Dünya yaratılalı beri birçok insan gelmiş geçmiş bu âleme. Peygamberleri dışarıda tuttuğumuzda insanlar içerisinde hayatlarında gıpta edilen ve vefatlarından sonra da arkalarından iz bırakan ulvi şahsiyetler hiç kuşkusuz Allah dostlarıdır. Onlar dosta dost olmuş, yoklukta varlığı bulmuş ilimleri, amelleri, yaşantıları kısacası herşeyleriyle insanlara örnek olmuş yüce şahsiyetlerdir. Yer kürenin sarsılmaması adına yaratılan dağlar ne ise, insanların sarsılmamaları adına Allah dostları odur. Onlar Hakka bend olmuş, vahdet havuzu sakileri, gönül hekimleri ve vuslat rehberleridir.
İşte böyle bir zatı, Merhum Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.) Hazretlerini yad ediyoruz bu ayki ’Unutulmayanlar’ köşemizde.
Rabbim unutmayanlardan, unutulmayanlardan eylesin.
Hayatı
Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.) Hazretleri 1936 (Hicri 1356) yılında Siirt’te dünyaya gelmiştir. Babası Muhammed Hamdi Efendi, annesi Nâzire Sûzan Hanımefendi’dir. Efendi Hazretleri Ömerîdir, zira soyu Hz. Ömer (r.a.) Efendimize dayanmaktadır.
Çocukluk yılları Siirt, Bitlis ve Muş’ta geçen Efendi Hazretleri, ilköğrenimini Bitlis’te tamamlamıştır. 1957 yılında askerliğini İzmir’de yaptıktan sonra, 1962 yılında ailece Muş’tan Malatya’ya hicret etmişlerdir. 1963 yılında muhterem babaları vefat ettikten sonra kendisini tamamen bütün varlığı ve benliği ile İslam dinini anlamaya ve yaşamaya adamış, bu esnada dört mezhepten Müctehid Allame Şeyh Muhammed Hazin (k.s)’in oğlu, hem de manevi yolunun devam ettiricisi olan Muhterem Ârif-i Billah, Müctehid, İlahi Aşk bağlısı Şeyh Alaaddin Fersafî (k.s) Hazretlerine intisap etmiştir.
Alaaddin Fersafî (k.s) Hazretleri, İslam’ı yaymak ve kalplere Allah sevgisini aşılamak için bütün Anadolu’da ve Ortadoğu ülkelerini de içine alan geniş bir coğrafyada gezen, tanınan ve etkinliği olan son derece yaşlı olmasına rağmen gayret ve cehdini tükenmez bir enerji ile sürdüren çok müstesna, çok mübarek bir zattır.
Alaaddin Fersafî (k.s.) Hazretlerinin müntesibi olduğu silsile Mevlana Halid Bağdadî (k.s.)’ye ulaşan Halidî silsilesidir. Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.) Hazretleri Halidî silsilesinin yanında, Nakşibendiyye tasavvuf okulunun farklı bir diğer silsilesine de varis olmuştur ki, bu silsile Ömerî-Müceddidî bir silsiledir. Bu silsilenin icazeti, 1976 yılında Kayseri’de mukim olan ve İmâm-ı Rabbânî Hazretlerinin torunlarından Şeyh Abdulhalil Mücedidî (k.s) tarafından kendisine tevdi edilmiştir. Bilindiği üzere İmâm-ı Rabbâni (k.s) Hz. Ömer (r.a.) Efendimizin soyundandır ve bu silsile sadece Hz. Ömer (r.a.) soyundan olanlarca sürdürülmüş bir silsile olması bakımından tasavvuf tarihinde ayrıcalıklı bir yere sahiptir.
1982 yılında manevi bir işaretle Malatya’dan Ankara’ya hicret eden Efendi Hazretleri, Hacı Bayramı Veli (k.s) Hazretlerinin doğup büyüdüğü Solfasol (Zülfadıl) semtine yerleşmiş ve vefat edinceye kadar buradaki külliyesinde irşad çalışmalarını sürdürmüştür.
