Özlenen Rehber Dergisi

102.Sayı

Vehhâbilik -ıı- Vehhabilikte Îtikâdi Unsurlar..

Seyfullah KILINÇ Özlenen Rehber Dergisi 102. Sayı
Bir mezhebi, bir yolu, Ehlisünnet dairesinden çıkaran itikattır. Vehhâbîlik de Ehlisünnet dışı bir mezheptir. Vehhâbîliği Ehlisünnetten ayıran bazı itikâdî inanışlar vardır. Şunu hemen belirtelim ki, bir kimsenin veya yolun, Ehlisünnet dairesinde olup olmadığına karar vermek, ilkönce Ehlisünnet itikadını bilmek, sonra bu kişi veya yola ait itikadı araştırmak, daha sonra da bu kişi veya yola ait itikadı Ehlisünnet itikadı ile karşılaştırmak ve elde edilen sonuca göre de bu kişi veya yolun Ehlisünnetin dışında olup olmadığının ortaya çıkmasıyla olur.
Bu sayımızda, sizlere kısaca Vehhâbîliği Ehlisünnetten ayıran itikâdî inanışları tarihsel ve akademik yönden olduğu gibi aktarmaya çalışacağız.
1- Tevhîd: Muhammed b. Abdülvehhabın görüşlerinin temelini tevhid inancı teşkil eder. Ona göre tevhid, kalp, dil ve amel ile olmalıdır ve bunlardan birisi eksik olursa kişi Müslüman sayılmaz. Muhammed b. Abdülvehhab ’Keşfu’ş-Şubuhât’ isimli kitabında şöyle der; ’Rasûlullah (s.a.s.)’in savaştığı müşrikler de Allah’ın birliğine inanıyorlardı. Bunlardan bazıları gece gündüz Allah’a dua ederler, bazıları Allah’a yakınlık veya şefaat niyetiyle meleklere, Lât gibi iyi insanlara veya Hz. İsa gibi Peygambere dua edip onlardan bir şey isterlerdi.’ Yine aynı eserin başka bir yerinde de şöyle der; ’ilk zaman müşrikleri Allah ile beraber, Allah’a itaat edip O’nun emrine boyun eğmiş olan peygamberlere, evliyaya, meleklere ya da taşlara ve ağaçlara iltica ederlerdi. Zamanımızdaki insanlar ise Allah ile beraber, fasıkların en şiddetlisi olan, zina eden, hırsızlık yapan, namaz kılmayan v.b. kimselere iltica ederler. Hâlbuki salih kimselere iltica etmek, fasıklığı açıkça görülen kimseye iltica etmekten ise daha hafiftir.’
Abdülvehhab’a göre tevhid üçe ayrılır. 1- Allah’ı, isim ve sıfatlarında birlemek 2- ’Tevhîdu’r-Rubûbiyyet’ yani Allah’ın her şeyin Rabbi ve Maliki olduğunu bilmek ve ikrar etmek 3- ’Tevhîdu’l-Ulûhiyyet’ olup, kulların fiilleri ile Allah’ı birlemeleri ki bu, kulun açık ve gizli söylemleri ile taalluk eder. Tevhîdu’l-Ulûhiyyet, ortağı olmayan Allah’tan başkasına dua ve recada bulunmamak, Allah’tan başkasından medet ummamak ve bir melek veya peygamber için bile olsa kurban kesmemektir. Allah’tan başkasından yardım isteyen, Allah’tan başkası için kurban kesen ve adak adayan, Allah’a ortak koşan, Allah’tan başkasından meded isteyen, Allah’ın haram kıldığından sakınmayan kimse kâfirdir ve dolayısıyla bu kimselerin malları ve canları helal olup, hakiki muvahhidlerin bu müşriklere saldırıp mallarını yağmalamaları ve öldürmeleri de helaldir. Zira bu kimseler, küfürle imanı ayırt eden ’amelî tevhid’i terk etmişlerdir.
Vehhâbîler, amelin imandan bir cüz (parça) olduğu hususunda İbn-i Teymiyye’ye uyarlar ve onlara göre, farz olan bir fiili ister tembellik etiğinden dolayı, ister inkâr ettiğinden dolayı terk eden herkes kâfirdir ve dolayısıyla malları ve kanları helaldir. Vehhâbîler her ne kadar amelde de itikadda da Hanbelî olduklarını söyleseler de, Ahmed b. Hanbel ile bir alakaları olmadığı aşikârdır.
