Son devir İslam alimlerinden Ahmed Davudoğlu merhum, 1912 yılında Bulgaristan’ın Deliorman bölgesindeki Şumnu vilayetine bağlı Kalaycıköy’de dünyaya geldi. Fakir bir çiftçi aileye mensup olan Merhum Davudoğlu Hocaefendi’nin babası Hasan Efendidir.
Tahsil hayatı:
İlk tahsilini doğduğu yerde, rüşdiye yani orta tahsilini köyüne yakın Ekizce köyünde bitirdi. Babası dini ilimlere ve alimlere son derece bağlı olduğundan onu orta tahsilinden sonra Şumnu’daki Medresetü’n-Nüvvâb Medresesine kaydoldu. Nüvvab Medresesinin dört senelik orta, beş senelik lise ve üç senelik yüksek kısmını 25 Temmuz 1936 tarihinde bitirdi. 1936 senesinde iki arkadaşı ile birlikte ihtisas için Mısır’a gitti. Orada beş sene kadar kalıp Ezher Üniversitesinin Şeriat Fakültesini (İslam Hukuku) bitirdi.
1942 senesinde Bulgaristan’a dönüp, Nüvvab Mektebinin lise ve yüksek kısımlarına öğretim üyesi olarak tayin edildi. 1944 senesinde Bulgaristan Ruslar tarafından işgal edilip, hükümet idaresi komünistlerin eline geçmesinden sonra, mektep müdürü istifa etti. Yerine Ahmed Davudoğlu tayin edildi. İki sene müddetle grevci talebelerle uğraşarak vazifesini sürdüren Davudoğlu, Şumnu Milis (yani komünist) kumandanı tarafından gizlice Türkiye casusluğu ile suçlandırılarak tutuklandı. Casus şebekesi kurmak ve işletmekle itham edilen Davudoğlu, yargılanmak üzere Sofya’daki Divan-ı Harbe gönderildi. Ağır ve işkenceli şartlar altında on yedi gün sorguya çekildikten sonra Sofya idaresine teslim edildi. İşkence ve yeni soruşturmalardan sonra, diğer tutuklularla birlikte Rosista Vadisindeki toplama kampına gönderildi. Bu kampta 4-5 ay kadar köleler gibi çalıştırılan Davudoğlu, hastalığı sebebiyle tahliye edildi ve Şumnu’daki Nüvvab Mektebi Müdürlüğü vazifesine iade edildi. Bir vesile ile müdürlükten istifa ederek, bir kaç sene öğretmenlik yaptı.
Şumnu idaresinin baskısı ve güç şartlar altında vazifesini sürdüren Davudoğlu, Türk konsolosluğuna müracaat ederek iltica isteğinde bulundu. Aylarca uğraşıp bekledikten sonra 1949 senesi sonunda iki kızı ve bir hanımıyla birlikte Türkiye’ye göç etmesine izin verildi.
Türkiye’deki yılları
Türkiye’ye göç ettikten sonra, ilk seneler bir hayli maddi sıkıntı çekti. Önceleri ailesiyle birlikte Adapazarı’na yerleşen Hocaefendi, daha sonra İstanbul Yedikule’deki Küçükefendi Camiine İmam-Hatib olarak tayin edildi. İlerleyen yıllarda Diyanet İşleri Başkanlığı’nda ’gezici vaiz’ olarak vazife aldı. Ankara’da vaiz olarak görev yaptı. Bu vazifede sekiz ay kaldıktan sonra kendisine Bursa Orhangazi ilçe Müftülüğü tevdi edildi. Üç sene sonra kendi isteği üzerine İstanbul Fatih Camii Kütüphanesi memurluğuna, bir müddet sonra da kütüphane baş memurluğuna getirildi. (29 Haziran 1953) Fatih Kütüphanesi Süleymaniye Kütüphanesine ilhak edilince, Davudoğlu Hoca doğal olarak oranın memuru oldu. (1956) Aynı zamanda İstanbul İmam-Hatib Okulu’nda ders okuttu. 1959 senesinde İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nün açılması üzerine bu okula öğretim üyesi ve müdür yardımcısı olarak tayin edildi. On sene müddetle Arap Dil ve Edebiyatı öğretmenliği yaptı. Bir kaç sene müdür başyardımcılığı ve müdür olarak vazife yaptı ve daha sonra emekli oldu.
