Son dönem tasavvuf hayatının önemli ve büyük şahsiyetlerinden biri olan Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.) Hazretlerinin rüyaya bakışını incelemeye çalışacağımız bu makalemizi iki ana bölümde hazırladık. Birinci bölüm genel manada rüya hakkında bilgiler ihtiva etmekte olup, ikinci bölüm ise Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.) Hazretlerinin eserlerinden yola çıkarak rüya hakkındaki görüşlerini ve temel manada rüyaya bakışını ortaya koymaya çalışıyor.
Rüya; Kur’ânî, Nebevî ve Tasavvufî boyutları olan bir kavramdır. Kur’ân-ı Kerim’de rüya ile ilgili ayetlerin var olması, Efendimiz (s.a.s.)’in hayatında ve hadis-i şeriflerinde rüyaya değinmiş olmaları ve her iki ana kaynaktan beslenerek sufilerin gerek hayatlarında ve gerekse de eserlerinde nefis terbiye ve tezkiyesi mevzuunda rüyaya değer verip belli ölçülerde ilgilenmeleri bunun en belirgin göstergesidir.
Tarihi süreç içerisinde dini ya da başka alanlarca devamlı olarak merak edilmiş, araştırılmış, üzerine mülahazalar, düşünceler ortaya konulmuş bir olgudur rüya. Varlığı, nasıllığı, girift hali hep merak edilmiştir insanlarca.
Rüya nedir?
Rüya kelimesi "görmek" manasında mastar olup genel anlamda insanın uyku halinde gördüğü düşlere verilen bir isimdir.
İslam ve Rüya
İslam’ın iki aslî kaynağı olan Kur’an ve Sünnet’te rüya konusuna sıklıkla değinilir. Kur’ân-ı Kerim’deki muhtelif ayetlerde Hz. İbrahim (a.s.), Hz. Yusuf (a.s.) ve Mısır hükümdarının gördüğü rüyalardan söz edilmekte (Örnekler için bakınız; Yusuf, 12/5-43-100; İsrâ, 17/60; Saffat, 37/105), Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in gördüğü bir rüyanın Yüce Allah tarafından doğru çıkarıldığı belirtilmektedir (Feth 48/27).
Hadislerde ise rüyanın insan hayatındaki yerine ve önemine çeşitli defalar temas edilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’e ilk vahiy uyku¬da rüya-yı sadıka şeklinde gelmiş ve 6 ay müddetle bütün vahiyler rüyada vuku bul¬muştur. Bir hadiste 23 yıllık vahiy müddeti içerisindeki 6 aylık zaman dilimi kastedile¬rek "Müminin sadık rüyası nübüvvetin kırk altı cüzünden biridir" buyurulmuş ve "sadık ve salih rüya vahiy cümlesindendir" denile¬rek rahmanî rüyanın vahiy derecesinde mübarek bir telkin niteliği taşıdığına işaret edilmiştir. Hadis kitaplarında Kitabu’r-ru’ya (Buharî, Müslim, Tirmizî, İbn Mâce, Dârimî, Muvatta) ve Kitabu ta’biri’r-ru’ya (Buhârî, İbn Mâce) başlıkları altında Peygam¬ber (s.a.s.) Efendimiz’in rüyalarına genişçe yer verilmektedir.
Rüya görme bakımından insanlar
İslam alimleri, rüya konusunda varid olan hadisleri değerlendirerek insanları üç gruba ayırırlar:
1- Peygamberler: Bunların rüyalarının hepsi doğrudur. Bazen da tâbir gerektiren şeyler görebilirler.
2- Salihler: Bunların rüyaları çoğunluk itibarıyla doğrudur. Bunlar da bazen tâbire muhtaç olmayacak açıklıkta görürler.
