Özlenen Rehber Dergisi

102.Sayı

Güncel;anne Baba Günü ve Tüketim Çılgınlığı

Ömer Faruk EJDER Özlenen Rehber Dergisi 102. Sayı
Bu ayki yazımızı her yıl abartılı olarak kutlanan anneler, babalar, sevgililer, öğretmenler ve uzayıp giden diğer günler üzerinde yazalım istedik. Malumunuz yukarıda saydığımız bu özel günlerde tüketimde son yıllarda ciddi artışlar meydana gelmiştir. Bunu, kredi kartı harcamalarının kapsadığı o günleri bankalarca kamuoyu ile paylaşılmasından öğreniyoruz. Bu günlerin özeline inecek olursak eğer, batıdan bize dayatılan tüketim kültürünün bir parçası olduğunu çok rahat bir şekilde anlarız. Küresel sermayenin dayatmış olduğu bu tüketim kültürü maalesef İslam âlemini de etkilemektedir. Sözgelimi ’dindar, muhafazakâr’ aileler bile bu furyanın etkisi altında bilerek veya bilmeyerek kalmışlar. Anneler günü yaklaştığında aile bireylerinin ’bu sene annemize nasıl bir hediye alalım?’ arayışı içinde olduklarını görmekteyiz. Dinimizde annenin yeri ulaşılamaz ve evlatları tarafından hakları hiçbir şekilde ödenemez. Buna Asr-ı Saadet’ten misal verecek olursak eğer, Rasûl-ü Kibriya Efendimizin cihada katılmak için gelen Sahabiye ’Annen ve baban hayatta mı?’ sorusuna ’evet’ cevabı alınca ’O halde onların hayrı için mücadelede bulun’ diyerek cihada katılmasına müsaade etmemiştir. Yine Hz. Peygamber’in huzuruna gelen bir sahabe, "Üzerimde en fazla kimin hakkı vardır?" diye sormuş, Allah Rasûlü de üç defa "annenin, annenin, annenin" dedikten sonra dördüncü seferinde "babanın" buyurmuşlardır. (Buhârî, "Edeb’ 2, Müslim "Birr" I)
Bir Müslüman olarak biz anneye bu nebevî pencereden bakarız. Anne veya babaların bir küresel tüketim aracının istismar objesi haline dönüştürülmesini asla tasvip etmeyiz. Batı toplumlarından kültürümüze ithal edilen bu ucube günleri dinimizin altına yerleştirilmiş bir dinamit olarak da addedebiliriz. Batıda yılda bir kez hatırlanan anne ve babalar; kültürümüzü oluşturan dinimizde ise ebeveynler baş tacıdır.
Batıdaki anneye bakış açısını biraz analiz edecek olursak, yılın sair günlerinde annenin konumu diğer aile fertlerinden mevkice ayrılmadığını görürüz. Zavallı anne yılda bir kez hatırlanıyor ve gelen hediyeler karşısında sevinci de anlık oluyor maalesef. Annenin yaşlanmaya başlamasıyla evlatların anneye olan ilgisi, sevgisi ve bağlılığı da gitgide azalmakta. Ebeveynin artık kendi işlerini göremeyecek yaş ve seviyeye gelmesiyle, çocuklar tarafından ’darü’l-acezeye’ yerleştirme planları yapılmakta. Batı kültüründe ebeveynlerin çocukları ve dolayısıyla torunlarının yanına yerleşmesi kültürü yok. Yaşlanan ebeveyn adeta kaderine terk edilip ölümünü beklemekte. Sığınacağı yaşlılar yurdunda kendisiyle ilgilenecek bakıcıların inisiyatifine terk edilerek başına ne gibi sürprizlerin geleceği korkusu içinde yaşayacağı kâbusları artık düşünmeye başlar. Batıdaki bu olgular son yıllarda maalesef ülkemizde de bir olgu halini almaya başlamıştır. Artık ülkemizde de ’dârü’l-acezeler’in sayısı gün be gün artmakta. Haberlerde, yaşlıların başına gelenleri hep görüyoruz, kimisi bakıcısı tarafından işkenceye maruz kalıyor; kimisi de ilgisizlikten ve ihmalden ölüme terk ediliyor. Bazı aileler buna alternatif çözümler bulmuşlar. Ebeveynin bakımı için Türk Cumhuriyetlerinden bakıcı kadın tutuyorlar. Ebeveynlerine bakmayan kız ve erkek evlatlar bir gün de kendilerinin de bu duruma düşeceklerini hiç hesaba katmıyorlar. Kâinatın Efendisi (s.a.s.): ’Ebeveynin evlatlarına olan duası, Peygamberlerin ümmetlerine duası gibidir’ buyurmuştur. Bu gerçeği anlamaya çalışmayan evlatlar peygamber sözüne ne kadar lakayt durumuna düşmüşlerdir acaba!
Diğer bir hadis-i şerifte: ’Yanında ana babası, ya da onlardan biri yaşlanıp da, gerekeni yaparak cennete giremeyen kimsenin burnu sürtülsün.’ buyrulmuştur.
Konu ile ilgili rivayetleri çoğaltabiliriz, ancak değinmek istediğimiz asıl önemli hususun bu günlerin nasıl kapitalist düzen tarafından istismar edildiğidir.
Anneler gününün sırf hediyesiz geçiştirilmemesi için, evlatlar, ebeveynlerinin ihtiyacı olmadığı halde onlara hediye almalarını ve tüketim çılgınlığını teşvik eden bu günlerin bir toplumu nasıl etkisi altına aldığını bazı misaller vererek izah etmeye çalışalım:
