Özlenen Rehber Dergisi

109.Sayı

Hak Dâvâda Peygamber Efendimizin Yanında Olabilmek

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 109. Sayı
15 Şubat 2012 Ankara
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Mekkeliler hakkında buyurdular ki:
’Muhakkak ki ben, onlardan bir tek kelimeyi (yani ’lâ ilâhe illallâh Muhammedun Rasûlullah’ kelimesini söylemelerini) istiyorum, ki onunla Arapların (hepsi) kendilerine boyun eğer, (Arap olmayan) acemler de kendilerine cizye öderler!’ (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, 39)
Bismillâhirrahmânirrahîm…
Cenâb-ı Hak (c.c.) peygamberler göndermiş, fakat hikmettir ki, peygamberler yalnız kalmış ve davalarına yalnız başlamışlar. Hayatlarına şöyle baktığımız zaman çoğunluğu davasında yalnız kalmış, inananları az olmuş, sayıları birkaç kişiyi geçmemiş, hatta bazılarının hiç inananı olmamış. Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) ümmeti, bütün peygamberlerin ümmetinden fazladır elhamdülillah ve ’…kıyamet günü (diğer) ümmetlere karşı çokluğunuzla övüneceğim.’ (Beyhakî, es-Sünenu’s-Suğrâ, Nikâh, 1; Ebû Dâvûd, Nikâh, 4) buyurmuştur.
İbrahim (a.s.), Musa (a.s.), İsa (a.s.), Yusuf (a.s.) ve hakeza Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) hep davalarına yalnız başlamışlar. Allah sonradan kimisine kuvvet verdirmiş, etrafındaki inananları genişletmiş, kuvvetlendirmiş ve peygamberleri hep galip getirmiş elhamdülillah, tek başına başlamalarına rağmen.
Karşılarında koca bir millet, koca bir devlet, krallıklar, melikler, insan bakımından kuvvetli olanlar, mal mülk bakımından kuvvetli olanlar var olmuş. Peygamberlerin çoğu; hem mal bakımından zayıf, fakir, hem de tabiileri bakımından az olan insanlardır. Davut (a.s.) ve Süleyman (a.s.) müstesna. Onlar melik yani hem peygamber hem kral. Allah onlara ayrıca saltanat da vermiş. Davut (a.s.) ve Süleyman (a.s.)’ın birçok inananı olduğu gibi, bulunduğu toplumun içerisinde Allah (c.c.) onları yüceltmiş, yardımıyla, takviyesiyle, mucizelerle desteklemiş ve hep galip getirmiş elhamdülillah.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e baktığımız zaman, kendi akrabaları karşı çıkmış. Amcası Ebû Leheb, karısı Ümmü Cemil ayağına batsın diye geçeceği yollara dikenler döküyorlar. Peygamber Efendimiz insanlara dini anlatıyor, tebliğ ediyor. ’Ey insanlar! ’Allah’tan başka ilâh yoktur’ deyin ve kurtulun.’ diyor. Arkasından Ebû Leheb o kimselere geliyor: ’O, yalancı bir sâbiîdir. Onu dinlemeyin ve kendisine uymayın.’ diyor (hâşâ). (Bkz., Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.25, s.404, h.no:16022) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bunlarla mücadele etti.
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) bir tek kişiydi o toplumun içerisinde; ama 23 yılın neticesinde yüz binleri aşan öyle bir topluluk bıraktı ki, kıyamete kadar gelecek insanlar o toplulukla beraber, aynı istikamet üzere hareket ederlerse kurtuluşa ererler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onlar hakkında şöyle buyurur: ’…Benden sonra sizden her kim yaşarsa, pek çok ihtilaf görecek. Şu halde size gereken, sünnetime ve hidayete erdirilmiş raşit halifelerin sünnetine (sarılmaktır). Bunlara tutunun ve azı dişlerinizle (yapışır gibi sımsıkı) yapışın.’ (Ebû Dâvûd, Sünnet, 6) Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali efendilerimiz gibi daha dünyadayken cennetle müjdelenen sahabelerle doldu Peygamber Efendimizin etrafı. Bir gelenek görenekten dolayı, kız çocuklarını toprağa canlı canlı gömebilen insanlardan, dünyada cennetle müjdelenen insanlar halk etti Allah (c.c.). Yani peygamberlik vazifesiyle gönderilenler, Allah’ın yardımıyla içinde bulundukları topluma hep galebe çalmışlar, üstün olmuşlar, o peygamberlerle beraber olanlar da, hem dünyada izzet bulmuşlar hem de Allah’ın yanında büyük kıymet kazanmışlardır. Ancak bu nimet ve nusretle beraber, Efendimiz (s.a.v.)’den önceki peygamberler ve onlara iman edenler nasıl büyük sıkıntılar çekmişlerse, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve Güzide Ashâbı (r.anhüm) da özellikle risâletin ilk dönemlerinde nice büyük sıkıntılara Allah yolunda katlanmışlar, sabr-u sebat göstermişlerdir.