3- Diğer insanlar: Bunlar, doğru ve doğru olmayan her ikisini de görürler. Bunlar üç kısımdır.
a) Mestur (hali kapalı) olanlar: Bunların rüyaları halleriyle muvazi gider.
b) Fasıklar: "Bunların rüyası çoğunlukla edğâs (karışık, manasız)dır. Doğru kısmı pek azdır.
c) Kafirler: Bunların rüyasında sıdk iyice azdır. Bu duruma: ’Rüya bakımından en doğru olanınız, söz bakımından en doğru olanınızdır.’ (Müslim, Rü’yâ, 1) hadisi işaret eder.
Kaç çeşit rüya vardır?
İslamî kaynaklarda üç çeşit rüyanın bulunduğu ifade edilmektedir,
1- Rahmanî rüya: Buna rüya-yı sâdıka, rüya-yı sâliha veya sadece "rüya" da denir. Bu tür rüyalar Allah tarafından doğrudan doğruya melekler vasıtasıyla olan hak telkinlerdir. Efendimiz (s.a.s.) bunu "mübeşşirat" diye isimlendi¬rip nübüvvetin kırkaltıda biri (1/46) olarak nitelendirmiş, nübüvvetin bitiminden sonra da "mübeşşirat’ın devam edeceğini bildir¬miştir (Konuyla ilgili olarak bakınız; Buhârî, Tabir, 5; Tirmizî, Ru’ya, 2-3; İbn Mâce, Tabir, 1). Bu tür rüyalar insanlar için yol gösterici ve ışık tutucudur.
2- Şeytanî rüya: Şeytanın aldatma, vesvese ve korkutmalarından doğan karışık hayaller, yalan ve batıl düşler, insanı kötülüğe sevk eden telkinlerdir. Bunları anlatmak ve tabir ettirmek pek tavsiye edilmez.
3- Nefsanî rüya: Nefsin hayal ve kuruntuları, uyku esnasındaki dış etkiler ve günlük meşgalelere ilişkin rüyalardır. Bunlardan ikinci ve üçüncü tür rüyalara "ahlâm" ve "adğâs-ü ahlâm" denilir.
İslam’da rüya tabiri
Kur’ân-ı Kerim’de rüyaların yorumu "ta’biru’r-ru’ya" (Yusuf, 12/43), "te’vilü’r-ru’ya" (Yusuf, 12/100), "te’vilü’l-ahlâm" (Yusuf, 12/44), "te’vilü’l-ehâdis" (Yusuf, 12/6, 21) ve "iftâ" kelimesinin türevleri ile (Yusuf, 12/43,46) ifade edilmekte, Hz. Yusuf (a.s.)’a rüyaların yorumu¬nun öğretildiği (Yusuf, 12/6, 21), Hz. İbrahim (a.s.), Hz. Yakup (a.s.) ve Hz. Yusuf (a.s.)’un gördükleri rüya¬ları tabir ederek bu yorum ışığında hareket ettikleri bildirilmektedir (Yusuf, 12/4-6; Saffat, 37/102).
Rivayetlerde Efendimiz (s.a.s.)’in sabah namazından sonra "rüya gören var mı?" diye sorduğu, varsa tabir ettiği kay¬dedilmekte (Buhârî, Tabir, 47; Ebu Dâvud, İman, 10, Dârimî, Ru’ya, 13), eğer kendisi rüya gör¬müşse anlattığı, ashabtan biri veya kendi¬sinin tabir ettiği, görülen güzel rüyaları anlatıp tabir ettirilmesini hoş karşıladığı, kötü rüyaların anlatılması veya tabir etti¬rilmesini ise istemediği belirtilmektedir.
İslam dinine göre peygamberlerin gör¬düğü veya tabir ettiği rüyalar dışında kalan rüya ve tabir kesin bilgi ifade etmez. Bu nedenle rüyalarla dinî hükmü belirlemek veya geçersiz kılmak ve buna göre de ha¬yatı yönlendirmek asla caiz değildir.
Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.)’nun rüyaya bakışı
Rüya ile ilgili olarak genel ve özlü bir biçimde İslamî bilgileri verdikten sonra Merhum Abdullah Farukî el-Müceddidî Hazretleri’nin rüyaya bakışını ve ana hatlarıyla rüya anlayışını ortaya koymaya çalışalım.
