Kâinatta var olan daimi hareket gibi müminin hayatı da sürekli bir canlılık içindedir. Âlemde sürekli bir hareket ve devamlı bir akış ve oluş söz konusudur. Zaman akmakta mesela, asırlar tükenip çağlar açılmakta, mevsimler değişmekte. Bakıyorsunuz ilkbaharın gelmesiyle, güzle birlikte derin bir uykuya dalan tabiat, canlanıp yeniden hayat bulmuş. Derken yaz gelmiş, sıcaklar çökmüş, tarlalar, bahçeler ürüne durmuş. Güz gelmiş, altı ay önce hayata doğan yemyeşil bahçelerin, bağların yüzleri solmuş. Ve kışla birlikte tabiat, ahireti hatırlatırcasına beyaz elbiselere bürünmüş. Kış mevsimi işte bu cenahtan baktığımızda müminin hayatında böyle ulvi bir gayeye hizmet etmektedir. Allah Rasulü (s.a.s.) ’Kış müminin baharıdır.’ (Beyhakî, es-Sünenu’l-Kubrâ, Sıyâm, 115, c.4, s.489, h.no:8456) buyurmuştur. Hayat vermeye başladığı, tembellik ve ataleti üzerinden attığı, monotonluktan, sıradanlıktan sıyrıldığı, büyük bir gayeye matuf olma adına hareketlendiği, kımıldamaya başladığı bir zaman dilimidir.
Peki, neden bahardır? Neden dirilişe, tembellik ve ataletin atılmasına vesiledir? ’(Kışın) gündüzü kısa olur, (mümin) oruç tutar. Gecesi uzun olur, ihya eder.’ (Beyhakî, es-Sünenu’l-Kubrâ, Sıyâm, 115, c.4, s.489, h.no:8456)
Yaz aylarına nazaran oruç tutmak, gece ibadeti için gerekli olan istirahati yakalamak çok daha kolaydır, mümkündür. Münâvî yukarıda zikrettiğimiz hadisin şerhinde bu mevzu sadedinde şunları söylemektedir: ’Mümin bu mevsimde taat bahçelerinde gezinir, ibadet meydanlarında eğleşir; kalbi, amel bahçelerinde tenezzüh eder. Rabbine yaptığı türlü taatlerle tam bir genişlik hali yaşar. Ne oruç ona zorluk verir, ne de geceyi ihya ederken uykusuz kalıp sıkıntıya düşer… Yani gecenin uzunluğu uykusunu rahat almasına imkân verir, teheccüt ve evrad için dinç bir şekilde kalkar; dolayısıyla hem beden ihtiyacını tam olarak karşılamış, hem de ibadet vazifesini yerine getirmiş olur...’ (Münâvî, Feyzu’l Kadir, IV, 172)
KISA GÜNDÜZLER
ORUÇ
Kışın müminin baharı oluşunda ki birinci özellik gündüz oruç tutmanın kolay olması, Müslümanın oruç tutarken herhangi bir zorluk çekmemesidir. Nitekim Allah Rasulü (s.a.s) Efendimiz bir başka hadis-i şerifte: ’Kışın oruç tutmak, serin bir ganimettir.’ (Tirmizî, Savm, 74; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 335) buyurarak bu orucun kolaylığını bir hakikat olarak ifade etmişlerdir.
Oruç kelime olarak; "bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek" anlamında kullanılır. Istılahta ise, imsak vaktinden iftar vaktine kadar, bir amaç uğruna ve bilinçli olarak, yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak demektir.
Oruç riyanın en az karışacağı bir ibadet olduğu için sevabı en fazla olan ibadetlerden sayılmıştır. Efendimiz (s.a.s.), orucun bu yönüne ilişkin olarak Allah, "Oruç benim içindir; onun karşılığını ben vereceğim" (Buhari, Savm, 2, 9; Müslim, Sıyâm, 30) buyurmuştur. Bu bakımdan oruç tutmanın sevap olarak karşılığı oldukça yüksektir. Cennetin özel olarak oruç tutanların girmesi için ayrılmış bulunan "Reyyan" adlı kapısından girme hakkı (Bkz., Buhari, Savm, 4) bu karşılığın mukaddimesi sayılmıştır.
