Özlenen Rehber Dergisi

109.Sayı

Sahabe (r.anhüm)' Ün Sünneti Alışma Yolları,

Harun APAYDIN Özlenen Rehber Dergisi 109. Sayı
Günümüz müslümanları tarafından büyük ölçüde ihmal edilmiş olan; Efendimiz (s.a.v.)’in sünneti ve hadis-i şerifleri ile ilgili olarak bu ayki makalemizde, ’Sahabe (r.anhüm)’ün Sünnet’i alışma yolları’ konusunu işlemek istiyoruz.
Bunun için öncelikle ’Sahabe kimdir? Kime denir? Nasıl sahabe olunur?’ mevzuuna değinmek istiyorum.
Sahabe kimdir?

Sözlükte sahabe; bir arada bulunmak, sohbet veya arkadaşlık etmek demektir.
Allâme İbn-i Hacer’in ’el-İsâbe’de ’en doğru’ diye tavsif ettiği tarife göre sahabe; Hz. Peygamber (s.a.v.)’le, O’na inanmış olarak karşılaşıp İslam üzere ölen kimsedir. İbn-i Hacer’in ifadesiyle bu tarife, Rasûlullah (s.a.v.)’le beraberliği uzun olan da girer, kısa olan da; kendisinden hadis rivayet eden de girer, etmeyen de; O’nunla gazve yapan da girer, yapmayan da. Yine bu tarife göre sahabe kavramı içerisine; Rasûlullah (s.a.v.)’i bir kere görmüş ve fakat beraber oturmamış olan da girer; beraber olduğu halde âmâlık gibi bir sebeple görmemiş olan da girer.
Sahabe annelerimize ’sahâbiyye’ denir.
Sahabe’yi, Sünnet’i öğrenmeye teşvik eden unsurlar:
Peygamberimize arkadaşlık etme ve dinî emirlerin ilk muhatabı olma şerefine nail olan bu yüce insanlar, Efendimiz (s.a.v.)’in sünnet ve hadislerine büyük ehemmiyet vermişlerdir. Bu hususa en büyük şahitlerden birisi de hadisi, sünneti öğrenmede gösterdikleri gayret ve fedakârlıklardır.
Cenâb-ı Hakk’ın birçok âyet-i kerimede Rasûlullah (s.a.v.)’in sünnetine uymayı emretmesi ve bu hususta varit olan hadis-i şerifler, onları bu hususta gayret ve fedakârlığa sevk eden en önemli amiller olmuştur.
Cenâb-ı Hak (c.c.), Kur’ân-ı Kerim’in birçok âyetinde Rasûlullah (s.a.v.)’e tabi olmayı, O’nun yolunu takip etmeyi emretmiştir. Bir âyet-i kerimede: ’Andolsun ki Rasûlullah’ta sizin için Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır.’ (el-Ahzâb, 33/21) buyurmuş, O’nun, Müslümanlar için en güzel örnek olduğunu belirtmiştir. Bu âyet-i kerimede, sünnetin, bağlanılması gereken ’üsve-i hasene’ olduğu ifade edilerek mü’minler, ’i’tisâma/sünnete sımsıkı sarılmaya’ teşvik edilmiştir. Zira ’üsve-i hasene’ olmak, bütün fiillerde kendisine uymayı ve değer vermeyi, bütün hallerini önemsemeyi gerektirir.
Efendimiz (s.a.v.) de birçok hadis-i şeriflerinde, sünnetini öğrenmeye ve öğretmeye, sıhhatli şekilde korumaya teşvik etmiştir. O’nun (s.a.v.): ’Allah, bizden bir şey işitip, onu işittiği gibi (bir başkasına) aktaran kimsenin (yüzünü) ak etsin! Nice kendisine (hadis) ulaştırılan kimse, işitenden daha iyi kavrar.’ (Tirmizî, İlm, 7) buyruğu, mevzunun ehemmiyetini açıkça ifade etmektedir.
Sahabe (r.anhüm)’ün Sünnet’i alışma yolları:
Sahabe (r.anhüm) Efendilerimizin, genel olarak sünneti öğrenme yollarını şu şekilde ifade edebiliriz:
1- Soru sorarak öğrenme:
İlim öğrenmede, soru sormak büyük önem arz eder. Cenâb-ı Hak, bir âyet-i kerimede:
’Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.’ (el-Enbiyâ, 21/7) buyurmakta, bilgisi olmayan, dini hususunda nasıl bir yol takip edeceğini bilemeyen, bu konuda basiret sahibi olmayan kimselerin takva sahibi âlimlere sorarak öğrenmesini emretmektedir.
Efendimiz (s.a.v.) de soru sormaya teşvik etmiş, bir hadislerinde şöyle buyurmuşlardır:
’İlim, hazinelerdir. Anahtarı ise soru (sormak)tır. Şu halde (soru) sorun ki, Allah size rahmet etsin. Zira (soru sormakla) dört (kişi) mükâfat alır:
1- (Soruyu) soran
2- (Soruyu cevaplayarak) öğreten
3- Dinleyen
4- Bunlara cevap veren (Farklı nüshalarda ’Bunları seven’ diye geçmektedir.)’ (Ebû Nuaym el-Esbahânî, Hilyetu’l-Evliyâ ve Tabakâtu’l-Asfiyâ, c.3, s.192)

