BÂYEZÎD-İ BİSTÂMÎ (K.S.) –IV
Manevî Dünyasından Bazı Örnekler
İmam-ı Yafiî anlatır: Birisi Abdurrahman bin Yahya’ya tevekkülden sorunca “Elini ejderhanın ağzına soksan ve bileğine kadar ağzına girse, Allah ile olup başkasından korkmamandır’ buyurdu. Bâyezid hazretlerine de tevekkülden sormaya gittim. Kapıyı çaldım.
Birden ’Abdurrahman’ın sözü sana kafi gelmedi mi?’ buyurdu. Kapıyı açın dedim. ’Sen beni ziyarete gelmedin, cevabını da kapının arkasından aldın’ buyurdu. Ve bana kapıyı açmadı, gittim, bir sene sonra ziyaretine geldim. Bir ay kadar yanında kaldım. Bu zaman içinde kalbimden geçen her şeyi bana haber verirdi.
*
Sultânu’l-Ârifîn Bâyezîd-i Bistâmî’yi bir gece uyku bastırıp, sabah namazına uyanamadı. Namazını kazâ edip o kadar ağlayıp inledi ki, bir ses işitti. ’Ey Bâyezîd, bu günahını affeyledim. Bu pişmanlık ve ağlamana da, ayrıca yetmiş bin namaz sevâbı ihsân eyledim’ diyordu. Aradan birkaç ay geçtikten sonra onu, yine uyku bastırdı. Şeytan gelip, Bâyezîd-i Bistâmî’nin mübârek ayağından tutarak uyandırdı ve; ’Kalk namazın geçmek üzeredir’ dedi. Bâyezîd-i Bistâmî, şeytan’a; ’Ey mel’ûn! Sen hiç böyle yapmazdın. Herkesin namazının geçmesini, kazâya kalmasını isterdin. Şimdi nasıl oldu da beni uyandırdın?’ buyurunca, Şeytan şu cevâbı verdi: ’Birkaç ay önce sabah namazını kaçırdığında, pişmanlığın ve üzüntün sebebiyle çok ağlayıp inlediğin için ayrıca yetmiş bin namaz sevabı almıştın. Bu gün, onu düşünerek, sadece vaktin namazının sevabına kavuşasın da, yetmiş bin namaz sevabına kavuşmayasın diye seni uyandırdım’ dedi.
*
Bâyezîd-i Bistâmî’nin zamanında pek çok velî vardı. Hepsi de ibâdet, riyâzet, keşif ve kerâmet sâhibi idi. Fakat asrın kutupluğu, ümmî bir demircinin üzerinde idi. O, bu işin sır ve hikmetine karşı hayretler içindeydi. Çoluk çocuğunun nafakası için geceli gündüzlü örs başından ayrılmayan demirciyi görmek istedi. Bir gün dükkânına gitti. Selâm verdi. Onu görünce, çocuklar gibi sevindi. Ellerine sarıldı, uzun uzun öptü ve ondan dua etmesi ricasında bulundu. Henüz keşif âlemine girmemiş olduğu için demirci kendi makamından habersizdi. Bâyezîd-i Bistâmî’den dua isteyince dedi ki: ’Ben senin ellerinden öpeyim de, sen bana dua et! Sizin duanıza muhtaç olan benim!’ O ise şöyle cevap verdi: ’Benim sana dua etmemle, içimdeki dert hafiflemez ki!’ Bunun üzerine o da; ’Derdin nedir, söyle de bir çare arayalım?’ dedi. ’Acaba kıyâmet gününde, bunca insanın hâli ne olur? Bunu düşünmekten, buna yanmaktan başka derdim yok!’ dedikten sonra hüngür hüngür ağlamaya başladı. Bâyezîd-i Bistâmî’yi de ağlattı. O vakit içinden; ’Bunlar nefsim, nefsim diyenlerden değil, ümmetim ümmetim diyenlerdendir’ diyen bir ses duydu. Hemen içindeki hayret silindi. Kutupluk makâmının bu demirciye niçin verildiğini sezdi. Anladı ki, böyleleri, sevgili Peygamber Efendimizin kalbine her an bağlıdır. Onun hakîkatine mazhardır. Demirciye dedi ki: ’İnsanların azap çekmesinden sana ne?’ Demirci de; ’Bana mı ne? Benim fıtratımın mayası, şefkat suyuyla yoğrulmuştur. Cehennem ehlinin bütün azâbını bana yükleseler de, onları bağışlasalar, ben saâdete ererim ve derdimden kurtulurum’ dedi.
