Özlenen Rehber Dergisi

7.Sayı

Ölümle Beraber Yaşamak

Fatma ERGÜDEN Özlenen Rehber Dergisi 7. Sayı
Hayat varlıktır, hayat harekettir. Hayat, canlı ve cansız olmak üzere iki şekilde kendisini gösterir. Canlı hayatı üç grupta mütalaa edebiliriz:

1.En basit, sabit olarak ya?ayan varlıklar olarak bitkiler.

2. Daha geli?mi?, idraksiz ve aynı zamanda içgüdüleri (nefsi) ile hareket eden canlılık gösteren hayvanlar.

3.İnsanlar.Canlı olmakla beraber, ruh sahibi ve ruhtan kaynaklanan kalp, akıl, ?uur gibi hususiyetlere de sahip olan insan; “Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (1) ayetiyle “en ?erefli” sıfatını kazanmı?tır.


Bilinmeyen bir ?eyi anlatmak ve anlamak... Herhangi bir yeri acımayan insanın, acıyı, sızıyı anlaması veya anlatması mümkün değildir. Biyolojik olaylar böyle iken psikolojik olaylar da böyledir. Sevmek, ızdırap çekmek gibi. Atalarımız ne güzel demi?ler: “A?kı çekene sor.” Bu olaylar ancak ya?amakla bilinir.


Ölüm herkesçe malum; ama mahiyeti bilinemeyen bir gerçektir. Ölüm vardır ve yoklu?a, gitmesi mümkün de?ildir. Bu gerçe?i her ya?ayan görüyor. Kimsenin inkara kalkı?tı?ı yok. Her canlının ya?adı?ı ancak dönüp nasıl bir gerçek oldu?unu anlatmaya fırsat bulamadı?ı bir gerçek... Hayata tekrar dönmek isteyecek; ama mümkünatı yok. Allah (c.c): “Onlar, olanca güçleriyle Allah’a yemin ettiler ve dediler ki: “Allah ölen bir kimseyi diriltmez.” (2) Ta ki kıyamet kopuncaya kadar bu böyledir.


Hz. Âi?e’nin (r.anha) rivayetinde: Babası Bedir sava?ında Şehit dü?en Cabir (r.a.)’e hitaben, Rasûl-i Ekrem: “Cabir! Sana müjde olsun ki, Allah’u Teala babanı diriltti ve onu manevî huzuruna aldı ve; “Benden ne istersen dile, sana vereyim.” dedi. Baban da: “Ya Rab! Sana hakkıyla kulluk edemedim. Senden bütün dile?im, beni bir daha dünyaya gönderip senin rızan için sevgili habîbinin önünde tekrar ?ehid olmaktır.” dedi. Allah’u Teala: “Benim taktirimde senin bir daha geri dönmen imkansızdır (senini için taktir etti?im zaman dolmu?tur. Ben vaadimden dönmem).” buyurdu.(3)


O zaman ölüm, yok olmak de?il, zaman ve mekan de?i?tirmektir. Daha do?rusu hal de?i?tirmektir. Nebatatın ölüp dirilmesi gibi. Koca bir incir a?acı, kaysı a?acı vs. küçültülüp çekirdek denen tabuta sokan Allah, Çekirdekte ölüm haliyle, dirilik halini aynı anda bulundurmaktadır. Çekirde?i eline aldı?ında ölüdür. Topra?a gömersen dirilir, ye?erir, büyür ve a?aca dönü?ür. İnsan da böyledir. Tabuta konuldu?unda dünya yönüyle ölü, topra?a girince ahiret yönüyle diridir. Ölüm dünya cihetinde en zor, ahiret cihetinde en kolay bir olaydır.


Her ?ey zıddı ile kaimdir, sözü do?rudur. Yani her ?ey zıddı ile anlam kazanır. Beyazın de?eri siyahla, aydınlı?ın de?eri karanlıkla, iyinin kıymeti kötü ile bilinir. Ölüm de hayatın zıddıdır. Zıtlar birbirini tamamladı?ı gibi, ölüm de hayatı tamamlamaktadır. Ölmek demek, i?e yaramazlık demek de?ildir. Besinler midede ölür; ama yiyene hayat verir. Bir hayvan ölür, öbürüne yem olur. Hayvan dı?kı çıkarır, bitkiye gıda olur, canlandırır. O zaman her ?eyin hal de?i?tirmesi yok olması de?ildir. İnsan açısından asıl önemli olan, hal de?i?tirmeye yani ölmeye hazırlıklı olmaktır. Çünkü bu gidi?in geri dönü?ü yoktur.