Burada öncelikle şunu net bir şekilde belirtmek gerekir ki; Efendi Hazretleri hayatının her alanında olduğu gibi rüya ile ilgili alanlarda da Kur’an ve Sünneti temel nirengi olarak kabul etmektedir. Buna verilebilecek en belirgin örnek sohbetlerinde zaman zaman rüya görenin olup olmadığını sorması ve anlatılan rüyaları Kur’an ve Sünnet çizgisinde yorumlaması verilebilir. O’nun bu ahlakı Efendimiz (s.a.s.)’in ashabıyla sohbet ederlerken sık sık ’içinizde rüya gören var mı?’ (Buhârî, Tabir, 47; Ebu Dâvud, İman, 10, Dârimî, Ru’ya, 13) diye sorması ve ashabında kendisine rüya anlatması olayıyla paralellik arz etmekte ve bu uygulama Efendi Hazretlerinin hayatında bir sünnet olarak yer etmektedir.
Efendi Hazretlerinin Rüya ile ilgili görüşlerini ve rüyaya bakışlarını temel manada, hayatta iken kaleme aldığı ve vefatından kısa bir süre sonra ikinci baskısı yapılan "Zahirî ve Batınî Edebler" adlı esrinde görebiliyoruz. Şurası bir hakikattir ki; Efendi Hazretleri rüyaların seyr-ü sülûk açısından önemini kabul etmektedir. Efendi Hazretleri, kendisine rüya tabiri ilmi verilmiş, ona anlatılan rüya ve yakaza hallerini Kur’an ve Sünnet’e göre değerlendiren büyük Allah dostlarındandır.
Görülen rüyaların sadece mürşide anlatılması
Efendi Hazretleri Rüya ile ilgili adab bölümünün hemen başında, görülen her rüyanın başkalarına anlatılmaması gerektiği ilkesini çok net bir şekilde vurgulamaktadır. Bu noktada Allah Rasulü (s.a.s.) Efendimizin ’Rüyanı âlimlerden ve salihlerden başkasına tabir ettirme’ (İbn Hacer el-Askalanî, Metalibu Aliye, c. 3, s. 3, Tevhid Yayınları, İstanbul) emr-i nebevisi hem konuyu netleştirmesi ve hem de Efendi Hazretlerinin rüya konusunda sünnete olan ittibaını göstermesi açısından son derece manidardır. Çünkü Efendi Hazretlerine göre rüyalar salikin nefis terbiye ve tezkiyesi yolunda seyir halleri olduğundan mutlaka ve sadece mürşide anlatılmalıdır. (Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.) "Zahirî ve Batınî Edebler" Genişletilmiş ikinci baskı, s. 231, Fiav yayınları, Ankara 2000)
Abdullah Farukî Hazretlerine göre tasavvuf yoluna girmiş bir salikin gördüğü rüyalar ve seyr halleri mürşidinin rüyalarındaki kemallerin akisleridir. Bu bakımdan salik gönlünü mürşidine çevirdiği zaman, mürşidinin ruhaniyetinde kendi haline vakıf olabilir. Bu haller de salikin nefsine yön tayin ederek o salikin haline ışık tutar. Böylece salikin manevi hali zahir olur.
