Bismillahirrahmanirrahim…
Rabbimize sonsuz hamd-ü senalar, O güzeller güzeli Peygamber Efendimize, Âline, Ashâbına, Ehl-i Beytine de salât ve selamların en güzeli olsun.
Kalbin Kur’ân ve Sünnet’te Bağlılıkla Sükûnu ve ’Hasbîlik’…
Cenâb-ı Hakk’ın kulluğumuzdan razı ve hoşnut oluşu evvela, zahirdeki amellerimizin ve ahlâklarımızın Kur’ân ve Sünnet ile çizilen sınırlarını muhafaza etmesiyledir. Bir diğeri de, insanın gönül âleminde bunları hakikaten Allah için yapma ahlâkını kazanmasıyladır.
Eğer ki bir insanın kalbi Allah’tan gelen bir yakınlıkla beslenmiyorsa, onun kalbi ne Kur’ân’ın hükümleriyle sükûn bulur ne de Sünnet’in hükümleriyle. Muhakkak bunun dışında yollar arar. Bu ise dalalettir.
Mesela, namazlarımızı kıldık. Rabbim kabul etsin. Bu namazı cemaatle kıldık. Allah’a hamd olsun. Rasûlullah Efendimizin Sünnetlerini mümkün mertebe muhafaza ederek kıldık. Vaktinde kıldık... Bütün bunlar namazın şartlarının yerine gelmesi hususunda, Kur’ân ve Sünnet’in bizlere işaret etmiş olduğu çerçevedir. Bunu bu hâl üzere muhafaza ettikten sonra bir de insanın namazda Hz. Allah’a tam bir yönelişi lazımdır. Bütün bunları yerine getirip de eğer insanın gönlü namazda namazla hâlâ sükûn bulmuyorsa, namazdaki güzelliklere kavuşamayız.
Sadrımız, kalbimiz, Kur’ân ve Sünnetle sükûn bulacak. İmanın halâvetini bununla yaşayacak. Bunun dışında aranan şey, ya iyi taraftan ya menfi taraftan şeytanın attığı bir oltadır. Öyle ki namaz kılarsın, kıldığın namazla yetindirmez, farklı şeyler arattırır. Hâlbuki kulun Hz. Allah’a en yakın olduğu an namazda secde anıdır.
Nefis terbiyesi ile elde etmeye çalıştığımız işe gelince; o, Kur’ân ve Sünnetin ahlâkıyla imanın halâvetini yaşayıp onda sükûn bulan kalbin istikametini muhafaza etmektir.
Bunu ifade etmek için bir misal vereyim. Nefs-i emarenin, levvâmenin ahlâkları vardır. Mutmainneden altı tehlikelidir. Mülhime, ilham olunandır; fakat hem hayırdan ilham alabilir, hem de bütün şerre kapısı açıktır, oradan da ilham alabilir. O yüzden burası çok tehlikelidir. Yani hem nefis sana isteklerini hak olarak gösterir, hem de Allah bir melek halk eder, sana hayrı söyletir, seni hayra yöneltir; ama ikisinin arasını ayırt etmek lazımdır. İşte burada mürşidin nazarı çok önemlidir.
Mutmainne, Raziyye, Merziyye, Safiyye… Mübarek Efendimin lisanıyla söylersek, Mutmainne’den sonraki makamlarda artık velayet yakınlıklarının halleri izhar olmaya başlar. Ancak burada da bir takim imtihanlar bulunur. Mesela orada yaşanan tehlikelerden bir tanesi keramet arzusudur; bir de o kerametlerin kaybolma korkusudur. Hâlbuki bunun ikisi de yanlıştır. Bunlar nerede olur? Nefs-i Mutmainne’den sonraki makamlarda. Hâlbuki talip olunması gereken ancak nedir? Allah (c.c.)!
Allah dostlarının, kerametlerin izharı noktasındaki teşbihlerini biliyorsunuz. Kerametlerin izharını ve ona talip olmayı o kadar ayıp bir şey olarak addediyorlar. Allah diler, dostunun ister haberi olur, ister olmaz. Yakınlığını dilediği gibi izhar eder; ama Mübarek Efendimin buyurduğu gibi: ’Biz hasbiyiz!’ derdi. Yalnızca Allah’ı isteriz ve Allah’tan isteriz. Cenâb-ı Hakk ne şu makamı versin, ne şu nimeti açsın diye ibadet ve taata asla O’na yönelinmez. Allah vermesin!..
Kalbin hedefi…
Kalbin hedefi, Rabbimizin (c.c.) Kur’ân’ında ifade etmiş olduğu emirler ne ise ona doğrudan yol bulabilmesi, Rasûlullah Efendimizin ahlâkıyla bu emirlere tutunabilmesidir. Bunun sağında ve solunda, üstünde ve altında olan şeyler vehimler cümlesindendir.
