İrşâd Sohbetleri....
Özlenen Rehber Dergisi 72. Sayı
Darlıkta Ve Bollukta İnfak Günahta Israrcı olmamak Rıfka teşvikBismillahirrahmânirrahîmCenâb-ı Hakk (c.c.) Âl-i İmrân sûresi, 133-135. âyet-i kerîmelerinde; “Koşuşun” diyor. “Koşuşun!” “O cennet’e koşuşun ki genişliği göklerle yer arası kadardır.” Bu cennet kime hazırlanmıştır? Bu, “takva ehline hazırlanmıştır.” Allah (c.c.) burada takva ehlinin hallerini bildiriyor. “Bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcarlar, (kızgınlıklarını) öfkesini yutarlar.” Yani kendinde imkan bulduğu halde, güce sahip olduğu halde o kızgınlığı yutkunan kimselerdir onlar “ve insanları da affediyorlar.” İşte onları ancak iyi insanlar yapar, diyor Rabbimiz (c.c.) ve “Allah muhakkak ki güzel davrananları sever.” Yine o muttaki kullar, “bir kötülük yaptıklarında (günah işlediklerinde) kendilerine zulmettiklerinde, hemen Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir? Bir de onlar işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler.”Mühim olan bu. Yani insan bir günah işliyor, hepimiz günah işleriz; ama günahta mühim olan ısrar etmemektir. Eğer insan günahta ısrar ederse o zaman o günah büyüye büyüye belki de insanı küfre götürür. Şimdi sohbetimizi zikrettiğimiz bu âyet-i kerimelerle açalım inşallah.Cenâb-ı Allah Âl-i İmrân sûresi, 134. âyet-i kerîmede buyuruyor ki: “Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler.” Hz. Ebû Bekir Sıddık (r.a.) o kadar zengindi ki bütün malını mülkünü Allah yolunda dağıttı. Öyle ki üstündeki elbiseye kadar hepsini verdi. Elbiseyi verince, ikindi namazının vakti geldi, ancak Hz. Ebû Bekir mescidde görünmedi. Cebrail (a.s.) bir hasıra sarılmış halde gelince, Hz. Rasûlullah Efendimiz: “Ey kardeşim! Nedir bu halin?” dedi. Cibrîl (a.s.): “Yâ Rasûlallah! Şimdi beni bu halde görüyorsun ya, gökteki bütün melekler de bu şekilde bir hasıra bürünmüşlerdir.” dedi. “Sebep nedir?” “Ebû Bekir bütün malını Allah yolunda verdi. Hatta üstündeki elbiseyi bile verdi.” Yani namaz kılacak bir şeysi dahi yoktur ki kalkıp da namaza gelsin. Cenâb-ı Hakk’ın onun bu hareketinden razı olduğunu” kendisine bildirdi.Hz. Rasûlullah hane-i saadetlerine teşrif etti. Kapıyı Hz. Ebû Bekir Sıddık efendimiz bir hasıra bürünmüş olarak açtı. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz görünce tebessüm etti, ağlar gibi oldu. Kendisine selâm verdi. “Ey kardeşim Ebû Bekir, bilmiş ol ki Cenâb-ı Hakk sana selâmlar gönderdi. Senin bu hareketlerinden razı oldu” buyurdu. İşte o zaman Hz. Ebû Bekir efendimiz “Ene razî, ene razî” diye dönmeye başladı. Dervişlerin dönmesi de ondandır. “Ene razî, ene razî, ene razî, ene razî...” diye dönmeye başladı. İşte buna tevâcüd derler. Dönme, cezbe ve tevacüd.İşte Hz. Ebû Bekir efendimizin misali âyette zikredilen “Fi’s-serrâi” yani “bollukta, genişlikte” infak edenlere örnektir. Bir de “Ve’d-darrâi” yani “darlıkta” infak edenler var. Ehl-i Beyt (r.anhüm) efendimiz darlıkta infakları sebebiyle Kur’an’da övgüye mazhar olmuş yegâne örneklerdirHz. İmam Hasan ve İmam Hüseyin efendilerimiz çocukken hastalandılar. Anneleri Fâtıma (r.anhâ) validemiz ve babaları Hz. Ali (k.v.) efendimiz: “Ya Rabbi! Sen bizim bebeklerimize şifa ver, biz üç gün oruç tutacağız.” diye dua ettiler. Ve Hz. Allah da İmam Hasan ve İmam Hüseyin efendilerimize şifa verdi. Rabbimiz şifa verince ailece oruca başladılar. Rabbimize hamd olsun, Cenâb-ı Hakk “Hel etâ alel insâni” sûresindeki âyetleri bu hadise üzerine inzal buyurdu.“O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar.Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.Yedirdikleri kimselere şöyle derler: “Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz.”“Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız.”Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir.” (İnsan sûresi, 76/7-11)Bu âyet-i kerimeler; Hz. Fâtıma, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin efendilerimizin şânına gelmiştir.Hâdise şöyle cereyan ediyor: Hz. İmam Ali, iftar edebilmek için evde bir şey olmayınca, akşama yiyecek bir şeyler getireyim diye gidip çalışıyor, çabalıyor (bir rivayette üç ölçek arpa borç alıyor). İftar vaktinde Cebrail (a.s.) bir fakir, miskin şeklinde geliyor ve: “Ey Rasûlullah’ın ehli, ben Müslüman yoksullarından bir yoksulum. Bana yemek yedirin. Allah Teâlâ da size cennet nimetlerinden yedirsin.” diyor. Onlar da Allah için hepsini veriyorlar. Elleri boş kalıyor (su ile iftar ediyorlar.)İkici gün Cebrail (a.s.) bir yetim şeklinde geliyor. “Ben yetimim, param falan da yoktur. Bana Allah için yiyecek bir şeyler verin” diyor. Ellerindekilerin hepsini ona veriyorlar. Kendilerine hiçbir şey kalmıyor. O gün de su ile iftar ediyorlar.Üçüncü günü yine oruca niyet ettiler. Hz. Fâtıma (r.anha) bir ölçek arpa öğütüp unundan beş adet çörek pişirdi. Çörekleri iftar vakti önlerine koydular. Üçüncü gün iftar vaktinde Cebrail (a.s.) bu defa da bir esir şeklinde gelip;“Üç gündür açım. Beni bağladılar. Bu müddet içinde yemek vermediler. Bana merhamet edin.” dedi. Bunun üzerine ellerindekinin hepsini esire veriyorlar.Şimdi demek ki Hz. Ebû Bekir Sıddık genişlikte bütün malını verdi. Hz. Ali (k.v.) darlıkta bütün malını verdi; bir lokma yiyeceği vardı onu da verdi. Bunlar böyle.Sohbetin başında da zikrettiğimiz “...öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.” âyet-i kerimesinde zikredilen yüce ahlâka ise İmam Hasan hazretleri en güzel bir misal olmuştur. Rasûlullah’ın oğlu, evladıdır, elhamdülillah.Hz. Hasan’ın bir hizmetçisi vardı, bir mangal getiriyordu, mangalın üzerinde de ateş vardı. Nasıl olduysa hizmetçinin ayağı bir şeye takıldı, mangaldaki ateş olduğu gibi Hz. Hasan’ın üzerine geldi. Elbisesi ve bazı yerleri yandı. O sıcak küller başına geldi. Hizmetçisi o sırada hemen bu âyet-i okuyor. Önce, “Ve’l-kâzimînel ğayza / Onlar öfkelerini yutkunurlar” diyor. İmam Hasan efendimiz hiçbir şey söylemiyor, sesini çıkartmıyor. Hiç ama hiç, bir kelime bile ağzından çıkmıyor mübareğin. Ondan sonra hizmetçi “Ve’l-âfîne ani’n-nâs / İnsanları affederler” diyor. İmam Hasan (r.a.) diyor ki: “Allah için senin bu hatanı affettim.” Hizmetçi tekrar âyetin, “Vallahu yuhibbu’l-muhsinîn / Allah iyilik edenleri sever” kısmını söyleyince. Hz. İmam Hasan: “Allah için seni azad ettim” diyor.Bakın! Şu yüksek seciyeye, yüksek ahlâka bakın! O kızgınlığını yutuyor, onu affediyor ve ondan sonra da ona iyilik yapıyor, azad ediyor. İşte, İmam Hasan hazretlerinin ahlâkı da budur.Bize gelince günah işleriz, biz müminler elbette günah işleriz; biz melek değiliz. İnsanoğlu hem günah işler hem de sevap işler; ama bir günah işlediği zaman hemen “Ya Rabbi! Tevbe, estağfirullah, lâ ilâhe illallah” der, Allah’a tevbe istiğfar ederiz, Allah’ı zikrederiz. Allah da bizim günahlarımızı bağışlar. Zaten Cenâb-ı Allah: “Allah’tan başka günah işleyeni bağışlayacak kim var?” diyor.Ancak muttakiler bile bile günahta ısrar etmezler. Müminlerin sıfatı, günah işlediği zaman bile bile o günahta ısrar etmemeleridir. Hemen dönüş yapar oradan. İşte müminin sıfatı budur. Mümin günah işleyebilir; fakat hemen tevbe eder. Rabbini hatırlattığın an tevbe eder; ama bile bile yani ısrarla günaha devam edenin durumu ne olur? O günah, belki de günahta ısrar edeni küfre götürecek bir vesile olur.
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.