Hocaefendi, zahirî ve manevî icâzetlerine varis olduğu Kâdiriyye, Nakşibendiyye-i Müceddidiyye, Nakşıbendiyye-i Hâlidiyye, Dussûkiyye, Bedeviye, Şâzeliyye, Mevleviyye ve Bayramiyye’den ders vermekte idi. Aynı zamanda Efendi Hazretleri kendi kurduğu Fârûkiyye İlim Araştırma Yayma ve Yardımlaşma Vakfı başkanlığını da yürütüyor ve bu vakfın yayın organı olan aylık dini araştırmalar dergisi Özlenen Fark’ında başyazarlığını yapıyordu.
Hadis aşığı idi
Efendi Hazretleri Hz. Ali (k.v.) efendimizin manevi işaret ve telkinleriyle hadis ilmine aşk ve şevk ile eğilmişti. Hafızasında birçok hadis-i şerif metin ve tercümeleriyle birlikte mecmû idi. Kendisi hadis ilmine büyük bir önem verdiği için, talebelerini de hadis ilmine teşvik eder, her sohbetinde mutlaka ezberden hadis okutturur ve anlamlarını verdirirdi.
İlme teşvik ederdi
Sohbet ve derslerinde fıkıh ve akaid ilmine de geniş yer verirdi. Talebelerinin ilimle iştigal etmeye en az vakti olanlarına bile, zarûrî ilmihâl bilgilerini sohbet ve tekrar metoduyla öğretmiş ve onları bu konuda hassas olmaya teşvik etmiştir. Kendisi Hanefî mezhebinden olmasına rağmen Hanefî fıkhı ile birlikte Şafiî fıkhı alanında da geniş bilgi sahibi idi.
Efendi Hazretleri kitabî bilgiyi asla dışlamaz, "Zâhire aykırı olan her bâtın bâtıldır" fehvasınca hareket ederdi. Evinde geniş bir kitaplığı vardı ve sürekli yaptığı araştırma ve incelemelerinde temel ve kaynak İslamî eserlere müracaat ederdi. Bütün talebelerine bu tür eserleri kütüphanelerinde bulundurmalarını tavsiye eder, hadis, fıkıh, akaid, tefsir ve tasavvuf kitaplarını okumaya teşvik ederdi. İlim yolunda tahsil gören ve hâfız-ı Kur’ân olan gençlere sohbet meclislerinde özel bir yer verir, onları bilgilerini artırmaya, hıfzlarını güçlendirmeye teşvik eder, bilgi denizine cesaretle dalmak ve Kur’ân-ı Kerîm’i anlayarak okumak konusunda yüreklendirirdi, onure eder ve önlerini açardı.
Bir aksiyon insanı idi
Efendi Hazretleri yaşadığı dönemde gündemi çokça meşgul eden ve tartışmalara sebep olan Cuma namazı, zuhr-i âhir, rü’yet-i hilâl, bîat, Rasûlullah (s.a.s)’in ebeveyni gibi bazı fıkhî-akaidî konularda risaleler kaleme aldı. Kaleme aldığı risalelerle Müslümanları irşad fonksiyonunu son derece ilmî bir şekilde icrâ etti.
Son zamanlarda kaleme aldığı tasavvufî-ledünnî ayet tefsirleri de Özlenen Fark dergisinde yayınlanmış ve erbabı arasında büyük ilgi görmüştü. Bu tefsirlerden bir kısmı, Efendi Hazretleri’nin bir Mısır seyahati esnasında Ezher Üniversitesinin tefsir hocalarına takdîm edilmiş ve Arapça’ya çevilmiştir.
Sünnet sevdalısı bir gönül
Efendi Hazretleri’nin tasavvuf anlayışı, Kur’an ve sünnete sıkı sıkıya bağlılık esasına dayalıydı. Kur’anî yasaklardan şiddetle kaçınır, Kur’anî emirleri titizlikle yerine getirir, bunları sünnetler ve nâfilelerle desteklerdi. Mesela bu noktada namazlarının vaktinde ve cemaatle kılınmasına büyük önem verirdi. Efendi Hazretleri, işrak, duha ve evvabin namazlarını hiç terk etmediği gibi vitir namazını sünnet olduğu üzere gecenin son vaktinde kılar ve etrafındakilere, mümkün mertebe böyle kılmalarını söylerdi. Sünnetin de bir tür vahiy ürünü olduğunu kabûl eden Fârûkî Hocaefendi, farz ve vaciplere uyma konusundaki hassasiyetini, sünnetlere uyma konusunda da gösterirdi.
