeniden gözden geçirilmesinin gerekliliği ortadadır. Şüphesiz 21. Yüzyıl toplumlarında din eğitiminin ilgili paydaşlar tarafından tartışılıp eleştirel değerlendirmelerde bulunulması gayet normal ve hatta gereklidir. Ancak bu tartışma ortamına çoğu zaman bilimsellikten daha çok ideolojik duruşların din ve din eğitimi konusundaki pozisyonlarının etkin olduğu görülmektedir. Aslında din eğitimi tartışmaları Türkiye’de dinin fert, toplum, eğitim gibi alanlarda yerinin ne olduğu ve ne olması gerektiği konusuyla irtibatlıdır. Diğer bir ifade ile ülkelerin din eğitimi politikaları o ülkede fert ve devlet hayatında dinin konumundan bağımsız değildir. Son zamanlarda ise Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik süreci ile irtibatlı olarak din eğitimi tartışmalarına AB boyutu eklenmiş gözükmesi de bu tezimizi kuvvetlendirici nitelikte bir olgudur.
DİN EĞİTİMİNİN TARİHİ SERÜVENİ

Osmanlı Devleti son dönemi
Din eğitiminin tarihi serüveni dedik ama daha çok Osmanlı’nın son demleri ve Cumhuriyet dönemini ele alacağız. Aksi bir yaklaşım makaleyi muhteviyat açısından genişleteceği gibi ebat açısından da hayli zorlayacaktır. Öncelikle 1923 yılında kurulan Cumhuriyetin Osmanlı’dan nasıl bir din eğitimi mirası aldığına bakalım.
Osmanlı’da eğitim sektöründe ana hatlarıyla üç çeşit okul bulunmaktadır. Bunlar;
- Medrese,
- Mektep (okul)
- Yabancı okullardır.

Medrese; en eski ve din eğitimi ağırlıklı bir eğitim kurumudur. Medresenin devletin ve toplumun ihtiyaç duyduğu insanı yetiştirmede yetersiz kalması ve eğitimdeki modernleşmeye paralel olarak yeni bir okul çeşidi ortaya çıkmıştır. Bu da mekteptir. Mektep batılı anlamda bir eğitim kurumudur ve Cumhuriyet dönemi okullarının esasını teşkil etmiştir. Eğitim din ağırlıklı değildir ve seküler dersler (matematik, fen, tarih vb.) ön plandadır. İslam’la ilgili olarak genelde ’İlmihal’ ve ’Tecvid’ adlarında dersler okutulmaktadır. Yabancı okullar ise o zaman güçlü olan İngiltere, ABD, Fransa, Almanya vb. devletlerin desteği ile Osmanlı topraklarında açılan yabancı eğitim kurumlarıdır.
Şüphesiz bu farklı eğitim kurumlarının eğitim anlayışları ve dünyaya bakışları birbirinden farklıdır. Yeni kurulan Cumhuriyet yönetimi de bu gerçekten yola çıkarak dönemin şartlarında iki önemli adım atmıştır. Bunlar;
- Yabancı okulların birçoğunu kapatmak
- 1924’te çıkarılan Tevhid-i Tedrisat kanunu ile medreseleri kapatıp eğitimde mektepler adına birliğe karar vermek
Bu kanunla eğitim sistemi içerisinde din eğitimine son verilmemiş, dini ve seküler eğitimin modern okul çatısı ve anlayışı içerisinde verilmesi öngörülmüştür.
Cumhuriyet Türkiye’si

