Kamus’da “Düş’e denir ki; uyku içre görülür.”(1) ?eklinde kısaca açıklanan rüya, Cenâb-ı Hakk’ın doğrudan veya melek vasıtasıyla insanın ?uurunda uyandırdı?ı hakikî veya mecazî, Supjektif algılar veyahut da ?eytanî telkin ve hayallerden ibarettir.
Rüya ile ilgili eserler karı?tırıldı?ında, tarihin hemen her devrinde insanların rüya ile ilgilendi?i, özellikle de rüyaları yorumlayarak çe?itli manalar çıkarmaya çalı?tıkları görülür. Mesela, Eski Mısırlılar, Babilliler ve Asurlularda rüya tabir etmek bir gelenek haline gelmi?ti. Sihirbaz ve kahinlerin en çok yaptı?ı i?lerden biri de rüya yorumlamaktı.
İslâmî kaynaklarda, rüya konusuna geni? yer verilmi?tir. Kur’an-ı Kerim’i taradı?ımızda; rüyaların yorumunun ö?retildi?i belirtilen(2)Yusuf Peygamberin kıssasında, rüya görme ve yormanın sıkça i?lendi?i, Peygamber Efendimizin gördü?ü bir rüyayı Cenâb-ı Hakkın do?ru çıkardı?ını(3), Hz. İbrahim’in gördü?ü rüyanın gerçekle?ti?ini(4)görmekteyiz. Hadis kitaplarının ise hemen hemen hepsinde rüya ile ilgili bir bölüm bulunmaktadır. Hatta bu bölümlerdeki vesikalar bir araya getirildi?inde müstakil bir kitap olu?turacak kadar çoktur.
Avf. Bin Malik ?öyle bir hadis rivayet etmi?tir: “Rüyalar üç çe?ittir: 1-İnsano?lunu üzmek için ?eytanın korkutmaları,
2- İnsanın uyanıkken ilgi duydu?u ?eyleri uyku halinde iken görmesi,
3- Peygamberli?in 46 cüz’ünden bir parçası olan rüyalar.”(5) Bu hadisten de anla?ılaca?ı üzere rüyanın birbirinden farklı türlerinin bulundu?u açıktır. İslâm bilginleri, genellikle tafsilata fazlaca inmeden genel ifadelere yer veren ayetler ve özellikle de bu genel ifadeli ayetleri tefsir eden hadisler ı?ı?ı altında rüyayı üç grupta incelemi?lerdir. Avf. bin Malik hadisindeki sıralamayı esas alan alimler bunları:
1-Tahvîf-i Şeytan, 2-Hadîs-i Nefis ve 3-Teb?îr-i Rahman ?eklinde formülle?tirerek sınıflandırmı?tır. Şimdi bu sınıflandırmaları biraz açarak konumuza devam edelim.
1-Tahvîf-i Şeytan: Şeytanî rüya, ?eytanî aldatma ve korkularından kaynaklanan karı?ık hayaller, aslı olmayan yalan ve batıl dü?ler ve insanı kötülü?e sevk eden ?eytanî telkinlerdir.
2-Hadîs-i Nefis: Nefsanî rüya, nefsin kendisine telkin etti?i hayal ve kuruntular, ya?adı?ı veya ya?ayaca?ını tahmin etti?i olayların tahayyülünden ibaret rüyalardır. Kur’ân-ı Kerim’de ve Hadîs-i Şerifler’de bu tür rüyalar için “ed?âsü ahlâm” ifadesi kullanılmı?tır. Ahlâm tâbiri ise uykuda görülen bo? hayallere denir. Türkçe de kullandı?ımız ve ?eytan ve nefsin aldatması olarak nitelendirdi?imiz “ihtilam” kelimesi de bu köktendir. Aslında bu tür rüyalara rüya demekte do?ru de?ildir. Nitekim Peygamberimiz bu hususta: “Rüya Allah’tandır; hulûm (ço?ulu: ahlâm) ise ?eytandandır.”(6) buyurmu?lardır.
Esasen, bu iki çe?it (?eytanî ve nefsî) rüyayı bir kategoride ele almak do?ru olur. Çünkü ikisi de gerçekle ilgisi olmayan bo? ve batıl hayallerdir. Zaten bu tür rüyaların hakikî bir manası ve kar?ılı?ı da yoktur.
