Suriye muhalefetinde Müslüman kardeşler
Suriye’deki Müslüman kardeşlerin devrime karşı sorumluluğu ’çocuğa şefkat gösteren anne’ gibi olması gerekiyor; diğerlerindeki gibi pragmatik şekilde olmaması gerekir.
Suriye’deki Müslüman kardeşlerin durumu, Tunus’taki (Nahda) kalkınma hareketinin durumu ile benzeşmeye başlıyor, iki İslami hareket de devrimi patlatmadıklarını söylediler; lakin yakında ve uzakta olan da özellikle bu iki hareketin son yıllarda kurulu düzen tarafından çok ezildiğini çok iyi bilmekte. Tunus’taki duruma daha önce de değinmiştik, halk, hasta Bin Ali ve ailesi rejimi karşısında, kalkınma hareketinin fedakârlıklarını ve sabrını ödüllendirdi. Bu durum Mısır için de tekrarlandı ancak tek fark, Mısır’daki Müslüman kardeşler devrimde en güçlü rolü oynayan taraf oldu.
Suriyeli Müslüman kardeşler son yıllarda rejim tarafından çok çekti. Bunun neticesinde on binlerce insan ya şehit oldu ya da hapsedildi ya da zorla göç ettirildi. Bu insanların ordu gibi nesilleri, ülkelerini, evlerinin etrafında çalan hüzün dolu ezgileri dinleyerek öğrendiler. Siyasi düzen uzun yıllar bunlara pasaport bile vermedi. Daha birkaç yıl önce minnet ederek bunlara iki yıl geçerliliği olan pasaport verdi; bunu da bir nevi tolerans ve af olarak addetti. Ancak Suriye’de 49 nolu kanun olarak bilinen ve cemaate bağlılığı tespit edilen kişilerin idam edilmesi halen yürürlükte.
Müslüman kardeşlerin durumunu takip eden iyi bilir o da bu cemaat meydanları aslında hiç terk etmemiştir. Hapisten az sayıda canlı olarak çıkanlar değil sadece (tarih, baba Esad’ın Tedmur şehrinde 27 Haziran 1980 yılında yaptığı vahşi katliamı hiç unutmayacaktır) daha vahşi Hama katliamını saymıyorum bile, hapishaneyi savaş uçakları ile başına yıkan baba Esad, ülkenin siyasi seçkinleri, ilim adamları ve kanat önderlerini gözünü kırpmadan katletmiştir. Bu bilgileri şahitlerin ifadelerinden ve katliamı kitaplaştıran kaynaklardan elde edebilirsiniz. Uzun yıllar, Müslüman kardeşlerin önderleri muhtelif medya organlarında ülkenin reformdan geçmesinin gerektiğini ve en basit özgürlük ve çokluk haklarından faydalanmayı talep ettiler; rejim ise talepleri görmezden gelmiş, alay etmiş ve onları direnen ve uyuşmaz görmüş, yani halkın bunların diktatörlüğünü, baskı ve bozuk düzene itaat etmesini istemiş. Burada rejimin, güttüğü siyaseti hariciyeden dolayı iltifatlarına mazhar olan bazı İslami liderleri de zikredebiliriz, bunlar Esad rejimine açılım yapmış ve onun döneminde başta Hamas olmak üzere direniş örgütlerine ev sahipliği yapmıştır.
Arap baharı patlak verdiğinde halk beklemeye geçmiş ta ki düzen reformlara başlasın diye; lakin diktatörlüğü babasından miras alan oğul için anayasa birkaç dakika içinde değiştirilip Beşşar’ın taleplerine uygun hale getirilmiş, o da haliyle halkına biraz bekleyin ki sizin talepleriniz ve onurunuzun iadesi için çalışayım demiş. Maalesef o da kulağını halkın taleplerine karşı tıkamış ve Suriye’nin, Mısır, Libya, Tunus ve Yemen olmadığını söylemiş ve gördüğünüz gibi olan da bundan sonra oldu.
Müslüman kardeşler, düzenden çeken ve faturanın büyük kısmını rejim karşısında ödeyen halkın bir parçası değildi sadece; onlar tarihleri ve dini uyanışları ile olayların tam kalbinde idiler. Daha devrimin ilk gününden itibaren muhalif güçler ile düzen karşısında tek güç olmak için, çeşitli diyaloglar başlattılar. Bunu da bütün Arap âlemi ve dünya karşısında devrimin tek sesi olmak için yaptılar.
