Özlenen Rehber Dergisi

102.Sayı

Yakınlık Yolunda Kalp Kuvvetinin İnsanda Karar Kılması

Muzaffer YALÇIN Hocaefendi Özlenen Rehber Dergisi 102. Sayı

Kulluk noktasında Cenâb-ı Hakk’ın insanda itibar ettiği yer kalptir. Kalbin Cenâb-ı Hakk ile olan alakasının, ülfetinin muhafaza edilmesi gerekir. Cenâb-ı Hakk’ın ve Rasûlullah Efendimiz’in emirleri, ahlakları, sünnetleri hususunda Hakk katında itibarlı iş, kalbin onlarla olan ülfet ve ünsiyet halini yaşamasıdır.
Peki, nasıl olacak bu? Mesela, namaz Allah’ın emridir. Namaz kılıyoruz. Farzı, vacibi, sünneti var. Bunları yerine getiriyoruz. Fakat yaptığımız ibadet ve itaatin şeklinden ziyade, kalbin onunla alakasına, kalbe olan tesirine yol açmak lazım.
Tasavvufta asıl iş kalptedir. Kalbi muhafaza etmek, terbiye ve tezkiye gördüğü kuvvetlerle olan ülfet ve ünsiyet halini yaşamasıdır. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in emir ve tavsiyelerinin karşısında Sahabe-i Kiram efendilerimizin durumuyla ondan sonraki insanların durumu bir değildir. Hâlbuki sünnet-i seniyye onların nezdinde de sünnettir, bizlere de sünnettir. Fakat onların kalplerinde sünnetin bulmuş olduğu kuvvet; onların Rasûlullah Efendimiz’in ahlaklarıyla ve Peygamber Efendimiz’le olan ünsiyet ve ülfet halleri diğer insanlar gibi değildir. O yüzden dolayı onlarda Rasûlullah Efenidimiz’e itaat duygusunun meydana getirdiği kuvvetin izharı da elbette ki diğer insanların tamamından farklıdır.
Bu söylediklerim anlaşılsın diye şöyle bir misal vereyim. Örneğin diyelim ki, bugün bir kardeşimiz Mübarek Efendi hazretlerini rüyasında gördü. Şurada Efendi hazretleriyle alakalı bir sohbet veya Efendi Hazretlerinin üzerine söylenen bir neşide, o kardeşimizin gönlünde herkesten daha da farklı bir hal meydana getirir. Çünkü rüyasında yaşamış olduğu yakınlık hali, onun üzerinde farklı bir tesir ortaya koyar. Bu sefer aynı hali Mübarek Efendi Hazretlerinin, Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in ahlakları hususundaki yakınlığına atfederek tefekkür edelim. Mübarek Efendi hazretlerinde Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in bir ahlakına olan ittiba kuvveti, aynı Mübarek Efendimi rüyasında gören bir insanın yaşadığı o yakîn halin, ayık halde devamlı yaşanmasıdır. Anlaşılsın diye böyle konuşuyorum; yoksa Efendimin hali bunun çok fevkindedir.
Mübarek Efendi hazretleri, mana âleminde bizim sizi, sizin de bizi gördüğünüz gibi, pirlerimizle manevi bir hayat yaşıyordu. O yüzden dolayı da onların Mübarek Efendimin yanındaki tesirleri, onun kalbinde meydana gelen yakınlık halinin kuvveti elbette ki daha bir başkadır. Öyleyse tasavvuf yolunda nefis terbiyesi ve tezkiyesi gören kardeşimizin kalp halini sürekli kontrol etmesi lazımdır.
Efendi Hazretlerinin dükkânına birçok kardeşimiz gitmiştir. Dükkânın dergâhtan hiçbir farkı yoktu. Efendim, birçok kardeşimizin evine misafir olmuştur. Misafir olduğu yerdeki hali de dergâhın halinden farksızdır. Kendisiyle beraber yolculuğa çıkanlar olmuştur. O yolculuk esnasında arabanın içerisinde 4-5 kişiyle yolculuk yaparkenki durumu da dergâhtaki halinden farksızdır. Hep manevi tecellilerin, yakınlık hallerinin yaşandığı ve bunda devamlılık olan bir hayat… Mübarek Efendimi iç dünyasındaki bu manevi kuvvetten ve bağdan uzak bir halde hiç görmedik. Öyle olunca onun dışarıya sirayet eden kulluktaki gayreti içerde yaşanan yakınlık halinin kuvvetini yansıtıyordu. Yeri geldiği zaman gözlerden dökülen yaşlarla, sohbet meclislerinde Cenâb-ı Hakk’ın zikrine karşı duyulan kuvvetli bir iştiyakla, Allah’ın hükmüne karşı yanlış bir işin izalesinde ehl-i sünnet vel-cemaat üzere bir itikat ve anlayışla onu hep dimdik gördük elhamdülillah.
Bu kuvvet, bizim dış dünyamızda yaşadığımız hal ve ahlaklarımızı kontrol etmemizi ve kalbimizde yaşanması gereken kuvvetten alıkoyan diğer boş işlerden kalbimizi korumamızı sağlar. Eğer bu kuvvet içerde muhafaza edilmiyorsa, dışarıda yaşanan hayatın rüzgârından insanın kendisini kurtarması mümkün değildir. Muhakkak, nefis ve ona destek veren şeytan, istek ve arzularının kuvvet bulması için öyle kılıflar hazırlar ki, bu durumda sen, o kılıflara uygun şekilde yaşamak yoluna gidersin. Böyle olunca da kalbin nuru ve kuvveti söner ve zayıflar.
Allah’a yakınlık yolunda kalbin kuvveti, bu hususları muhafaza etmekle insanda karar kılar ve devamlılık sağlar. O yüzden kardeşlerim, insan gönül dünyasını kontrol ederek yaşamalı. Bunu ilk başta sen kontrol edersin, sen gayret edersin kalbini bu halde muhafaza etmeye. Neticede, sebat edip gayret edersen, öyle olur ki bu sefer de kalbin kuvveti seni muhafaza eder. Çünkü kalp artık öyle bir hale gelir ki nihayetinde gözler uyusa da kalp Allah’ın zikrinden gafil olmaz. Allah’ın sevgisinden gafil olmaz. Sen dünya işlerini yaparsın ama artık onlar nefsine kuvvet veren, nefsin gıdası olan bir vasıfta değil; dinini muhafaza etmek ve kuvvetlendirmek için yapılan ameller cümlesinden olur. Ama bu hale kavuşuncaya kadar çok çalışmak lazım! İtaatten geri kalmamak gerek. Allah’ın zikrine kuvvetli bir şekilde tutunmak gerek.
Büyüklerimizle aynı istikamette bir nimetin sahibi olmak ve onlar gibi Cenâb-ı Hakk’ın rızasına kavuşmuş insanlar olarak ömrümüzü ikmal etmek istiyorsak, onların kalplerinin kavuşmuş olduğu sevgilere kalplerimizin kavuşması lazım. Bu da boş durarak elde edilmez. Çok gayret etmek lazımdır. Kardeşler bir araya gelecekler. Her birinin gönlündeki hal bu olursa o zaman maksat hâsıl olur.
Bugün Allah’ın zikri için toplanılacak, sohbet var. İnsan bunu kendisi için bir kurtuluş, Cenâb-ı Hakk’ın rızasını elde etmek için nefsinin hevasından Allah’ın rızasına yönelmede Cenâb-ı Hakk’ın bir rahmeti olarak bilmelidir. Adeta ölümden hayata atılmış gibi kendisini Allah’ın zikrinin içine atmalıdır. Çünkü insanı ihya eden nefsimize itaat değil; Allah’a itaattir. Nefsin sevgileri değil; Allah sevgisidir insanı ihya edecek olan.