İşte bunun için salik gördüğü rüya ve seyr hallerini mürşidine anlatmalı ki mürşidi onun seyr-u sülûkünü tamamlamasına yardımcı olabilsin. (Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.), a.g.e., s. 37)
Rüyalar görenlerce yorumlanmamalı
Bir diğer ölçüt olarak Efendi Hazretleri rüya gören kişinin gördüğü rüyayı kendisinin asla yorumlamaması, kendi yorumuna göre amel etmemesi gerektiğini vurgulamaktadır. (Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.), a.g.e., s. 231) Görülen rüyalar görence yorumlanmayıp mürşide anlatılmalı ki seyr-u sülûk yolunda mürşid müride yardımcı olabilsin. (Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.), a.g.e., s. 37)
Burada Efendi Hazretlerinden dikkat çekilen bir diğer temel ölçütte şudur; rüyalar görenlerce yorumlanmamakla birlikte, mutlaka mürşidin yorumuna uygun hareket edilmelidir. (Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.), a.g.e., s. 231)
Görülmeyen rüyalar görülmüş gibi anlatılmamalı
Efendi Hazretlerinin üzerinde titizlikle durduğu bir diğer ölçüt de hiç kuşkusuz, kişinin görmediği halde görmüş gibi rüya anlatmasıdır. Hele hele Allah Rasulü (s.a.s.) Efendimiz’i, ve İslam büyüklerini yalan yere rüyada gördüğünü iddia etmek Efendi Hazretlerinin bıraktığı anlayışa göre çok çirkin ve çok tehlikeli bir davranıştır. Çünkü Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz bu hususta ’Her kim, (görmediği) rüya(yı gördüm diye) kasten yalan söylerse, (cehennem) ateş(in)deki yerine hazırlansın.’ (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.2, s.331, h.no:1089) buyurmaktadır.
Hoşa gitmeyen rüya görüldüğünde
Hoşa gitmeyen, kötü rüya görüldüğünde gören kişi sol tarafına üç defa tükürmeli ya da tükürür gibi yapmalıdır. (Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.), a.g.e., s. 231) Yine ortaya koyulan bu temel ölçütte Efendimiz (s.a.s.)’in sünnetinden çıkarılmış bir uygulamadır. (Buharî, Tıbb 39, Bed’ü’l-Halk 11, Ta’bir 3, 4, 10,14, 46; Müslim, Rüya 5; Tirmizî, Rüya 4; Ebu Dâvud, Edeb 96). ’Sizden biriniz hoşuna gidecek sevdiği bir rü’ya görünce; bilsin ki güzel rüya yüce Allah’tandır- bu durumda, ’Elhamdülillah’ (her türlü övgü Allah’a mahsustur) diyerek Allah’a hamd etsin ve rüyasını sevdiği (salih) insanlara anlatsın. Hoşlanmadığı bir rüya görünce de -bilsin ki o şeytandandır sol tarafına üç defa üflesin, kötü rüyanın ve Şeytanın şerrinden; ’Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım)’ diyerek Allah’a sığınsın ve onu hiç kimseye anlatmasın. O zaman o rüya kendisine zarar vermez.’ (Buharî, Ta’bir, 3, 46; Müslim, Ru’ya, 3; Tirmizî, De’avat, 52; İbni Mace, Ru’ya 3)
Rüya görene hayırla mukabele
Yine rüya gören bir kardeşimize ’hayırdır inşallah’ denilmesi de Efendi Hazretlerinin bu babda güzel bir anlayış olarak zikrettiği ölçüt olarak karşımıza çıkmaktadır.
Seyr-u sülûk - Rüya - Rabıta bağlantısı
Efendi Hazretlerine göre seyr-u sülûk, rüya ve rabıta arasında yakın ilgi bulunmaktadır. O’na göre mürşid Allah’ın kendisine bahşettiği tasarrufun kuvveti nispetinde kendisine intisab etmiş müridlerin rüya ve seyr hallerine girerek onların manevi terbiyelerini ikmal eder. (Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.), "İslam’da Zikir ve Rabıta", s. 75, Fiav yayınları, 1997, Ankara) Burada rabıtanın da büyük etkisi vardır. Rabıtada karşılaştığı hâl ile seyr ve rüya hallerini mürşidine anlatan salik önce fena fi’l-ihvan, ardından fena fi’ş-Şeyh, ardından fena fi’r-Rasul ve en son olarak da fenafillah ve bekabillah makamlarına erişir. (Muzaffer Yalçın, Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.)’ye göre rüya, Özlene Fark Dergisi, sayı 50, sayfa 14, Eylül, 2000)
