Modernizm, köken itibariyle Latince bir sözcük olan modo’dan (son zamanlar, şimdi) türetilmiştir. Geleneksel olanı yeni olana tabi kılma tavrı, yerleşik ve alışılmış olanı yeni ortaya çıkana uydurma eğilimi veya düşünce tarzı , şeklinde tanımlanmıştır. Özel olarak batıda 19. yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan ve kilisenin teolojik öğretisiyle toplum teorisini, kentleşme ve endüstrileşmenin geleneksel otoritenin çöküşü ve liberal düşüncelerin yükselişinin ve nihayet modern bilimin etkisiyle dünya görüşünde vuku bulan değişmelerin sonucu olan yeni toplumsal ve politik koşullara uyarlamayı amaçlayan tavır, hareket olarak ifade edilir. Başka bir deyişle, modernizm, aydınlanmayla gerçekleşen entelektüel dönüşümün ortaya çıkardığı dünya görüşünü, hümanizm, dünyevileşme ve demokrasi temeli üzerine yükselen bilimci, akılcı, ilerlemeci ve insan merkezci ideolojiyi ifade eder.
Bu yazımızda modern dönemin sosyolojik sonuçlarının müslümanı ve onun iman mahalli kalbini köleleştirdiğini, onu ve tüm insanları huzur ve mutluluk vaadine rağmen onu ilkelliğe ve mutsuzluğa sürüklediğini ispat etmeye çalışacağız.
Son iki asırdır varlığını üst düzeyde hissettiren modernizm küresel yayılma enstrümanlarıyla ’büyük patronumuz’ oldu. Temelde modern fikirlerle zihni meşgul/mutlu bireylerin kalben İslam inanç esaslarını ilahi murada muvafık muhafaza hususunda zorlanacağını ve hatta bunun imkânsız olduğunu görmekteyiz. Çağdaş akımımız postmodernizmin, modernitenin aksine bireysel ve yerel unsurları saygıyla karşılamasına rağmen onun da gerçeklik anlayışı sadece bu dünyaya aittir. Bunun yanı sıra son 30-40 yıllık süreç ise post modern olarak, moderniteden ayrıştırılsa bile, ikisi de İslami düşünceden temel prensiplerde ayrıldığı görülmektedir. Postmodern anlayış da küresel-kapitalist döngüde sadece dünyevi gerçeklikle ilgilenmekte, din de sadece bu bağlamda kendisine yer bulabilmektedir. Yani Allah inancı, Ahlak anlayışı ilahi kaynaklı değil ancak dünyevi gerçeklikle tanımlanabilmektedir. Çünkü postmodernitenin, 2-3 asırlık modernitenin üzerine örgülenmiş ve küresellik, kapitalizm, dünyevi gerçekliklerle sorunu yoktur.
Modernitenin enstrümanları, İslam öncesi cahiliye toplumunda da görülen tüm insanlığın hakla bağını kesen hastalıklar olmuştur. İslami anlayışta kibir, gösteriş, şehvet, cimrilik, kendini beğenmişlik vb. gibi kalbin hastalıkları diyebileceğimiz şeyleri modernite sorun olarak görmemekte buna mukabil insanların bu özelliklerle donanması onun varlık sebebini teşkil etmektedir. İnsanı, eşyaya kulluktan ve esaretten sıyırıp, onlara hükmeden ve sadece Rabb’e kulluk eden bir hale kavuşturma amacındaki İslam, kalbi gerçek sahibine teslim için onu gasp eden unsurlarla mücadele eder. Oysa kapital-materyal dünya kalbin üzerine her gün kat be kat yükselen mihnet ve ego diyebileceğimiz özellikleri bina eder. Tüketimle eşyaya esir halimizi tasvir ve anlamlandırma bakımından şu hikâye manidardır. Köylünün biri şehre geldi ve bir şehirliye misafir oldu. Şehirli helva getirdi. Köylü büyük bir iştah ile yiyip dedi ki; ’Ey şehirli ben gece gündüz un talim eden biriydim. Şimdi helvanın tadını tattım. Un lezzeti gözümden düştü ve artık her vakit helva bulamayacağım ve elimdeki şeylerden soğurum.’ der ve şehirliye bağlanmak zorunda kalır.
