Özlenen Rehber Dergisi

102.Sayı

Sözlük; İhlas: 'Dini Hz. Allah'a (c.c.) Has Kılmak...'

İbrahim DEMİR Özlenen Rehber Dergisi 102. Sayı
Kalbini sâfî etmek, içten, samimi, riyasız sevgi, içten gelen sevgi ile doğruluk ve bağlılık gibi manalara gelir ihlâs. Istılah manası ise; hakikatte muhlislerin gönlündedir. O gönüller ise ihlas hakkında şunları buyururlar:
Sehl et-Tüsterî (k.s.) şöyle demiştir: ’İhlâs, kulun sükûn ve hareketlerinin yalnızca Allah için olmasıdır’.
Ebu Osman (k.s.): ’İhlâs daima Yaratanın fazlına bakmaktan dolayı, halkın bakışını unutmaktır’.
İbrahim b. Ethem (k.s.): ’İhlâs, Allah’la beraber niyeti doğrulamaktır’.
Muhâsibî (k.s.): ’İhlâs, kulun, Rabbiyle ilgili muamelelerinde, halkı aradan çıkarmasıdır.’
Cüneyd el-Bağdadî (k.s.): ’İhlâs, ameli her türlü bulanıklıktan arındırmaktır. İhlas, kul ile Allah arasında bir sırdır. Onu melek bilemez ki yazsın, şeytan bilemez ki bozsun.’
Fudayl b. İyaz (k.s.) ise şöyle buyurmuştur: ’Ameli insanlar için terk etmek riya; onlar için yapmaksa şirktir. İhlâs ise, Allah’ın, kulu bu iki felâketten korumasıdır’. Havariler ’Hangi amel hâlistir?’ diye sorduklarında Hz. İsa (a.s.) şöyle cevap vermiştir: ’Allah için amel edip de ondan ötürü hiç kimsenin övgüsünü istemeyen kişinin ameli hâlis ameldir!’
Her şeye kendisinden başka şeylerin karışması mümkündür. Bu bakımdan içerisine, kendisinden başka hiçbir şeyin karışmamış olduğu şeye hâlis adı verilir. Tasfiye ve durultma işini yapan fiile de ihlâs adı verilir. ’Onların karınlarından, fers (yarı sindirilmiş gıda) ile kan arasından (çıkardığımız) halis, içenlere (içimi) kolay süt içiriyoruz.’(Nah sûresi, 16/66) Sütün hâlisliği, ancak içerisinde kan ve pislik karışmamış ve bir de süte karışması mümkün olan her şeyden arınmış olmasıdır. İhlâs’ın zıddı İşrak (karıştırma)tır. Bu bakımdan muhlis olmayan kimse müşriktir. Ancak şirk birkaç derecedir. Tevhid hususundaki ihlâsa, ulûhiyetteki ortak koşma (şirk) zıt düşer. Şirkin bir kısmı gizli, bir kısmı da açıktır. İhlâs da böyledir. İhlâs ile zıddı olan şirk kalbe inerler. Bu bakımdan bunların merkezi kalptir. Bu da ancak kast ve niyetlerdedir. Bu bakımdan kişiyi, durulmaya teşvik eden fiile ihlâs denir. (İhya, İmam Gazali (k.s.))
Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.) hazretleri ihlâsla ilgili olarak; ’ihlâs odur ki riyanın zıddıdır. Riya gösteriş için amel yapmaya denir. İhlâs ise sırf Allah (c.c.) için amel yapılmasıdır. İhlâs Cenâb-ı Hakk’ın rızası için yapılan amellerdeki öze denir. İhlâsı bulabilmek için, şevkle Rasûl-i Ekrem Efendimizin Sünnetlerine yapışmak gerekir. Aksi takdirde ihlâsı bulmak mümkün değildir.’ (Özlenen Rehber, Sayı 46) buyurarak ihlasa ulaşmak için tutulacak yolu da bizlere bildirmişlerdir.
Allah’a yaklaşma gayretiyle hareket eden birisinin bu gayretine başka bir teşvikçi daha karışmışsa bu riyadan veya nefsin diğer paylarındandır. Bu niyetlerin tamamı da ihlâsa engeldir. Mesela; kişinin, bedenin fayda görmesinin yanı sıra manen Allah’a yaklaşmak kastıyla oruç tutması; sıhhatinin ve moralinin düzelmesi için hacca gitmesi de bunun gibidir. Toplum içerisinde bir yer edinmek için ders ve vaaz vermesi veya bu işi âlimlerin ve diğer insanların hürmetini kazanmak ya da dünyada arkadaş sahibi olmak için yapması da böyledir. Temizlenmek ya da serinlemek için abdest alması ve bunun gibi ameli başka nedenlerle de kendisine kolay gelen ve niyetini karıştıran kimsenin ameli ihlâs hudutlarından çıkmış demektir.