Kış günlerinde gündüzlerin diğer mevsimlere oranla daha kısa, özellikle yaz mevsimine oranla da daha soğuk olması oruç tutmak için müsait zaman dilimidir. Bu bakımdan kışın gündüzleri istifade açısından oruç tutmak, bahara çevirme adına büyük bir fırsattır. Peki, ne tür oruçlar tutabiliriz denilirse;
Pazartesi Perşembe orucu
Her hafta Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmak Efendimiz (s.a.s.) tarafından teşvik edilmiş bir ibadettir. Peygamberimiz (s.a.s.)in pazartesi ve perşembe günleri oruç tuttuğu ve kendisine mevzu dâhilinde sorulan soruya cevaben de "İnsanların amelleri Allah Teâlâ’ya Pazartesi ve Perşembe günleri arz olunur; ben amelimin arzı sırasında oruçlu olmayı tercih ediyorum" (Ebu Davud, Savm, 60; İbn Mace, Sıyâm, 42) dediği rivayet edilmektedir. Yine mevzu ile alakalı olarak Efendimiz (s.a.s.)e pazartesi günü oruç tutmanın fazileti soruldu. O da şöyle buyurdu: "O gün, benim doğduğum, peygamber olduğum (veya bana vahiy geldiği) gündür." (Müslim, Sıyâm 197, 198) Bizlerde kış mevsiminde en azından Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutabilir, zamanımızı ibadetle geçirmiş olabiliriz.
Eyyam-ı Bîd orucu
Her aydan üç gün oruç tutmak, bunu özellikle kameri her ayın 13, 14 ve 15. günlerinde yapmak müstehap kabul edilmiştir. Kamerî takvim hesabına göre bugünlere yani her ayın 13, 14 ve 15. Günlerine "eyyam-ı bîd" denir. Efendimiz (s.a.s.)’in özellikle ayın 13, 14 ve 15. günlerinde olmak üzere her ay üç gün oruç tutmayı tavsiye ettiği rivayeti (Müslim, Sıyâm, 181-182) yanında Hz. Âişe (r.anha)’nin, Peygamberimiz (s.a.s.)’in her ay üç gün oruç tuttuğuna dair rivayeti de bulunmaktadır. ’Dört şey vardır ki, Nebi (s.a.v.) onları hiç terk etmezdi: Aşura orucu (tutmak), (Zilhiccenin) on (günü oruç tutmak), her aydan üç gün (oruç tutmak) ve sabah (namazından) önce iki rekat (namaz kılmak).’ (Nesâî, Sıyâm, 83) Yine günlerin kısa olduğu kış aylarında bu sünneti ifa etmekte çok zor olmasa gerek.
Kaza oruçları
Ayrıca bu gündüzlerin kısa olduğu kış mevsiminde her ne sebepten olursa olsun üzerinde kaza ya da kefaret orucu bulunanların bu görevlerini yerine getirebilmelerinde pekâlâ mümkündür. Her ne sebeple olursa olsun gününde tutulamamış ramazan orucunun kaza edilmesi gereklidir. Aynı şekilde kefaret, adak veya başlanıp bozulmuş nafile oruçların kazası da gereklidir.
UZUN GECELER
Kış mevsiminde gecelerin uzaması belki çoğu zaman yapmak isteyip de yapamadığımız işler için gerekli olan imkânları, fırsatları önümüze seriyor aslında. İbadet ve taat hayatımızı canlandırma, ailemiz ile oturup sohbet etme, onlarla ilgilenme, dost ve akraba ziyaretleri, talebeler için ders çalışma, kitap okuma, ilmi çalışmalar, müzakereler... Bütün bunlar kışın uzun gecelerinde yapılabilecek ideal şeyler. Kısacası kış geceleri başlı başına bereketli zaman dilimleri olarak bize sunulmuş bir lütfu ilahidir.
Teheccüt
Hem uyumak hem uyanmak anlamına gelen teheccüt sözcüğü, terim olarak "geceleyin uyanıp namaz kılmak ve gece namazı" anlamındadır. Dilimizde teheccüt kelimesi, farz ve vacip namazlarla teravihin dışında, geceyi ihya için kılınan namazların tümünü ifade edecek şekilde kullanılmaktadır.