Sonraki Yıllar ve Vefatı:
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 1966 yılında Konya’da düzenlenen müftüler seminerinde laikliğe aykırı beyan ve telkinlerde bulunduğu gerekçesiyle Konya İkinci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 22 Mart 1968 tarihinde bir yıl ağır hapis, Kırşehir’de dört ay zorunlu ikamet ve memuriyetten ihraç cezalarına çarptırıldı. 15 Mart 1971’de memuriyetle ilişkisi kesildi. Cezasını tamamladıktan sonra ilmî çalışmalarını evinde sürdüren Davudoğlu 7 Nisan 1983 tarihinde vefat etti ve Eyüp Kabristanına defnedildi.
Zamanımızın ilim adamlarından olan Ahmed Davudoğlu, Bulgarca ve Arapça bilirdi. İslamiyeti içeriden yıkmaya yönelik, dinde reformculuk ve mezhepsizlik fitnesine karşıydı. Bu fikirleri ortaya atan Cemaleddin-i Efgani, Muhammed Abduh ve onların yolunda giden günümüz mezhepsizlerine ilmi reddiyeler yazmış, mükemmel cevaplar vermiştir. Böyle kimselerin yeterli dini tahsil görmediklerini, etrafın propagandalarına aldandıklarını yazılarında belirtmiştir.
Vasiyeti:
Herşeyden evvel imanınızı korumaya çalışınız! Allah’a iman, bize bahşedilen nimetlerin en büyüğüdür. O öyle paha biçilmez bir pırlantadır ki; kazanılması kolay, fakat muhafazası son derece müşküldür. Çünkü ins ve cin şeytanlarından onun pek çok düşmanları vardır.
...Şunu hiç bir zaman unutmayın! Peygamber Efendimiz Hazretleri’nin bundan 14 asır evvel haber verdiği kıyamet alametlerinin küçükleri bugün tamamen zuhur etmiştir. Bundan sonra, sıra büyüklerindedir. Bugün vicdan sarsıntısı, iman buhranı o dereceye varmıştır ki, müslüman aileleri içinde dinle alakası olmadığını açık açık ilan edebilen fertlere ve onların bu küstahlığını hazmederek; gençliklerine, çocukluklarına bağışlayabilen ana-babalara her yerde rastlamak mümkündür.
...La Havle ve la Kuvvete illa billah! Bu azim cinayetler karşısında insanın kanı donacak gibi oluyor. Müslüman bir ana-baba, evladının küfrüne nasıl razı olur Ya Rabbi!
...O anneler o babalar ki, çocuklarımız elemsiz kedersiz büyüsünler, yetişsinler diye; gece uykularını terk etmiş, hayatlarını feda kılmışlardır.
...Şimdi ergenlik çağına yetişen çocukları onların gözleri önünde Allah’ı inkar ediyorlar da akıllarınca evlat sevgisi saikasıyla bunu hoş görüyor; gençliklerine bağışlıyorlar. Allah aşkına düşünsünler! Bu yaptıkları sevgi midir, yoksa düşmanlıkların en büyüğü müdür? Dünya’dan imansız giden bu çocukların ahirette yerleri ne olacaktır? Cennet mi cehennem mi? Bunu düşündükleri gün, şüphesiz cevabını bulacak ve evet cehennemdir diyeceklerdir. Öyle ise, neden çocuklarını kurtarmaya çalışmıyorlar, neden ağızlarını bıçak açmıyor? Bunun sebebi, bizzat kendilerinin iman zaafı illetine mübtela olmalarıdır.