Cumhuriyetin ilanı neticesinde oluşturulan din eğitimi stratejisi serüvei şu şekildedir. Din görevlisi yetiştirmek üzere İmam-Hatip Okulları ve yüksek din uzmanı yetiştirmek üzerede İstanbul’da İlahiyat Fakültesi açılmıştır. Aynı zamanda okullarda okutulan din dersleri de varlığını devam ettirmiştir. Ancak Cumhuriyet tek parti döneminde (1923-1946) din eğitimi uygulamaları açısından birçok sorun yaşanmıştır. Muhtemelen pozitivist düşüncenin etkinliği, aşırı seküler anlayışın bazı elitler üzerindeki tesiri ve ulus devlet inşa sürecine geleneksel din anlayışının zarar verebileceği endişeleri din eğitimi uygulaması açısından olumsuz deneyim yaşanmasında rol oynamıştır.
1930’lu yılların başına gelindiğinde İmam-Hatip Okulları ve İlahiyat Fakültesi kapanmıştır. Genel okullarda da din dersine yer verilmemektedir.
1946’da çok partili demokratik sisteme geçişle birlikte halk isteklerini daha iyi dile getirmiştir. Din eğitimi talepleri de bunlar arasındadır. Cumhuriyet Halk Partisi içerindeki bazı milletvekilleri de din eğitimine olan isteği açıkça belirtmişlerdir. 1948’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde okullarda din dersleri meselesi tartışılmış ve ilkokul 4 ve 5. sınıflara normal okul saatleri dışında isteğe bağlı din derslerine yer verilmesi kararlaştırılmıştır. TBMM’de yapılan tartışmalara bakıldığı zaman din derslerinin okul programı içerisinde yer verilme gerekçeleri oldukça dikkat çekicidir. Bazıları şöyledir; çocukların büyüklere karşı saygı göstermemesi, Komünizme karşı dinin gücünden yararlanma, dinin Türk kültürünün önemli bir unsuru olması, ölen yakınlarının arkasından gençlerin Kur’an okumayı bilmemesi vb.
Görüldüğü gibi bu gerekçeler dini bir gerekçe olmaktan daha çok sosyolojik gerekçelerdir. Demokrasiye geçiş, laiklik yorumundaki din lehine esneklik vb. nedenlere bağlı olarak CHP iktidarının son yıllarında Ankara Üniversitesi’ne bağlı İlahiyat Fakültesi açılmıştır. 1947’de İmam-Hatip Kursları açılmıştır. (Doç. Dr. Recep Kaymakcan, Türkiye’de Din Eğitimi Politikaları Üzerine Düşünceler, EKEV Akademik Dergisi, sayı 27, sayfa 21-36, yıl 2006)
1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte din eğitimi alanında sağlanan kazanımlar devam etmiştir. 1956 yılında din dersleri normal okul programına alınmış ve ortaokullarda da okutulması kararlaştırılmıştır. 1951’de İmam-Hatip Okulları açılmış ve 1959’da da bir yüksek din eğitimi kurumu olarak İstanbul’da Yüksek İslam Enstitüsü kurulmuştur. Çok partili döneme geçişle birlikte din eğitimi alanındaki niceliksel açıdan olumlu gelişmeler devam etmiştir. 1967’de liselere seçmeli olarak din derslerine yer verilmiştir. 1974’de CHP-MSP koalisyon döneminde ortaokul ve liselere zorunlu ahlak bilgisi dersi konulmuştur. Bu arada Yüksek İslam Enstitülerinin sayıları artırılarak dokuza çıkmıştır. (Prof. Dr. Halis Ayhan, Türkiye’de Din Eğitimi, Dem yayınları, 2004, İstanbul)
Özetle, 12 Eylül 1980 öncesi okullarda seçmeli din dersi ve zorunlu ahlak dersi verilmektedir. İmam-Hatip Liselerinin sayıları artmıştır ve üniversiteye girmede diğer lise mezunları ile eşit konuma sahiptir. 1 İlahiyat Fakültesi, 1 İslami İlimler Fakültesi ve 9 Yüksek İslam Enstitüsü bulunmaktadır.
12 Eylül 1980 sonrası

