Özlenen Rehber Dergisi

77.Sayı

Dosya/ramazan Oruç İbadetinin Sağlığımıza Bakan Yönü

Sema Betül ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 77. Sayı
Namaz, oruç, hac, zekât ve diğer ibadetler, bu ibadetleri yapan şahsa ve içerisinde bulunduğu topluma yönelik birçok faydaları barındırmaktadır; ama bütün bunların yanında bizler bu ibadetleri en başta Rabbimizin emri olduğu için en güzel şekilde yapmaya çalışırız.Bir ibadet olarak yaptığımız orucun şahsi, toplumsal, manen ve madden olduğu gibi tıbbende birçok faydası ve güzelliği vardır. Kilo vermek, sindirim sisteminin istirahatı, kandaki yağların düşürülmesi gibi onlarca faydasıyla oruç çok yaygın bir şekilde eskiden beri birçok alanda uygulana gelmektedir. Burada oruca sadece perhiz manasında bakmak, dini açıdan değil ilmi açıdan da çok yanlış bir inanış olur. Şöyle ki; İngilizcede “crash diets” denilen total perhizin birçok zararının olduğu ilim ehlince kanıtlanmış bir vakıadır. Ama bunun yanında İslam’ın emrettiği oruç, batının perhiz manasında kullandığı oruçtan çok farklıdır. İslam’ın emrettiği oruçta perhizde olduğu gibi bir beslenme bozukluğu asla yoktur. Vücuda eksik bir kalorinin alınması da hiçbir zaman söz konusu olmamıştır. Yapılan araştırmalarda Müslümanların oruç tuttukları günlerde aldıkları kalori miktarının tamda tıbbın tavsiye ettiği kalori miktarına uygun olduğu kanıtlanmış bir hakikattir. Bunda da en önemli etken perhizin aksine orucun kişinin kendi isteği ile tutması ve doktorun reçetesine uygun hareket etmeyişi yatmaktadır. (M.D Shahid ATHAR st. Vincent Hospital. İndiana Üniversity İndianapolis U.S.A (http:/www.al-muslim.org/ramadan-health.html)) Oruç insana sahip olduğu nimetlerin kıymetini daha iyi kavrayabilmeyi öğreten bir ibadettir. Çünkü insan alışkanlıklarının varlığı ile sahip olduğu nimetlerin kıymetini tam manasıyla idrak edemez. Ancak o nimetin eksikliğinde veya yokluğunda nimetin kadrini anlar. Örneğin yazın sıcak günlerinde oruç tutan bir insan için bir bardak soğuk su ne büyük bir nimettir. Ya da yine oruçlu için akşama doğru bir kâse çorbanın bir dilim ekmeğin değeri ne yücedir. Bunun yanında oruç tutmak insanı sabra alıştırır. Ramazan ayında özellikle günlerin uzun olduğu yaz aylarında 16-17 saat açlığa ve susuzluğa sabreden insan kuvvetli bir sabır idmanı yapıyor demektir. Zaten bu meyanda Efendimiz (s.a.v.) de “Oruç sabrın yarısıdır”. (İbn-i Mâce, Sıyam 1345) buyurmaktadır. Oruç ibadetinin şüphesiz sosyal yönden de zenginlerin fakir ve yoksul olanların hâlini anlayıp onlara yardım elini uzatması gibi birçok faydaları vardır. Biz bu çalışmamızda daha çok oruç ibadetinin kişinin sağlığı üzerindeki etkilerini irdelemeye ve kişiye sağlık açısından kazandırdıklarını ifade etmeye çalışacağız. BİR İNSAN AÇLIĞA NE KADAR DAYANABİLİR?Oruç insanın kendisini yeme ve içme gibi fizyolojik ihtiyaçlarından beri tutması olduğundan başlangıçta normal şartlar altında sağlıklı bir insanın ne kadar süre ile açlığa ve susuzluğa dayanabileceğini bilmemizde büyük yarar olacağı kanısındayım. Her ne kadar vücuttaki toplam glikoz ve glikojen miktarı