Unutmayın, kendinizden mesul olduğunuz gibi evlatlarınızdan da mes’ulsünüz! Ahiret’te müslüman olarak göçmek istiyorsanız, çocuklarınızı da, müslüman yetiştiriniz! Ahirete imansız gidenlerin yeri ebedi cehennem azabıdır. Cehennem azabının dünyadaki basit misali ateştir. Hangi anne baba, yavrusunun ateşte yanmasına tahammül edebilir? Bu mümkün olmadığına göre, şiddet derecesini hayal etmekten bile aciz kaldığımız cehennem ateşinde ebedi yanmalarına nasıl razı oluyorsunuz? Aklı selim sahibi bir insan değil kendisinin veya evladının; düşmanının bile ateşte yanmasına razı olamaz. İşte İslam’da cihad ve bu hikmete mebni meşru kılınmıştır. Küffar, bize dinimizden dolayı düşmandırlar. Halbuki Dinimiz, onlara karşı cihadı emretmekle onlar hakkında en büyük iyiliği emretmiştir. Çünkü cihad, onları da müslüman yaparak ebedi cehennem azabından, kurtulmalarını sağlamak için farz kılınmıştır. Ama küffarın akıl almaz hamakatları, bu inceliği anlamaya mani’dir.
...Hülasa: İlk vazifemiz imanımızı ve çoluk çocuğumuzun imanlarını temin ve muhafaza olmalıdır. Ondan sonra onun icaplarını birer birer yerine getirmeğe gayret ediniz. Müslüman, kulluk edeceğine dair Allah’ına söz veren insandır, bu sözü verip de ona kulluk etmeyen yalan söylemiş, hilebazlık etmiş olur ki, karşılığında cezayı hak eder. Çocuklarınıza dinlerini mutlaka öğretin! İbadetlerini yerli yerince bilerek tatbik etsinler! Onları İslam adab ve terbiyesi üzerine yetiştirin! Bu vazifeleriniz, ta çocuk dünyaya geldiği andan başlar ve hayatınız müddetince devam eder. İlk yapacağınız iş, ona bir müslüman adı koymaktır. 5-6 yaşlarına girince namaz’a alıştırın! Kur’an okumayı asla ihmal etmeyin. Zira Kur’an müslümanın herşeyidir. Yediğimiz ve yedirdiğimiz lokmaların haram mı helal mi olduğuna dikkat ediniz! Helale helal, haram’a haram deyin, çünkü bunun aksini iddia, maazallah küfür olur.
...Kız çocukların terbiyesine, tesettürüne hususi itina gösterin! Kıyamete yakın ’Giyinmiş Çıplak’ kadınlar zuhur edeceğini Peygamberimiz Efendimiz bundan 14 asır evvel haber vermiştir. Bugün bu mucize aynen zuhur etmiş ve hadis-i şerifin manası herkesçe anlaşılmıştır. Avrupa taklitçiliği çok tehlikeli bir hal almıştır. Buna dikkat edin! Bugün adette, giyimde vesair hususta küffarı taklit moda olmuştur.
...Müslüman bilinen bir çok aileler, Noel Baba, yılbaşı ve salon düğünü gibi şeylerde gayri müslimlerden aşağı kalmıyorlar. Halbuki Peygamber Efendimiz: ’Her kim bir kavm’e benzerse, o da onlardandır!’ buyurmuşlardır.
...Tedrisat sıralarında, talebeye yaptığım tavsiyeleri burada da tekrarlıyorum. Sakın Ehl-i Sünnet ve Cemaat Yolu’ndan ayrılmasınlar! Zira bu taktirde kendilerine hakkımı helal etmem! Talebe ve diğer ihvan-ı dinime şahsi vasiyetim şudur ki; hayatımda Cenâb-ı Hakk’tan benim için hüsnü hatime, mematımda da af ve mağfiret dilesinler, beni hayır duadan unutmasınlar, vefatımı duyanlar cenaze namazıma koşsunlar. Buralarda ölürsem Hz. Ebû Eyyube’l-Ensari (r.a.) kabristanına defn olunmamı vasiyet ederim. Cenazemde bid’atlara yer verilmemesini isterim. Varislerim imkan bulurlar da, devrimi yaptırırlarsa memnun olurum. Bütün din kardeşlerim ahiret haklarını bana helal etsinler! Allah cümlesinden razı olsun.