Rivayetlere baktığımızda Efendimiz (s.a.s.) yatsıyı kıldıktan sonra ve vitri kılmadan uyur, gecenin ortalarından sonra uyanıp bir müddet namaz kıldıktan sonra vitir namazını ve daha sonra sabah namazının sünnetini kılardı (Müslim, "Salâtü’l-müsâfirîn", 26). Efendimiz (s.a.s.) gece namazını kendisi devamlı olarak kıldığı gibi bu hayırdan istifade etmelerini arzu ettiğinden dolayı ümmetine de bu hayrı alıştırır, gece namazı kılmalarını telkin ederdi. Size geceleyin kalkmayı tavsiye ederim. Çünkü o, sizden önce yaşayan salihlerin âdetidir; Rabbinize yakınlık (vesilesi)dir; günahlardan koruyucudur; kötülüklere kefarettir, bedenden hastalığı kovucudur. (Tirmizî, Da’avât: 112) Rasûlullah (s.a.s) ayakları kabarıncaya kadar geceleri kalkıp namaz kılardı. Kendisine: Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetti (niye kendini bu kadar hırpalıyorsun?) denildi. Şükredici bir kul olmayayım mı? cevabını verdi." (Buhari, Teheccüt: 16, Tefsir, Feth: 1, Rikâk: 20; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn: 79)
Yine mevzu ile alakalı olarak Rasûlullah (s.a.s) Efendimiz şöyle buyurdular ki: "Allah, geceleyin kalkıp namaz kılan ve hanımını da uyandıran, hanımı imtina ettiği takdirde yüzüne su döken kula rahmetini bol kılsın. Allah, geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, kocası imtina edince yüzüne su döken kadına da rahmetini bol kılsın.’ (Ebu Davud, Salât: 307; Nesâî, Kıyâmu’l-Leyl: 5)
Uzun kış gecelerini en güzel şekilde değerlendirme adına gelin geceleri hiç değilse iki rekat namaz kılıp bu hayırdan hissemize düşeni alalım. Salihlerin ahlakı ile ahlaklanıp, peygamberlerin sünnetine tabi olalım.
Kur’ân-ı Kerim okumak
Kuran’ı Kerim’de ’Şüphesiz gece ibadetinin etkisi daha fazla, (bu ibadetteki) sözler (okunan Kur’an ve dualar) ise daha düzgün ve açıktır.’ (Müzzemmil, 73/6) buyrulmaktadır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.s)’in Allah Teâlâ’nın bu emrine imtisal edip geceleyin Kur’an okuduğunu pek çok rivayetten öğrenmekteyiz. Âlûsî ’Ve Kuran’ı okumam emredildi.’ (Neml, 27/92) ayetinin tefsirinde şunları söylemektedir: ’Kuran’ın tilaveti esnasında ya da ona ittiba esnasında hakikatlerinin bana git gide açılması için tilavetine devam etmem emredildi. Çünkü bu tür kıraate devam etmem, ilahi feyiz ve kudsî esrar kapılarının açılma sebeplerindendir.’ Anlatılır ki Peygamber (s.a.s) Efendimiz gece vakti namaz kılmak üzere kalkmış, kıraatte: ’Onlara azap edersen onlar senin kulların…’ (Maide 5/118) ayetini sürekli olarak tekrar etmiş, olacak olanların sırları ona açılmıştı. Bu fecre kadar böyle devam etti gitti.’ (Âlûsî, Rûhu’l meânî, XX, 39)
Gecenin ihyası namaz kılarak olabileceği gibi, Kuran tilaveti, zikir, ilim vs. ile de olabilir. Bu hakikati tescilleme adına Efendimiz (s.a.s.)’in şu hadis-i şeriflerini burada zikretmeden geçmek eksik olur. Buyuruyor ki Allah Rasulü (s.a.s.): ’Kim geceyi on ayet okuyarak ihya ederse gafiller arasına yazılmaz. Kim de yüz ayetle gecesini ihya ederse "Kânitîn" zümresine yazılır. Kim de bin ayet okuyarak geceyi ihya ederse ’mukantırîn’ arasında yazılır." (Ebu Davud, Salât: 326)
Kânitîn birçok mana ifade eden bir tabirdir. Kunut’tan gelir; bu ise taat, huşû, dua, namaz, ibadet, kıyam, sükût manalarının hepsini ifade eder. Mukantır, çok mal sahibi, aşırı zengin demektir. Öyle ise, hadiste bin ayet okuyana çok sevap verileceği ifade edilmiş olmaktadır. Kış gecelerini ihya ve kış günlerini bahara çevirme noktasında Kuran tilavetini unutmamak lazım.
Kitap Okuma
Kış gecelerini faydalı işlerle geçirebilme adına yapılabilecek güzel fiillerden biriside hiç şüphesiz kitap okumaktır. Evde aile fertleriyle ya da uygun ortamlarda birkaç Müslümanın bir araya gelerek, Kur’ân-ı Kerim’i anlama, dini öğrenme ya da Efendimiz (s.a.s.)’in sünnetine vakıf olma gayretleri ve gayretin izharı noktasında kitap okumaları, böyle ortamlar hazırlamaları ne kadar manidar olur. Bilinmeyen dini konular öğrenilir, eksikler giderilir. Yanlış bilinenler ise doğruya tebdil olunarak insanlığa büyük hizmet sunulmuş olur.