Hak düşmanları, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) dâhil birçok Enbiyayı Kiram’ı öldürmeye yeltendiler; ama Cenâb-ı Hak onların hilesinden peygamberlerini muhafaza etti.
Zekeriya (a.s.) ve oğlu Yahyâ (a.s.)’ı öldürdüler. Cenâb-ı Hakk’ın muradı böyleydi. Yoksa Cenâb-ı Hakk’ın peygamberini korumaya gücü yetmediğinden değil. Takdir öyleydi. Peygamberler de bir beşerdir, melek değillerdir. Toplum içinde yaşarlar, yerler, içerler. Diğer insanlar gibi doğarlar, yaşarlar ve ölürler. Ölümün bu şekildeki isabet ediş şekli onlara da geldi ki, insanlar, peygamberleri melek gibi görmesinler. Ölüm onlara da geliyor. Zulüm onlara da ulaşıyor.
Peygamberlerin çağırdığı tevhidî davaya katılmakla diğer insanların nezdinde zayıf ve hor görünen müminler, o peygamberlerin yolunda istikamet üzere sebat etmekle kazanılabilecek en büyük kazancı elde ediyorlar. O kazanç ki Hz. Allah’ın hoşnutluğuyla rıza ve yakınlığına kulu olarak kabul etmesidir. "Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır." (Beyyine sûresi, 98/8) "Ebû Bekir (r.a.) efendimiz" dediğimiz zaman gönlümüz onları anmakla ferahlıyor elhamdülillah. Onların isimlerini söylemekle bile kalbimizde imanımız artıyor. Hz. Ebû Bekir efendimiz öyle, Hz. Ömer efendimiz öyle, Hz. Ali efendimiz öyle elhamdülillah. Daha birçok sahabe Efendimiz Rasûlullah Efendimizi müdafaa ve muhafaza etmek için şu canlarını, bedenlerini feda etmiştir. Bırakın ne ok, ne mızrak, yüzlerini, ellerini gelen oklara şöylece tutmuşlar. Ok gözüne girmiş de gözünü çıkartmış, gözü eline düşmüş sahabe efendimizin. Bunlar yaşanmış. Bu insanlar o gün izzete kavuştular ve biz bu gün onların isimlerini söylemek ve şu kalplerimizde sevgilerini bulabilmek için çırpınıyoruz ki şu gönlümüzde bir tanesinin sevgisine tutunabilsek vallahi doğrudan Cenâb-ı Hakk’ın rızasına kavuşuruz. Onların üzerinde o kadar büyük kıymet var elhamdülillah.
* * *
Bu gün bizler Müslümanız elhamdülillah ve Peygamber Efendimizin de ümmetiyiz. Risaletin iptidasında Allah’ın Rasûlü’ne iman ve ittiba ile Cenâb-ı Hakk’ın inayetiyle mutlak galibiyete kavuştukları gibi işte bu günün insanları da Cenâb-ı Peygamber Efendimizin (s.a.v.) dosdoğru yolu üzere sebat ederlerse, dünya ve ahiret saadetine mazhar olacaklardır. Çünkü yaşadığımız dünya hayatı Peygamber Efendimizin (s.a.v.) dönemindeki gibi imanı muhafaza etme mücadelesini devam ettiriyor. Herkes Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) yanında olmaya bakmalı. Peygamber Efendimizin (s.a.v.) eteğinden tutup her ne olursa olsun elini ondan bırakmamanın çaresine bakmalı. Şu taşlar, şu ağaçlar, şu çaput, bez bunlar bizi peygamber davasından alıkoymamalı. Sahip olduğumuz şu taş-toprak evler, şunlar bunlar Rabbimizin yanında ’kul’ diye anılmamızın önüne engel olamamalı. O gün önlerindeki dünya rahatlıklarından vazgeçememe sebebiyle Peygamber Efendimizin yanında olamayanlar, bu gün de heva ve hevesleri sebebiyle Peygamber Efendimizin yanında olamıyorlar.