Biz insano?lu biçareyiz. Kendini bir ?ey zanneden kullar için, önümüzde kar?ıla?aca?ımız tüm olumsuzluklardan hiçbirisini görmeyip sadece ölüm acısını bilsek bile, gecemizi gündüzümüzü birbirine katıp peri?an olmamıza yeterdi. Aslında her an ölümle de kar?ı kar?ıyayız. Hz. Basrî Hazretleri: “Azrail (a.s) cenaze olan bir eve gelir ve kollarını kapıya gererek: “Ne a?lıyorsunuz? Ben bu adamın ne rızkını yedim, ne de ömrünü kestim. Rızkı tükendi, ömrü sona erdi, canını aldım. Bo?una a?lamayın, buraya devamlı gelip gidece?im ve hiçbirinizi bırakmayaca?ım.” der. Hasan Basrî Hazretleri: “Ev halkı Azrail’i görseler, ölüyü unuturlar, kendi hallerine a?larlardı.” diyor.


Durum bu iken ölümü bir türlü nefsimize sindiremiyoruz. Sanki ölüm bize gelmeyecekmi? de hep ba?kalarına u?rayacakmı? gibi üzerimize almayız. Ciddi, ama gayr-ı ciddi sızlanarak mezarlı?a gider, dönerken de dünyaya dalarız. Hatırımızda ne ölüm kalır, ne de ölüm mele?i. Tıpkı bir sürüye hücum eden kurttan, sürünün ürkmesi gibi. O bir koyun alıp gitti mi, di?erleri yine yayılmalarına devam ederler. Rasûlullah (s.a.v): “Meclisimizi, muhabbetimizi, zevkleri altüst eden ?eylerle karı?tırınız.” buyuruyor. Orada bulunanlar o nedir? Diye sormaları üzerine Efendimiz (s.a.v): “Ölümdür.” buyurmu?tur.(4)


Ölüm acısının ?iddetini, onu tadandan ba?kası bilemez. Bu acıyı tadanlar da bizimle konu?muyorlar. Ölüm acısının tadını sadece Allah ve Resûlünden ö?reniyoruz. Bizler ba?ımıza gelen en büyük acıyı hatırlayarak ve kıyasla ölümün acısını anlamaya çalı?malıyız; fakat bu bile alında onu anlatamaz.

Elimize bir diken batsa, acısı sinirler vasıtasıyla hemen vücuda yayılarak beyne kadar ula?ır. Acıyı hissederiz. Ruh da bir nebze olsun bu acıdan hissesine dü?eni alır ve ızdırap duyar. Dikenin acısı önce battı?ı yerde, sonra sinirler vasıtasıyla beyinde hissedilmesi yerine do?rudan ruha etki etse belki dikenin acısı daha farklı bir ?ekilde algılanacaktır. Ölüm acısı ise do?rudan ruhu ilgilendiren bir acıdır. O acı ruhun tamamını kapsar. Ruh ise bedenin tümüne ait olan bir hususiyet oldu?una göre acı daha iyi hissedilecektir.

Ölüm acısının ?iddeti sorulmaz. Dolayısıyla büyüklerimiz; “Ölüm acısı kılıç yarasından da a?ırdır.” demi?lerdir. Bizler ömrümüzü hep Efendimiz gibi itaatle geçirmeli ve yine ölüm anında da Efendimiz gibi dua etmeliyiz. Efendimiz (s.a.v.) Ölüm dö?e?inde yatarken; “Allah’ım Muhammed’e ölüm acısını ehvenle?tir.” Hatta yine “Allah’ım sen, ruhu sinir, damar ve parmak uçlarından alırsın. Allah’ım ölümümde bana yardımcı ol ve ölümümü bana kolayla?tır.” diye dua etmi? ve Rabbimiz de bu duasını, tüm dualarını etti?i gibi kabul etmi?tir. (İhya cilt 4/827)

Allah (c.c): “Kim tövbe edip iyi davranı? gösterirse, ?üphesiz o, tövbesi kabul edilmi? olarak Allah’a döner.”(5) “Allah’ın kabul edece?i tövbe, ancak bilmeden kötülük edip de, sonra tez elden tevbe edenlerin tövbesidir. İ?te Allah bunların tövbesini kabul eder.”(6) Unutulmamalıdır ki Allah ((c.c)) ihlasla yapılan tevbeleri kabul eder ve bu kabûlün alameti o hataya tekrar dönmemektir. Allah (c.c) kulunu, hayatı boyunca belalarla imtihan eder. Ta ki derecesi yüksek günahlarına keffaret olsun. Böylece mümin günahsız bir ?ekilde cennetteki mevkiine ula?ır. Zeyd b.Eslem babasından rivayetle diyor ki:

“Mü’minin ula?amadı?ı bir derecesi kalırsa, ölürken, can çeki?mede çekti?i eziyetle bu dereceyi alır ve bu sayede cennetteki mevkiine ula?ır. Kafir de yaptı?ı bir iyili?in mükafatını henüz görmemi? de ölüm anında onu görür ve sonunda cehennemdeki yerini almak üzere canı kolay çıkar.”