Bilinmeyen bir meseleyi, bilen kimseye sorarak öğrenmenin ehemmiyeti hakkında asr-ı saadette cereyan eden bir hadiseyi Câbir b. Abdillah (r.a.), şöyle anlatmaktadır: Bir sefere çıkmıştık, bizden bir adama taş değdi ve başını yardı. Sonra bu zat ihtilam oldu. Arkadaşlarına: ’Benim teyemmüm etmeme ruhsat buluyor musunuz?’ diye sordu. ’Sen suyu kullanabilirsin, sana (teyemmüm için) ruhsat bulmuyoruz.’ dediler. Adam yıkandı, akabinde de öldü. Peygamber (s.a.v.)’in huzuruna geldiğimizde bu hâdise (kendisine) haber verildi. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.): ’(Fetvayı verenler) onu öldürdüler, Allah da onları öldürsün. Bilmediklerini sorsalardı ya! Cehaletin ilacı ancak sormaktır. Onun teyemmüm etmesi, yarasının üzerine bir bez bağlayıp sonra üzerine mesh etmesi ve vücudunun geri kalan kısmını da yıkaması ona yeterdi.’ buyurdu. (Ebû Dâvûd, Taharet, 127)
Efendimiz (s.a.v.): ’(Fetvayı verenler) onu öldürdüler, Allah da onları öldürsün.’ buyurarak ilimsiz fetva vermenin vahametini, büyük bir günah olduğunu ifade etmiş, böylece onları azarlamış, ayıplamış ve bilmediklerini sorup öğrenmeye teşvik etmiştir.
Efendimiz (s.a.v.), kadın-erkek herkesin problemlerini çekinmeden sorabilmesi soru sormanın önündeki engelleri kaldırmıştır. Bu nedenle Sahabe Efendilerimiz, bir mesele veya sorunla karşılaştıklarında Rasûlullah (s.a.v.)’e sorarlardı.
Sahabe’nin soru sorarak öğrenmelerine dair birçok rivayet mevcuttur. Birçok ilim, onların bu sorularıyla açığa çıkmış, kıyamete kadar mü’minler için nur ve hidayet olmuştur. Bu mevzuda bir misal verecek olursak; Ebû Hureyre (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bir adam RasûlulIah (s.a.v)’e geldi ve: ’Yâ Rasûlallah! Benim iyi davranıp hoş sohbet etmeme (insanlar içinde) en lâyık olan kimdir?’ dedi. (Rasûlullah): ’Annendir.’ buyurdu. (Adam): ’Sonra kimdir?’ dedi. (Rasûlullah): ’Annendir.’ buyurdu. (Adam): ’Sonra kimdir?’ dedi. (Rasûlullah): ’Annendir.’ buyurdu. (Adam): ’Sonra kimdir?’ dedi. (Rasûlullah): ’Sonra babandır.’ buyurdu. (Buhârî, Edeb, 2)
2- Öğrenimde nöbetleşme:
Ashab-ı Kiram içerisinde, Ebû Bekir, Ebû Hureyre (r.a.) gibi devamlı Rasûlullah Efendimizin huzurunda bulunanlar olduğu gibi, ticaretle meşgul olan, günlük ihtiyaçları için bağ-bahçede çalışan, evleri uzak olan kimseler de vardı ki, bu Sahabe Efendilerimiz, Rasûllullah (s.a.v.)’in huzurunda devamlı bulunamıyorlardı. Bulunamadıkları zamana ait Rasûlullah Efendimizin sözlerini öğrenmeye çok istekli oldukları için nöbetleşme sistemini kurmuşlardı.
Hz. Ömer (r.a.)’den gelen bir rivayet Sahabe’nin Rasûlullah (s.a.v.)’i günlük meşguliyetlerine rağmen devamlı surette takip edebilmek için nasıl gayretkâr olup tedbir aldıklarını göstermektedir.
Hz. Ömer (r.a.) şöyle demiştir: Ensâr’dan bir komşum ile beraber Benû Umeyye b. Zeyd yurdunda oturuyor idim. Bu yurt Medine’nin Avâlî denilen yüksek semtindedir. (Bir şey öğrenmek ümidiyle) Rasûlullah’ın yanına nöbetleşe inerdik. Bir gün o iner, bir gün ben inerdim. Ben indiğim zaman o gün vahy ve saireye dair ne duyarsam haberini komşuma getirirdim. O da indiği zaman böyle yapardı…’ (Buhârî, İlm, 27)
