İlahi Emir Karşısında Aklın Konumu
Özlenen Rehber Dergisi 80. Sayı
قَالَ مَا مَنَعَكَ اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَۜ قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ
’(Allah): ’Sana emrettiğim zaman seni secde etmekten ne men etti?’ buyurdu. (İblis): ’Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.’ dedi.’
(el-A’râf, 7/12)
İslâmiyet, hükümleri vahiyle sabit olan kavim bir dindir. Mü’minler, dinin hükümlerinden bazılarının hikmetlerini akıllarıyla kavrayabilir, birçoğunu ise anlamaktan acizdirler.
Kulluk, dinin hükümlerini akla uydurmak değil, aklı dinin hükümlerine uydurmaktır. İman, kayıtsız şartsız teslimiyettir. Akıl, adil olmayı gerektirir. Vahiyle sabit olan Kur’an ve Sünnet’i akıl süzgecinden geçirmek ise insanın kendine karşı işlediği en büyük zulümdür.
Akıl ve mantığın, din içerisindeki yerini iyi anlamak icap eder. Yoksa insan, kendisini iman dairesinin dışına atacak batıl düşüncelere kapılarak istikamet ve kulluktan uzaklaşır ve Yaratan’a isyan içerisine düşer.
Bugün gerek bilgin geçinen gerekse de cahil bazılarının; ’Bu hüküm benim mantığıma uymuyor. Bu hadis akıl ve bilimle çelişiyor. Bu âyetin bu zamanda tatbik edilmesi muhal. Aklıma yatanı kabul eder yaparım, zira İslâm akıl dinidir.’ gibi dalalet kokan sözleri, bu meseleyi iyi kavrayamadıklarının birer göstergesidir.
Batıl kıyas yapanların ilki, şeytandır
İbn-i Sîrîn’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: ’İlk kıyas yapan İblis’tir. Güneşe ve aya da ancak kıyaslar yapılmak suretiyle ibadet olunmuştur.’ (Dârimî, Mukaddime, 22, h.no:189)
Cenâb-ı Hak, daha Âdem (a.s.)’ı yaratmadan ona secde edilmesini emretmişti. ’Hani, Rabbin meleklere şöyle demişti: Muhakkak ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu şekillendirip içine ruhumdan üflediğim zaman onun için saygı ile eğilin.’ (Sâd, 38/71-72) İblis, ta o zamandan beri bu emir karşısındaki tavrını belirlemiş ve secde etmeme niyetini içinde saklamıştı.
Yüce Allah; Âdem (a.s.)’ın bedenini Cennet’te yaratarak onu, dilediği kadar kendi halinde bıraktığı sırada, İblis, onun çevresinde dolaşmağa başlayıp içinin boş ve kendisine malik olamayacak bir biçimde yaratılmış olduğunu gördü ve anladı da; ’Ben, bunu kolayca yenebilir, ona üstün gelebilirim!’ dedi.
İblis, cesedin yanından geçtikçe: ’Eğer ben senin üzerine musallat kılınacak, sataştırılacak olur¬sam, muhakkak seni, helak edeceğim! Eğer, sen, benim üzerime musallat kılınacak olursan, sana isyan edeceğim!" derdi. (Bkz., Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, T.D.V. Yay., s.31)
Cenâb-ı Hak, Âdem’i şekillendirip de içine ruhundan üflediği zaman meleklere ona secde etmelerini emretti. Melekler, Âdem (a.s.)’a karşı secdeye memur oldukları vakit, şeytan da bu vazife ile mükellef tutulmuştu. Melekler Allah’ın emrini yerine getirdiler. Şeytan secde etmedi. Ve niçin secde etmedin sual-i ilahisine karşı: ’Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın.’ dedi. ’Ateş yüce, çamur ise düşüktür. Yüce olan düşüğe eğilmez, ben de ona secde etmem.’ demek istedi. (Bkz., Tâhirü’l-Mevlevî, Şerh-i Mesnevî, c.5, 1570)
İblis; cin aslındandı. (el-Kehf, 18/50) Semada, melekler yanında, Allah’a öyle ibadete koyulmuştu ki, kullarından, hiç bir kimse, Allah’a, onun gibi ibadet edememişti. Kendisinin, Âdem (a.s.)’ın yaratılışına kadar böylece ibadet etmekten ayrılmamış olması, içinde taşıdığı kibir, gurur, azgınlık ve kıskançlık duygula¬rını silemedi. Yüce Allah’ın emrini dinlemedi. Âdem (a.s.)’a secde etmedi. (Asım Köksal, a.g.e., s.32)
قَالَ مَا مَنَعَكَ اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَۜ
İblis’e, isyanının sebebinin sorulması
Allah Teâlâ her şeyi en iyi bilen olduğu halde ’Sana emrettiğim zaman seni secde etmekten ne men etti?’ buyurarak, İblis’e, Âdem’e secde etmemesine sevk eden şeyin ne olduğunu sormuştur. Allah (c.c.), bundan kulları yararına şu hususların ortaya çıkmasını murat etmiş olabilir:
1- Allah (c.c.), sebebi ortaya çıkmadan hüküm vermemiş ve kullarının da benzer durumlarda bu şekilde davranmalarını istemiştir. Aynı zamanda İblis’e de işlediği hatadan dönme fırsatı tanımıştır.