2- Şefaat: Abdülvehhab bu hususta da İbn-i Teymiyye’ye uyar. Abdülvehhab Rasûlullah (s.a.s.)’in şefaati olduğunu, velilere, küçükken vefat eden çocuklara ve meleklere de şefaat izni verildiğini kabul eder ama şöyle söyler; ’Allah onlara şefaat izni vermiştir ama sen bunu onlardan isteyemezsin. Sen ancak, ’Allah’ım O’nu bana şefaatçi kıl’ diyebilirsin’. Bir kimse, ’Şefaat Ya Rasûlullah’ deyip, fayda ve zararın ancak Allah’tan olduğuna inanıp, şefaatin de Allah’ın izniyle olacağına iman etse bile yine de kâfir olur.
Tevessül: Tevessül, şirktir ve küfürdür. Abdülvehhab bu hususta şöyle der; ’kendisi ile Allah arasına, kendisine tevessül edeceği, onlara yalvaracağı ve onlardan yardım isteyeceği vasıtalar koyan kimse icmâen kâfirdir.’
Tasavvuf ve Tarikat: Abdülvehhab’a göre, ’tasavvuf İslâmî olmayan bir bidattir. Tarikat ise, başkalarını istismar etmek için bir vasıta ve mürşidin kendisini vesile ittihaz ettirmesine bir yoldur. Mutasavvıfların mükaşefe dedikleri şey tamamen asılsızdır. Başkalarının kendi yoluna intisab etmesini istemek ise, din içinde din ihdas etmektir. -Hâlbuki aynı şeyi onlar yaparak, kendileriyle çelişmektedirler!!- Müslümanlar arasında, velilerin hayatta iken de, ölümlerinden sonra da tasarruf sahibi olduklarına inanıp himmetlerini dileyenler vardır. Onların gavs, kutup, abdâl, kırklar, yediler, üçler gibi mertebelere ayrıldıklarını söylemektedirler ve onlara kurbanlar nezredip adamakta, kabirlerine gidip yalvarmaktadırlar. Bu sözler ifrattır ve onlara ebedî helak oluş ve azab vardır. Bu sözler Kitap, Sünnet ve İcmâya muhaliftir.’
3- Bid’at: Abdülvehhab bid’at konusunda da tamamen İbn-i Teymiyye’ye uyar. Abdülvehhab’a göre, ’Kitap ve Sünnette olmayan bir şeyi ortaya koyan kimse mel’undur, ortaya koyduğu şey de reddedilir ve bu, sapıklık alametidir.’ Onlara göre, akâid konusunda kelamcıların, helal ve haram konusunda da fıkıhçıların sözleri delil olamaz.
Türbe ve Mezar ziyareti: Geçen bölümümüzde, Zeyd b. Hattab’ın türbesini yıkışlarını anlatmıştık. Onların şirk olarak gördükleri bid’atlerin başında, türbeler ve ziyaretleri gelir. Şirk koşmak için olmasa bile, mezarda namaz kılmak, Allah ve Rasûlüne isyan etmek ve dine karşı gelmek olup bu en büyük şirk ve en büyük bid’attir. Türbe ziyareti puta tapıcılığa vesile olabilir, zira puta tapıcılık, ilk olarak mezar ziyaretinden çıkmış olup, bizden önceki Yahudiler ve Hıristiyanlar da böyle sapıtmışlardır. Dolayısıyla;
- Rasûlullah (s.a.s.)’in türbesini ziyaret edip orada ibadette bulunmak şirke vesile olur, yasaktır.
- Mezarlar üzerine yazı yazdırmak, türbe yaptırmak şirk ve ilhâda vesiledir. Bu nedenle türbe yapımı ve ziyareti ne şekilde olursa olsun yasaklanmalıdır.
- Ölülere niyaz ve tevessülde bulunmak, müneccimlere, kabirlere ve falcılara inanmak bid’attir.
- Peygamberlerin hatırasını tâ’zîz, hırka-i şerif, sakalı şerif ziyaretleri bir bakıma Allah’tan başkasına tapmaktır dolayısıyla şirktir.
- Delâi’l-i Hayrât okumak yasaktır, çünkü bu, Peygambere ibadet mahiyetindedir.