12 Eylül 1980 Askeri İhtilal sonrası oluşan askeri yönetim din eğitimi açısından önemli kararlar almıştır. Okullarda seçmeli din dersi ve zorunlu ahlak bilgisi dersi uzun tartışmalar sonrası her iki ders birleştirilerek ilk ve orta dereceli okullarda ’Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi’ adıyla zorunlu olarak okutulması öngörülmüştür. Ayrıca okullarda din dersinin yerini belirten bu düzenleme 1982 Anayasası’nın 24. maddesinde de zikredilmiştir. Diğer bir ifade ile din dersi en üst düzey hukuki metin olan anayasaya konularak zorunlu hale getirilmiştir. Bu dönemde din derslerinin zorunlu olup olmaması meselesi üzerinde yoğun tartışmalar olmuştur.
Hazırlanan raporlarda Tevhidi Tedrisat Kanunu’nun özüne vurgu yapılmış, seçmeli din dersi uygulamasından doğan problemler dile getirilmiş ve zorunlu din dersinin ülkenin milli birlik ve beraberliği açısından sağlayacağı katkı üzerinde durulmuştur. Aynı dönemde YÖK Yasası ile birlikte 1 Yüksek İslam Enstitüsü kapatılıp diğer 8 Yüksek İslam Enstitüsü bulundukları illerdeki üniversitelere bağlanmış ve İlahiyat Fakültesi haline dönüştürülmüştür. ( Prof. Dr. Halis Ayhan, a.g.e )
Örgün din eğitimi alanında çok partili döneme geçişle birlikte başlayan nicelik yönünden olumlu gelişmelerin devam ettiği görülmektedir. Bu süreçte din eğitimin kalitesinin ve değişen şartlara göre nasıl verilmesi gerektiği de tartışılmış ve gelişmeler sağlanmıştır. 28 Şubat süreci ile birlikte özellikle mesleki din eğitimi alanında elde edilen gelişmelerde bir gerilemenin olduğu gözlenmektedir. 1997’de ilköğretimin kesintisiz olarak 8 yıla çıkarılması ve meslek liselerine ve dolayısıyla İmam-Hatip Liselerine üniversiteye girişte normal liselerden farklı katsayı uygulanması bu okullara olan talebin keskin bir şekilde azalmasına neden olmuştur. Ayrıca son yıllarda ilahiyat fakültelerine verilen kontenjanın oldukça düştüğü de bilinmektedir. Burada es geçilemeyecek derecede öneme haiz bir unsur da 28 Şubat post-modern darbesinin rüzgarının kasırgaya dönüştüğü, hafızlık müessesesi ve Kuran Kurslarıdır. 8 yıllık kesintisiz eğitim en fazla bu alana zarar vermiştir. 28 Şubat süreci sonrası 8 yıllık zorunlu ve kesintisiz eğitimle birlikte alınan kararlar bir bir hayata geçirilmiş, Kur’an öğrenebilmek için 12 yaş sınırı Kur’an Kurslarına kayıt yaptırabilmek için 8 yıllık kesintisiz eğitimi bitirme şartı getirilmiştir. Eğitim kesintisiz olduğu için 12 yaşından önce Kur’an öğrenme ve 15 yaşından önce de hafızlık yapma imkanı tamamen ortadan kalkmış ve böylece hafız yetiştirme yönünde bütün İslam ülkelerine örnek olan ülkemizde hafızlık kurumu kendiliğinden sıfırlanma noktasına gelmiştir. Bütün bunların nihayetinde ise Kur’an kurslarına giden öğrenci sayısı % 70 oranında azalmış, milletin asli hüviyetinde onulmaz gedikler açılmıştır. Kısacası 1990’lı yıllarda doğan genç nesil gelinen 2012 yılı itibariyle bu güzelliklerden uzak yetiştirilmiştir. Bu nesil ise bugünlerde gelecek nesilleri aynı düşüncelerle yetiştirmektedir.
ZORUNLU DİN DERSİ HAKKINDA SÖYLENENLER