İslâm’ın bütün emirleri namaz gibi Allah’ın kullarından muradıdır. İnsan namazda, içindeki kendi hevesleri, arzularıyla meşgul olursa, namaza ait olan kuvvetten bîhaber olur. Gaflet ile kılınan namaz, murad olunan kulluk değildir. Bu sebeple dışımızın (zahir) Rasûlullah’a ittibası, içimizin (batın) teslimiyetinden ayrı kalmamalıdır ki Rasûlullah’a ittibanın hakikati böyle ortaya çıkacaktır…
İmanı Tahsil Etmek...
Cenâb-ı Hakk’a itaat ederken; evimizde, dışarıda, nerede olursak olalım, Cenâb-ı Hakk’ın nazarı altında, her an O’nun Habîr-Basîr sıfatları altında olduğumuzu tefekkür edelim. Rabbimize ve Onun Habibine eziyet olacak her türlü hal ve davranıştan uzak, kalbimizi Cenâb-ı Hakk’a ve Onun Habibine bağlayan kullar olarak itaat edelim inşallah. İmanın bu tahsilini, imanın bu hakikatini kavramak için her şeyimizi, bütün kuvvetimizi buraya ayırmak lazımdır. Kulun başka ne işi olur ki!
Kalpteki her perde, her tereddüt kalbin fütuhâtına bir perdedir. Cenâb-ı Hakk’a ve Habibine yakınlığa bir perdedir. Şu duvarlar nasıl ki bizim dışarıyla olan bağlantımızı kesiyorsa, nasıl ki içerdekileri muhafaza ediyorsa; insan da kalbini muhafaza etmeli ki, o kalbi ifsat edecek olan herhangi bir şey oraya girmesin.
İtaatteki Kuvvet, Kalbin İştiyakındandır...
Sermaye, sevgidir. Sevginin hâsıl olmasının şartı da itaattir. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ’Kim benim Sünnetimi ihya ederse beni sevmiştir. Kim de beni sevmişse cennette benimle beraberdir.’…
Ömür geçiyor kardeşlerim. Kalbin tereddütleriyle ömür ne zamana kadar devam edecek? İnsan gönlünde olanlarla avunmamalı. Kazandığını kendisine sermaye bilip de tembellik etmemeli. Allah vermesin, nefis bir tokat vurur, şeytan hepsini alıp götürür!
Yâ Müfettiha’l-Kulûb! Yâ Hazreti Allah!.. Kalpler Cenâb-ı Hakk’ın yed-i kudretindedir. Ve Allah (c.c.) bütün kalplerden ve kalplerin içinde barındırdıklarından tek tek haberdardır.
Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine sımsıkı tutunmada Rasûlullah Efendimizin ahlâklarını yerine getirmede büyük gayret sahibi olacağız inşallah. Dış yüzümüzle değil; bütün varlığımızla Rabbimizin emirlerine abanırcasına tutunacağız inşallah. İtaatteki kuvvet, kalbin iştiyakındandır. Cenâb-ı Hakk’a ve Habîbine olan kalpteki iştiyak ne kadar ziyade olursa emirlerine tutunmadaki kuvvet de o kadar artar.
Allah’ım, bizi kendine itaat için halk ettin, ya Rabbi! Bundan yüz çevirip de kendisini çerçöp gibi edenlerden etme bizleri Allah’ım!..
Aşk bize hayat gıdası olmuş elhamdülillah. Aşkı bitenin hayatı biter! Bizi hayatsız bırakma ya Rabbi! Bizi sevdasız bırakma ya Rabbi!..
Sert kayalardan hayat gibi sular akıtan Allah’ım! Sen her şeye kadirsin. Zâtın’ı sevdir ya Rabbi! Bizim gücümüz yetmiyor Allah’ım. Habîbin’i sevdir ya Rabbi! Dostlarının sevgisini aç Allah’ım! Mahrumiyet çölünden çıkart ve aşk seline at bizleri ya Rabbi! Allah’ım bizim mayamızı aşktan aç ya Rabbi! Mayası aşk olmayan bu yolda ne ile tutunsun ya Rabbi! Allah’ım dostlarına açtığın aşk şarabına talibiz ya Rabbi! Şu kurumuş gönüllerimizi sevdanla yak ya Rabbi! Sana sevdalı olunmadan gelinmez ya Rabbi!..
Hakk Dostları... Yakınlık Yolları…
Allah’ın dostlarıyla alışılacak olan şey, Allah’a ve Rasûlüne itaat ahlakıdır. Bunun için talip olunur. Alışveriş de ancak budur. Çünkü Allah dostlarının nazarında ancak yakınlık yolları alıştırılır. Onların pazarında olan budur...
