Bütün dünya Afrika’nın içinde bulunduğu vahim ve içler acısı durumu günlerdir müşahede ediyor. Aslında Afrika’da yaşananlar sadece bugün cereyan etmiş olaylar değil. Yaklaşık iki üç yıldır şiddetli bir kuraklıkla başbaşa olan kara kıta yine bu gibi manzaraları iki üç yıldır derinden ve sessizce yaşamakta idi. Nedendir bilemiyorum ama o günlerde kimsenin kulakları o feryatları duymuyor; gözler, gönülleri derin teessüre gark eden o manzaraları müşahede etmiyordu. Her neyse, bugün itibariyle gelinen noktada karşılaşılan resim çok acı ve hüzünlü. Kara kıta Afrika açlığın ve susuzluğun pençesinde kıvranmakta. Aslında Afrika’nın kaderi bu, açlık... Asırlardır sömürülmüş olmak, ekonomik istilaya uğramak, dini ve milli değerlerine asimile operasyonları yüzyıllar boyunca Afrika’nın kaderi oldu hep.
Sanayi inkilabıyla başlayan sömürge yarışı, batılı emperyalist devletlerin Orta Doğu’yu, Afrika’yı, ve Uzak Doğu’yu fiili ya da siyasi olarak ele geçirmelerine neden oldu. Avrupa’da da fabrikaların artması, buharlı makinelerin kullanıma başlanması, bütün bunların sonucunda da seri üretim kavramının ortaya çıkması daha fazla hammaddeye ihtiyaç doğurdu. Emperyalist güçler medeniyet, gelişmişlik götürüyoruz yalanıyla Irak’ta, Afganistan’da olduğu gibi buraları işgal etti, sömürmeye başladı.
Küresel emperyalist güçler kendi aralarında sömürge yarışını yaparlarken, menfaatlerine sekte vurmaması noktasında, sömürülen ülkeleri sanayi, siyasi ve ekonomik olarak da kendilerine bağımlı hale getiridiler. Oralarda oluşturulan siyasi mekanizmalar halktan kopuk, küresel güçlerin ekmeğine yağ sürer tarzda eylemler sergiledi, politikalar üretti. Küresel güçler halk ile idarenin arasına uçurumlar açacak zihniyetler enjekte edip, ülkelerde iç karışıklık halinin devam etmesini sağlayarak, gelişmeye doğru yönelmeyi dahi baştan ve en yalın şekliyle engellediler. Dün Saddam’da, Hüsnü Mübarek’te, Bin Ali’de olan, bugün el-Şebab örgütünde, Suriye’de Esad yönetiminde olduğu gibi...
***
Bugün medya aracılığıyla görüyor ve öğreniyoruz ki; Afrika’da açlık, kıtlık ve çaresizlik büyük boyutlara ulaştı. İnsanlar kelimenin tam anlamıyla ’yok’ları yaşamaktalar. Çaresizlik Afrika’lı insanların ensesinde ve insanlar elleri kolları bağlı olmanın acısını yaşıyorlar, hem de hergün. Anneler sığınma kamplarına ulaşabilmek için amansız bir mücadeleye girerlerken, aşa ve suya sahip olabilmek için de bazen evlatları arasında tercih yapmak zorunda kalıyorlar. Geride kalan üç evladını kurtarabilmek için dördüncüsünü feda etmek... Evladı gözleri önünde erirken, ölümünün acı nefesini küçücük ciğerlerinde soluklarken hiçbir şey yapamamak, sadece seyretmek, bir anne için dünya da tadabileceği en büyük acı ve ızdırap olsa gerek. Bugün Afrika’da her altı dakikada bir çocuk açlık ve susuzluktan ölmektedir. Susuzluğun ve buna endeksli olarak temizliğin kısıtlı olması neticesinde kolera, tifo gibi hastalıklar her geçen gün Afrikalı insanlar arasında yayılmakta ve özellikle çocuklar bundan en fazla etkilenen grup olmaktadır...
***
Komşusu açken tok yatan bizden değildir diyen bir rahmet Peygamberi (s.a.s.)’nin ümmeti olan bizler Afrika’daki dindaşlarımıza en üst perdeden sahip çıkmalıyız. ’Bana ne’ ’Afrika bize çok uzak’ demek bize, müslümanlara hele hele de şu mübarek günlerde hiç mi hiç yakışan sözler değildir, olmayacaktır.