Ulusal meclisin kurulmasında en büyük rolün Müslüman kardeşlere ait olduğu sır olmaktan çıkmış; onlar olmasaydı projeler yürütülemez ve devrimin içte ve dışta sesi olamazdı. Bu sebepten ötürü kendilerini inkâr etme yoluna gittiler ve arka saflarda olmayı kabul ettiler. Kamuoyunun zihin telakkisindeki yargıdan vazgeçip paylarına düşenden çok daha az almayı bile kabul ettiler.
Lakin Müslüman kardeşlerin ulusal meclisteki varlığı ve özellikle içerdekilerin birçoğunu rahatsız etmiş. Onların, sadece hapse atıldığı, göç ettirildiği veya dönemlerden birinde arandığı için devrimin başına geçmelerinden rahatsız olmuş. Hoşuna gitmeyen bilmiyor mu ki bu cemaatin geçmişinde binlerce aynı örnekler mevcut. Yine yaşan realitenin farkında değil mi ki bu grup? Öyle ki, mescit gençliği devrim sürecini kanıyla ve fedakârlıklarıyla besleyip sulamış.
Muhalif gruptan birileri toz gürültü kopararak bir açıklama ve konuşma öncesi besmele çekilmesine itiraz eder, bu kelime Müslüman kardeşlerin; diğerlerin değil der. Ancak bu muhalifin ve bunun yanında birkaç kişinin kim olduğu herkesçe bilinir, onun gayreti rejimi kurtaracak gemi aramaktır; devrimi kurtarmak değildir.
Suriye halkının güvenini almış olması ve dosyasında bin yıl hapis ve hem de rejim ile durumlarını yıllar önce düzeltme girişimleri olmasına rağmen bunlar nasıl oluyor?
Diğerleri de kendilerini içte devrim heyeti koordinatörleri olduklarını iddia etmeleri (tabiî ki değiller) ve de realiteyi nasıl görmezden gelirler? Dini yapının bunun başını çektiği, rejimin değil reform edilmesini düşmesini talep edenleri nasıl görmezden gelirler? Güvenlik odaklı ve mezhebi bir yapı üzerine kurulu olduğundan bu düzenin reform edilmesinin, mümkün olmadığı hususunda artık ikna olmuşlar. Burada mezhepçiliği tekrar ediyorum zira toplumun diğer katmanlarına açılımı ancak kendi düzenin istikrarlı ve devam ettiğine tatmin olduktan sonra yapmış, saplantılarını yine yenememiş, mezhep odaklı bütün idare organlarını hükmetmiş ve özellikle de emniyet ve askeriyeyi ele geçirmiş.
Bu durumu önceden de gördük. Kastım radikal laiklerin devrim sürecinde, kendilerinin arka planda olmalarına rağmen, İslamcıların önüne geçmiş olmalarıdır. Yine bunu Libya devriminde gördük. İslam’dan nefret eden bazı fanatik laikler, devrim sürecinde devrimcilere coşku ve iman veren ’Allah’u Ekber’ nidalarını Libya’nın dört bir yanında nidalanmasından görmezden geliyor ve rahatsız oluyorlardı.
Bütün bunların ışığı altında, hem de Suriye’nin durumu ile alakalı farklı boyutların olmasına rağmen, Müslüman kardeşlerin devrime karşı sorumluluğu ’çocuğa şefkati gösteren anne’ gibi olması gerekiyor; diğerlerindeki gibi pragmatik şekilde olmaması gerekir. Çünkü halen Suriye devrimine karşı meydan okumalar var. Dış ilişkiler kurmak ve batının rızasını celp etmekten ve tilkiyi avlamadan önce kimin derisini yüzeceği hakkında çatışmaya girmeden ziyade devrimin başarısı için çabalanması gerekir.
Yapılması gereken şudur: Protestolar devam edecek ve Suriye halkının kahir ekseriyetini buna dahil edecek büyük bir çalışma yürütülecek. Bunu gerçekleştirmenin yolu da günü birlik çalışma yürütülecek, toplumun çoğunu dâhil edecek yeni protesto araçları geliştirecek, ta ki sokak ve caddelere inerek hapsedilme, öldürülme ve işkenceye tabi tutulma cesaretini gösterebilsin.