Gelişmiş ülkelerde ortalama bir annenin yaşam standartlarının yüksekliği, geri kalmış fakir ülkelere kıyaslandığında aradaki uçurumu görmek çok üzücü oluyor maalesef. Fakir Afrikalı anne kuraklık mevsimlerinde temiz içme suyu bulamadığından kolera salgınından hayatını kaybetmekte; gelişmiş bir ülkede yaşayan anne ise haftalık çöpe attığı kullanılabilir malzemelerin yıllık hesabı yapıldığında, Afrika kıtasında yaşayan onlarca aileyi rahatça besleyebilecek miktarda. Son atmış yılın en büyük kuraklık mevsimini yaşayan doğu Afrika (Somali, Uganda, Kenya, Eritre, Cibuti ve Etiyopya) ülkeleri BM tarafından ’açlık’ alarmı verilmiş ve dünyadan acilen yardım beklemekte. Binlerce aile Kenya’da kurulu Dadaab mülteci kamplarına salimen ulaşabilmek için günlerce aç ve susuz yollara düşmekte. Yanında götürdükleri küçük aile bireylerinin takatleri kesilince geride ölüme terk etmek zorunda kalıyorlar. Evet, 21’inci yüzyılda insanlar açlıktan ölmeye devam ediyorlar; biz ise karnımızın doymuş olması bir yana ihtiyacımız olmayan ürünlere servet akıtıyoruz adeta. Ne yaman çelişki değil mi? Son günlerde Diyanet İşleri Başkanlığı Ramazan ayında ’bir fitre ve bir iftar Afrika’ya’ adı altında bir kampanya başlattı. Toplum olarak bu kampanyalara duyarsız kalmamalıyız! Ramazan ayında böyle hayır amellere iştirak etmek çok sevaptır.
Dinimizde aslolan zaruri ihtiyaçlarımızı gidermektir. Bunların çerçevesi ise Kainatın Efendisi (s.a.s.) tarafından çizilmiştir. Yüce Peygamberimiz bir hadis-i şerifinde ’Biz acıkmadıkça yemeye oturamayan kavimiz; acıkıp yemek yeyince ise doymadan kalkan bir toplumuz’ buyurmuştur. Yüce Yaratan Ku’rân-ı Kerim’de de ’Yiyiniz içiniz; fakat israf etmeyiniz’ buyurmaktadır. O halde israf çizgisine varmadıkça harcamalarımız ve yediklerimiz helal dairesinde kabul edilmektedir. ’Ebeveynlere hediye asla alınmasın, dolayısıyla israf olur’ çağrısı yaptığım kesinlikle anlaşılmasın! Burada vurgulamak istediğim husus şudur: ’Batı medeniyetinin bize dayatmış olduğu kültürü reddetmemiz gerektiğidir.’ Yoksa bir evlat ebeveyn ve sevdiklerine yılın sair günlerinde hediye alması hem sevap içeren bir amel hem de Sünnet’e uygun bir davranıştır. Zira Efendimiz (s.a.s.): ’Aranızda hediyeleşerek sevginizi artırınız’ buyurmaktadır. Müslüman bir birey bu çerçeveyi iyi kavradığı takdirde, batılıyı, dolayısıyla da kâfiri taklit etmekten de içtinap etmiş olur. Efendimiz (s.a.s.) bir hadis-i şerifinde: ’Kim bir kavme benzerse onlardan olur’ buyurmuştur. Bundan anlaşılan, Nebevî metot dairesinde hayatımıza ve davranışlarımıza rota vermemiz gerektiğidir. Buna dikkat etmemek, mü’min kul için helak vesilesidir.
Bu yaman çelişkilerden kurtulmak için gayr-i müslimleri taklit etmekten derhal vazgeçmeliyiz. İslam’ın özüne, yani Kur’an ve Sünneti seniyyenin buyruğuna uygun bir hayat tarzı benimsememiz gerekir. Mü’min için yegâne kurtuluş bu iki kaynağa sımsıkı sarılmaktadır. Bu kaynakta olmayan bütün ahlakları, adet ve yaşam biçimlerini hayatımızdan çıkarmamız gerekmektedir.
Kısacık dünya hayatında bunları yaşam biçimi haline getirmenin de çok zor bir süreç olduğunu da unutmayalım. Bu güzel Sünnet ahlaklarını da ancak Allah dostları ve mürşid-i kâmillerin örnek hayatlarından alışabiliriz. Çünkü onlar bu dünyada peygamber varisleridir ve onların getirdiklerini bütün insanlığa alıştırma yollarını öğretirler.
Son olarak da şunu belirtmekte fayda var: Dinimiz ’nasihat’ dinidir, dolayısıyla birbirimize Allah için Rasûlü ve bütün Müslümanlar için nasihat etmemiz gerekir. Çevremizdeki bilmeyen insanları da bu hususta incitmeden ve itici olmadan uyarmamız lazım. Nasihati tatlı bir dille asla kaba davranış sergilemeyerek örnek bir biçimde sergilememiz gerekir. Şüphesiz bunlara alışmak sahabe hayatından, daha doğrusu Asr-ı Saadet’teki bize örnek olan kıssaları güzelce okumaktan geçer.
Rabbim bize hayır yollarını kolaylaştırsın ve güzel ahlakı yaşama kolaylığı ihsan etsin.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • Ahmet Yıldız

    Allah razı olsun Ömer hocam ,çok faydalı bir yazı olmuş umarım okuyanlar hayatlarında da ihya ederler.

1 kişi yorum yazdı.