Özlenen Rehber Dergisi

77.Sayı

Din Tarih ve Yorum...

Savaş AY Özlenen Rehber Dergisi 77. Sayı
Hz. Âdem (a.s.)’a Dâir Günümüze Notlar“Dedik ki: Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.” (Bakara sûresi, 2/35)Kur’ân-ı Kerim’de üstte zikrettiğimiz âyet-i kerimelerde, yaratılmalarından sonra Cennette yaşamaya başlayan babamız Hz. Âdem (a.s.) ve annemiz Hz. Havva’dan bahsedilirken, Yüce Rabbimizin (c.c.), şeytana dikkat etmelerini tembihlemesine ve ağaçtan yememelerini söylemesine rağmen, şeytanın onlara vesvese vermesi ve onları hataya sevk etmesinden bahsedilir. Burada Şeytan (aleyhill’ne) rövanş için sahnededir, çünkü o ilk sınavını vermiştir ve insanın sınavı olmuştur. Bir an yapılan yanlış iş veya söylenen yanlış bir söz, ardından söyleminden geri adım atamayan ve yaptığından tövbe etmeyen ve hatalı olduğunu bilmesine rağmen kıyamete kadar meseleyi uzatan şeytanî bir yaklaşım; diğer yanda ise yaptığı yanlışı görüp ardından bağışlanma isteyen insanî (Âdemî) bir yaklaşım.İnsanlık tarihinde bu tür olaylar her daim olagelen bir vakıadır.Aslında bu olay yani şeytanın kandırma girişimi için rövanştır demiştik. Şeytanın insanoğluna karşı ilk eylemi ve sonuç almasıdır, şeytan emeline ulaşmıştır. İnsanoğlu tabiri caizse ilk yenilgisini tatmıştır; ama insanoğlunun bir takım kelimelerle Allah’a yalvarıp tövbe etmesi tekrar şeytanı alçaltıp küçültmüştür. “Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz o, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.” (Bakara sûresi, 2/37) Âdem (a.s.) suçu şeytana atmamıştı, o beni kandırdı dememiş nefsine zulüm ettiğini itiraf etmiş ve işlediği hataya müteakip tövbe etmiştir.Kendimize bakalım, başımıza bir musibet gelse hemen başkalarını işaret ediyoruz. Hâlbuki dönüp kendimize bakmamız lazım. Babamız Âdem (a.s.) gibi.Şeytan insanoğlu karşısında ilk sınavını kaybetmişti, secde etmemişti, bir de kibirlenmişti, büyüklenmişti, benim mevkiim, benim saltanatım, ben ondan üstünüm, ben ateştenim, ben ondan hayırlıyım diye Allah’a serzenişte bulunmuştu. Çünkü biranda sıradanlaşmıştı ve Allah’a (c.c.): Sen, beni kışkırttın demişti, ne güzel ben yarattıkların içinde saygın bir yerdeydim, Sen bu Âdem’i yarattın ve benden üstün olduğunu, benim de ona secde etmemi istedin. Sen beni kışkırttın, senin yüzünden günaha düştüm demeye getirmişti. Ve daha da ileri giderek; beni kışkırttın, ben de Âdem’i ve soyundan gelenleri kışkırtacağım, onları yolundan saptıracağım demişti.“İblis dedi ki: “Rabbim! Beni kışkırtmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım”, dedi.Allah, “İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin yoktur”, dedi.” (Hicr sûresi, 15/39-42)Hz. Âdem’in (a.s) ilk sınavı yasak meyveden yemesiydi. Şeytanın da elindeki tek koz o meyveydi, çünkü daha bir çift idi anne ve babamız, çocukları yoktu, onları birbirine düşürecek ortam yoktu. Şimdi ise bu ortam mevcut, bakın Hz. Âdem (a.s.)’ın oğullarını nasıl kışkırtıyor. Hani diyordu ya onların (yani insanların) önünden, arkasından, sağından, solundan yaklaşıp onları sana kulluktan uzaklaştıracağım, onları birbirileriyle meşgul edeceğim.Günümüze gelirsek:Kardeşleri hakkında gıybet ve iftira etmek, sövüp saymak, hakaret etmek, küfür ve dinsizlik isnat etmek gibi dine taallûk eden haklardan doğan günahlarımız mı var? Bunların ağırlığından kurtulmanın yolu nedir? Bu konuda sarf edilmiş olan sözlerin, yapılan hareketlerin tamamıyla asılsız, yersiz ve haksız olduğunu, hak sahibinin huzurunda itiraf etmek, hakkını helâl etmesini ondan dilemektir. Peki, hangi davranışlarımız günah dairesindedir, şeytanın neşe kaynağıdır? Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz herhangi bir tutum ve davranışın günah olup olmadığını Medineli Ensar’dan iki kişinin fazilet ve günah hakkındaki sorularına verdiği bir cevapla belirtmiştir. “Fazilet, huy güzelliğidir ve kalbini ferahlandıran şeydir. Günah da içini tırmalayan, rahatsız eden, insanların görmesini ve bilmesini istemediğin şeydir.”Günahın küçüğüne aldırış etmemek olmaz. Büyük tepeler, küçük taşlardan oluşur. İnancı güçlü bir insan, günahlarının ağırlığı altında ezilir. İmanı ve inancı zayıf olan ise, günahları, burnunun üstündeki bir sinek gibi görür, önemsemez. Ancak başımıza gelen musibet ve fenalıklar insanın hep kendi kazancıdır. Rabbimiz en gizlilerimizi daha bilmektedir. Nisâ sûresi 79. âyette de; “Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Sana gelen her fenalık, kötülük de kendindendir” buyurur Rabbimiz (c.c.). Şu halde her mümin aslında nelerin günah dairesi içerisine girmekte olduğunu yani sınırları iyice bilmelidir. Neler kendisini Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin güzel örnekliğinin dışına çıkarmaktadır, bunların derdini gütmelidir nefsinde. Dünya zillet ahrette nedametten kurtulmak için yapmalıdır bu muhasebeyi.Şeytanı kendisine düşman bilen herkes kulak vermeli Beşerin Efendisi’nin (s.a.v.) kutlu nefesine. Sevgililer Güneşi Efendimiz (s.a.v.); sürekli kendini düşünen, kendi menfaatinden başka bir şeyi görmeyen, kısaca ben ve çıkar merkezli bir dünya anlayışını kesinlikle tasvip etmemiştir. Şu düsturlar O’nun evrensel ve ezeli öğretilerindendir:“Müslüman, elinden ve dilinden başkalarının emin olduğu kişidir. Kötülüklerinden komşusunun emin olmadığı kimse gerçek mümin olamaz. Müslümanların derdiyle ilgilenmeyen onlardan değildir. Biriniz kardeşinizin alışverişine artırıcı olarak müdahale etmesin. Biriniz kardeşinin istediği kıza talip olmasın. Kişi, kardeşinin satışına kendininkini satmak için müdahale etmesin...”Bunlar ve Hadis külliyatlarında inzivaya çekilmiş daha nice dünya ve ahrette saadete kavuşturan hidayet ilkeleri bizleri beklemektedir. Bu mesajlara kulak vermek, hataları gözden geçirip nedamet gözyaşlarıyla günah kirinden ruhu, nefsi ve kalbimizi temizlemek herkes için bir zorunluluktur. Bu davranış Hakk seçkinlerinin asla terk etmediği bir erdemdir aynı zamanda. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin hizmetkârı Enes bin Mâlik (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Nebîler Önderi Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kulunun tövbe etmesinden dolayı Allah Teâlâ’nın duyduğu memnuniyet, sizden birinin ıssız çölde kaybettiği devesini bulduğu zamanki sevincinden çok daha fazladır.” (Buhârî, Daavât 4; Müslim, Tevbe 1)Yine Efendimiz’in müjdesiyle “Bir kul günah işler ve ‘Ya Rabbi, bir günah işledim, Sen beni mağfiret et!’ der. Cenâb-ı Hak da: ‘Kulum, günahları bağışlayan ve ondan dolayı hesaba çeken bir Rabbi bulunduğunu bildi, ben de kulumu bağışladım!’ buyurur.” (Buhârî; Müslim, Tövbe 29)Sonuç:İnsanı asıl helak eden günaha düşmek değil günaha devam etmek, tövbeyi terk etmektir. Bu sözden şu anlamı çıkarmak hata olur: “Ben günah işleyeyim ne de olsa tövbe edince Allah beni affedecek!” Bu samimiyetsizliktir. Veya “Ben çok ihlâslıyım Allah (c.c.) bunları görmezden gelir” diye düşünmek kendi kendini kandırmaktır. Bir günah işleyince, kıbleniz (yönünüz) belli, en basit gördüğünüz söz ve davranışta bile tövbe edip bağışlanma dilemeliyiz. Dillerimize hâkim olmalı ve yazıp söylediğimiz her bir sözün not ediliyor olduğunu unutmamalıyız.Bir günaha düşünce hemen o günahtan tövbe edip, suçu başkalarında aramayıp babanız Âdem (a.s.)’ın yolu ve ahlâkında Allah’a yönelmeyi ve O’nun affını, rızasını, sevgisini kazanmayı Rabbim hepimize nasip etsin.“Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah’a sığın. Şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.” (Â’raf sûresi, 7/200)
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.