Allah Rasûlünü Ferahlatan Bir Ses Olmak...
Kalbimizdeki sevgileri, Allah ve Rasûlünün emirlerine dosdoğru tutunmak suretiyle ispat etmemiz lazım. Burada bu sevgiler var; ama dışarıda haramlar, tembellik, ibadette gevşeklik, kul hakkına riayet etmeme vb. sûî işlerle iştigal ise işimiz; o zaman bu sevgilerin hepsi yalan olur. Ne yapacağız? Bu sevginin sahibi olan insan, Allah’ın arzında Allah’a itaat eden, boynunu Hz. Allah’a bükmüş bir kul gibi yaşayacak. Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine dikkat edecek. O zaman bu sevgi ispat edilmiş olur, ortaya çıkmış olur. İstikameti de böylece güzel muhafaza edeceğiz inşallah.
İspatı olmayan bir sevgi, yalan bir iddiadan öteye geçmez. Hz. Pîr de öyle diyor: ’Her sevgi iddiasında bulunanın iddiasını Allah ortaya çıkartır!’ O sevgi ki, Hz. Veysel Karânî’yi çöllere düşürmüş... Rasûlullah Efendimiz Hz. Bilal Efendimize demiş: ’Ya Bilal! Ahde vefa zamanı gelmedi mi? Ne zaman geleceksin?!’ Bilal Efendimiz de ne âşıktır amma!.. Rasûlullah Efendimiz hayatta iken ezan okuyor. ’Eşhedu Enne Muhammeden Rasûlullah.’ diyor, Rasûlullah Efendimiz de orada... Allah (c.c.), bu kelimeyi lutfetmiş, hem Cenâb-ı Hakk’ın şahitliği hem de Rasûlullah Efendimizin huzuru! Bu ne ikramdır ya Rabbi!.. Hz. Allah’a diyor ki: ’Muhammed (s.a.v.) Sen’in elçindir.’ Lisandan çıkan bu sözün hakikati kalpte olmasa, yalan olsa, Hz. Bilal-i Habeşî Efendimiz, Rasûlullah’ın huzurunda müezzinlik yapabilir mi? Vallahi yapamaz! O söylüyor, Rasûlullah Efendimiz tasdik ediyor. ’Sen oku ya Bilal!.. Erihnâ yâ Bilâl / Bizi ferahlandır ey Bilal!’ diyor. Allah’a hamd olsun. Hem de Rasûlullah Efendimiz onunla ferahlanmayı istiyor. Öyle bir ses ki, öyle bir kalp ki, ondan gelenle Allah (c.c.) Habîbi’ni ferahlatıyor elhamdülillah. Rasûlullah’ın gönlüne eziyet gelmiyor oradan. Allah o gönülden ferahlık getirtiyor elhamdülillah.
İşte böyle ümmet olmak lazım! İnşallah! Ya Rabbi, bizi zayıflığımıza bağışla Allah’ım!.. Bizi Habîbin’e eziyet edenlerden etme Allah’ım!.. Rasûlullah Efendimiz buyuruyor ki: ’Bana, bütün amelleriniz arz olunur. Hatta ’üf!’ diyorsunuz ya, o bile bana sunuluyor!’...
İnsan samimiyetle Yaratanı’na yönelirse, Cenâb-ı Hakk kendisine yönelip de maksadı Allah olan hiçbir kulunu zayi etmez. Ahde vefada hiç kimse Hz. Allah’ı geçemez. Muhafaza etmede kimse O’ndan daha hayırlı değildir. Kim Cenâb-ı Hakk’a yönelmiş de O’na teslim olmuş da ziyana ve hüsrana uğramış ki? Asıl ziyana uğrayan, hüsrana düşen Allah’tan kopanlardır. Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar ki: ’Herkes cennete girecek, istemeyenler müstesna!’ Sahâbe-i Güzîn soruyor: ’Cennete girmeyi kim istemez ki ya Rasûlallah?’ ’Kim benim getirdiğime itaat ederse cennete girer; kim de benim getirdiğimden yüz çevirirse cennete giremez.’
Allah’ım bizleri Rasûlullah Efendimize eziyet eden, ona muhalefet eden, ona isyan eden değil; ona itaat eden ve teslim olanlardan kılsın inşallah.
Sadrın Kur'an ve Sünnette Sükun Bulması,
Özlenen Rehber Dergisi 80. Sayı
ALLAH SİZLERİ BAŞIMIZDAN EKSİK ETMESİN.AMİN
selamün aleyküm hocam ben sungurlu imam hatipten ögrenciniz sizi çok özledim hocam nasılsınız internetten yetiniyom hocam çok istiyom sizi görmek