Efendi Hazretleri’nin çok önem verdiği sünnet ibadetlerden biri de îtikaf ibâdeti idi. 1971’den itibaren hemen her yıl bu ibadeti yapmıştı. Manevî terbiyedeki önemli yeri bakımından talebelerine en çok tavsiye ettiği ibâdetlerden biri de îtikaf ibadeti idi.
İlim ve aşk insanı idi
Efendi Hazretleri ilki 1971 yılında olmak üzere vefatına kadar birçok kez Hac ibadetini yerine getirmek için kutsal beldelere yolculuklar yaptı. Onun hac yolculukları bir kâfile hâlinde gerçekleşir, herkes bu kutsal hac yolculuğuna onunla birlikte çıkabilmek için can atardı. Bu yolculuklar, ibadet ilim-irfan ve edeb eğitimi açısından dolu dolu geçer, bu ibadet esnasında çeşitli ilim çevreleriyle tanışılır ve İslam dininin cihanşümûl kardeşlik anlayışının mübarek havası teneffüs edilirdi. Efendi Hazretleri bu yolculuklarında dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen Müslümanlarla güçlü bağlar kurmuş, kendisinden ders almak isteyenler olduğunda onlara istediklerini vermiştir.
Zikir ehli bir zat idi
Efendi Hazretleri’nin tasavvufî irşad metodunda zikir ibâdetinin önemli bir yeri vardır. O hem cehrî, hem de hafî zikri icrâ etmiş ve insanların mizaçlarına göre bu ibadetten faydalanmalarını sağlamıştır.
Tesbîh ve zikir anlayışında salâvatın ayrıcalıklı bir yeri vardı. Çok salâvat getirme ve bunu artırmaya büyük önem verir, ayet-i kerimeyle (Ahzab 33/56) Müslümanlara emredilmiş olan bu dua cümlelerinin önemini sık sık vurgulardı.
Mütevazi bir sultan idi
Son derece canlı enerjik bir yapıya sahip olan Hocaefendi, Allah rızası için yorulmak nedir bilmez, irşad için sürekli kısa-uzun mesafeli yolculuklara çıkar, insanlarla samimi görüşür, araya bir engel koymazdı. Kendisiyle görüşmek isteyen herkese kapılarını açar, edebsiz davranışlar içine girenler olursa, onlara usûl-ü dairesince uyarırdı.
Geçimini kendi çalışmalarıyla sağlar, elinin emeğini yerdi. Bununla da kalmaz, muhtaçlara maddi yardımlarda bulunur, her Ramazan erzak dağıtır, kalacak yeri olmayan, maddî durumu iyi olmayan talebelere maddî-manevî her türlü yardımı seferber eder, başkalarını da bu hususta gayrete yöneltirdi.
Hakkı üstün tutardı
Şeriatı muhafaza ve tebliğ konusunda son derece titizdi. Yapılması gerektiği an, kim olursa olsun ve nerede olursa olsun bu görevini yerine getirir, bu konuda kınayanların kınasından yılmazdı. Gerek İslâm dînini yanlış anlayan ve anlatan âlim kılıklı kimselere, gerekse İslamî bakımdan yanlışlarını gördüğü diğer insanlara açık bir şekilde tavrını koyar ve onları uyarırdı.