vücudun bazal enerji miktarına ancak 24 saatlik bir süre karşılık verebilse de normal bir vücutta depo edilmiş nötral yağlar ve proteinler 70-75 günlük bir açlıkta vücudun temel enerji ihtiyacını karşılayabilecek şekildedir. (M. Yeğin ve arkadaşları, İslami Oruç Üzerine Biyokimyasal Bir Araştırma, Atatürk Üniv. Diş Hekimliği Fakültesi Yıllığı sayı 4 sayfa 135-136 yıl 1980) Bir araştırmacı sıradan bir insanın sadece su içmek şartı ile 50-51 gün yaşayabildiğini kaydetmiş, Dewey adlı bir araştırmacı kendi şahsında 65 günlük açlık tatbikatı yapmış, öğrencisi Hazzart aynı açlık tatbikatını 75 güne çıkarmış ve Carinton isimli başka bir araştırmacıda bir hastasına 79 gün oruç tutturmuştur. (M.R Geffroy Le Leune (Tedavi Vasıtası Olarak Oruç) Tercüme Prof. Dr. İbrahim Canan Erzurum 1978 ) Hindistan’ın bağımsızlığını kazanmasına önemli rol oynayan Gandi’nin de bir inat uğruna Londra cezaevlerinde 70 gün hiçbir şey yemeden ölmeyip sağ kaldığını o zamanın gazeteleri yazmışlardı. Normal şartlar altında durumun bu olmasına rağmen insanların daha az sürelerde açlık ve susuzluktan ölmeleri ise gerçek olan bir hadise olarak karşımızda durmaktadır. Peki, var olan bu durum nasıl açıklanabilir. Dilerseniz bu soruya cevabı ünlü İslam Sosyologu İbn-i Haldun’un Mukaddime’sinden verelim. “Açlıktan ölenler şayet 40 günden önce ölürlerse bu kesinlikle rızıktan değildir. Belki kötü yemek yeme alışkanlığının verdiği bir hasletin terkinden olabilir. Çok yemek yemeye alışan kimselerin kıtlığa maruz kaldıkları zaman az yemek yiyenlere nazaran daha çok zayiat verdikleri vakidir. Onları öldüren karşılaştıkları açlık değil daha önce alışmış oldukları tokluktur.” (Prof. Dr. İbrahim Canan, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye, Cihan yayınları, İst. 2. Baskı 1982 s. 222’de İbn-i Haldun (Tunus 1332, Kahire 1406 ) Mukaddime) ORUÇ TAHAMMÜLÜ ZOR BİR İBADET MİDİR?Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi normal şartlar altında bir insan 60-70 güne kadar açlığa 7-10 günü kadar da susuzluğa dayanabilmektedir. Oruç günlerinde ise örneğin yazın 16-17 kışın da 12-14 saat aç ve ya susuz kalınmaktadır. Şöyle bir düşünülüğünde akşam saat 6-7 gibi yemek yiyip sabah 8-9 gibi kahvaltı yapan insan da zaten 13-14 saat aç kalmış olmaktadır. Yani bu zaman zarfında insan bir manada oruç tutmuşçasına aç kalmaktadır. Ramazan gününde ise kişi akşam yemeği ile sabah kahvaltısı arsındaki bu açlığını gündüze almaktadır. Dolayısı ile oruç hiç de tahammül edilemeyecek derecede zor bir ibadet değildir. Ramazan ayında oruç tutmaya başlayan bir şahsın ilk birkaç gün hafif baş ağrısı baş dönmesi şikâyetleri olabilir. Tansiyonu ilk günlerde hafifçe düşebilir. Bütün bunlar bünyenin oruca yani açlığa adapte olma hâlidir. Hepimizin bildiği gibi bu hal Ramazan’ın birkaç gününde tekrar edip sonraları alışılagelen bir durumdur.ORUÇ SİNDİRİM SİSTEMİMİZİN İSTİRAHAT ETMESİNİ SAĞLARToplumumuzda çok yemek yemenin vücudumuz için faydalı bir hareket olduğu zannedilir. Aslında arzu edilen çok yemek değil, dengeli beslenmek, ölçülü gıda almaktır. Çünkü her yemek vücut için bir yorgunluk