Allah (c.c) ölmek üzere olan mü’min kuluna in?allah, ölüm mele?ini çok güzel bir surette gönderirmi?. Dr. Haluk Nurbaki, dinden bihaber olan bir hastasına tebli? görevini yapar. Hasta İslam ile ?ereflenir. Ona ölümden korkmaması gerekti?ini ve in?allah Azrâil’in mü’minlere çok güzel bir sûrette gelece?inden bahseder. En nihayetinde hasta ölür ve yanında bir not bulur. Ka?ıtta “Azrail (a.s) sizin anlattı?ınızdan da çok güzeldi yazar.

Allah (c.c) ölmek üzere olan mü’min bir kuluna cennetteki yerini mü?ahede ettirirken cennetin cazibesine kapılan insan, belki de bu tema?a ile ölümün yükünü hissetmeyebilecektir.Yine ölümle pençele?en birisinin ölürken çok sevdi?i birisini andı?ını duyarız. Sanıyorum bunun sebebi Allah’ın o kuluna Azrail (a.s.)’ı sevdi?inin suretinde göndermi? olmasıdır.

Allah (c.c) peygamberinin ve onlara tabi olanların bedenlerine verdi?i hastalıklarda bir hikmet vardır. Derecelere göre verilen hastalıkların ?iddeti, nefisleri zayıflatır, vefatları anında kolayca çıkar. Ruhların bedenlerden çıkma a?ırları onlara hafif gelir. Ölüm acısının ?iddeti hafiflenir. Bunlar ölümden önce çekilen hastalı?ın, vücudun nefsi zayıf dü?ürmesinden ötürü olur. Ansızın gaflet içinde iken gelen ölüm böyle olmayabilir. Nitekim, ölümün ?iddetli ve yumu?ak olması, zor ve kolay olması bakımından ölenler birbirine benzemeyen haller sergilerler.

Mü’min hastalandı?ı zaman, kendisine, ölüm hastalı?ı ve ölümün gelmesi zor gelmez, korkmaz. Daha önce elemlere, ızdıraplara alı?ık oldu?u, onlardan nasıl sevap alaca?ını bildi?i, nefsini buna alı?tırdı?ı ve razı etti?i için bir nebze olsun ölmesi zor olmayacaktır. Ölüm acısını fazla hissetmeyecektir.

Önemli olan ölmek de?il, sonu güzel yakalamaktır, hazır olmaktır, gaflet perdelerini yırtmaktır. Zaten son nefes korkusu ariflerin ci?erini parçalamaktadır. O büyük felakettir. Ölüm dö?e?inde yatan hasta için sevimli olan, suratının çirkin olmaması, sakin ve huzur içinde bulunması, dili açık ?ehadet ve salavatlı ve de dualı olmasıdır. Kalbinden de Allah’a hüsn-ü zan beslemesidir.

Ölüm güzelli?i konusunda Allah Rasûlü (s.a.v): “Ölüyü üç ?eyden murakabe edin. Alnı terledi?i, gözleri ya?ardı?ı ve dudakları kurudu?u vakit, Bu kendisine inen Allah (c.c) bir rahmetidir. Bo?azı sıkı?mı? olur, yüzü kızarır, dudakları kurur ve ya?lanırsa, bu da Allah’tan kendisine inen bir azaptır.” (Tirmîzî) İ?te böyle bir anda ecel gelmi?, vade bitmi? olabilir. Artık bundan sonra gelen son ziyaretçi Azrail’dir. Ölüm mele?i ile kar?ıla?an zalimler müsaade isterler ama bo?una...’ Ölüm sarho?lu?u bir gün gerçekten gelirde, i?te ( ey zalim insan ) bu senin öteden beri kaçtı?ın ?eydir.’denilir.(8)


Ata bin Yasir diyor ki: “Şaban ayinin 15’inde öleceklerin listesi ölüm mele?ine verilir. Bu arada ev yapan, malinin hesabini yapıp projeler üreten, su akıtıp a?aç diken ve yeni evlenen nice kimseler vardır ki isimleri listededir. Fakat bilemezler.

