الدين من الإسناد
Sened (İcazet) Dindendir*
Şüphesiz ki Allah Teâlâ, Ümmet-i Muhammedîye’ye birçok hususta birçok ikramlarda bulunmuştur. Bunların bir kısmında; kulların ibadet ve muamelatlarını ilgilendirip, az bir amel ve kolaylaştırılmış itaat karşılığında kat kat ecir verilirken, diğer bir kısım da; Şeriat-ı Muhammedîye’yi hıfzetme, koruma, yayma ve bir asırdan başka bir asra nakletme konusunda olmuştur.
Bu bağlamda Şeriat-ı Muhammedîyye’nin tertemiz bir şekilde hiçbir tahrife yol vermeden Selef’ten halefe kadar ulaşmasına sebep olan en büyük rahmetlerden birisi de hiç kuşkusuz, İslam’daki sened (icazet) sistemidir.
İslam’ın değişik ülkelere yayıldığı ikinci ve üçüncü asırlarda icazet sistemi, ilmin nakli konusunda, ilim üstatlarının ilk şartıydı. Bu konuda öğretilecek olan ilim tek kelime bile olsa bu şarta tabi tutulurdu. Buna göre, tedrisatı yapacak olan şahısta bulunması gereken ilk husus, ilmini sağlam bir kaynaktan almış olduğuna delalet eden ve Peygamberimize (s.a.v.) kadar dayanması gereken senetti. Bu sebeple senet sistemi, diğer hiçbir ümmete verilmemiş ve sadece dinimize has kılınmış özelliklerdendir. Bundan dolayıdır ki önemine binaen ’o dindendir’ denmiştir.
Hafız Hatîb Bağdâdî (k.s.) ’Tarîh-i Bağdâd’ adlı eserinde ’Ebu İshâk İbrahîm b. Muhammed Emîn Buhârî’nin hayatı bölümünde, öğrencisi Abdân’den naklen, Abdullah b. Mübarek (rh.a.)’in şöyle dediğini aktarmıştır: ’Benim nazarımda sened, dindendir. Eğer o olmasaydı, dileyen dilediğini (doğru-yanlış) söylerdi.’ O’na: ’Bunu sana kim aktardı?’ denince, bir müddet sustu, bekledi. Abdân şöyle dedi: ’Abdullah b. Mübarek, bu sözü zındıklardan ve uydurdukları hadislerden bahsederken söyledi.’ buyurarak senedin dindeki önemini belirtmiş ve bu vesile ile birçok sapık fırkanın şerrinden insanların bu yolla kurtulduğunu beyan etmiştir.
Yine Ebû Abdullah, bu hususta şöyle demiştir: ’Eğer sened sistemi, Ehl-i sünnet ve’l-Cemaat taifesinin ona isteği ve onu sürekli muhafazaya çalışmaları olmasaydı, İslam’ın nur kaynağı sönerdi, küfür ve bidat ehli de, uydurma hadislerle senedleri karıştırma hususunda imkan bulurlardı...’
Allame Şeyh Abdurrahman Muallimî: ’Tegaddumetu’l-Ma’rifeti Li’l-Cerh ve’t-Ta’dîl’ kitabının girişinde, İbn-i Ebî Hâtemi’r-Râzî’ye şöyle demiştir: ’İnsan din ve dünyası hususunda, birçok malûmata ihtiyaç duyar. Ve bu malûmatlara, (başka insanların aktardığı) haberlerden başka bir şekilde ulaşma imkânı da yoktur. Şayet bu haberlerde hak ile batıl, yalan ile sıdk (doğru söz), doğru ile yanlış varsa (ki bu kaçınılmazdır), bunu kendisi ayırt etmek zorundadır.’
Bu zorluk karşısında Rabbimiz Teâlâ bize, doğrulukları Nebî (s.a.v.)’in diliyle tasdiklenmiş olan Selef-i Salihîn’i nasip etmiştir. O Selef ki bizim ihtiyaç duyduğumuz ve duyacağımız Tefsir, Hadis, Fıkıh, Fetva, Lûgat, Tarih ve daha birçok hususta Rasûlullah (s.a.v.)’e indirilen dinimizi, gerek ezber, gerekse yaşantı yoluyla korumuş ve bize, tertemiz bir şekilde bırakmış ve öğretmişlerdir. Haberleri, senedlerle nakletmeyi kendileri düstur edindikleri gibi, kendilerinden sonra gelenlere de gerekli kılmışlardır…
Bu konuda âlimlerimizden, isnadın ehemmiyeti hususunda değişik rivayetler bize ulaşmıştır. Bazıları şöyledir:
Abdullah b. Mübarek (rh.a.) şöyle demiştir: ’Dinini, senetsiz öğrenmeye çalışan kişinin misali, merdivensiz bir şekilde bir binanın üzerine çıkmaya çalışan kişinin misali gibidir.’ Yine bir sözünde: ’Bizimle bidat ehli arasındaki fark seneddir.’ demiştir.