Eserleri:
1-) Selâmet Yolları
4 cilt olan eserin ilk baskısı 1965-1967 yıllarda yapılmıştır. İbn Hacer el-Askalânî’nin ahkâm hadislerine dair ’Bülûgu’l-Merâm’ adlı eserinin tercüme ve şerhi olup, eser büyük ölçüde Emîr es-San’ânî’nin Sübülü’s-Selâm adlı şerhine dayandığı, onun bir tercümesi mahiyetinde olduğu için, bu şekilde adlandırılmıştır. Tenkitli bir şerhtir. Son baskısı Fazilet neşriyat tarafından gerçekleştirilen eser piyasada çok rahat bulunabilmektedir.
2. Sahîh-i Müslim Tercümesi ve Şerhi
12 cilt olan eser ilk olarak İstanbul’da 1973-1980 yılları arasında basılmıştır. İmam Müslim’in (Müslim b. Haccâc) el-Câmi’u’s-Sahîh adlı meşhur hadis kitabının tercüme ve şerhidir. Günümüzde baskısı yapılmamakta olup son baskıyı yapan Sönmez Neşriyat’a ait olanı piyasada bulunabilmektedir.
3. Kur’ân-ı Kerim ve İzahlı Meâli
Çelik yay. Baskısı piyasada mevcut olan eser ilk olarak 1988 yılında basılmıştır. Günümüzde farklı birçok yayınevinden yapılan baskıları piyasalarda mevcuttur.
4. Tibyân Tefsiri
Ayıntâbî Mehmet Efendiye ait Tefsîr-i Tibyân adlı Türkçe tefsirinin Süleyman Fâhir Bey tarafından sadeleştirilen nüshasının yeniden gözden geçirilmiş şeklidir.
4 cilt olan eser ilk olarak İstanbul 1980-1981 yıllarında basılmıştır. Günümüzde baskısı yapılmayan eser Osmanlı mecmuası, Sağlam yay. Gibi yerlerden basılmış olup sahaflarda mevcuttur.
5. Reddü’l-Muhtâr ale’d-Durri’l-Muhtâr
18 cilt olan eser Şamil yayınları İstanbul 1982-1988 yıllarındaki baskısı hala piyasada mevcuttur. İbn Abidin’in fıkha dair meşhur eseri Reddü’l-Muhtâr’ın tercümesidir. Davudoğlu bu eserin ilk on cildini hazırlamış, sağlığı elvermediği için sonraki ciltleri Mehmet Savaş ve Mazhar Taşkesenlioğlu tarafından tercüme edilmiştir.
6. Mülteka Tercümesi
İlk baskısı 2 cilt olarak 1980-1983 yıllarında basılan eser sonraki yıllarda değişik yayınevleri tarafından defalarca basılmıştır. Günümüzde Saadet yay. ve Huzur yay. Basımları piyasada rahatça bulunabilmektedir.
7. Dini Tamir Davasında Din Tahripçiliği
Bedir yay. 1997 İstanbul baskısı piyasada satışta olan baskısıdır. 1974, 1978, 1980 yıllarında da muhtelif yayınevlerinden defalarca basımı yapılmıştır.
8. Ölüm Daha Güzeldi
İlk baskısı 1970 yılında yapılan eserin izleyen yıllarda da birçok baskısı yapılmıştır. Günümüzde Hece yay. Tarafından en son 2005 yılında basımı gerçekleştirilmiştir, piyasada mevcuttur.
9. Kuduri Tercemesi
Eser neşriyat (İstanbul) tarafından basılmıştır.
Davudoğlu, Mehmed Zihni Efendinin Ni’met-i İslâm adlı eserini de sadeleştirmiş, ancak bu eser henüz basılmamıştır.
Mevla doğumunun 100. ve vefatının da 29. Sene-i devriyesinde Hocaefendiye sonsuz rahmet eylesin ve İslam uğruna ortaya koyduğu say-ü gayretlerini kabul buyursun inşallah.
100. Doğum Yılında Son Dönem Din Alimi Ahmed Davudoğlu
Özlenen Rehber Dergisi 109. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.