3-Teb?îr-i Rahman: Rahmanî rüya, Cenâb-ı Hakk’ın do?rudan veya melek vasıtasıyla telkin etti?i rüyalardır ki, “Rüyayı sâdıka” tabir olunur. Esasen, rüya denen ?eyde budur zaten. Efendimiz de do?ru-sadık rüyanın Allah’tan bir müjde oldu?unu bildirmi?tir.(7)
Rüyalar günlük ya?antıdaki me?guliyetlerle de yakından alakalıdır. Gece gündüz Kur’an’la Me?gul olan ki?inin, rüyada kendisini Kur’an’dan ayetler okurken görmesi veya parayla yatıp Kalkan ki?inin rüyada hesap kitapla me?gul olması ola?andır. Buraya kadar rüyanın mahiyeti ve çe?itleri hakkında kısa bilgiler vermeye çalı?tık. Şimdi de konumuzla asıl alakalı ve bizleri de daha çok ilgilendiren rahmanî rüyaları birazcık irdeleyelim. Mü’mi’nin gördü?ü sadık rüyanın ehemmiyetini bildiren birçok hadis mevcuttur. Hz. Peygamber Efendimiz, ömürlerinin son günlerinde ashabına: “Artık nübüvvet ve risâlet haberleri kesiliyor.
Benden sonra ne nebî ne de rasûl gelecektir!” buyurunca bu durum ashaba çok a?ır gelir ve son derece mahzunla?ırlar. Ashabının bu halini gören rahmet peygamberi: “Fakat mübe??irât devam edecektir!” diye ilave ederler. “Mübe??irât nedir, Ya Rasûlallah?” diye sorulunca da: “Mü’mi’nin gördü?ü do?ru rüyalardır ki, o, nübüvvetin bir parçasıdır.” buyururlar.(8) Rüyanın önemini belirten di?er bir hadiste ise Efendimiz (s.a.v): “Mü’mi’nin rüyası nübüvvetin 46 Cüz’ünden bir cüzdür.” buyurmaktadır.(9) Bu hadis genelde ?öyle yorumlanmı?tır:
“Hazreti peygamberin peygamberlik, yani vahiy aldı?ı süre 23 senedir. Bunun ilk 6 ayındaki vahiyler rüya İle gelmi?tir. 23 senenin 6 aya oranının 46’da bir oldu?u hesap edilince, adeta peygamberlik Müessesesinin 46 da birinin rüya ile gerçekle?ti?i ortaya çıkmaktadır. Hadis-i ?eriflerden de anla?ılaca?ı üzere rüyanın mü’min için ayrı bir özelli?i ve önemi vardır. Nasıl olmasın ki? Rasûl-i Ekrem (s.a.v) mü’minin rüyasını, Hz. Allah’ın insanlardan sadece seçtiklerine bah?etti?i en büyük ve en ?erefli nimetlerinden biri olan nübüvvetin bir parçası olarak nitelendirmi?tir.
Nübüvvet ise Nebiyyi Zi?an’ın vefatıyla mühürlenmi?tir. Nübüvvetin hası olan “vahyin” tamamen kesilmesi demektir. Kainatın Efendisinin dünyaya vedası ayet-i celileler ve hadis-i ?eriflerin bir di?erinin, daha gelmeyece?inin garantisidir. Zira sevgili Peygamberimiz “Hatemü’l-Enbiya”dır.(10)
O’ndan sonra ne nebî ne de kitap gönderilecektir. Halbuki, ashap ayet ve hadislerle ?ekilleniyor, yo?ruluyor, yön buluyordu. Yaptıkları güzellikleri ayet ve hadislerin müjdelemesiyle daha da ziyadele?tiriyorlar; yaptıkları hataları ise yine ayet ve hadislerin uyarmasıyla düzeltiyorlardı. Hayatlarını tamamen, ikisi de vahiy ürünü olan ayet ve hadislere göre tanzim ediyorlardı.Vahiy onların her ?eyiydi kısacası...Vahye bu denli a?ina olan insanlara vahyin kesilece?ini haber vermenin onlar üzerinde olu?turaca?ı üzüntünün büyüklü?ünü takdir etmek zor de?ildir herhalde. Şefkat Peygamberi ashabının bu haline Yakînen vakıf oldu?u için nübüvvetin bir parçasının devam edece?ini müjdelemekle ashabının gönlüne su serpmi? oldu.
Hakikaten, insanın bazı zamanlarda Efendimizin “müjdeleyiciler” manasına gelen mübe??irât diye isimlendirdi?i rüyalara ihtiyacı olur. Öyle ki bazen insan, gördü?ü bir rüya ile de?i?ir. Bazen, bir rüya ile etrafının çepeçevre saran sıkıntılardan bir nebze olsun sıyrılır, rahatlar, sükunet bulur. Zaten Peygamberimiz, ho?a giden rüyanın Allah’tan bir müjde oldu?una ve bu durumda Rabbine hamd etmesi ve rüyasını ba?kasına anlatması gerekti?ini bildirmi?lerdir.(11)
Bazen de insan bir rüya ile kendisini ikilemede bırakan kararlara son verir. Mühim kararlar arifesindeki tereddütler hep istiharenin verece?i sa?lıklı i?aretlere bırakılır.