İman mücadelesi o kadar kıymetli ki!.. Allah (c.c.)’nun gönderdiği peygamberler tek başlarına koca cihana karşı durdular ve hak dava her zaman dünyaya galip geldi. Dünya mağlup oldu. Peygamberlerin karşısında dize geldi elhamdülillah. "Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehitlerle ve sâlihlerle birliktedirler..." (Nisâ sûresi, 4/69) Ahirette onlarla birlikte olacaktır elhamdülillah.
Herkes ameline, işine, niyetine dikkat etmeli. Ömrünü neyle heba ettiğine dikkat etmeli. Şu kalbinde Allah ve Peygamber sevgisini yok eden, o kalpten bu güzellikleri silip atan şeylerden kalbini kesmenin yoluna bakmalı, çaresini aramalı.
Allah (c.c.) peygamberler ve o peygamberler ile kitaplar gönderdi ki yaratanı unutmayın. Bunca nimeti size verene şükredin. Hamd edin, itaat edin, O’nu tesbih edin, O’nun büyüklüğünü tasdik edin ki ebedi hayatta da saadet üzere olasınız. Cenâb-ı Hak şu güneşin önündeki bulutları çekip aldığı gibi, imanın parlaklığının ve berraklığının önündeki nefsî bulutları da bir bir çekip alsın inşallah, güzel Allah’ım, yâ Rabbî!...
O günde, yani mahşer gününde pişmanlık vallahi hiç bir fayda vermeyecek. Ebû Bekir (r.a.) efendimiz, Rasûlullah Efendimizin yanında olma nimetine kavuşacak. Onlar cennetle, Cemâlullâh’la, Cenâb-ı Hakk’ın cemalini görmekle şereflenecekler ve onların yolu üzerinde olanlar da aynı nimetlere kavuşacaklar. Bu âlemde bu gayretin sahibi olmayanlar, zebanilerin elinde ateşe sürüklenecekler.
Kimse de yaptığı ameline güvenmesin. Ben şu kadar yaptım, bu ameli yaptım, şu ameli işledim, demesin. Çünkü Allah’a kullukta, Cenâb-ı Hakk’ın dinine hizmet hususunda gayret gösteren insanların hayatlarına şöyle bir bakınca, yaptıklarımızın bir ceviz kabuğunu doldurmadığını görüyoruz. Hatırlarda kalsın diye şu misali söyleyeyim:
Câbir b. Abdillâh (r.anhümâ) rivayet ediyor ve şöyle diyor: (Bir defasında) Nebi (s.a.v.) bize çıkageldi ve şöyle buyurdu: ’Az önce dostum Cibrîl yanımdan çıktı. Dedi ki: ’Yâ Muhammed! Seni hak ile gönderene yemin olsun ki, muhakkak ki Allah’ın kullarından bir kulu var. Denizin ortasında genişliği ve uzunluğu otuz zirâ’ya otuz zira’ olan bir dağın tepesinde Allah Teâlâ’ya beş yüz sene ibadet etti. Deniz onu, her taraftan dört bin fersah genişliğinde çevrelemişti. Allah Teâlâ, onun için parmak genişliğinde tatlı su akıtan tatlı bir (su) kaynağı çıkardı. (Su) dağın eteğinde toplanıyordu. (Ve yine) bir nar ağacı çıkardı. (O nar ağacı) her gece onun için bir nar çıkarıyor ve günlük yiyecek ihtiyacını karşılıyordu. Akşama erdiği zaman abdestini tazeleyip bu narı alarak yiyor, sonra da namazına kalkıyordu. Rabbi Azze ve Celle’den eceli geldiği zaman secde eder bir halde (ruhunu) kabzetmesini ve kendisini secde eder bir halde (yeniden) diriltinceye kadar ne yeryüzüne ne de başka bir şeye kendisinin bu halini ifsat edecek bir imkân kılmamasını istedi.’ (Cebrail devamla) şöyle dedi: ’(Allah onun duasını kabul etti ve bunu) yerine getirdi. Biz (melekler) yeryüzüne indiğimiz zaman ona uğrarız. (Cenâb-ı Hakk’ın katına) yükseldiğimiz zaman ise onun hakkında (gaybe ait) bilgide şunu buluruz: Muhakkak ki o, kıyamet günü diriltilir ve Allah Azze ve Celle’nin huzurunda durdurulur. Rab (Teâlâ) onun için: ’Kulumu cennete, rahmetimle girdiniz.’ buyurur. (O): ’Ey Rabbim! Bilakis amelimle (cennete girdir)!’ der. Rab (Teâlâ): ’Kulumu cennete, rahmetimle girdiniz.’ buyurur. (O yine): ’Ey Rabbim! Bilakis amelimle (cennete girdir)!’ der. Rab (Teâlâ yine): ’Kulumu cennete, rahmetimle girdiniz.’ buyurur. (O yine): ’Ey Rabbim! Bilakis amelimle (cennete girdir)!’ der. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle meleklerine: ’Kulumu, ameli ve benim kendisine verdiğim nimetimle kıyaslayınız.’ buyurur. Bunun üzerine göz nimetinin, beş yüz senelik ibadeti kapsadığı ve beden nimetinin ise kendisine (Allah’ın) fazl(-ı ihsanı) olarak (karşılıksız bir şekilde) kaldığı ortaya çıkar. Bunun üzerine (Allah): ’Kulumu cehenneme girdirin!’ buyurur.’ (Cebrail devamla) şöyle dedi: ’(O kul) cehenneme sürüklenince: ’Rabbim! Rahmetinle beni cennete girdir!’ (diye) nida eder. Bunun üzerine (Allah): ’Ey kulum! Sen hiçbir şey değilken seni kim yarattı?’ buyurur. (Kul): ’Sen yâ Rabbi!’ der. (Allah): ’Bu senin katından mı yoksa rahmetimden mi?’ buyurur. (Kul): ’Bilakis senin rahmetindendir!’ der. ’Sana beş yüz sene ibadet etmek için kim kuvvet verdi?’ buyurur. ’Sen ey Rabbim!’ der. ’Seni derin denizin ortasında bir dağa indiren, tuzlu sudan senin için tatlı su çıkaran, (normal şartlarda) senede bir defa çıktığı halde her gece senin için bir nar bitiren, seni secde eder bir halde kabzetmemi istediğin (zaman) bunu senin için yerine getiren kimdir?’ buyurur. ’Sensin yâ Rabbi!’ der. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle şöyle buyurur: ’İşte bunlar benim rahmetimledir. Ve Rahmetimle seni cennete girdireceğim. Kulumu cennete girdirin! Ey kulum! Sen ne iyi bir kuldun.’ buyurur ve Allah onu cennete girdirir.’ Cibrîl (a.s.): ’Yâ Muhammed! Muhakkak (tüm) eşya (işler) Allah Teâlâ’nın rahmetiyledir.’ dedi.’ (Hâkim, Müstedrek Ale’s-Sahîhayn, et-Tevbe Ve’l-İnâbe, 37, c.4, s.278, h.no:7637)
Hiç kimse ibadetine güvenmesin. Zira Peygamberimiz (s.a.v.) ne buyuruyor biliyor musunuz? ’Yedi gökte, ne bir ayak, ne bir karış, ne de bir avuç içi (kadar) yer yoktur ki, orada kıyam halinde (ibadet eden) bir melek ya da rükû eden bir melek ya da secde eden bir melek bulunmasın. Kıyamet günü olunca ise hep birlikte: ’Subhâneke mâ abednâke hagga ibâdetike/(Ey Rabbimiz!) Sen (her türlü noksanlıktan) münezzehsin! Sana, layık olduğun hal üzere kulluk edemedik. Yalnız şu var ki bizler sana hiçbir şeyi ortak koşmadık.’ derler.’ (Taberânî, Evsat, c.2, s.369, h.no:3568)
Allah’ın Habibi, ahir zaman Nebisi, bütün insanların ve peygamberlerin en üstünü, Hz. Allah’ı bilme hususunda onun önünde kimsenin olmadığı bir insan dua ederken diyor ki: ’…(Allah’ım!) Sana (layık olduğun hal üzere) sena edemem! Sen, zatını nasıl sena ettinse öyle (yüce)sin!’ (Müslim, Salât, 42) Acizim diyor. Sen Rabsin, kullar Sen’i takdir edemez, Sen ancak kendi şanındaki gibisin yâ Rabbi!..