Bizler müslümanlarız, aynı İlâh’a, aynı Peygamber’e, aynı Kur’an’a iman ediyor, aynı ezanın davetine icabet edip, aynı Kıbleye yönelerek namazlarımızı eda ediyorsak, Afrika’ya, Irak’a, Filistin’e, Suriye’ye, Mısır’a, Tunus ve Afganistan’a, Pakistan’a sahip çıkmalıyız. Rahat ortamlarda yaşadığımız şu günlerin hesabını verebilmek için diğer müslüman kardeşlerimizin de rahat etmelerini sağlayacak zahiri ortamların hazırlanmasına var gücümüzle çalışacağız, gayret edeceğiz. Bu bizim insanlık, kulluk ve ümmetlik borcumuzdur...
***
Birleşmiş Milletlerin verdiği resmi rakamlara göre Afrika’da kuraklık, açlık ve susuzluk gibi nedenlerden ötürü ölenlerin sayısı yüzbinlere ulaştı. Evladını kaybeden anne babalar, anne babasını kaybeden çocuklar, sıradan manzaralar haline dönüştü artık orada. Hayat normal seyrinde akmıyor anlayacağınız Afrika’da. Herşey olması gerekenin dışında, düzen bozuk, plan ve programın olmadığı günlerle gecelerle dolu bir hayat Afrikalıların hayatı. Bunları söylemek bize gayet kolay ve sıradan geliyor. Ama şöyle düşünelim: Bisiklete binerken gözünüzün önünde düşen bir çocuğunuzun ağlaması, acı çekmesi sizi nasıl acıya, üzüntüye gark ediyorsa, Afrikalı annelerin ve babaların gözleri önünde adım adım ölümü yudumlayan çocuklarının acısını varın siz tehayyül edin.
***
Koskaca Ramazan ayını geride bıraktık. O sıcak günlerde susuzluğu ve açlığı nasıl hissettik değil mi? Bir de bunu hergün, her an yaşayanları bir düşünün. Ya da duş alamadığınız, elbiselerinizi, bulaşıklarınızı yıkayamadığınız, yemeklerinizi susuzluktan ötürü yapamadığınızı düşünün.
***
Burada bir de şuna değinmekte fayda var: Gerek çevremizde ve gerekse de medyada ’içimizde bunca fakir, yoksul varken, işsizlik bunca seviyedeyken neden Somali ya da Afrika’ diyenler vardır mutlaka. Onlara şunu sormak lazım: Empati yap kardeşim. Sen aynı durumda olsan, açlığın, susuzluğun pençesinde kıvransan ve müslüman olduğunu bildiğin kardeşlerin sana inat edercesine gülse, israfta devam etse ve bütün bunların fevkinde sana yardım elini uzatmasa halin ne olur? Ya da neler hissedersin? Ayrıca neden müslümanlar müslümanlara yardım ettiğinde birileri üzülüyor ki? Bundan daha doğal daha normal olan başka ne olabilir ki? Neden birileri asgari ücrete denk gömlek, pantolon alıp giyerken ses çıkartılmıyor da, neden birileri tatilde ya da kumar masalarında binlerce lira kaybederken itiraz edilmiyor da, ya da neden birileri zinaya, içkiye servetler dökerken ’neden’ denilmiyor da iş bir müslümana yardıma ya da bir dini vecibeyi -zekat, fitre, kurban gibi- yerine getirmeye gelince küplere biniyor, öfkeden ağızları köpürüyor?
***
Netice itibariyle şunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz ki müslümanlar ve ülkemiz halkı mazlumdan, mağdurdan yana olmada aklı selim davranıyor, etkilere, yalan rüzgarlarına kapılmıyor hamdolsun. İşte buna en canlı şahit devletin en tepe noktasından en alt kısmına kadar dernekler, vakıflar ve sivil toplum kuruluşlarıyla gönderilen yardımlardır. Bu noktada Türk Kızılay’ına, TİKA’ya, Diyanet Vakfı’na ve insalık için mağdura el uzatma seferberliğinde tüm dünyaya sesini duyurma gayretinde bulunan devlet büyüğümüze teşekkürler ediyor, bütün dernek ve vakıf yöneticilerini canu gönülden kutluyorum. Allah herkesten razı olsun.
Gündem;; İnsanlık İçin, Mağdura El Uzatmak
Özlenen Rehber Dergisi 102. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.