Allah Tealâ insanı en güzel şekilde yaratmıştır. İnsanın yaratılış ve bu dünya hayatına gönderiliş amacı Allah’a kulluktur. Sonsuz kudret sahibi Allah Tealâ insanı kendisine halife seçerek onu ulaşabileceği en yüksek makama çıkarmıştır. Yaratılış gereği insan aciz ve belirli niteliklere sahip olarak var edilmiş; bunun yanında da kendisine rehber olup yol gösterecek, uyduğu takdirde rahat edip saadet ve huzura kavuşacağı ilahi kurallar tevdi edilmiştir. Adem (a.s.)’dan itibaren Yaratıcı Kudret insanlığın bu ihtiyacını sahifeler/kitaplar ve bu kitapların yaşayan hali olan peygamberleriyle gidermiştir.
Nihayetinde bu görev kitap olarak Kur’ân-ı Kerîm ve elçi olarak da Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz’le sonlanmıştır.
Kur’ân-ı Kerîm, gerek lafız yönüyle ve gerekse de mana itibariyle eşsiz tekliğe sahip, bir benzerini ortaya koyabilmede hiç kimsenin muvaffak olamadığı ve olmasının da asla mümkün olmayacağı/olamayacağı mucizevi içerik ve bütünlüğe sahip hitab-ı ezelî ve Kitab-ı Ebedî’dir. Kur’ân-ı Kerîm, en güzel isim ve sıfatların sahibi Allah Teala tarafından, Efendimiz (s.a.v.)’e yirmi üç yılda, Arap dilinde ve vahiy yoluyla indirilen; Fatiha suresiyle başlayıp Nas suresiyle biten, mushaflarda yazılı olup mütevatir olarak nakledile gelen ve tilavetiyle ibadet edilen mucize kelâmdır.
Kur’ân-ı Kerîm; ayet ayet, sure sure inzal olunmuştur. O’nun bu özelliği terbiye etmek istediği insanın psikolojisine uygun yöntemi izlemesiyle yakından alakalıdır. Çünkü insan öğrenme anlama ve kavrama gibi yetileri bir anda alma yeteneğine haiz değildir.
Kur’ân-ı Kerîm, Peygamberimiz de dâhil içerisine hiçbir yaratılmış tarafından ilave ve eksiltme yapılamayan Hakk’tan geldiği şekilde insanlara tebliğ edilen Kitap’tır.
Kur’ân-ı Kerîm sadece indirildiği dönem insanlarının geçici ve değişken arzularını karşılamak için değil kıyamete kadar gelecek olan bütün insanlığın ruhi, ahlaki ve manevi ihtiyaçlarını karşılamak, dünyevi ve uhrevi saadetin yolunu göstermek için indirilmiştir.
Kur’ân-ı Kerîm insanlığa hidayeti bulmaları, doğruyu yanlıştan ayırmaları (Ali İmran 3/4) ve hem dünya hem de ahiret hayatında mesut olmaları için Allah Tealâ tarafından gönderilen ilahi kaynaklı kitapların sonuncusu ve kendinden önce gelen bütün kutsal kitapları tasdik edip (Bakara 2/41–89 Ali İmran 3/4) onları tamamlayıcı kitaptır. Onun doğruluğunda şüphe yoktur ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren kitaptır. (Bakara 2/2 )
Kur’ân-ı Kerîm insanları en doğru yola ileten (İsra 9), karanlıktan aydınlığa çıkaran (Hadid 9), rakipsiz (Bakara 23-24; Yunus 38; Hûd 13; İsra 88) kitaptır. Kur’ân-ı Kerîm Ramazan ayının içinde (Bakara 185 ), kadir gecesinde (Duhan 22; Kadr 1) Arapça olarak (Şura 7; Fussilet 44) indirilen ve müminler için şifa ve rahmet, zalimler için de hüsranlarını artıran emr-i ilahidir.
Kur’ân-ı Kerîm Hakk’ı batıldan, iyiyi kötüden, güzeli çirkinden ayırt eden Furkan’dır. (Bakara 185; Furkan 1; Zümer 23) Küfür O’nun olduğu yerde varlık iddiasında bulunamaz. O’nun varlığının hissedilmesi dahi karanlığın ve zûlmetin dağılması için yeter. Kur’ân-ı Kerîm, Kelâm sıfatına sahip Yüce Zât-ı Akdes’in insanlarla konuştuğu, onlara emirler verip nehiylerde bulunduğu Sözü’dür. (Vakıa 81) O, kendisinden önce gelen ilahi kitapların hepsini tasdik eden bir Kitap’tır. (Bakara 2-159-177)
Kur’ân-ı Kerîm, karanlıkları yok eden, şirk ve küfür çukuruna yuvarlananları tevhid ve kulluk aydınlığına terfi eden, kalpleri ve düşünceleri aydınlatan Nûr’ dur. (Nisa 4/174; Teğabun 8) İnsanlık O’nun eşsiz yol göstericiliği ve aydınlığı sayesinde iki âlemini de mamur edebilir. Değilse, Hakk’ın ve doğrunun olmadığı, hidayetten ve hikmetten uzak şeytanî tuzaklara düşüp mahşerde rezil ve rüsvay olunur ki bu, kaybetmedir, aldanıştır.