Allah’ım şu kalplerimizi, gönüllerimizi imanın halâvetini, itaatin lezzetini, sevgisinin ve yakınlığının güzelliğini tadanlardan etsin inşallah.
Rabbim bizlere, ailelerimize, çoluk-çocuğumuza, komşularımıza, bütün neslimize, tanıdığımız tanımadığımız bütün ümmet-i Muhammed’e bu hidayeti nasip etsin.
* * *
Vallahi Allah’ın azabı çok çetin. Allah (c.c.) bu hâle kimseyi bırakmasın. Ama şunu da unutmayın, Rabbimiz (c.c.) Kur’ân-ı Mecîd’inde haber veriyor: "...O (Habibim) size çok düşkün..." (Bkz., Tevbe sûresi, 9/128) ’İstiyorsun ki ümmetinden bir tanesi bile ateşe düşmesin; ama Cennet de benim, Cehennem de benim. ’Andolsun, cehennemi hem cinlerden hem de insanlardan dolduracağım’ (Secde sûresi, 32/13)’ buyuruyor.
Allah’ım! Peygamberlerin bile kullukta acziyetini itiraf etmişken, biz ne ibadetimizle ne de taatımızla Sen’in kadrini takdir edebiliriz; ama biliyoruz ki Sen’den başka gidecek kapımız yok. Bizi yaratan ve sahibimiz olan Sen’sin güzel Allah’ım. Bütün bu acizliğimizle, bütün bu zelilliğimizle ellerimizi Sana açtık. Bizi yaratan Rabbim! Nihayetsiz güç ve kudretin sahibi olan Rabbim! Bizi bağışla yâ Rabbi! Anne ve babalarımızı bağışla yâ Rabbi. Eş ve çocuklarımızı bağışla ey Allah’ım! Komşularımızı, arkadaşlarımızı bağışla yâ Rabbi! Hidayetlerini artır Allah’ım! Ateşe adım adım giderken halinden bihaber olan ümmet-i Muhammedi ayıktır yâ Rabbi! Kalplerine fütûhât nasip et, hidayet nasip et Allah’ım! Yollarımızı Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yolu kıl yâ Rabbi! Biz ve bütün ümmet-i Muhammedi bağışla yâ Rabbi!
Allâhümme Rabbenâ âtinâ fi’d-dünya haseneten ve fi’l-âhirati haseneten ve gınâ azâbe’n-nâr. Rabbena’ğfirlî velivâlideyye ve lil’mü’minîne yevme yegûmu’l-hisâb.
Allâhümme inneke afuvvun, kerîmun, tuhibbü’l-afve fa’fu annâ.
Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ, ve in lem tağfir lenâ, ve terhamnâ lenekûnenne mine’l-hâsirîn.
Ve selâmun ale’l-murselîn. Ve’l-hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • Hacer Kaplan

    ESSELAMÜN ALEYKÜM..Efendimin eline yüreğine sağlık Rabbim bize merhametiyle muamele etsin inşaALLAH.ALLAH razı olsun ....

  • AHMET ATEŞ

    Rabbim efendimden sonsuz razı olsun, rahmetinini Efendimin ve biz aciz kullarının üzerine kılsın. Efendimin sohbetlerinden istifade etmeyi, işittiklerimizle samimi bir şekilde amel etmeyi cümlemize nasip etsin inşallah.

2 kişi yorum yazdı.