İmam-ı Şâfii (rh.a.): ’Senedsiz hadis talep eden kişinin misali, gece odun taşıyan adama benzer ki, odun kümesi taşır, (o kümenin içerisinde) yılan taşır da haberi bile olmaz.’ buyurarak bu konudaki hassasiyeti dile getirmiştir.
İmam Evza’i (rh.a.): ’İlim ancak senedlerin kaybolmasıyla kaybolur.’ buyurmuştur.
Yine Hafız Yezîd b. Zerrî’ bu konuda: ’Her dinin, binitli süvarileri vardır. Bu dinin süvarileri ise sened sahipleridir.’ demiştir.
Bu kıymetli kelamlardan sonra musannif (Abdulfettah Ebu’l-Gudde): ’Bu ve daha birçok büyük âlimlerimiz, değişik sohbetlerinde senetlerin öneminden bahsetmişler ve ortak olarak şu beyanda bulunmuşlardır ki: ’Seleften bize gelen bir ahd vardır. O da: ’Hangi âlimle karşılaşırsanız karşılaşın, Rasûlullah (s.a.v.)’e kadar dayanan bir senedini görene kadar bu kimseye inanmayın’ şeklindedir. Bu nedenle, araştırma ve münazara edeplerinden bahseden kitapların giriş kısmında şu meşhur kaide zikredilmiştir: ’Nakilci isen sıhhatini, iddia sahibi isen delilini göster.’ (Yani eğer dinde bir şey naklediyorsan senedini bildir, eğer bir şer ortaya atıyorsan da sözüne sağlam delil getir) demişlerdir. İşte bu sebeptendir ki İslam düşmanları dinde tahrife yer bulamamışlar ve zarar verememiştir. Bu da Rabbimize şükretmemiz gereken büyük nimetlerindendir.’
Abdulfettah Ebu’l-Gudde (rh.a.) şöyle devam etti: ’Son dönemin büyük alimi ve İmam-ı üstadımız, Osmanlı asıllı Mustafa Sabri efendi (v. 1373 h.) (rh.a.) 14. asırda yazdığı çok kıymetli bir eseri olan ’el-Fezzu’l-Ferîd’ adlı kitabının (aklın, ilmin ve âlimin, Allah ve Peygamberleri nezdindeki yeri) adlı bölümünde, sened yoluyla, tertemiz sünnetin muhafazası hususunda Müslümanların gösterdiği ehemmiyet hakkında bahsederken şöyle demiştir: ’İslam’da, Nebevî hadislerin tevsîki (doğruluğu ve sağlamlığı) hususunda takip edilen yol, en üstün ve en yüce yoldur. Rivayetlerin tevsiki hususunda izlenen batı kaynaklı ilmî metotların hiçbiri incelik ve üstünlük yönünden ona yaklaşamamıştır bile. Misalen; (en sağlam hadis kitabı olan) Sahîh-i Buhârî’de tekrarlar hariç 2602 senedli hadis (yer almaktadır.) İmam Buhârî bu hadisleri, ezberinde bulunan 100 bin sahih hadis içerisinden seçmiştir. Ve yine onda yaklaşık 2000 ravi vardır ki İmam Buhârî onları hallerini bildiği sîka (güvenilir-sağlam) 30 bin küsur ravi arasından seçmiştir. Dört büyük cilde varan Buhârî’nin kitabı, senedler çıkartıldıktan sonra orta hacimde bir cilt kadardır. Siz ve dünya hiç işitti mi; bu hacimde bir tarih kitabı sîka 2000 kişiden işitilerek rivayet ediliyor. Ki müellif ve diğer ilim ehli onları isimleriyle ve halleriyle biliyor. Yaklaşık olarak bir, ya da daha az, ya da daha fazla satırdan oluşan belirli her bir cümle işitme ve sened yoluyla Rasûlullah (s.a.v.)’e ulaşmakta ve yaklaşık, kitabın her bir satırı için, rivayetinin sorumluluğunu üstlenen ravilerden şahitler bulunmaktadır.’ Hayır! Bu, İslam haricinde, dünyanın bidayetinden İslam’ın başlangıcına kadar hiçbir yerde görülmemiş bir sistemdir. Bu öyle bir düzendir ki, daha Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında başlamış, sahabeler tarafından itina ile devam ettirilmiş, tabiin zamanında da bu düzen (sened ve ilmin nakli) sağlamlaştırılarak devam ettirilmiştir. Bu bakımdan da ilim ricallerinin üstün tutulması ve ilim nakline verilen önem ve titizlik, Müslümanlar dışında dünya üzerinde görülmemiş, görülmeyecektir.’
