Yüce Rabbimizin, katından bir lütuf olarak, erişmemizi nasip ettiği üç ayların ikincisi olan ve Peygamberimizin beyanıyla; “benim ayımdır” diyerek tavsif etti?i mubârek ?a’bân ayı berat gecesinin yanı sıra İslam dini açısından önem arz eden bir çok mühim hadiseleri de içerisinde barındırmaktadır. İ?te bu önemli hadiselerden biri de “kıblenin tahvîli/çevrilmesi” hadisesidir.
Kıble kelimesi asıl itibari ile Arapça bir kelime olup, insanın her hangi bir tarafa dönmesi ve yönelmesi haline denir. Bir çok hikmete mebnî olup da asıl sebep ve hikmetini Cenâb-ı Hakk’ın bildi?i, kıbleye dönmek namazın ?artlarından biridir ki ki?i namaz kılarken kıbleye dönmekle mükelleftir. Cebrâil (a.s) Efendimiz (s.a.v)’e namaz emrini getirdi?i zaman, kıble olarak da Kudüs’e yönelmesini telkin etmi?ti. Fakat ifade etti?imiz gibi bir hikmeti ilâhî ki sonradan bu yöneli? Kâbe’ye olmu?tur.
İ?te bu ?arta muvafık olarak Peygamber Efendimiz ve Müslümanlar Mekke’de iken namazlarını hep Kabe’ye yönelerek kılıyorlardı; lakin henüz o vakitte kıble yine Mescid-i Aksâ oldu?u için, Kâbe’yi Mescid-i Aksâ ile arasına alacak ?ekilde namaz kılıyorlardı.. Yani Efendimiz (s.a.v), gönlünde sürekli Kâbe’ye yönelme iste?ini Mekke’de oldu?u sürece Kâbe’nin yanında oldu?u için gerçekle?tirebiliyor, kendisinden, namazda Mescid-i Aksâ’ya yönelmesi istendiyse de bu durum aynı zamanda Kâbe’ye yönelmeye engel olmuyordu. Fakat Efendimiz (s.a.v) Medine’ye hicret edince, Kudüs ile Mekke aynı yönde kalmadı?ı için, aynı anda hem Kudüs’e hem de Kâbe’ye yönelmesi mümkün olmuyordu.
Efendimiz de gönlünden sürekli dedesi İbrahim (a.s)’ın beytine, Kâbe’ye yönelmeyi istiyor, mü?riklerin putlarla doldurdu?u bu Beyt-i Atîk’i yeniden, asıl hali ve yapılı? maksadına uygun olarak, Allah’a ibadet mekanı haline getirmek istiyordu. Zîra orası ?irk de?il tevhit evi idi. Böylece Medine’ye hicretten sonra Kudüs’e yani Mescid-i Aksa’ya do?ru namaz kılmaya ba?landı. Bazı kimseler, Efendimiz (s.a.v)’in Mekke’de namazlarını kılarken asıl olarak Mescid-i Aksâ’ya, fakat Efendimizin, gönlündeki derin iste?i sebebi ile Kâbe’yi de kıble ile arasına almasını fark edemedikleri için, Mekke’de kıbleyi Kâbe sanmı?lar ve hicretten sonra meydana gelen bu de?i?ikli?in sebebini Medine’deki Yahûdilerin kalplerini İslam’a ısındırma çabası oldu?unu söylemi?lerdir. Çok önemli olan bu ayrıntı bir yana, Efendimizin tüm hareketleri vahye dayanmaktadır. Ve Efendimizin gönlüne Kâbe’ye yönelme iste?ini koyan da Hazreti Allah’tır. Ve her ?ey Rabbimizin iste?ine rucû eder.