- Peygambere salât-ü selam getirilir ancak bunu hem bir ibadet haline getirmemek hem de ’seyyidünâ’ ve ’mevlânâ’ dememek şarttır.
- Makam ile ezan okumak bid’attir.
- Ramazan, Cuma ve kandil gecelerinde ezandan önce veya sonra tesbih çekmek ve dua etmek bid’attir.
- Mevlid toplantıları bid’attir. Mevlid okumak ve okutmak da bid’attir.
- Salih kişilere, evliyaya saygı göstermek, Allah’tan başkasına dua ve niyazda bulunmak ve evliyadan yardım dilemek bid’attir ve şirktir.
- Riya olarak namaz kılmak ve sofuluk etmek, Allah’a manen şirk koşmaktır. Dehre, havaya ve rüzgâra sövmek şirktir. Salih bir insan gibi görünüp menfaat sağlamak şirktir.
- Camilerin süslenmesi, kubbe ve minare yapılması bid’attir.
- Namazların cemaatle kılınması mecburidir. Namazı terk eden kimse -tembellikten bile olsa- kâfirdir, mürteddir. Beş vakti cemaatle kılmak farzdır. Meşru bir özrü olmadan cemaatle namazı terk eden Ehlisünnetin dışına çıkmıştır. Binaenaleyh Cami imamları her namazın sonunda cemaati teker teker sayarlar ve ihmalkârlık edenler üçüncü defada ta’zir cezasına çarptırılırlar.
-Kahve içmek, tütün içmek gibi kötü şeylerdendir. Sigara ve nargile içenlere kırk değnek vurulur.

Deliller: Kesin delil Kur’andır. Kütübü’s-Sitte’deki hadisler rivayet ve dirayet yönünden sabit olursa onlar da kabul edilir. Şiîlerin, kelamcıların, mutasavvıfların, ahlakçıların dayandıkları hadisler mutlak surette hepsi mevzudur ve delil olamaz. Kur’an ve hadise dayanan icmâ ve ictihad geçerli olup bunun haricindekiler geçerli olamazlar. Akıl delil değildir, olamaz. Kur’an ve sünnet zahiri anlamlarıyla değerlendirilir ve manalandırılır. Zahiri manalarına sımsıkı yapışılır ve zahirlerine göre hükmolunur. Bu işe aklı ve te’vili karıştırmak bid’attir ve küfürdür. Gerek Zât, gerek sıfatlar hakkındaki ayetler olduğu gibi kabul edilir. Allah’ın sıfatları hakiki sıfatlardır.
Ancak bu mevzuda şu mühim hususu vurgulamak isterim ki, Kur’an ve hadisleri zahiri anlamlarıyla anlamak, Allah’ın sıfatları ve müteşabih ayet ve hadisleri buna göre ele almak, eninde sonunda teşbih ve tecsîme götürür ki bu mevzuda Vehhâbîler, ağır fakat haklı tenkidlere uğramışlardır.
4- Bid’at: Emr-u bi’l-Mâ’rûf - Nehyü ani’l-Münker, yani iyiliği emredip kötülüğü yasaklamak. Vehhâbîlere göre bid’atlere kapılmış olanlarla savaşmak Kur’an’ın emri olup, bu hususta mesned olarak ayetler zikretmektedirler. Bu nedenle kendileri gibi inanmayan Müslümanlara karşı kılıç kullanmaktan çekinmemişlerdir. Suud müftüsü İbn-i Bâz, Abdülvehhabı anlatırken şöyle demiştir; ’basiret sahibi akıllı kimse hakiki delilleri kabul eder, cahil ise nefsine uyar ve onu ancak kılıç yola getirir.’ Emr-u bi’l-Mâ’rûf - Nehyü ani’l-Münker hususunda, geçen yazımızda da değindiğimiz, Medine’yi zapt ettiğinde Abdülaziz b. Suûd’un yaptığı konuşma şöyledir; ’artık âbâ ve ecdadınızın batıl inanışlarına meyl ve rağbetten, onları rahmet ve hayırla yâd etmekten kaçının, zira ecdadınız şirk üzere öldüler. (Vehhâbî) hocaların derslerine devam edecek, her ne vaaz edip (söylerlerse), (onların söylediklerinin) gereğini yerine getirip bu hususta gayret ve sebat edeceksiniz. Şayet içinizden biri muhalefet gösterir ve itiraz ederse, cümlenizin malları, eşya ve hayatı askerim için mubahtır.’ Emr-u bi’l-Mâ’rûf - Nehyu ani’l-Münker, her türlü bid’ati kapsamakta olup, bu bid’atleri ortadan kaldırma hususunda da her türlü yol kullanılmaktadır.