başlangıcı vücut mekanizmasının çalışmasıdır. Nasıl ki her fabrika ya da makine belli zamanlarda kontrolden geçirilir, temizliği bakımı yapılır, revizyona alınırsa, adeta bir fabrika işlevi gören mide ve bağırsaklarında istirahat etmeleri gerekmektedir. Bizler oruç tutarken açlık ve susuzluktan biraz etkileniyoruz belki ama iç organlarımız özellikle akşamüstü dinlenmişliğin verdiği dinçlikle adeta bayram ediyorlar.ORUÇ KARACİĞERİN FONKSİYONLARINA DA ÇOK FAYDALIDIRKaraciğer son derece önemli ve vücudumuz için hayati öneme haiz bir organımızdır. Vücudumuz için merkezi kimya laboratuarı mesabesindedir. Çünkü insanın karaciğeri 24 saat çalışmasın o insan için artık hayati fonksiyonların varlığı söylenemez. Bütün bu özelliklerinin yanında karaciğerin diğer en önemli faydası da vücut için zararlı olan bazı zararlı maddeleri zararsız hâle getirmesidir. Mesela amonyak denilen ve vücudun normal faaliyetleri neticesi meydana gelen zehirli madde karaciğerde zararsız hâle getirilir. Oruç tutulan günlerde karaciğerin yükü azaldığı için ölü ve ölmekte olan hücrelerin vücuttan tasfiye işi kolaylaşır ve hızlanır. Allah’ın emri olan orucun tutulması ile insan vücudu eskiyen hücrelerin temizlenmesi, onların yerine yeni hücrelerin gelmesi ile adeta gençleşir. Kişinin oruç tutmasıyla kişi manen olduğu kadar maddeten de tabir yerindeyse yeniden doğar yenileşir.ORUÇ BIÇAKSIZ AMELİYATTIRModern tıbbın ilerlediği günümüz dünyasında hastalarına oruç ile tedavi uygulayan klinikler ve bazı hastalıklara karşı oruç tutmayı tedavi edici bir ilaç gibi tatbik eden birçok hekim mevcuttur. Örneğin bir Batılı ilim adamı “oruç bıçaksız ameliyattır” tabirini kullanmış, bazıları da ameliyat yaralarının tez kapanması ve nihayetinde erken iyileşmesi için ameliyat öncesinde ve sonrasında oruç tutmayı hastaları için bir metod olarak uygulamışlardır. (M. R Geffroy Le Leune (Tedavi Vasıtası Olarak Oruç) Tercüme Prof. Dr. İbrahim Canan Erzurum 1978 ) Bugün uygulanan şekilleri şöyle bir düşündüğümüzde mesela genel anestezi yapılacak olan ameliyatlarda hasta ameliyattan 6 saat önce ve 6 saat sonraya kadar aç bırakılmaktadır. Yani vücut bir nevi oruçla açlıkla ameliyata hazırlanmakta ve ameliyat sonrası anestezi için verilen zararlı maddeler bu müddet esnasında oruçla vücuttan atılmaktadır. ORUÇ KALBİ DİNLENDİREN BİR İBADETTİRKalbimiz her kasılmada ortalama 80 cm3 dakikada ise 5,5 litre kanı vücuda pompalamaktadır. Kalbin bu mevcut olan atma hızı yemek yedikten sonra ise yine ortalama olarak ifade edelim % 30-40 nispetinde artmaktadır. Bu sindirim sistemine giden kan miktarının artmasından kaynaklanan bir durumdur. Örneğin ağır bir yemekten sonra kalbin 5,5 litre olan atım hızı 7-7,5 litreye çıkmaktadır ki bu da doğal olarak kalbi epey zorlayan bir hadisedir. Normalde bağırsaklardan geçen kan yarım litre civarında iken bu durum yemek sonrası 1-1,5 litreye kadar çıkmaktadır. İşte yemekten sonra kişiye musallat olan uyku ve rehavet hali bundan kaynaklanan bir durumdur. Yani mide ve bağırsaklardan çokça kanın gitmesi beyne giden kanın kısmen azalmasına neden olmaktadır. Oruçlu