Özellikle Rasûlullah (s.a.s), sahabe, ehl-i beyt ve İslam büyükleri konusunda abuk-sabuk konuşan ve kısır ilimleriyle bu alandaki inceliklere bir türlü vakıf olmayan insanlara karşı sert davranır ve onları sözleriyle uyarırdı. Affetmeyeceği tek şey, İslam’a ve Rasulullah (s.a.s)’e karşı saygısızlıktı. O, son derece güçlü Rasûlullah aşkı, sünnet bağlılığı ve Ehl-i Beyt’in İslâm dînindeki gerçek yerini kavratma şuuruyla, bid’at ve hurâfelere karşı tavrını gönlünde birleştirmiş nadîde bir Allah dostuydu. Ehl-i Beyt’e bağlılığını sohbetlerinde sık sık dile getirir, onların adı anıldığı zaman coşkuya kapılırdı. Bu konuda aşırılıklardan uzak, sağlam bir anlayışa sahipti.
Vefatı
Dizlerindeki rahatsızlık sebebiyle yürümekte zorluk çeken Efendi Hazretleri bir TV programında Allah Rasulü (s.a.s.) Efendimize karşı yapılan küstahça saldırılara ’dur’ demek maksadıyla programa telefonla bağlandı. O esnada yaşananlara kalbi daha fazla dayanamadı ve 11 Aralık 1999 tarihinde Cumartesiyi Pazara bağlayan gece ruhunu Hakka teslim ederek şehid oldu.
Allah gani gani rahmet eylesin ve bizleri şefâatlerine nail eylesin.
Yayınlanmış Eserleri:
1-Zahiri ve Batıni Edebler:
Efendi Hazretleri’nin ilk yayınlanan kitabı Zahirî ve Batınî Edebler adlı kitaptır. İbadetlerle ilgili sünnet ve edebleri ihtiva etmesiyle "Fıkhu’s-Sünne" türünden, günlük yaşantıyla ilgili sünnet ve edebleri anlatması yönünden zahirî adab ve tasavvuf öğrencilerinin dikkat etmesi gereken edeblere yer vermesiyle de tasavvufî ahlak türünden bir eserdir. Fıkhî bir eserdir, fıkh-ı zahir ve fıkh-ı bâtınla ilgili bilgiler ihtiva etmektedir. Bir adab kitabıdır, zâhirî ve bâtınî edebleri konu almaktadır. Tasavvufî bir eserdir, salikin örnek ahlakını ele almaktadır. Eser ilk olarak 1996 yılında Fiav yayınlarınca Ankara’da basıldı. Daha sonra yoğun talep üzerine genişletilmiş ve yeni konular ilave edilmiş şekliyle 2000 yılında tekrar Fiav yayınlarınca Ankara’da basılmıştır. Eser piyasada olmamakla birlikte Fiav yayınlarından temin edilebilmektedir.
2-Evrad-ı Şerife-i Farukiyye:
Evrad ve ezkarın tasavvuf ilimdeki yeri erbabınca malumdur. Bu eser, Arapça olarak günlük okunması gereken vird ve tesbihleri içine almaktadır. Bir el kitabı hüviyetindedir. Tasavvuf yolunda tesbih ve virdlerle ilerlemek isteyen talipler için Efendi Hazretleri’nin eskimeyen bir yadigarıdır bu eser. Bu eserde ilk olarak 1996 yılında Fiav yayınlarınca Ankara’da basılmış olup ilerleyen yıllarda değişik ebat ve formatta farklı baskıları da olmuştur. Esere Fiav yayınlarından ulaşmak mümkündür.
3- İslam’da Zikir ve Rabıta:
İslam’da Zikir ve Rabıta, adlı eser tasavvuf ilminin belli-başlı konularını ele almaktadır. Eser, tasavvufa aşina ve meyyal olanlar için son derece lüzumlu bilgileri cem etmekle birlikte, tasavvufî konulara yabancı olanlar için de oldukça açıklayıcı ve doyurucu bir üsluba sahiptir. Aynı zamanda bazı kimseleri tasavvuf karşıtı olmaya iten, zor anlaşılır veya incelikli konuları en anlaşılır ve kapsamlı bir şekilde ele alıp büyük bir vukufiyetle açıklamaktadır. Bu eserde ele alınan başlıca tasavvuf konuları, zikir, rabıta, velayet, keramet, seyr-i süluk, nefs mertebeleri, tevessül, ilm-i ledün, ilham gibi Kur’anî tasavvufî kavramlardır. Eser ilk olarak 1997 yılında Ankara’da Fiav yayınlarınca bastırılmış olup yayınevinden temini mümkündür.