2- İblis’in secde etmemesinin temelinde yatan çirkin ahlâkı ortaya çıkararak, kullarını bundan sakındırmak, onun Âdemoğullarına apaçık bir düşman olduğunu beyan etmek istemiştir.
3- İblis’in lisanından isyanının sebebini ortaya koymak suretiyle ona mazeret kapısını kapatmıştır.
Vallâhu a’lem!
قَالَ اَنَا۬ خَيْرٌ مِنْهُۚ خَلَقْتَن۪ي مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ ط۪ينٍ
İblis’in batıl kıyası
İblis’in secde etmemesi kibir ve kıskançlığından dolayıdır. Kibri ise, onun; ’Ben ondan hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.’ diyerek Âdem’i kendisiyle kıyaslamasından hâsıl olmuştur.
İblis’in bu batıl kıyası üç husustan oluşmaktadır:
1- Ateş, çamurdan daha üstündür.
Ateşin çamurdan üstün oluşu şu yönlerdendir:
Ateş aydınlatıcı, yüce, latif, hafif, hararetli, kuru, göklerin cevhe¬rine yakın ve onlara bitişiktir. Çamur ise karanlık, düşük, koyu, ağır, soğuk, kuru ve göklerin cevherinden uzaktır. Ateş, tesiri kuvvetli ve etki edendir. Çamur ise, sadece etkilenir.
2- Üstün bir maddeden meydana gelen şeyin sureti ve hakikati de üstündür.
3- Şerefli olanın düşük olana hizmet etmesi emredilemez.
Üstünlük ancak Allah’ın ihsanıyla, takva ile olur
İblis’in bu kıyası her yönüyle batıldır. Şöyle ki:
1- İblis, ateşin çamura üstünlüğü¬nü iddia ederek hataya düşmüştür. Zira çamur, birçok yönden ateşten daha üstündür:
- Sağlamlık, sükûn, vakar, temkin, hilm, haya ve sabır çamurun özünden gelir. Hafiflik, serkeşlik, keskinlik, yükselmek ve kararsızlık da ateşin özünden¬dir.
- Rivayetler, cennetin hoş topraklı, dümdüz bir arazi olduğunu, cehennemin aslının ise ateş olduğunu ifade etmektedir.
- Ateş, Allah’ın düşmanlarına azabıdır. Toprak ise aza¬ba sebep değildir.
2- İblis, kendisinin Âdem’den yaratılış itibariyle üstün olduğunu öne sürerek Rabbi’nin emrine isyan etmiştir. Hâlbuki üstünlük, doğrudan Allah’ın bir lütfü ve ihsanıdır. Bu nedenle yaratılış maddesinin, cisminin ve sahip olduğu eşyanın üstün olması, bir şeyin gerçekten üstün olmasını gerektirmez. Allah Teâlâ, mü’minden kâfiri, kâfirden mü’mini; diriden ölüyü, ölüden diriyi; ka¬ranlıktan nuru, nurdan karanlığı çıkarıyor. İşte bu, asıl üstünlüğün, Allah’ın ihsanıyla olduğuna delâlet eder. Ayrıca, üstünlük, Allah’a kullukla, takva ile olur.
3- Şerefli olanın düşük olana hizmet etmesi emredilemez sözü nefsanî bir sözdür. Kulluk kaidelerine zıttır. Hizmet, secde, tazim ve hürmet hakikatte Allah içindir.
Kulluğun özü teslimiyettir. Dilediğini yapan, her şeye malik olan, yegâne tasarruf sahibi Allah’tır. Mülkü dilediğine verir. Dilediğinden de çeker alır. Dilediğini aziz, dilediğini de zelil kılar. Köleyi sultan, sultanı da bir anda köle yapabilir. Aslı topraktan olan insana zahirinde taş olan Kâbe’ye yönelerek ibadet etmeyi emretmiştir. Kula düşen, emri tartışmak ve mantığına uygunluğuna bakmak değil, yalnızca itaat etmektir.
Âdem (a.s.)’a yapılan secdeden maksat nedir?
Hz. Âdem’e yapılması emredilen secde ile Cenâb-ı Hakk’a yapılan secde arasında fark vardır. Âdem’e secde etmekten maksat; ona karşı eğilmek suretiyle bir senada bulunmak ve ilâhî emre riayet için bir saygı göstermekten ibarettir.