Efendimizin istihare edenin pi?manlık duymayaca?ını haber vermesi(12) ve istihare duasını, namaz surelerini ö?retir gibi ezberlettirmesi(13) istiharenin önemini anlatmaya kafidir. Hadis kitaplarının rüya ile ilgili bölümlerini karı?tırdı?ımızda rüyanın mahiyeti, çe?itleri, önemi ve tabiri, hangi tür rüyada nasıl davranılaca?ı ve sevgili peygamberimizi rüyada görmekle ilgili hadisleri okuyan mü’minin “in?aallah sevgili peygamberimizi ben de görürüm” temennisinde bulunmaması dü?ünülemez ?üphesiz. Kainatın Efendisini rüyada görmek, bir mü’min için rüyaların en güzelidir.
Her mü’minin gönlünde, sevdi?i, inandı?ı ve ümmeti oldu?u, O güzeller güzelini rüyada olsun görmek bir özlem, bir hasret, bir tutkudur. Hatta, O canlar canını rüyada görmek, gözle görmenin telafisidir belki de. Bir göz için Sultânü’l-Enbiya Efendimizi görmekten daha üstün bir dünya mutlulu?u yoktur. Bu ne büyük ?ans ve ?ereftir ki, sadece ashaba nasip olmu?tur. Dünyanın bu en ?anslı insanlarına gıpta ile bakmamak mümkün de?ildir. İnsanın içinde bu gıptanın yanı sıra -belki de do?al olarak- bir iç buruklu?u ve bu iç buruklu?unun zihnimize getirdi?i bazı tuhaf sorucuklar olu?uverir ister istemez. “Biz ahir zaman ümmetinin suçu, dünyaya sonra gelmi? olmamız mıdır acaba? Bu bizler için bir talihsizlik midir yoksa?
E?er talihsizlik ise bunun bir telafisi yok mudur? İste?ini istedi?i gibi yapan; fakat yaptı?ı her i?te zulmü, zatına haram kılan ve adaletten zerrece ayrılmayan Hz. Allah (c.c), insanda rüya görme gibi bir telafi mekanizması yaratarak, geçmi? ile gelece?i birle?tirmi?, dünya ?artlarında imkansızı mümkün hale getirmi?tir. Hatta o kadar ki, Rasûl-i Zî?ân Efendimizi, bir anlık da olsa rüyada görmekle insanın ruhunda aynen ba? gözü ile görenlerdeki tesirin hasıl olaca?ı bir peygamber müjdesidir Elhamdülillah.(14)
Peygamber Efendimiz rüyada nasıl görülür? Rüyaların sultanı Zat-ı Risâlet kimlerin rüyasını süsler? Misafirlerin en yücesini rüyada misafir etmek için ne yapmak lazımdır? Bu sorular kar?ısında ilk verece?imiz cevap “Nasip meselesidir!” olsa gerek. Do?rudur, bu bir nasip meselesidir. Nitekim, Fahr-i Kâinat hayatta iken de O’nu herkes görememi?tir. Hatta, O’nun a?kından pervane olanlardan, kilometrelerce çölleri sevdasıyla a?arak gelenlerden de O’nu görme ?erefine nâil olamayan ba?rı yanıklar, Üveys el-Karânîler, Habbab’lar ve niceleri de bu kervana dahildir. Bunu “nasip” kelimesinden ba?ka bir ifadeyle anlatamayız zaten.
Fakat bunu tamamen nasip meselesine ba?layarak kuru bir beklenti içinde olmakta ayrı bir nasipliksizdir. Rüyaların günlük ya?antıyla sıkı bir ba?ının oldu?unu belirtmi?tik. Rüyalar, genelde ki?inin günlük u?ra?ları, takıntıları ve daha da önemlisi kalbinin me?guliyetleri ile ilgilidir.
Hal böyle iken, Rasûl-i Kibriya’yı görme arzusunda olanların, kalplerini O’nunla me?gul etmekten ba?ka çarelerinin kalmadı?ı ortadadır. Sevgili Peygamberimizi rüyada görmek hakikaten güzeldir; lâkin bundan daha güzeli ise o güzel peygamberimizin sünnetlerine a?k ve ?evkle sımsıkı sarılıp O’nun sevgisini ve ho?nutlu?unu kazanmaktır. Bu manada, kıymetli hocam Muzaffer Yalçın Hocaefendinin, Peygamberimizi rüyasında gördü?ünü kendisine anlatan bir talebesine:
“O?lum, sana Rasûlullah Efendimizin sünnetlerine ittibâ etmeni tavsiye ederim. Evet Peygamberimizi görmek büyük bir nimettir; fakat, sen, Rasûlullah’ı rüyanda gördü?ün zaman, sadece tek sen görmü? olursun; ama sen Rasûlullah’ın sünnetleriyle hemhal oldu?un zaman ise, herkes sen de Rasûlullah’ı görmü? olur!” diye verdi?i o mânidar cevabı burada kaydetmeden geçemeyece?im.