Ölüm geldi?i zaman insanlar, hemen bir sebep arar ve ölüm nedenini genellikle sebeplerde görürler. Bu sebebin adı ya bir hastalık ya bir trafik kazası veya ba?ka bir ?ey olur. Halbuki asıl neden eceldir; ama her nedense hep sebeplere takılır kalırlar. Hep sebepleri öne sürdükleri içinde ölümden hiç der almazlar. Buna ister bilgisizlik deyin ister gaflet deyin, ister alı?kanlık deyin durum böyledir.

Kaçı? veya ölüme kar?ı tedbir almaya çalı?ma gayretleri beyhudedir ve hiç kimseyi ölümden kurtarmaz. Hastalıktan, trafikten, sava?tan veya buna benzerlerden kaçmayanların, bunlara kar?ı tedbir almayanların ço?u ecelleri geldi?i için ölmü?lerdir. Aslında ne kaçmak onları ölümden kurtarabilir, ne de orada kalmaları onları öldürür.


Ölüm zamanı asla ertelenmez ve önce de gelmez. Berat gecesinde belirlenen listede asla bir yanılgı olmaz. Ölümle ilgili bir kıssada ?öyle anlatılır: Azrail (a.s.) insan suretine girerek Süleyman (a.s)’a u?rar ve orada bulunan bir adama bakar.

Adam da Azrail (a.s)’ı fark eder. Azrail (a.s) oradan ayrılınca, adam Süleyman (a.s)’a onun kim oldu?unu sorar. Azrail (a.s) oldu?unu ö?renince; “Bu benim ruhumu alacak gibi bakı?la baktı, ben bundan korkuyorum.” dedi. Oradan kaçmak istedi. Süleyman (a.s.). adama ne yapmamı istiyorsun dedi. Adam: “Beni rüzgarla Hindistan’ın öbür kıyısına attır.” dedi. Ve dedi?i yapıldı. Bir müddet sonra Azrail’le yine kar?ıla?ınca, Azrail (a.s)’a önceki garip bakı?larının sebebini sordu. Azrail (a.s) da: “Senin ruhunu Hindistan’ın do?usundaki bu yerde almam bana emrolundu?u halde seni orada görünce ?a?ırdım da baktım.” dedi ve ruhunu aldı.


Bazen ölüm dö?e?inde yatan birisinin ba?ındakiler ölüm a?ırlı?ını gördüklerinde ho? olmayan tavırlar sergiler, tuhaf sözler sarf ederler bu durum do?ru de?ildir. Her hususta oldu?u gibi bu durumda da itidali elden bırakmamalıdır.

Bir rivayette Allah Rasûlü (s.a.v) de a?ırla?tı?ında sahabe üzüntülerini belirtiyorlardı. Mescidin etrafına toplanıp a?lıyorlardı. Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz, yanında bulunanların yardımı ile mescide çıktı. Uzun bir hutbe irat etti. Hutbesine: “Ey insanlar, adeta benim hakkımda ölümü inkar edercesine, benim ölümümden korkmakta oldu?unuzu duydum. Sizlere ölece?inizi bildirmedim mi? Bundan önce hiçbir peygamber kaldı mı ki, ben ebedî kalayım? İyi biliniz ki Rabbime gidiyorum. Siz de Rabbinize ula?acaksınız. Yarın bana gelmeyi arzu eden, bu gün elini ve dilini lüzumsuz ?eylerden çeksin.” buyurmu?tur.


Hz. Âi?e annemiz, Nesâî’den gelen bir rivayette Peygamber (s.a.v)’in ?öyle buyurdu?unu rivayet eder: “Ölüleri ancak iyilikle yad ediniz. Şayet onlar cennetlik ise, onlar hakkında kötü söylemekle günahkar olursunuz. Cehennemlik iseler zaten bulundukları hal kendilerine yeter.”


İmâm-ı Rabbânî hazretleri 159. mektubunda Rasûlullah (s.a.v)’in ?öyle buyurdu?unu rivayet etmektedir: “Ölü, denize dü?mü?, yardım isteyen bir kimse gibidir. Babadan, anadan, dosttan kendisine gelecek bir dua bekler. Böyle bir dua ona geldi?i zaman, dünya ve içindekilerden daha sevimli olur. Allah (c.c) yeryüzündekilerin duası bereketiyle kabirdekilere da?lar misali rahmet indirir. Dirilerin ölülere hediyesi: İsti?fardır.”
Selam ve dua ile...

Kaynakça:
1. Tin Sûresi 95 / 4.
2. Nahl Sûresi 16 / 38.
3. İhya, c.4, s. 885.
4. İhya, c.4, s.507.
5. Furkan Sûresi 25 / 71.
6. Nisa Sûresi 4/ 17.
7. Mülk Sûresi 67 / 2.
8. Kâf Sûresi 50 / 19.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.