Bir de şunu hatırlatayım inşallah. Yeni mezun olmuş bir tabip, doktorluk yapacak. Bu doktor yanlış yapmamak için çok hassas davranır. Ölçüsüne, tartısına, ilacına çok dikkat eder. Ama aşina olmuş olan birisinin durumu ise şöyledir: Yakınlarına göre hasta, can çekişiyordur; ama o tabibin nazarında ise hiç de telaşa düşülecek bir şey yoktur. Bu hususta tecrübe yollu bir itimat insana gelir; fakat bu, tasavvuf yolunda insana tembellik olarak dönmemeli. Yani ben çalıştım, çabaladım, şu hayrı kazandım diyerek, sanki o hayır kendisinden hiç gitmeyecekmiş gibi hareket etmemeli. Cenâb-ı Hakk’ın zikrine, itaatine son nefesini Allah’a teslim edinceye kadar büyük bir iştiyakla dikkat etmelidir.






Cenâb-ı Hakk hepimizi bu iştiyak üzere kılsın. Rasûlullah Efendimiz’in şefaatine kavuştursun. Büyüklerimizin nazarlarını üzerlerimizde daim etsin inşallah.

Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • d.nur

    Amin Efendim

  • Enes Hibe

    Rabbim kalbi hayatımızı bu düstürlarla her daim ayık kılar inşaallah.

2 kişi yorum yazdı.