Rüyadaki e?siz güzelliklerden en güzeli de, rüyada Cenâb-ı Hakkı görmektir. Tabi ki bu, apayrı ve derin bir konudur. Esasen Cenâb-ı Hakk’ı görme konusunu bir bütün olarak (dünyada, rüyada ve cennette görme ?eklinde) ele almak, anlama açısından daha uygun bir yoldur. Her ne kadar anlamaya ve anlatmaya çalı?sak da bu bir “hal”dir. Halin kal ile tarifi ise hakikaten zordur. Bu i? erbabına mâlumdur. Zâten biz de bu meseleye fazlaca de?inmek istemiyoruz.
Rüyada Rasûlullah’ı ve Cenâb-ı Mevlâ’yı görme gibi rüyada görülenlerden güzelliklerden bahsetmi?ken; esasen biraz da yazımızın ba?lı?ından mülhem olarak, hususen bir güzelden daha bahsetmek geldi içimden. Âcizâne “Nübüvvetten bir parça...” deyince aklıma hep Rasûl kızı “Fâtımâ” gelir.(16) Rasûl-i Ekrem’in diliyle “Nübüvvetten bir parça olan rüya” da yine O’nun lisanıyla “Nübüvvetten bir parça olan Fâtımâtü’z-Zehrâ’yı” görmek; sanki nübüvvetin iki parçasını cem etmek, iki güzelli?ini bir araya getirmek gibi bir lezzete dönü?ür ki, Rabb’im bu duyguyu Mü’minlere, özellikle de hanım karde?lerimize de tattırsın. Çünkü mü’minelerin Allah’a itaat ve Rasûle ittiba hususunda örnek alacakları ve sevecekleri en güzel rehberlerin ba?ında, Fâtımâtü’z-Zehrâ annemiz gelir.
Rüya ile ilgili olarak ?u hususları da hatırlatmak ta fayda vardır. Rüya: özellikle gören ki?iyi ilgilendiren bir hadisedir. Yani objektif de?il sübjektiftir. Kısacası en fazla gören ki?i için bir delil olabilir. Bu sebeple rüyalarla dini bir hükmü belirlemek veya geçersiz kılmak caiz de?ildir. Sırf bir ?eyler göreyim diye niyetlenerek çaba sarf etmekse çok yersiz bir davranı?, hatta ahmaklıktır. Hâlikımızın, biz kullarından istedi?i rüya de?il; hakkıyla ve gönülden Allah ve Rasûlu’ne itaattır. Rabbimiz, bizleri: “Niçin ?u rüyaları gördün veya görmedin?” diye rüyalarımızdan de?il, “Neden ?u amelleri yaptın veya yapmadın?” diye amellerimizden hesaba çekecektir.
Asıl olarak, hayatımızın her bir bölümünün ve Rabb’imizden bir taltif olarak da rüyalarımızın Rasûlullah, Ehl-i Beyt, Ashab-ı Kiram ve tüm Sâlih insanlarla süslenmesi ve nurlanması temennîlerimle...
1. Kamus, IV, 966.
2. Yusuf 12 / 21.
3. Fetih 48 / 27.
4. Saffat 37 / 102-105.
5. İbn-i Mâce, c.II, s.1285, H.No:3907.
6. Buhârî, c.VII, s.68.
7. Müslim, c.IV, H.No:1779.
8. Buhârî, Tâbîr 5; Tirmîzî, c.IV, s.533.
9. Buhârî,Tâbîr 7.
10. Ahzab Sûresi 33 / 40.
11. Muvatâ c.II, s.957, No:4.
12. Taberânî, el-Mü’cemü’s-Sa?ir, II, 78; Kuzâî, Müsnedü’?-Şihb, No:511.
13. Buhârî, Teheccüd 25; Tirmîzî, Vitr 15.
14. Buhârî, c.VIII, s.72; Heysemî c.VII, s.181.
15. Fıkh-ı Ekber, Aliyyül-Kârî ?erhi, s.321.
16. Bu algılamamızı, esasen, gece-gündüz Ehli beyt sevgisini evlatlarına nak?etmeye çalı?an Rahmetli üstadımız Abdullah Farukî Hazretlerine ve husûsen de Muzaffer YALÇIN Hoca Efendinin “Rasûl Kızı Fâtımâ” adlı ilahi çalı?masına(albüm) borçlu oldu?umuzu ayrıca belirtmek isterim.
Nübüvvetten, Bir Parça Mübeşşirât...
Özlenen Rehber Dergisi 7. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.