Hakikatte secde, tazim ve hürmet Allah’adır. Zira bu secdeyi O emretmiştir. Bu nedenle Âdem’e secde etmemesi İblis’in huzur-u ilâhîden kovulmasına, lanetlenmesine sebep olmuştur.
Kıyasın her türlüsü batıl mıdır?
Kıyas, ölçmek demektir. Bundan türeyen mikyas da ölçü manasınadır. Kıyas, fıkhî ve mantıkî olmak üzere iki türlüdür:
1- Fıkhî kıyas; hakkında âyet ve hadisten nas bulunmayan bir meseleyi ona benzeyen ve hakkında nas bulunan bir meseleye tatbik etmektir.
Fıkhî kıyas, nassa uygun olduğu sürece sahihtir, meşrudur ve arzu edilir. Ümmet, kıyası kabul et¬mek üzere icma etmiştir.
Kıyasın meşruiyetine delalet eden iki misal
Hz. Ebû Bekir (r.a.)’ın hilafete seçilmesi mevzusunda, sahâbelerin; ’Rasûlullah (s.a.v.) seni dinimiz için beğenip seçmişken, biz, dünyamız için mi seni be¬ğenip seçmeyeceğiz?’ diyerek hilafeti na¬maza kıyas etmeleri bu türdendir.
Ayrıca Ebû Bekir (r.a.)’ın, Rasûlullah’ın irtihalinden sonra: ’Allah’a yemin ederim, Allah’ın bir arada zikrettiği şeyler arasında fark gözetmem.’ buyurup zekâtı namaza kıyas ederek zekât vermeyenlere karşı savaşması da buna bir örnektir.
2- Kıyas-ı mantıkî (burhan); özel bir şartla özel bir şekilde bir araya getirilmiş, bilinen iki mukaddime¬den (önerme) ibaret olup, bu iki mukaddime arasından ’netice’ doğar. (İmam Gazâlî, el-Mustasfâ Min İlmi’l-Usûl, c.1, s.32) ’Âlem sonradan yaratılmıştır. Çünkü değişkendir. Her değişen şey hâdistir (sonradan olmuştur). O halde âlem de hadistir.’ kıyası buna bir misaldir.
Kıyasın geçerli olabilmesi için, sarih naslara uygun olması gerekir. Şayet sarih naslarla çelişiyorsa kıyas batıldır. Kabul edilmez. Ayrıca hakkında sarih nas bulunan bir meselede kıyas yapılmaz. Zira hüküm ayan beyan ortadadır.
İlk batıl kıyası İblis yapmıştır. Cenâb-ı Hakk’ın açık emri varken nefsinin tesiri altındaki aklı ve mantığıyla hareket etmiş ve isyan etmiştir. İblis; yaratıldığı asıl unsura bakmış, Al-lah’ın şerefli kılmasına itibar etmemiştir. Allah’ın Âdem’i şerefli kılması; onu eli ile yaratıp, ruhundan üfürmesidir. (Bkz., Sâd, 38/71-75)
Hz. Mevlana, açık nas karşısında mantığıyla hareket eden İblis ve gerek insanlardan gerek cinlerden ona tabi olmakla İblisleşen avenesi hakkında şöyle demektedir:
’Bir âlim, bu kıyasları, bu taharrileri bulutlu bir günde yahut geceleyin kıbleyi bulmak için yapar. Lakin güneşli bir günde ortalık aydınlık ve Kâbe göz önünde iken kıyas yapmaya ve kıble cihetini aramaya kalkışma. Kâbe’yi görmemezliğe gelip de kıyas yapacağım diye ondan yüz çevirme. Allah doğruyu en iyi bilir.’ (Tâhirü’l-Mevlevî, Şerh-i Mesnevî, c.5, 1574)
İbn-i Abbas (r.anhümâ)’dan rivayete göre şöyle demiştir: ’İblis için münasip olan, kıyas yapmayıp Allah’a itaat etmesi idi. Ama o, böylece Rabbine isyan etti de kıyas yaptı. Kıyas yapanların ilki, İblis’tir. Böylece o, yaptığı bu kıyas ile kâfir oldu. Dolayısıyla kim, dini mücerret kendi görüşünden sâdır olan bir şeye kıyaslarsa, Allah o kimseyi İblis’e arkadaş kılmış, ona yaklaştırmış olur.’ (F. Râzî, Mefâtihu’l-Ğayb, c.14, s.37)
* * *
Çalışmamızı, üstadımız Abdullah Farukî el-Müceddidî Hz.’nin şu veciz ifadeleriyle tamamlamak istiyoruz:
’Ey salik! Sakın bu yoldaki parıltılara aldanıp nefsini üstün görme ki, iblis dergâhtan bunun için kovuldu.
Ey salik! Sakın nefsini üstün görme ki, bu görüş iblisin görüşüdür.
Ey insan! Eğer sen şeytan zade değilsen, sakın benlik mirasına sahip çıkma.’
(Özlenen Fark Bülteni, Sayı:3, Arka kapak)
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.