Psikoloji, insan davranışlarını inceleyen, hangi davranışın hangi gerekçeye dayandığını anlamaya çalışan bir bilim dalıdır. Psikolojinin elde ettiği bilgiler siyaset, yönetim, pazarlama, reklamcılık, spor, sanat, hatta savaş gibi hayatın hemen her alanında kullanılmaktadır. Ancak, psikolojinin bulgularının en çok değerlendirildiği alan eğitim sahasıdır. Eğitim konusu büyük-küçük, yaşlı-genç, tahsilli-tahsilsiz her insanı çok yakından ilgilendiren bir konu olduğundan, bu köşemizdeki yazılarımızı psikolojinin öncelikle eğitimle ilgili kısımlarına ayıracağız.
Bu konudaki bilgilerden faydalanabilmek için öncelikle eğitimin anlamının ve öneminin anlaşılması gereklidir. Eğitim; en basit anlamıyla davranışları değiştirme sanatı, yani bireyde istenilen davranışların yerleşmesi, olumsuz davranışların sonlandırılması amacıyla sürdürülen sistematik bir programdır. Eğitim, “insanda olumlu davranışların yerleştirilmesi, olumsuz davranışların ortadan kaldırılması” olduğuna ve insanın bu dünyadaki daha da önemlisi ahiretteki yaşamı, davranışlarına, yapıp-ettiklerine bağlı olarak şekilleneceğine göre eğitimin insan için ne kadar büyük öneme sahip olduğu ortadadır.
İnsanların bir kısmı eğitimin yalnızca okulun ve öğretmenin işi olduğunu düşünür. Oysa bu konudaki gerçek; insan hayatında etkili ve kalıcı olacak olan eğitimin okul çağına kadar anne ve baba tarafından verilen eğitim olduğudur. Bunun farkında olan anne babalar ise çocuklarının yetişmesi ve terbiyesi hususunda tutumlarını gözden geçirmeye, varsa yanlışlarını düzeltmeye çalışırlar.
Bu olumlu gelişme yanında, günümüz anne babaları çocuk eğitimi konusunda daha güvensiz ve tedirgin görünüyorlar. Çeşitli yayınların etkisinde kalıp duraksıyor, yanlış yapma korkusuyla daha kararsız davranıyorlar. Çağımızın hızlı toplumsal gelişmeleri tüm aileleri bocalatıyor ve yeni uyumlara zorluyor.
Anne baba olmanın okulu yoktur, fakat çocuk yetiştirmenin bilimsel ilkeleri ve yöntemleri vardır. Yalnız, bu ilke ve yöntemler sadece birer araçtırlar. Amaç olmadan araçların kullanılması kişiyi hiçbir yere taşımayan beyhude bir iştir. Çocuk eğitiminde Müslüman bir anne babanın amacı; Allah’a ve Rasûlüne itaati düstur edinmiş, güzel ahlâk sahibi çocuklar yetiştirmektir. O yüzden bizler bu bilimsel verileri sizlere sunarken “çocuğumuzun dinî eğitiminde de hangi noktalarda bu bilgilerden yararlanabiliriz?” sorusunun cevabını da arayacağız.
Anne babaların çokça üzerinde durdukları konuların başında çocuğa hangi yaşta, neleri öğretmenin gerektiği konusu gelir. Bunun cevabı üzerinde durmadan öncelikle çocuğun ne zaman öğrenmeye başladığının açıklığa kavuşturulması gerekir. Çok yakın zamanlara kadar çocuk psikolojisi konusundaki araştırmalar sadece doğum sonrasını kapsıyordu. Yakın zamanlarda doğum öncesi dönem de araştırılmaya başlanmış ve çok çarpıcı sonuçlar elde edilmiştir.