Kur’ân-ı Kerîm, Ruh’tur (Şura 42/52); Zikir’dir. ( Hicr15/ 6-9; Nahl 44; Enbiya 50; Yasin 69; Sad 87) Doğru yolu gösteren Hüdâ (Bakara 2/185) maddi ve manevi hastalıkları iyileştiren Şifa (İsra 17/87) yüce ve şerefli Mecîd (Buruc 85/21) öğütleri ve söylediği gerçekleri tekrarlanan Mesanî’dir. (Zümer 39/23) O kitapların anası ve temeli hükmünde olan Ümmü’l-Kitab/Kitapların Anası (Ali imran 3/7) müminlere müjde olan Büşrâ (Neml 27/2) ve eşsiz gerçekleri haykıran ve öğüt olan Mev’ıze’dir. (Yunus 10/57)
Diğer isim ve sıfatları ise şunlardır; Tezkira (İkaz eden ve uyaran) (Müddessir 74/54), Urvetu’l-Vüska (tutunulacak en sağlam kulp, dayanak) (Lokman 31/22), Kelâmullah (Allah sözü) (Tevbe 9/6), Hablullah (Allah’ın ipi) (Ali İmran 3/103), Hakk (Gerçek) (Ali İmran 3/62) Sıdk (Doğru) (Zümer 39/32) Mübarek (Kutlu ve feyz kaynağı) (Enam 6/92), Adl (Adalet) (Enam 6/115), Fasl (Hak ile batılı ayırt edici) (Tarık 86/13), Kavl (Söz) (Kasas 28/51), Tenzîl (Parça parça inzal olunan) (Şuara 26/192), İlm (Bilgi) (Rad 13/37), Hakîm (Hikmetli) (Yunus 10/1), Kerîm (Değerli) (Vakıa 56/77), Kayyım (Dosdoğru) (Kehf 18/2), Nebeü’l-Azîm (Büyük haber) (Nebe 78/2), Sırât-ı Müstakîm (Dosdoğru yol) (En’am 6/151), Beyan (Açıklama) (Ali İmran 3/138), Mübîn (Apaçık) (Maide 5/15), Müheymin (Kollayıp koruyucu) (Maide 5/48), Emir (Buyruk) (Talak 64/5), Besâir (Açık belgeler ve kanıtlar) (Casiye 45/20), Kasas (Kıssalar) (Yusuf 12/3), Ahsenü’l-Hadîs (Sözün en güzeli) (Zümer 39/23), Rahmet (Esirgeme, acıma) (Yunus 10/57), Hikmet (Özlü söz ve bilgelik) (Kamer 54/5), Vahiy (Allah’ın buyrukları) (Enbiya 21/45), Azîz (Eşssiz üstün ve yüce) (Fussilet 41/41).
Kur’ân-ı Kerîm Efendimiz (s.a.v.)’e yirmi üç yıllık süre içerisinde parça parça indirilmesiyle uygulamada çok büyük kolaylıklar sağlamış, ortaya çıkan sorunlar ve olaylarla ilgili olarak Kur’ân diliyle açıklamalar getirilmiş, sıkıntıya düşen Müslümanlara manevi destek verilmiş, asıl önemli olan ise vahyin eğitiminden geçen bir nesil yetiştirilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm ayetleri inzal olunduğunda hem o günün imkânları dâhilinde yazıya geçirilmiş hem de gerek Efendimiz (s.a.v.) ve gerekse de sahabe-i Kiram tarafından ezberlenmiştir. Yazma işi Peygamber Efendimiz’in seçtiği okuma yazmayı bilen sahabe tarafından yapılmıştır. Sahabe-i Kiram içerisinde kırk kadar vahiy katibi olduğu ve bunların önde gelenlerinin de Zeyd b. Sabit, Übeyy b. Ka’b, Abdullah b. Sa’d, Muaz b. Cebel, Abdullah b. Erkam olduğu çeşitli kaynaklarda rivayet olunmaktadır.