Muhtelif rivayetlerden, Hz. Ömer (r.a.) ve komşusu dışında, Ukbe b. Âmir gibi Sahabelerin de aynı yola başvurduğu anlaşılmaktadır.
3- Hadis müzakeresi:
Ashâb-ı Kiram, hafızalarında iyice yerleşmesi, kısa zamanda unutmamaları için hadisleri kendi aralarında müzakere ederlerdi. Enes b. Mâlik (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: ’Biz Nebi (s.a.v.)’in yanında bulunur, O’ndan hadis dinlerdik. (Yanından) kalkıp (ayrıldığımız) zaman ise ezberleyinceye kadar (dinlediğimiz hadisleri) aramızda müzakere ederdik.’ (el-Hatîbu’l-Bağdâdî, el-Câmiu Li-Ahlâki’r-Râvî Ve Âdâbi’s-Sâmii, c.1, s.363, h.no:466)
İbn-i Abbâs (r.anhümâ)’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: ’Benden bir hadis işittiğiniz zaman, onu aranızda müzakere edin. Zira bu, o (hadisi) unutmamanız için daha uygun ve elverişlidir.’ (Râmehurmuzî, el-Muhaddisu’l-Fâsıl Beyne’r-Râvî Ve’l-Vâî, s.547, h.no:728)
Sahabe Efendilerimiz hadislerin müzakeresine çok önem vermiştir. Çünkü ilmin yok olmasının, unutmak ve müzakereyi terk etmenin bir sonucu olduğunu bildirmişlerdir.
Nitekim Ali b. Ebî Tâlib (r.a.): ’Dolaşın (birbirinizi ziyaret edin) ve bu hadis(ler)i müzakere edin. Eğer (böyle) yapmazsanız, (hadisler) eseri yok olur, (kaybolur gider).’ (Râmehurmuzî, el-Muhaddisu’l-Fâsıl Beyne’r-Râvî Ve’l-Vâî, s.545, h.no:721) diyerek müzakerenin ehemmiyetine dikkat çekmiştir.
4- Öğrenme için yapılan seyahatler:
Şu bir gerçektir ki insanlar zaman zaman bulundukları yerden başka yerlere yolculuk yaparlar. Bu genelde, ya ticaret, ya bir şeyler kazanmak ya da sorunlardan uzaklaşmak için olur. Ancak yolculukların en üstünü ve faziletli olanı Allah için yapılan ilim yolculuklarıdır.
İlim yolculuklarını başlatan ve bu hususta ümmete örnek olan Ashab-ı Kiram’dır. Rasûlullah Efendimiz hayatta iken, birçok kabile ve mensupları gerek Müslüman olmak, gerekse de dinlerini öğrenmek maksadıyla memleketlerinden çıkarak Medine’nin yolunu tutmuşlardır. Bunlardan büyük çoğunluğu maksatlarına kavuştuktan sonra yurtlarına geri dönerken bir kısmı da Mescid-i Nebevî’de ilim öğrenmek için yerleşmiş bulunan Ashâb-ı Suffe arasına katılmıştır.
* * *
Görüldüğü üzere Sahabe Efendilerimiz, hadis ilmine büyük ehemmiyet vermişler, sünnet-i Rasûlullah’ı alışma yolunda azami gayret sarf etmişlerdir. Günümüz ise, hadis ilminin neredeyse unutulmaya yüz tuttuğu, sünnetin hayattan tecrit edildiği bir zaman dilimi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hâlbuki ’dinin hayata yansıması’ demek olan Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetlerine, Sahabe, Tâbiîn ve onları takip eden selef-i salihinin o devirlerde gösterdikleri önem neticesinde İslâm, bu zamana kadar safiyetini muhafaza ederek gelebilmiştir. Bundan sonra günümüz Müslümanlarına bu hususta büyük görevler düşmektedir.
Hadislerin öğrenilmesi, ezberlenmesi, bunun için ilim yolculuklarına çıkılması, hadis ve sünnetlerin gerek yaşanması gerek öğretilmesi yönünde büyük fedakârlıklarda bulunulması gerekmektedir. Hadis ve sünnet alanında gösterilen her atalet ve gevşeklik din düşmanlarının adeta ekmeğine yağ sürmek demek olacağından Müslümanlar Allah indinde sorumlu olacaklardır.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.