Peygamber Efendimizin ve Müslümanların Mescid-i Aksâ yönüne dönmeleri hicretten sonra on altı veya on yedi ay gibi bir süre daha devam etmi?ti ki, bu Medine’deki Yahudileri sevindiriyordu. Çünkü Kudüs onlar için kutsal sayılmakta idi. Zira Mescid-i Aksâ’yı İsrail o?ullarına gönderilen Peygamberlerden Hz. Süleyman in?a etmi?ti. İ?te bu yöneli? son Peygamber’in Yahudilerden çıkmamasını bir türlü hazmedemeyen Yahudi milletinin bir bakıma gönüllerine su serpmi?ti; ancak bu sevinçleri fazla uzun sürmeyecekti. Zira Rasûl-i Ekrem Efendimiz devamlı sûrette kıblenin de?i?mesi ile ilgili vahiy emrinin gelmesini bekliyor, adeta semadan Cibril (a.s.)’ın yolunu gözlüyor ve atası İbrahim (a.s.)’ın kıblesi olan Kâbe’ye yönelmek için Allah’a dua ediyordu. Nihayet Kâbe’ye yönelmeyi emreden ?u ayet nâzil oldu:
“Ey Rasûl! Biz senin yüzünün gö?e do?ru çevrilip durdu?unu görüyoruz. Elbette seni ho?lanaca?ın bir kıbleye döndürece?iz. (bundan böyle) yönünü Mescid-i Haram tarafına çevir ve (siz ey müminler !) nerede olursanız olun, yönlerinizi o tarafa çevirin.” (1)
Kâbe’ye yönelmeyi emreden ayetler Rasûlullah Efendimizin Ashabı ile kıldıkları ikindi namazının ikinci rekatında ruku’ halinde iken nazil oldu. Rasûl-i Ekrem Efendimiz bu emri alır almaz ruku’ halinde iken yönünü Mescid-i Aksâ’dan Mescid-i Haram’a yöneltti. Ve arkasından da Sahabe Efendilerimiz de yönlerini Kabe’ye döndürdüler. Bu olayı anlatırken Üstadımız Abdullah Farûkî el-Müceddidî Hazretlerinin bu kıssa ile alakalı latif bir ta’lîkini de zikretmeden geçemeyece?im: Muhterem Üstadımız bu kıssa zikredildi?inde, Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in Cenâb-ı Hakk’ın emirlerini yerine getirme hususundaki titizli?ini, verilen emri ânında, beklemeden tatbik etti?ine ve ba?taki insana itaat ?uurunu namazdaki vaziyet ve hareketlerinde alı?an Sahabe Efendilerimizin Rasûlullah’a kayıtsız ?artsız, sorgusuz sualsiz ba?lılıklarına i?aret etmi?tir.
İ?te nefse ve ?eytana müdahale etme fırsatı vermeyen bu itaat ?uuru, kıyamete kadar gelecek olan bütün Müslümanlara örnek olmu? ve Cenâb-ı Hakk’ın ve Peygamberinin emirleri kar?ısında Müslümanların takınacakları tavrın bu ?ekilde olmasının gereklili?i vaz edilmi?tir.
Kıblenin Mescid-i Aksâ’dan Mescid-i Haram’a çevrilmesi olayında Rasûlullah’ın ve Sahabesinin hallerini Berâ ibni Âzib (r.a) ?öyle anlatır:
“ Rasûlullah (s.a.v) Medine’ye hicret etti?inde 16 veya 17 ay süre ile Kudüs’teki Beyt-i Makdîs tarafına do?ru namaz kılmı?tı. Fakat her zaman Kâbe’ye kar?ı kılmayı arzu eder ve bu arzusunu, gökyününe bakarak Cenâb-ı Hakk’a kar?ı izhar eylerdi. Bunun üzerine Bakara Sûresinin 144. ayeti nazil oldu. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v) Kâbe’ye döndü. (ilk defa ikindi namazı Kâbe’ye do?ru kılındı.) Ashab’dan bir zât da Rasûl-i Ekrem Efendimiz ile beraber ikindi namazını Kâbe’ye do?ru kılmı?tı. Bu zât ertesi gün sabah vakti Medine’den çıkıp Küba’ya Ensar’dan bir cemaatin namaz kıldıkları Küba Mescidine u?ramı?tı. Cemaatin Mescid-i Aksâ’ya do?ru namaz kıldıklarını görmesi üzerine namazdakilere Rasûl-i Ekrem ile Namaz kıldı?ını ve Efendimizin Kâbe’ye döndü?ünü ve ikindi namazında iken Kâbe’ye dönüldü?ünü ?ahadet ederek haber verdi. Küba halkı da Mescid-i Aksâ do?ru namaz kılarken Kâbe tarafına yöneldiler.”(2) İ?te bu hadise üzerine Küba’daki bu mescide “Mescidü’l-kıbleteyn”/ iki kıbleli mescid adı verilmi?tir.