Son yıllarda Türk medyasında Avrupa Konseyi’nin aldığı karara da göndermede bulunularak Türkiye’nin AB sürecinde okullarda okutulmakta olan zorunlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin zorunlu olmaktan çıkarılması yeniden gündeme gelmektedir. Anayasanın 24. maddesi ile birlikte bu derslerin ilk ve orta öğretim kurumlarında zorunlu olması bazı çevrelerce dini özgürlüklere, laikliğe aykırı olduğu ve aslında bu dersin Din Kültürü olarak öngörülmesine rağmen din eğitimi içeren bazı unsurlar barındırması sebebiyle eleştirilmekte ve zorunluluğun kaldırılması istenmektedir. Bu konuyu gündeme getirmede bazı Alevi derneklerinin etkin olduğu görülmektedir. Örneğin; 26-27 Mart 2005 tarihleri arasında Ankara’da Alevi-Bektaşi Federasyonu ve Avrupa Alevi Birlikleri tarafından düzenlenen ’Alevi Konferansı’ sonuç bildirisinde zorunlu din dersinin kaldırılması istenmektedir. Bildiride, zorunluluğun kaldırılma gerekçesi ise;
a. 12 Eylül Anayasasının anti-laik ve anti-demokrat uygulaması olması
b. Eğitimi dinselleştireceği
c. Zorunlu din derslerinin din ve inanç özgürlüğünü hiçe saydığı şeklindedir. (Alevi Bektaşi Federasyonu, Çağdaş, Bilimsel ve Laik Bir Eğitim İçin Zorunlu Din Dersine Hayır, Alevi Bektaşi Fedarasyonu (ABF), Yayın no:3, 2005)

PEKİ, DÜNYA’DA DURUM NASIL
Avrupa Birliği üyesi ülkelere baktığımıza birlik ülkelerinden Fransa hariç diğer bütün ülkelerde okullarda seçmeli ve zorunlu olarak müstakil bir din dersinin var olduğunu görmekteyiz. Avrupa ülkeleri içerisinde okullarda din dersine yer vermeyen 3 ülke bulunmaktadır. Bunlar; Fransa, Makedonya ve Arnavutluktur. (Doç. Dr. Recep Kaymakcan, a.g.e.)
UNESCO’nun 2002 yılında dünyada eğitim konusunda yaptığı araştırmaya cevap veren 142 ülkeden 73’ünde okullarda en az bir saati kapsayacak şekilde zorunlu din dersinin olduğu görülmektedir. (UNESCO, ’Education and Religion: The Paths of Tolerance, Prospects’, Quarterly Review of Comparative Education, Vol. XXXIII, no.2, 2003)
UNESCO tarafından yapılan araştırmaya göre okullarda din dersine yer veren ülkelerin tamamına yakının Müslüman veya Hristiyan nüfusa sahip ülkeler olması oldukça dikkat çekicidir. Budizm, Hinduizm, Şintoizm gibi dinlere mensup olanların oluşturduğu ülkelerde okullarda doğrudan din dersine yer verilmediği görülmektedir. Bu tablonun oluşma sebeplerinin araştırılması gerekmektedir.
Dördüncü World data on education verilerine göre son yıllarda okul programları içerisinde din derslerine ayrılan sürede bir artış gözlenmektedir. Din dersine yer veren ülkelerde öğretim programı içerisinde ayrılan süre toplam müfredatın %7.7’si civarındadır. (J. Rivard, & M. Amadio,. ’Teaching Time Allocated to Religious Education in Official Timetables’, Prospects, XXXIII/2, 2003)
Bu çerçevede Türkiye’de okullarda din dersine ayrılan süreyi daha anlayabilmek için dünyadaki bazı ülkelerde genel eğitim içerisinde din dersine tahsis edilen süreye bakmak anlamlı olacaktır.
Bazı ülkelerde okullarda din eğitimi ve/veya öğretimine ayrılan zaman

Ülke Yüzde %
Suudi Arabistan 28.2
Yemen 25.7
Umman 16.5
Katar 14.9
Irak 12.5
Malezya 11.9
Libya 11.9
Fas 9.9
Ürdün 9.8
Kuveyt 9.1
Polanya 9.0
Irlanda 8.7
Norveç 8.3
Avusturya 7.6
Suriye 7.4
Mısır 7.1
Şili 6.0
İspanya 5.7
Tunus 5.5
Yunanistan 5.2
Endonezya 5.1
Finlandiya 5.0
Brezilya 4.9
Cezayir 4.6
Danimarka 4.3
Kanada 4.1
Turkiye 4.0
Litvanya 3.9
İsveç 3.1
Slovakya 2.1


(Yukarıdaki tablo 2001 World Data on Education verilerine göre dünya’da okulların ilk 9 yılında eğitim içerisinde din dersine ayrılan zamana göre dağılımını göstermektedir. (Rivard & Amodi 2003)

NOT: Gelecek sayımızda kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.