İmam Serahsî (rh.a.) de şu veciz sözü söylemiştir: ’Muhammed b. Hâtem b. Muzaffer’den şöyle işitmiştim; ’Allah Teâlâ bu ümmeti sened (gibi bir nizamı nasip ederek) şereflendirmiş ve yüceltmiştir. Eski ve yeni hiçbir ümmette bu sened sistemi yoktur...’
Evet, onların ellerinde de, ilahi kaynaklı kitapları vardı. Ancak İslam’da olduğu gibi bir sened sistemine sahip olmadıkları için, Allah kelamıyla, güvenilir olmayan kişilerin sözlerini birbirine karıştırdılar. Bu şekilde kitaplarını ve dinlerini bozdular. Fakat Rabb-i Zü’l-Celal’in bir rahmetidir ki Ümmet-i Muhammed’e bu düzeni ilham etmiş, başta Kitabımız olmak üzere, Hadisler ve bu iki kaynaktan beslenen diğer ilimler bozulmadan, birçok yoldan (tarikten) doğrulukları tasdiklenmiş ravîler vasıtası ile ve çok titiz ve zahmetli araştırmalar sonucu bizlere tertemiz ve sapasağlam bir şekilde gelmiştir. Bu vesileyle de tahrif olmamıştır.
Önemli noktalardan biri de şudur ki; her ne zaman bu sistem İslam şehirlerinin birinde terk edilse, orada hemen sapık fırkalar türemiş ve insanları dalalete düşürmüşlerdir. Mutezile, Kaderiye vb. birçok batıl fırka bu boşluklardan faydalanarak ortaya çıkmışlardır. Günümüzde ortaya çıkan zelil ve sapık grupların asıl çıkış nedeni de, işte bu sistemin oldukça zayıflamış olmasıdır. Bunun sonucudur ki her önüne çıkan doğru bildiğini konuşur olmuş, insanlar da, bu kelamların doğruluğunu ve senedlerini sormadan tabi olmuşlardır. İşte bu sapık fırkaları gören akıl sahibi herkes, sened (icazet) sisteminin önemini anlar. Nasıl ki verimsiz toprağa tohum atıp da o topraktan hasat beklemek beyhude bir iş ve o ekini zayi etmek ise, mesnetsiz insanlardan ilim alıp, başkalarına aktarmak da, o ilmi zayi etmek demektir.
Evet, her devirde olduğu gibi günümüzde de gerçek din âlimlerimiz vesilesiyle bu güruhların etkileri sınırlandırılmıştır. Fakat yine de, bu insanlara takılıp gidenlerin sayısı da az değildir.
İşte bundan dolayı dinimizdeki sened (icazet) sistemi Allah Teâlâ’nın en büyük nimetlerindendir. Bize düşen ise bunun şükrünü en layıkıyla eda etmektir. Bu vesile ile Allah’tan kendine yakınlaştıracak nimetlerinin şükrünü eda etmeyi, emirlerine ve koyduğu düzene sımsıkı sarılmayı bize nasip etmesini niyaz ederim.
*Bu çalışma, Abdulfettah Ebu’l-Gudde’nin (1917-1997) Daru’l-Kutubi’l-Vesâgati Ve’l-Gavmiyye, Kahire, Mısır, 1999 baskılı ’el-İsnâdu Mine’d-Dîn’ isimli kitabından büyük ölçüde alıntılar yapılarak ve talebelerinden Doktor Şeyh Hamdallah Saftî el-Hanefî’nin derslerinden örnekler alınarak hazırlanmıştır.
Sened (icazet) Dindendir*
Özlenen Rehber Dergisi 118. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.