Bir hadis-i şeriflerinde Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Allah’ın kendisine ilim verdiği kişiye Allah Teâlâ sorar: ’Öğrendiğinle ne yaptın?’ ’Yâ Rab! Onunla gece gündüz sana ibadet ettim.’ ’Yalan söylüyorsun!’ Melekler de ’Yalan söylüyorsun! Bilakis sen onunla ’Filan adam âlimdir’ dedirtmek istedin. Zaten öyle de denildi!’ derler. Allah’ın, kendisine mal verdiği kişiye sorar: ’ Sana nimet verdim. Onu nasıl kullandın?’ ’Yâ Rab! O mal ile gece-gündüz sadaka verdim.’ ’Yalan söylüyorsun!’ Melekler de ’Yalan söyledin! Bilakis sen onunla ’Filan adam cömerttir’ dedirtmek istiyordun. Nitekim öyle de denildi’ derler. Cihat esnasında öldürülen kişiye Allah Teâlâ sorar: ’Sen ne yaptın?’ ’Yâ Rab! Cihat ile emrolundum ve savaşırken de öldürüldüm!’ ’Yalan söylüyorsun!’ Melekler de ’Yalan söylüyorsun; zira senin gayen ’Filan adam kahramandır’ dedirtmekti. Nitekim dünyada iken böyle denildi" derler. (Müslim, Nesâî)
Allah Dostlarının sözleri ile ihlâsın mahiyetini ve ona ulaştıracak amelleri ve yolları madde madde cümlelere dökelim inşallah;
• İhlâs, Allah’ın nurlarından bir nurdur.
• Cenâb-ı Hak onu murad ettiği (dilediği) kullarının kalbine kor.
• İhlâsın öyle bir manevi kuvveti vardır ki; ne şeytan yol bulabilir ki onu bozabilsin, ne de melekler ona sevap yazmakla yetişebilsin.
• Kimin gönlüne o yerleşirse onun dilinden hak sözler dökülür.
• İstikameti de Rasûlullah Efendimizin istikameti üzeredir.
• Cenâb-ı Hakk’a olan iman ve itaati gizli ve aşikâr her yerde aynıdır.
• İhlâstan maksat yalnızca Allah için hareket etmedir. İhlâs sahibi kimse onun zıddına olan bir hareketi asla gösteremez.
• İhlâs yoksa çabalamak, boşunadır. Allah için murakabe gerekir. Cenâb-ı Hakk’ın bizi her an, gördüğünü ve onun kudretinin bizleri, zerrelerimize varıncaya kadar ihata ettiğini murakabe etmelidir.
• Nefsinin riyaya düşüp düşmediğini gözetlemen gerekir.
• İhlâs sahipleri hesaplarını, insanlara göre değil, Cenâb-ı Hakk’a göre ayarlarlar. İhlâstan uzak onlalar ise, insanlarla bulundukları zamanlarda takva sahibi gibi hareket ederler. Tevazu gösteriyormuş gibi yaparlar.
• Kul, yarın huzur-u mahşerde Cenâb-ı Hak’tan utanacağı bir işi yapmamalı ve utanacağı bir sözü söylememelidir.
• İhlâsı elde etmek elbette ki güzel bir nimettir. Öyle ise kalplerimizi bu nimete mekân kılacak samimiyetin ve ahlakın sahibi olmamız gerekir.
• İhlâs olmadan yapılan hiçbir ibadet ve taat Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda kabul görmez.
• Nefis terbiyesi görmeden ihlâsta kemâlatı elde etmek mümkün değildir.

İhya’da anlatıldığına göre; Selef’ten bir zat şöyle demiştir:
’Camide birinci safta kılmış olduğum otuz senelik namazı kaza ettim. Çünkü otuz seneden sonra bir namazı bir özürden dolayı ikinci safta kıldım. Bu yüzden çok utandım ve insanlar beni ikinci safta görecekler diye kıvrandım. Böylece anladım ki birinci safta görülmek beni gururlandırmış ve kalp huzurumun sebebi bu imiş... Ama bunu o ana kadar anlayamamıştım’.
Bu mesele çözülmesi güç ince bir meseledir. Bunlardan kurtulabilen amellerin sayısı çok azdır. Bunları ancak Allah’ın muvaffak kıldığı çok az kimse kavrayabilir. Bundan gafil olanlar, bütün hasenatlarını ahirette seyyiat olarak görürler.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

1 kişi yorum yazdı.