Gerek nazil olan ayetlerin muhafazası hususunda ve gerekse de Peygamber (s.a.v.)’in övgülerinden dolayı ashabın içerisinde “hafızlık devleti” çok büyük öneme haizdi. Bu sebeple asrı saadet döneminde birçok hafız yetişmiştir. Başta Efendimiz (s.a.v.) olmak üzere Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Abdullah b. Mesud, Muaz b. Cebel, Übey b. Ka’b, Zeyd b. Sabit, Ebû Derda, Ebû Musa Eşari, Huzeyfe, Talha b. Ubeydullah, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Amr, hanımladan da Hz. Aişe, Hafsa b. Ömer, Ümmü Seleme ve Ümmü Varaka (radiyallahu anhüm) sahabe-i kiramın başlıca hafızlarını teşkil etmekteydi.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vefatını müteakip ortaya çıkan ve peygamberlik iddiasında bulunan Müseyleme isimli yalancı sahtekâr ile yapılan savaşta çokça hafız sahabe-i kiramın şehit olması Kur’ân-ı Kerîmin cem edilmesi gereksinimini ortaya çıkardı. Sahabenin ileri gelen ve hafızlarından olan Zeyd b. Sabit başkanlığında oluşturulan heyet Kur’ân ayetlerini bir araya getirdi. Ayetlerin yazımında gösterilen titizlik burada da gösterildi ve derin inceleme ve araştırmalar neticesinde bu zor ve bir o kadar da şerefli görev başarıyla sonuçlandı. İleriki dönemlerde Müslümanların sayısının çoğalması mushaf sayısının artırılmasını gündeme getirdi ve Hz. Osman (r.a.)’ın hilafeti döneminde müminlerin annesi ve ikinci halife Hz. Ömer (r.a.)’ın kızları Hz. Hafsa (r.anha) validemizde ki Hz. Ebû Bekir (r.a.) zamanında cem edilen Mushaf örnek alınarak Mekke, Kûfe, Basra, Şam, Yemen ve Bahreyn’e gönderilmek üzere altı adet çoğaltıldı.
Kur’ân-ı Kerîm’de ayetlerin yerleri gelişi güzel olmayıp vahiyle bildirilmiştir. Genel kabul görmüş görüşlere göre 6200’den fazla ayet vardır. Ayet sayılarında ki ihtilaf bazı sure başlarındaki hurûfu mukataa’ların ve her surenin başında mevcut olan besmelelerin ayet sayılıp sayılmaması, bazılarının ayet sonu saydığı yerlerin bazılarınca sayılmaması gibi sebeplerden kaynaklanmaktadır. Ayetlerin oluşturduğu ve her birisi diğerinden besmeleyle ayrılan bölümlere de Sure denilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de toplam 114 sure bulunmaktadır. Okuma ve anlamada kolaylık sağlaması düşüncesiyle mushaflar beşer sayfalı hizb ve yirmişer sayfalı cüzlere ayrılmışlardır.
Kur’ân-ı Kerîm, Arapça ve Arap lehçelerinin en üstünü ve Efendimizin (s.a.v.) de mensubu olduğu Kureyş lehçesi üzerine indirilmiştir. Bunun yanında Efendimiz (s.a.v.) Kur’ân’ı çeşitli kabilelerden oluşan ve farklı lehçelere sahip kimselere okumada kolaylık sağlayan Yedi harf ruhsatı uyarınca onların lehçelerine uygun bir şekilde dillerini değiştirmeye zorlamadan öğretmiştir. Bunun sonucunda hepside vahiyle inmiş izne ve uygulamaya dayanan zamanla da her birisi bir kıraat imamına nispet edilen on faklı kıraat ve vecihler oluşmuştur. Mütevatir on kıraat ve bunları temsil eden imamlar şu kimselerdir: 1- Nafi b. Abdurrahman, 2- Abdullah b. Kesir, 3- Ebu Amr b. Ala Basri, 4- Abdullah b. Amir, 5- Ebû Bekir b. Asım 6- Hamza ibn-i Habib, 7- Ali b. Hamza Kisai, 8- Ebu Cafer Yezid b. Ka’ka, 9- Yakub b. İshak Hadrami, 10- Halef b. Hişam (Halefü’l Aşir).
Allah Tealâ, bizleri Kur’ân’dan ve Kur’ânî hakikatlerden ayırmasın. Kur’ân’ın emirlerine uygun hareket edip İslâm’ı Müslüman gibi yaşama hususunda hem gayretkâr kılsın hem de bu uğurda bütün ümmet-i Muhammed’e merhametiyle yardımda bulunsun. Hakikat Kur’ân’ın açtığı nurlu İslâm yolundadır.
Ne mutlu Kur’ân’ın emirlerini benimseyip kabul edenlere,
Ne mutlu ömrünü Kur’ân’a ve onun uğruna adayanlara,
Ne mutlu dünyanın fani geçici ve aldatıcı sahte güzelliğine aldanmayıp Hakk’ın emrine boyun eğenlere,
Ne mutlu Kur’ân’ın hakikatine vakıf olup gereği gibi amel edenlere,
Hidayet üzere olmak duasıyla...
Kur'ân-ı Kerîm'e Dair
Özlenen Rehber Dergisi 64. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.