Kıblenin tahvili olayı ve gelen emirler do?rultusunda Cenâb-ı Allah müminlerin îmanlarını daha da kuvvetlendirmi?ti; fakat mü?rik ve Münâfıklar gürûhu, özellikle de ehl-i kitap olan Yahudi ve Hıristiyanların bazıları bu hususta Rasûlullah’ı ve müminleri ta’n etmekten geri durmadılar. Yahudilerden: “Bu ne i? böyle. Kah buraya kah oraya, bunda kararlılık olsa böyle olur mu?” diye İslam’dan çıkıp dinden dönenler oldu. Münâfıklar ipe sapa gelmez sözler ile Müslümanlar arasına ?üphe ve fitne sokmaya çalı?tılar. Cenâb-ı Hakk Yahudilerin ve münâfıkların bu durumlarını daha husule gelmeden, ?u ?ekilde haber vermi? ve bu gibi sözleri Kur’ânî tabir ile; “süfehâların” yani beyinsizlerin söyleyeceklerini, Habîb’ine bildirmi?ti: “ İnsanlardan bazı beyinsizler: “ Onları üzerinde bulundukları kıbleden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “ Do?u da batı da Allah’ındır. O diledi?ini do?ru yola iletir.(3)
İ?te ehl-i kitap ve Münâfıklar bu âyeti bilmelerine ra?men, beyinsizlik sıfatıyla sıfatlanmayı kendilerine layık görmü?lerdi. İ?te onların bu durumu Allah (c.c.)’nun ilâhi kelamını bir bakıma tasdik ediyordu.
Ehl-i kitap olan Yahudiler, hakikatte kıblenin Kâbe olması gerekti?ini biliyorlardı. “Kendilerine kitap verilenler, bunun (Kıble için Kâbe’ye yönelme ) Rableri tarafından bir gerçek oldu?unu bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz de?ildir.”(4) Zira onların kitaplarına göre son peygamberin vasıfları arasında kıbleyi Kâbe’ye çevirece?i hakkında deliller ve i?aretler vardır. Bu cümleden olarak Eski Atîk’ten Kitâbü’l-E?ıya’da, Mekke’nin gelece?ini anlatan sözler bunu açıkça ifade etmektedir; fakat yine de her hususta oldu?u gibi bu mevzûda da Rasûlullah’a ve Müslümanlara dilleri ile saldırmaktan vazgeçmediler. Aslında kıblenin tahvili ile beraber Cenâb-ı Allah bir bakıma onların çenelerini kapatıyor ve Müslümanlar aleyhinde kullanmaya uygun hiç bir delil bırakmıyordu. Zira onlar kitaplarında bulunan haberlere istinâden; “Son Peygamberin kıblesi Mekke olacaktı.
Muhammed ve Ashâbı ise hâla Mescid-i Aksâ’ya dönüyorlar.” diye Müslümanlar arasında ?üphe uyandırabilirlerdi. Böylece Cenâb-ı Allah bu ?üphelerinde önünü kesmi? oldu. “Nereden yola çıkarsan yönünü Mescid-i Haram’a doru çevir. Ve nerede olursanız yönünüzü o yana çevirin ki, zalimlerden ba?ka hiç kimsenin sizin aleyhinizde bir delîli olmasın.”(5)
Bir çok meselede oldu?u gibi bu mevzuda da Cenâb-ı Allah Müslümanları imtihan etmi?. Hakiki iman edenlerin imanlarını kuvvetlendirmi?. Yahudi ve Münâfıkların ise azgınlıklarını daha da artırmı?tı. “Biz Rasûl’e uyanı ökçesi üzere geriye dönenden ayıralım diye üzerinde bulundu?un Kâbe’yi kıble yaptık.”(6)
Allah’a ve Rasûl’üne itaat her yi?idin kârı de?ildir. “Bu Allah’ın hidayet etti?i kimselerden ba?kasına elbette a?ır gelir. Allah sizin imanınızı zayi edecek de?ildir. Şüphesiz Allah insanlara ?efkatli ve merhametlidir.”(7)
Cenâb-ı Allah kıblenin tahvili ile müminlere verdi?i nimetlerini bir manada tamamlamı? ve onları do?ru yola iletmi? oldu. “Onlardan da çekinmeyin, benden çekinin ve o yöne dönün ki size olan nimetimi tamamlayayım. Böylece do?ru yolu bulmu? olasınız.(8)
Kaynakça:
1. Bakara Sûresi 2 / 144.
2. Tecrîd-i Sarîh Şerhi, c.12, s.377.
3. a.g.s. 2 / 142.
4. a.g.s. 2 / 144.
5. a.g.s. 2 / 150.
6. a.g.s. 2 / 143.
7. a.g.s. 2 / 143.
8. a.g.s. 2 / 150.
Faydalanılan Eserler:
1. Elmalılı Hamdi Yazır Tefsîri.
2. Tecrîd-i Sarîh Şerhi.
Kıblenin Tahvîli Meselesi
Özlenen Rehber Dergisi 7. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.