Rejimin ayağını kaydırabilecek barışçıl bir ton protesto araçları mevcut. Ve özellikle de toplumun büyük gruplarını koordine ederek, azınlık grupları ile müşterek menfaat ve kazanımların olduğu güçlü bir destek oluşturulacak. Bu faaliyetleri günün belirli saatlerinde diğer şehirlerin de katılım sağlayacağı şekilde yapılabilir. Sokak ve caddelere üzerinde rejim aleyhinde yazı olan beyaz kâğıtların atılarak veya tekbir getirilerek, aynı üniformayı giyerek, tencerelere vurarak vb, Şebiha ve ordunun da kontrol altına alamayacağı protesto araçları geliştirilebilir mesela.
Son haftalarda, Suriye devrimindeki askeriyenin görüntüleri kaybolmaya başladı, bu da muhalif güçlere karşı, başında da Müslüman kardeşler olmak üzere bir meydan okumadır. Bundan şunu kastediyorum: Rejimi yerinden titretecek askeri boyut ile iç savaşa sürüklenme boyutunun dengesini sağlamak için. Buna rağmen tüm sorumluluk rejime aittir. Barışçıl faaliyetlerin devamı ile birlikte burada en önemli olan süreç ise rejimi düşürecek sivil isyana kadar devam edebilmektir.
Bugün Müslüman kardeşler devrim güçlerinin başında yerini almış; karada değil sadece, dışarıdan ihtiyacı olan desteği alabilmesi için de ciddi bir çalışma yapılması gerek. Çünkü ellerinde onlar her şeylerini feda ediyorlar. Güçlerini artırıp zafere ulaşana kadar bu uğurda devam etmeleri gerek. Ne Müslüman kardeşlerin geçmiş tarihini ne de hali hazırdaki durumlarını hiç kimse görmezden gelemez, velev ki bu cemaat bir ülkeden veya farklı başka bir ülkeden meşruluk kazanmış olsun. Tağutun çöküşünden ve seçim sandıklarının kurulmasından sonra toplumun hangi yöne taraf olacağını herkes görecek ve bilecek.
Önemli olan, yaşanan hadiseleri doğru analiz edebilmek ve Suriye halkının zafer olduğu sırrına inanabilmektir. Ümmetine ait olan konularda dış güçlere ödün verme taleplerine karşı taraftır Suriye halkı. Bunun başında ise Filistin’dir. Halkın Filistin’e yaklaşımı, Rami Mahluf’un New York Times’a verdiği demeçte İsrail’in güvenliğini önemsediği meselesi ile taban tavana zıt; zira o siyasi hesaplar ve çıkarlar uğruna yaklaşım gösteriyor; halk ise Filistin davasına ilkesel yaklaşıyor.
Şu son sözü de eklemek istiyorum: Suriyeli Müslüman kardeşler hakkında yazmış olduğum bu makalede bir ideolojik yaklaşım sergilememişimdir, daha önceleri onları Abdulhalim Haddam’a el verdikleri için de eleştirmişimdir. Haddam, Müslüman kardeşler cemaatinin siyasetini yanlış gördüğünde onları tenkit etmekten geri durmamış. Ayrıca Hamas hareketi ile ilgili aralarında ciddi görüş ayrılıkları olmuş. Hür yazarın pusulası, cemaatlere, hiziplere bağlı kalmaksızın ümmetin menfaatine yöneliktir. Zira siyasi hareketler halkaların büyük hedeflerini gerçekleştirmede bir araçtır. Lakin siyasi hareketin yanlışı söz konusu ise onu da görmezden gelip iltifat edilmemesi gerek.
Suriye halkı bugün kanlı bir rejim karşısında duruyor, ona yardım etmek en büyük görevimiz, onlara yardım edene de yardım etmek de onun bir cüzüdür.
Yasir Za’atire
Filistinli yazar
Bu makale aljazeera.net sitesinden Özlenen Rehber Dergisi için Arapçadan Türkçeye çevrilmiştir.
Bu makalenin orijinal metnini bu linkte bulabilirsiniz. http://www.aljazeera.net/NR/exeres/E7552746-89AB-4353-8B35-7D0986966642.htm?GoogleStatID=2
Gündem; Suriye Muhalefetinde Müslüman Kardeşler
Özlenen Rehber Dergisi 108. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.