5- Dini Anlayışları: Vehhâbîlik, doğuşundan günümüze kadar çeşitli vasıflarla nitelendirilmiştir. Çoğunlukta Vehhâbîlik, Hanbelîlik ve Hâricîlik karışımı -Ehlisünnet dışı- bir mezheb olarak tanımlanmıştır. Vehhâbîler, ayetleri sadece zâhirî manasına göre alıp te’vili küfür saydıkları için, Vehhâbîliğin ’Zâhiriyye’ mezhebine bakan bir yönü de olup bu mezheple paralellik arz etmektedir. Vehhâbîler, diğer hak mezhepler gibi Kur’an ve Sünneti kendileri esas ve temel almışlar, ancak bunların tatbiki ve manası hususunda diğer hak mezheplerden ayrılmışlardır. Zaten İslam’da, hak olsun batıl olsun mezheplerin hepsi de Kur’an ve Sünnete dayandığını söyler ve delillerini/mesnetlerini Kur’an ve Sünnet’ten getirirler. Sorun, bunların anlaşılması ve yaşantıya dökülmesindedir. Zira bu meselede asıl olan, Kur’ân’ı Cenâb-ı Hakkın indiriş gayesindeki muradı, Hadis-i Şerifleri ise Rasûlullah’tan sadır olur iken ki muradı/gönlü üzere anlamaya çalışmak/gayret etmektir.
Abdulvehhâba göre içtihat kapısı her zaman ve herkese açıktır. Bir mezhebe bağlanmak felaket ve taassuptur, başkalarını taklit etmek dinden çıkmak gibidir. -Ancak bu görüşlerine rağmen kendileri, Vehhâbîliğe taassup ve bağlılık göstermektedirler.-
Vehhâbîlere göre iman; kalple tasdik, dil ile ikrar ve ameldir. Buna göre amelleri yerine getirmeyen bir kimse imansızdır. -Böylece bu hususta da Haricîlerin yoları ve görüşleri üzere olmuşlardır.-
Sonuç olarak, Vehhâbîler, ’Kur’an ve Sünnete dönüş’ gibi her Müslümanın arzuladığı şeyi söyleyerek insanları kendilerine çağırmışlardır. Ancak mülahazalarımıza göre, bu işin hakikati ve iç yüzü böyle değildir. İslam’da ortaya çıkan sapkın/dâlle fırkaların ekseri galibiyeti gayr-i müslimler ve hassaten Yahudiler tarafından çıkarılmıştır. Vehhâbîlik de, İngilizler tarafından tezgâhlanmış olup, bir tasavvuf devleti olan Osmanlıya karşı, Osmanlının temelini oluşturan tasavvufun zıddı olan donanımlarla donatılmış ve bu oyunda oynayacak uygun figürler bulunarak piyasaya sürülmüştür. Haçlı seferleri ile dışarıdan yıkılamayan Ümmet, içerden fitne ve birbirine düşürme yoluyla yıkılma yolu denenmiş ve başarılı da olunmuştur. Bu nedenle Vehhâbîler, tebliğlerini umumiyetle Müslümanlara yapmış, Müslümanlardan İslam’a girmelerini istemiş, reddedenleri ise kılıçtan geçirmişlerdir. Mekke’ye girdiklerinde Hz. Hatice’nin türbesi, Peygamberimizin ve Hz. Ebu Bekir’in doğdukları evlerin kubbeleri gibi birçok kubbe ve türbeleri yıkmışlardır. Medine’ye girdiklerinde, Rasûlullah (s.a.s.)’in türbesi üzerinde bulunan birçok İslami şefkatin sembolü olan tarihî eserleri de bir bir yok etmişlerdir.
Cenâb-ı Hak, ümmeti, tefrikaya sürükleyenlere fırsat verdirmesin ve ayaklarımızı selef-i salihîn’nin yolunda sabit kılsın.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.