Şeriatın muhafazası
Bütün bunların yanında rüya ve yakaza halleri ile ilgili olarak Kur’an ve Sünnet çizgisinin dışına çıkabileceklere karşı Efendi Hazretlerinin son derece titizlikle uyarılarda bulunduğu ve bu konuda da temel ölçütler ve güzel anlayışlar ortaya koyduğu çok rahat bir şekilde görülmektedir. Bu alanla ilgili zikredilebilecek örnek bir hayli fazla olmasına rağmen bir tanesiyle iktifa etmek yazının sınırlarını zorlamama adına güzel olur inancındayım. Efendi Hazretlerine göre kişi her ne kadar Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz ve velilerin ruhaniyetleriyle bağlantı kurabilirse de kesinlikle ’nebilerin ve velilerin devamlı olarak, ruhaniyetlerinin her zaman ve mekanda hazır ve nazır olduğuna ve kendilerini gördüğüne’ itikad etmek küfürdür. (Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.), "İslam’da Zikir ve Rabıta", s. 65)
Rüya ile amel meselesi
Yine Efendi Hazretlerinin özenle vurguladığı bir diğer önemli husus da rüya ve rabıta sonucu ulaşılan seyr hallerinin, sadece kişinin kendisi için bir delil teşkil etmesidir. Bunlar başkasına, başkasının dini ya da dünyevi hayatına delil olamaz. Bu bakımdan rüyada veya rabıtada Rasûlullah (s.a.s.) ile bile görüşülse; burada müşahede edilenler kimseye delil teşkil etmez.
Mürşid-i Kamil’in müridi Kur’ân ve Sünnet doğrultusundaki tavsiyeleri ve irşadı, rüya ve seyr hallerinden daha önemlidir. Bu konuya önemle değinen Efendi Hazretleri şöyle söylemektedir: "Hayattaki mürşidler daha etkili ve üstündürler. Eğer öyle olmamış olsaydı, Sahabe Rasûlullah (s.a.s)’e rabıta yapar, böylece Rasûlullah (s.a.s) onları idare ederdi, ama sahabe öyle yapmadı. Rasûlullah (s.a.s)’den sonra Hz. Ebu Bekir (r.a.)’i halîfe seçtiler." (Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.), a.g.e., s. 71)
Sonuç
Efendi Hazretleri rüya mevzuunda da dini ve dünyevi her alanda olduğu gibi şaşmaz ölçüler Kur’an ve Sünnet’i ilke olarak benimsemiş ve bunu kendi yolunun takipçilerine düstur olarak bırakmıştır. Hayatlarında iken yaşadıkları ve bugün dahi birçok canlı şahidinin var olduğu şu hadise bu meyanda meramı hakiki manada ortaya koymaktadır. İrşad faaliyetleri sadedinde gittiği bir yerde kendisine, şu an yaşayan velilerin, mürşidlerin rüyalarında, İslam alemi olarak birlik içerisinde olmaları gerçeğini dillendirecek bir rüya görmelerinin gerekliliği hatta bir bakıma ümmetin birliğine vesile olması noktasında zorunluluğu manalarına gelebilecek sözler söylendiğinde, o zata karşı bu müthiş sözleri söylemiştir; ’Allah (c.c.) Kur’ân’ında ’Hep birlikte Allah’ın ipine (İslam’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın (Âl-i İmran, 3/103)’ buyurmuyor mu? Allah’ın emri/ayeti var iken, dini rüyalarla mı yaşayacağız.’
Efendi Hazretleri rüyayı; salikin seyr-u sülûkunda yardımcı etken, hallerin izharı noktasında bir araç olarak değerlendirmiş, bu perspektifte rüyaya değer vermiş ama bunun yanında rüya ile amel etme, din yaşama, şeriatı tatbik etme gibi hususiyetlere karşı çıkmıştır. Din Allah’ın emri ve Rasûlullah (s.a.s.) Efendimizin getirdikleri ile yaşanır hakikatini hem sözleri ve hem de bilfiil yaşantıları ile çok net göstermişlerdir.
Abdullah Fârukî El-müceddidî (k.s.)'nun Rüyaya Bakışı...
Özlenen Rehber Dergisi 117. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.