iken ise bu durum özellikle öğleden sonra kalbin çalışması ve zorlanmaması açısından son derece önemlidir. Kalp oruçlu şahıslarda ortalama 15000 kadar daha az atacak daha az çalışıp daha çok dinlenecek ve daha kuvvetli bir hale gelecektir. Dolayısı ile kişinin kalbi Ramazan ayında az yemek yemeden dolayı kendisini dinlendirme fırsatını bulacaktır. Şayet kişi oruçlu iken kazandığı bu az yeme hasletini senenin tümüne yayarsa kalbi daha az yoracağından kalp krizi geçirme riski daha da azalacak ve bir manada hayatını tehlikeye atmamış olacaktır. ORUÇ TUTANLAR ÖZELLİKLE AKŞAMA DOĞRU NEDEN ÜŞÜME HİSSEDERLERVücuttaki sıcaklık gıdaların parçalanmaları esnasında yan mahsul olarak meydana getirilmektedir. Oruçlu kişilerin en büyük üşüme problemleri açlığı en fazla hissettikleri ve kendilerini istirahata verdikleri zaman dilimi olan ikindi sonrası olarak karşımıza çıkmaktadır. İstirahat halinde en çok ısı santrali diyebileceğimiz organlar devamlı faaliyette olan kalp, böbrekler ve beynimizdir. Ancak yürürken, koşarken, iş yaparken ise durum değişir. Bu defa ana ısı yani hararetin kaynağı o an kullandığımız ellerdeki ve ayaklardaki adalelerimizdir. Onun için yürürken koşarken bedenimiz ısınır ve hatta terleriz. Oruçlu şahsın ikindi sonrası hafif üşümesi ısı üretici organlardaki faaliyetin azalmış olmasındandır. Mesela kalbin atışı azalmıştır. Böbrekler daha az süzüyor, karaciğer daha az çalışıyordur. Sindirim faaliyetleri azalmıştır. Kişinin istirahata meyilli olması faaliyetlerini düşürmüştür. Dolayısı ile bütün bunlar kişinin vücut sıcaklığında hafif bir azalmaya yol açmış hafif bir üşüme şeklinde kendisini hissettirmiş olur. (Prof. Dr. Alparslan Özyazıcı, Din ve Bilimin Işığında Oruç ve Sağlık, DİB yay. Ankara 2004, sayfa 71) ORUÇ KİŞİYE YEME ALIŞKANLIĞI KAZANDIRIP HASTALIKLARDAN KORURİnsan vücuduna en ağır gelen hâl midenin tıka basa doldurulması, lezzet hatırı için rast gele yiyeceklerin birbiri üstüne yenilmesidir. Bugün gerek ülkemizde olsun ve gerekse de tüm dünyada olsun en önde gelen ölüm sebebi kalp ve damar hastalıklarıdır. Bu hastalığın en belirgin sebeplerinden birisi ise fazla yemek yemektir. Orucun bunlarla ne alakası var denilebilir. Şöyle izah edelim; Normal zamanlarda kişi yemek yedikçe pankreas dediğimiz ve sindirimle alakalı enzimleri salgılayan bezden insülin denilen hormonun salgılanması artar. İnsülin salgısı arttıkça kişinin yemek yeme iştahı artar. Kişi çok yemek yedikçe insülin daha fazla artarak devam eder. İşte bu kötü devr-i daimin oruç ibadeti ile kırılması gerekir. Böylece oruç kişiyi aşırı yemek yeme alışkanlığından uzaklaştırır. Kişi az yemek yemeye alışır. Şayet Ramazanda kazandığı az yeme alışkanlığını yıl boyu devam ettirirse aşırı kilo ve nihayetinde oluşabilecek hastalıkları önlemiş olur. Oruçlu kişi aç kaldığı için kanda daha önceden depolanmış mevcut yağlar kullanılır. Ramazan ayı boyunca özellikle akşamüstü kanda kolesterol, trigliserid denilen yağlar düşer. Bu sefer kişinin vücudundaki mevcut yağlar kullanılmaya başlanır. Bütün bunlarda nihayetinde oruç tutan şahısta oluşabilecek damar sertliği (arteriyoskleroza ) sebep olacak olan yağ fazlalığı tehlikesini azaltmış olur. Bu netice oruçlu kişilerde yapılan kan tetkikleriyle ispat edilmiş bir gerçektir. (M. Yeğin ve Arkadaşları, İslami Oruç Üzerine Biyokimyasal Bir Araştırma, Atatürk Üniv. Diş Hekimliği Fakültesi Yıllığı, sayı 4, sayfa 135-136, yıl 1980) Bu noktada şunu da söylemek lazım ki; İslam âlimleri ittifakla çok yemek yemenin zararlarına dikkat çekerler. Mesela İmam Gazali (k.s.): “Karın dertlerin ve afetlerin neşv-ü nema bulduğu yerdir.” der. İbn-i Sina ise: “Yiyiniz içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” (Araf, 31) mealindeki ayet-i kerimeyi branşı olan tıb noktasından şöyle tefsir etmiştir. “Tıb ilmini iki satırda topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye, yedikten sonra en az dört, beş saat kadar yemek yeme. Şifa hazımdadır. Yani kolayca hazmettiğin miktarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, yemek üstüne yemek yemektir.” (Bediüzzaman Said Nursi, Ramazan, İktisat ve Şükür Risaleleri Envar yay., İst. 2000, sayfa 40) Bütün bu söylenilenlerin yanında oruç tutanlar üzerinde yapılan araştırmalar şunları ortaya koymuştur. Yapılan araştırmaların birçoğu oruç tutanların kandaki trigliseridler ve kolesterol seviyelerinin düştüğünü göstermiştir. (Yine yapılan birkaç araştırmada oruç tutanların kanlarındaki kolesterol ve trigliseridler seviyelerinde hiç değişme olmayan hatta artanların da varlığı görülmüştür. Uzmanlar bunun nedenlerinin iftar ve sahurda yağlı, etli, hamurlu ve tatlı yiyecekleri çok yiyenlerde bu sonuca ulaştıklarını da yine kendileri ifade etmişlerdir.) Yine araştırmalar oruç tutanlarda idrarın azalıp idrar yoğunluğunun arttığı, sodyum, potasyum, klor gibi iyonların vücuttan böbrekler vasıtası ile atılmasının azaldığına da şahit olmuştur. Ayrıca orucun insan psikolojisi üzerinde de son derece etkili olduğu oruç tutanlarda intihar teşebbüsünün, kalp ağrısı ve hipertansiyonun düştüğü, kalp yetmezliği, hipoglisemi (kan şekerinin düşmesi) beyin damarlarıyla alakalı hastalıklarda faydalı olduğu araştırmacılar tarafından rapor edilmiştir. (R. Roky ve Arkadaşları, Ramazan Orucunun Normal Vücut Fizyolojisine, Patolojik Hallere, Tedavisi Devam Eden Hastalara Olan Tesirleri ile Alakalı Yapılmış Olan Araştırmaların Genel Bir İncelemesi. “Sağlık ve Ramazan” ile Alakalı İkinci Milletlerarası Kongre Kitabı, İstanbul 1997, sayfa 87) Sonuç olarak şunlar söylenebilir ki; Yaratıcımızın (c.c.) bizlere emir ve nehiy ettiği her şeyde yine bizler için dünyevi uhrevi, bedeni ruhi, şahsi toplumsal, maddi manevi birçok yönden sayısız nimetler vardır. İman, emredileni ve yasaklananları sırf Allah emretti ya da nehyetti diye kabul etmeyi gerektirir. Tabi bunun yanında işlerin sırrına ermek, perdenin gerisine vakıf olmak, sırlar âlemine yol almak da ayrı bir ihsandır. Bilakis idrak etme, kemali manada imana erme adına da lazım olan şeylerdir.Allah’ım bizlerin ibadetlerini kabul uyur ve bizi bu hâl üzere sabit tut. Âmin.Dualarda buluşmak temennisiyle...
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

2 kişi yorum yazdı.