Geçen yıl öğretmenlere verilen bir seminer esnasında, doğum öncesi dönemde öğrenme ile ilgili okul öncesi eğitimden sorumlu uzman, katılımcılara şu örneği vermişti: Bir anne adayı hamileliğinin büyük bir kısmını yabancı bir ülkede geçirdikten sonra, doğuma yakın kendi ülkesine dönüyor. Doğumdan sonra da bir daha o yabancı ülkeye gitmiyor. Çocuk konuşmaya başlayınca annenin doğum öncesi kaldığı yabancı ülkenin diline ait bazı kelimeleri de söylemeye başlıyor. Bu olay açık seçik bir biçimde öğrenmenin daha anne karnındayken başladığını ortaya koymaktadır.
Çocuk eğitimi konusundaki bilgilerin doğum öncesi dönemden bile önce elde edilmesi gereklidir. Doğum öncesi dönemde doğuma hazırlık, doğumdan sonra ise bebek bakımı, anne babanın bu konularda bilgilenmesi için zaman ayırmasına büyük ölçüde engel olur.
Çocuğa hangi yaşta nelerin öğretilmesinin doğru olacağı konusuna gelince, bu husus birçok sayı işlenecek kadar teferruatlı bir konudur. Anne babaların bu konuda öncelikle çocuğun gelişim aşamalarını bilmeleri gerekir.
Çoğu kez birbiriyle karıştırılan “büyüme” ve “gelişme” sözcükleri birbirinden farklı kavramlardır. Büyüme, kilo, boy artışı gibi bedende meydana gelen değişiklikleri içermektedir. Çocuk yalnızca fiziksel olarak büyümekle kalmaz, onun beyninde ve iç organlarının yapısında da değişmeler olur. Beynin gelişimi sonucu, çocukta giderek artan bir öğrenme, anımsama ve muhakeme yeteneği oluşur. Böylece fiziksel büyümeye paralel olarak, çocuk, zihinsel olarak da gelişir.
Yapılan gözlem ve çalışmalar, belli gelişim dönemlerinde çocuklarda ortak olan eğilim ve davranış kalıplarının bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bu ortak yanların bilinmesi, çocuk eğitiminde izlenecek olan yöntemi belirleme açısından yararı büyüktür.
Gelişim süreci içinde tüm çocuklar aynı gelişim yolunu izlerler. Çocuk koşmadan önce yürür, yürümeden önce emekler. Ancak çocukların gelişim hızlarıyla bu davranışları başarmak üzere geçirdikleri sürenin bireyden bireye değiştiği görülür. Bazı çocuklar diğerlerine oranla daha hızlı gelişirler. Bu avantaj genellikle kalıcı ve süreklidir. Örneğin gelişiminin ilk yıllarında uzun boylu olan çocuklar, bunu izleyen yıllarda da bu özelliklerini korumayı sürdürürler. Yine akranlarına oranla becerileri daha fazla gelişmiş olan ve gelişimin bazı yönleri açısından daha erken olgunlaşmış olan çocuklar, genellikle gelişimin diğer yönlerinde de üstün olurlar.
Gelişimi farklı evrelere ve bölümlere ayırarak incelemek pratik nedenlerden dolayı gereklidir. Gelişim, yaşlara göre; doğum öncesi dönem, bebeklik dönemi (0-2 yaş), ilk çocukluk (2-6 yaş), son çocukluk (6-11 ya da 13 yaş), ergenlik dönemi (11-20 ya da 13-20 yaş) gibi evrelere ayırdığımız gibi, gelişimin farklı alanlarına göre bedensel gelişim, bilişsel gelişim, motor gelişim, dil gelişimi, duygusal gelişim ve sosyal gelişim gibi bölümlere de ayrılmaktadır. Bir sonraki yazımızda bebeklik döneminde gelişimi ele almaya çalışacağız. Rabbimiz hepimize çocuklarımızı razı olduğu şekilde sağlıklı ve dengeli yetiştirmemiz konusunda yardım etsin.
(Yazının hazırlanmasında Atalay Yörükoğlu’nun “Çocuk Ruh Sağlığı” ve Haluk Yavuzer’in “Çocuk Psikolojisi” adlı eserlerden de faydalanılmıştır.)
Psikoloji Neden Gereklidir?
Özlenen Rehber Dergisi 64. Sayı
1 kişi yorum yazdı.