’Bir topluluk, Allah’ın evlerinden bir evde bir araya gelip Allah’ın Kitabı’nı okuyarak aralarında müzakere ederlerse, mutlaka üzerlerine sekine (itminan, vakar) iner, onları rahmet kaplar, melekler onları kuşatır ve Allah onları kendi nezdindekilere anar.’ (Müslim, Zikr-Dua-Tevbe-İstiğfâr, 11)
Zikir Meclisleri
Yine uzun kış gecelerini ihya noktasında olmazsa olmaz ibadetlerden birisi de Cenâb-ı Hakk’ı zikir meclisleridir, onlara katılmaktır. İnsan tek başına nefsin ve şeytanın elinde oyuncak olmaya en büyük adaydır. Yalnız kalan kişi şeytan ve nefsin hilesine düşüp, iğvasına kanabilir. Yine insan tek başına her daim ihlâs ve samimiyeti bulamayabileceği gibi, bazen gaflet ve atalete de yenik düşebilir. Bu noktada da kış akşam ve gecelerini değerlendirme adına zikir meclislerine iştirak etmek, oralarda bulunmak güzel hasletlerdendir.
’Haberiniz olsun ki, Allah’ın zikriyle kalpler mutmain olur.’ (Rad, 13/28)
’Allah(’ın kuluna olan) sevgisinin alameti, (kulun) O’nun zikrini sevmesidir. Allah(’ın kuluna olan) buğzunun alameti, (kulun) O’nun zikrine buğzetmesidir.’ (İbnu’l-Mukri’, Mu’cem, s.180, h.no:964)
Sıla-i Rahim
Sıla-i rahim dinî bir vecibedir. Akrabalar arası birçok problemin halledilmesinde çok önemli bir dinamiktir. Kişiye hem ferdî hem de toplumsal olarak birçok getirisi vardır. Sıla-i rahim en azından akrabalarımıza karşı tatlı sözlü, güler yüzlü; olmak, karşılaştığımız zaman selamlaşmayı, hal hatır sormayı ihmal etmemek, daima kendileri hakkında iyi şeyler düşünmek ve hayır dilemektir. Daha sonra ziyaretlerine gitmek ve ihtiyaç durumunda yardımlarına koşmaktır. İş yorgunluğunu atma adına uzun dinlenme zamanlarını içerisinde barındıran uzun kış gecelerinde sıla-ı rahim yapma, akraba, eş ve dost ziyaretlerinde bulunma, onları memnun etme güzel işlerdendir.
’Sıla-i rahim akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır." (Buhari, Edeb, 12; Tirmizî, Birr, 49) ’Sevabı en çabuk olan taat, sıla-i rahimdir.’ (İbn Mace, Zühd, 23)
SONUÇ
Şunda hiç şüphe yok ki; Efendimiz (s.a.s.)’in teşvik edip özendirmiş olduğu bütün amel ve ibadetler, müminin daha diri bir dini hayat yaşaması, Allah ve Rasulü (s.a.s.) ile olan bağını sürekli canlı tutması, Allah’ın rızasına muvafık kul haline gelmesi içindir. Cumalar, Ramazanlar, mübarek geceler… hep bu diriliği güçlendiren, kulluk şuur ve idrakini zinde tutan bereketli zamanlarlardır.
Bu itibarla kış mevsiminin gecesi ve gündüzüne dikkat çeken Efendimiz (s.a.s.), bu zaman dilimlerini uzun geceleri ve kısa gündüzleriyle ibadetlerin farklılığına ve zenginliğine yönlendiriyor ümmetini. Uzun gecelerde zikirler, sohbetler, Kur’ân-ı Kerim tilavetleri, tövbe ve istiğfarlar, kısa gündüzlerde oruçlar, imsak ve iftarlar, insanın iç dünyasında dirilişleri, canlılıkları sağlıyor.
Bu noktada şu gerçeği de göz ardı etmemek lazım; oturma odalarımızın itibar edilen köşelerdeki televizyon, yaşanacak ne olur ilkbaharı engellemesin. Kulluk derdi ve tasası hayatımızın tek ve yegâne hedefi olsun. Atalım hayatımızdan TV’yi, boş malayani işleri. Çünkü TV izlemenin sınırını, kültürünü, fayda ve zararını hesaba katmayanların yaz gelmiş, kış gelmiş böyle bir derdi ol(a)maz.
Davası büyük olanın derdi de büyük olur. Derdi büyük olanın ise cehd ve gayreti büyük olur.
Dünya Kışını Ahiret Baharı Kılma
Özlenen Rehber Dergisi 118. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.