*
Bâyezîd-i Bistâmî, kabristanda çok dolaşırdı. Bir gece gezerken, gece bekçisi elindeki sopayla vurdu. Bâyezîd; ’Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm.’ dedi. Bekçi birkaç kere daha vurunca sopa kırıldı. Bâyezîd Hazretleri eve dönünce talebelerine sopanın fiyatını sordu. O kadar parayı bir keseye koyarak, bir miktar tatlı ile beraber bir talebesiyle, o bekçiye gönderdi. Bir de mektup yazarak bekçiye vermesini söyledi. Mektup şöyle idi: ’Muhterem Bekçi Efendi, belki beni hırsız sanarak dövdün. Kabahat bendedir. Gece kabristanda gezmeseydim, dövmezdin. Sopanızın kırılmasına da sebeb oldum. Gönderdiğim parayla kendine bir sopa al! Sopanın kırılma üzüntüsünün kalbinden gitmesi için de, yolladığım tatlıyı ye! Allah’ın selâmı üzerine olsun.’ Genç bekçi mektubu okuyunca, gelip özür dileyerek tövbe etti. Onunla birlikte birkaç bekçi daha hak yola girdi.
*
Bir sene hacca gitmek üzere yola çıktı. Bir devesi vardı. Azığını ve eşyasını o deveye yüklemişti. Birisi kendisine; ’Bu kadar uzun yol için, bu kadar yük bu deveye fazla gelmez mi?’ dedi. Bâyezîd-i Bistâmî; ’Acaba yükü taşıyan deve midir? Dikkat et bakalım, devenin sırtında yük var mı?’ dedi. O kimse dikkatle baktığında gördü ki, yük devenin sırtından bir karış yukarıda durmaktadır. O kimse hayretini gizleyemeyip; ’Sübhânallah! Ne kadar acâib bir iş!’ deyince, Bâyezîd-i Bistâmî; ’Halimi sizden gizlesem, bana dil uzatıyorsunuz. Halimi size açık açık göstersem hayret ediyorsunuz, tâkat getiremiyorsunuz. Ben size ne yapayım bilemiyorum!’ buyurdu ve yoluna devam etti. Ziyaretleri esnasında kendisine, annesinin hizmetine gitmesi bildirildi. Bistâm’a giden bir kâfile ile hemen yola çıktı. Bistâm’a geldiği duyulunca bütün halk yollara dökülüp, kendisini karşıladılar. Seher vakti evlerine geldi. Annesi abdest almış şöyle dua ediyordu: ’Yâ Rabbî! Benim garib oğlumu her kötülükten muhâfaza buyur. Büyükleri kendisinden hoşnûd eyle. Oğluma güzel hâller ve iyilikler ihsân buyur...’ Bunun üzerine Sultan-ül-Ârifîn kapıyı çalıp izin istedi. Annesinin ’Kim o?’ sualine, Bâyezîd-i Bistâmî; ’Senin garîb oğlun’ cevabını verdi. Annesi koşup kapıyı açtı ve; ’Senden ayrılık hasretiyle ağlaya ağlaya saçlarıma ak düştü, belim büküldü’ dedi.
Silsile-i Fârûkiyye...
Özlenen Rehber Dergisi 64. Sayı
Saygı değer Abdulcelâl Hocam''a öncelikle titiz çalışmalarından dolayı teşekkür ediyorum... Allah dostlarının ibretli ve bizler için hayırlara vesile olan, güzel hayatlarını kaleme alıyor. Allah dostları günahlara düşmemeye, ibadetlerin meşekkatine, başlarında dönen imtihanlara güzel bir sabırla tahammül göstermişler; asıl yurdun ahiret yurdu olduğunu hatırlarından asla çıkartmamışlar; hem kendi iç âlemlerini hem de başkalarının iç âlemlerini Allah''ın izni ve yardımıyla aydınlatmışlardır. Hâlâ da Allah''ın faz-ı keremiyle iç âlemleri aydınlatmaya devam etmektedirler... Bu güzel Allah dostlarının hayatlarını, Allah ve Rasûlü''ne bağlılıklarını, haram ve helâl hususundaki hassasiyetlerini dikkatli bir şekilde okuyarak öğrenmeli; yaşantımıza rehber kılmalıyız... Ey Rabbimiz!... Dostlarının şuurundan, hâlinden, ahlâkından, sevgisinden, cesaretinden, güzelliklerinden bizlere de ver, başta Efendimiz, Peygamber Efendilerimiz ve Sahabe-yi Güzin olmak üzere Allah doslarıyla ahirette ve cennette bizleri buluştur ve cümlesine komşu eyle... Gün gelecek aslımıza rûcu edeceğiz, O''na dönmeden, toprağa karışmadan şu fanide O''na bir dönebilsek... Dua ile...