Bu köleleştirmenin sonucu olarak kulaklarımızda yankılanan şu haberler de utanç kaynağı tablolarıdır modernitenin. Dünya’da aile ve değerlerin yok olmasıyla günümüzde Kürtaj vakalarının on milyonlara ulaşması **, Ülkenin nüfusunu koruma adına, kişilerin gayri meşru çocuklarını çöp tenekesi yerine devletin kucağına bırakması için kurulan bebek kutusu konteynerler ***, son yılın en çarpıcı örneğidir.
Sonuç olarak şunu diyebiliriz; İslami bakış ve anlayış eşyanın fevkindedir. Eşyanın fevkinde olan birisi ise ’İnce Anlayış’ sahibidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hususta ’Allah her kim hakkında hayır dilerse, onu din hususunda fakih (derin anlayış sahibi) kılar.’ (Buhârî, İlm, 13) buyurmuşlardır. İslami anlayış modernite ile şekillenecek bir olgu değildir. Moderniteye angaje din, İslam olamaz. Reformist yaklaşımların en büyük paradoksu da budur. Modern çağda eşya ve metanın tahakkümü altında şekillenmiş akıllardan moderniteye uyumlu din anlayışından başka ne çıkabilir ki? O yüzden İslam anlayışından bahseden çok sayıda ’teoloji Bilgini’ veya ’Bilge’si olabilir. Ancak Kur’ani bir kavram olan ’Âlim-Ulema’ kavramının önemi ve farkı da bu bağlamda ortaya konmalıdır.
İslami idrak ve anlayışa muhtaç dünyayı daha iyi analiz edebilmek için aynı muhtaçlığı yaşamış ’Cahiliye Devri’ dünyasına bakmak gerekir. Aralarındaki hayret verici paralellik modernitenin bizi sürüklediği yeri de göstermektedir. İslami kavramların hissiyatının birey olarak da üzerimizden tesirinin kalktığını esefle müşahede etmekteyiz. Kardeşlik, diğerkâmlık, verâ, tevazu vb. güzellikler moderniteyle aramızdaki bağa paralel olarak yok olmaya yüz tutmaktadır.
’Big Village/ Büyük Köy’ haline dönüşen dünya, insanı küresel yönetim tarzıyla şeytani ve nefsanî esaretin elinde can çekişmeye terk etmiştir. Temyiz çağı kavramlarından saydığımız, iyi-kötü, ahlaki-gayri ahlaki, doğru-yanlış vb. kavramlar bile modernite adına göreceli hale gelmiştir. Geleneksel olanı kendi etik ölçütüne göre bir çırpıda düşman ilan edip yok etmeye çalışan anlayış, gayri ahlaki hedefleri için insanı, ’Küresel Köyün Birey Kölesi’ haline getirmek için yaptı. Geleneksel olan aynı zamanda yerel olan durumların ahlakiliği de irdelenebilir, ancak bunu en son yapacak olanların, ’Modernite Teknokratları’ olduğu aşikârdır.
Modernite materyalist dönemin anlayışı olduğundan görsel olan ve hazza dayananı değerli saymaktadır. Modernitenin sorunlarına, modernist teknokratlarla çözüm arayışı, sadece yapısal bir sorunun varlığına delil teşkil eder. Bu, gerçek mutluluğu tatmamış birisinin mutsuzları mutlu etmek gibi bir misyonu üslenmesine benzer. Çözüme ise, aklın bütün unsurlarını kullanarak ve ilahi vahyin nuru ile ulaşılabilir.
Modern Cahiliyye..
Özlenen Rehber Dergisi 118. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.