4- Fıkhi Risaleler:
Fıkhı Risaleler ise, içinde işlenen konuların çokça tartışıldığı ve gündemi allak-bullak ettiği dönemlerde telif edilmiş ve o zamanlar, bu konuları tartışan ve zihni bulanan Müslümanlar açısından çok büyük bir hizmet vesilesi olmuş çeşitli risalelerin bir araya getirilmesiyle kitaplaşmıştır. Efendi Hazretleri, yaşadığı dönemde tartışılan bu meselelere bir tasavvuf erbabı olarak, Kur’an, Sünnet ve ehl-i sünnet ulemasının re’y ve anlayışlarıyla yaklaşmış ve bu konuları vukufiyetle ele almıştır. Yüzyılımızın son çeyreğinde Müslümanları meşgul eden birçok tartışma konusundaki aydınlatıcı muhtevasıyla bu eser ülkemizde XX. yüzyılın fikir tarihini kaleme alacak olanlar için önemli bir kaynaktır. 1997 yılında Ankara’da Fiav yayınlarınca basılmıştır. Temin için yayıneviyle görüşülebilir.
5- Salavat-ı Şerife-i Farukiyye:
Hocaefendi’nin en çok önem verdiği ibadetlerin başında salâ-ü selam gelmekteydi. Kur’an’da emredilmiş (Ahzab 33/56) olan bu ibadet, onun bir salavât-ı şerîfe kitabı hazırlamasına vesile olmuştur. Salavât-ı Şerîfe-i Farukiyye adı verilen bu eserinin aynı yıl içinde (1998) iki ayrı baskısını yaptırmıştır. İlk baskısında Türkçe bir mukaddime ile birlikte salavât-ı şerifelerin Arapçaları yer almış, ikinci baskısında ise, yine aynı mukaddime ile birlikte, bütün salavatlar tercümeleriyle birlikte verilmiştir. Bu eserde salavât-ı şerifeler haftanın günlerine taksim edilmiş, büyük Allah dostlarının salât-ü selamları bir araya getirilmiştir. Son derece pratik bir planı vardır.
6- Ehl-i Beyt ve On iki İmamlar:
Efendi Hazretleri’nin vefatından bir müddet önce müstakil olarak kaleme aldığı ve çok önem verdiği bir eseri de Ehl-i Beyt ve On iki imamlar adlı hacimli eseridir. Ehl-i sünnet uleması içinde On iki imamlar hakkında eser yazan nadir zatlardan biri de Abdullah Farukî el-Müceddidî Hocaefendi’dir. Eser yayınlandıktan sonra çok geniş kesimlerce ilgi görmüş ve üst üste iki baskı yapmıştır (Haziran ve Temmuz 1999). Her Müslümanın sevmesi gereken Ehl-i Beyt önderleri ve mensupları, Efendi Hazretleri tarafından yazılan bu eserle ülkemiz insanına geniş bir şekilde tanıtılmış olmaktadır.
Basılmamış Eserleri
Edeb Ya Hu (Hikem-i Farukiyye)
Besmele-i Şerife Tefsiri
Ledunni Tefsirler (Âl-i İmran Sûresi, 14, 133, 134, 135, 110 ve 104; Tahrim sûresi, 6, Nisâ Sûresi, 79; Mutaffifîn Sûresi, 14; Mü’minun Sûresi, 13-14, Ta-ha Sûresi, 124; Hac Sûresi, 46, Bakara Sûresi, 148, 151 ve Maide Sûresi, 67. Âyet-i kerimeler)
Bunların dışında Hocaefendi’nin kitaplarına girmemiş makaleleri ve kendisiyle yapılan röportajlar da bir kitap teşkil edecek boyuttadır.
Rabbim şefaatlerine nail eylesin…
Unutulmayanlar;zü'l-cenâhayn Bir Âlim Abdullah Farukî El Müceddidî (k.s.)
Özlenen Rehber Dergisi 117. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.