HAK YOLUNUN DAVETÇİLERİ
وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلًا مِمَّنْ دَعَآ اِلَى اللّٰهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَقَالَ اِنَّن۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ
“Allah’a çağıran, sâlih amel işleyen ve ‘şüphesiz ben müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet, 41/33)
Dinimizin en mühim ve şümullü emirlerinden birisi olan “emr-i bi’l-marûf nehy-i ani’l-münker/iyiliği emretme kötülükten menetme”nin özünde; kulları Allah (c.c.)’ya davet ve itaatine sevketmek; O’nu kullarına tanıtmak ve sevdirmek; emir ve nehiylerini onlara bildirmek ve kulluk yolunu alıştırmak gayesi vardır.
Cenâb-ı Hak (c.c.), bu ulvi vazifeyi, “Rabbimiz Allah’tır, deyip dosdoğru olanlar...” kavl-i şerifinin muhatapları olan, nefsi terbiye olmuş, ruhu ve aklı kemale ermiş seçkin kullarına tevdi etmiştir. Hakk’ın rızasından başka şeylere iltifat etmeden istikamet üzere kulları Allah’a davet etmek, hakiki manada ancak bu kemale erişenlere nasip ve müyesser olur. Ancak bu kemalden sonra kulluktan uzak ve noksan kimseleri irşat edebilir. Değilse, itaat ve kullukta kendisi nakıs olan, bir başkasına nasıl yol gösterebilir?
Emr-i bi’l-marûf nehy-i ani’l-münker ve bu işle iştikal eden seçkin kulların haiz oldukları vasıflarla ilgili birçok âyet-i kerime vardır. Fussilet sûresinin 33. âyet-i kerimesi de, bunlardan biridir.
Bu âyet-i kerime, Allah’a davetin ne kadar üstün ve faziletli olduğunu kullarına müjdelemekte ve bunu yerine getiren irşad ehlinin sahip olması gereken bazı vasıfları haber vermektedir.
* * *
وَمَنْ اَحْسَنُ قَوْلًا: “...daha güzel sözlü kim olabilir?”
Kavl; söz, metod, yol, menhec ve hal manalarına gelir.
İstifham edatı مَنْ, burada nefy manası ifade eder. Buna göre mana; “Söz, metod, yol, menhec ve hal bakımından şu üç vasfa sahip olan kimseden daha üstün ve güzel kim olabilir, elbette ki yoktur, olamaz.” şeklindedir.
Âyette zikredilen üç vasıf şunlardır:
1- Allah’a davet.
2- Sâlih amel.
3- Şüphesiz ben müslümanlardanım, demek.
* * *
1- دَعَآ اِلَى اللّٰهِ: Allah’a davet:
Allah’a davet; hüccet ve delil getirmek suretiyle kulları, Allah’ın tevhid ve itaatine, yoluna, sevgi ve yakınlığına davet etmek demektir. Amelin yanında bu yolda asıl olan lisanı kullanmaktır. Bazı ulemâ ise, bunun hem lisan ve hem de elle yerine getirilebileceğini söylemişlerdir. Zeyd b. Ali (rh.a.) ise, âyetin bu bölümünü; “Allah’a kılıçla davet eden” şeklinde tefsir etmiştir. Muhtemeldir ki onun, Benî Ümeyye’nin zulmüne kılıçla karşı durması da bu anlayışından kaynaklanmıştır. Kendisi derin bir ilme sahip olup Allah’ın kitabını çok iyi bilirdi. Hatta şöyle anlatılır: Zeyd b. Ali ve kardeşi Muhammed Bâkır (rh.a.), bir mevzuda munazara ettilerinde insanlar kalemlerini alıp yanlarına gelir ve onlardan sadır olan ilmi yazarlardı.
2- وَعَمِلَ صَالِحًا: Sâlih amel:
Sâlih amel; Allah’ın farzlarını yerine getirmek, haramlarından kaçınmak, Kur’an ve Sünnet’e uygun ameller yapmaktır. Bir amelin, “sâlih” vasfını alabilmesi için iki şart lazımdır:
1- Rasûlullah (s.a.v.)’in getirdiği Allah’ın şeriatına, yani Kur’an ve Sünnet’e muvafık olması.
2- İhlâs. Yani, yalnızca Allah için yapılmış olması.
Bazı âlimler sâlih ameli; kalbin ameli ve azaların ameli diye iki kısma ayırmışlardır. Kalbin ameli; marifetullah, Allah’ın rızasını kastetmek ve ihlâstır. Azaların ameli ise; kalbin bu halinin dışa tezahürü olan, şeriata muvafık amellerdir.
3- وَقَالَ اِنَّن۪ي مِنَ الْمُسْلِم۪ينَ: “Şüphesiz ben Müslümanlardanım” demek.
Müslüman; bütünüyle kendini Allah’a teslim eden, tam manasıyla O’na itaat edip boyun eğen kimse demektir. Dolayısıyla mana; ben Allah’ın bir olduğuna imanımla, O’na itaat, ibadet ve kulluğumla, huşu ve inkiyad ile boyun eğişimle teslim olanlardanım, demek olur.
Bu ifadenin manası, sadece söz ile teslimiyeti ifade etmek değildir. Bunun manası, İslâm’ı kendisine yol, inanç ve mezhep edindim, demektir. Bu tıpkı, “Ebû Hanife’nin kavli şöyledir” demek gibidir. Bu sözden maksat, Ebû Hanîfe’nin mezhebinin, görüşünün öyle olduğunu ifade etmektir.
“Müslümanım” veya “İnşallah müslümanım” gibi sözlerden hangisinin daha evlâ olduğu hususunda ihtilaf edilmiştir. Bu âyet, “Ben müslümanım” demenin meşru olduğuna delildir. Zira Allah (c.c.), bu ifadenin, sözlerin en güzeli olduğuna hükmetmiştir. Dolayısıyla bu, “inşallah müslümanım” demekten daha evladır. Şu da var ki; Allah’a karşı edeben, işleri O’na havale etmek, akıbetin ne olacağını bilememek, Allah’ın zikriyle bereketlenmek, nefsini tezkiye etmekten sakınmak gibi maksatlarla “inşallah” demek de caiz görülmüştür. Fakat akâid uleması, şek ve şüphe ile ‘inşallah müslümanım’ demek küfürdür, demişlerdir.
* * *
Sebeb-i Nüzul:
Âyet-i kerimenin kimler hakkında olduğu hususunda şu izahlar yapılmıştır:
1- Rasûlullah (s.a.v.):
Allah’a davet eden ve kulluk bakımından en üstün vasıflara sahip olan hiç şüphesiz Rasûlullah (s.a.v.)’dir. Dolayısıyla, Hasan-ı Basrî ve İbn-i Sîrîn (rh.a.) âyette kastolunan kimsenin Rasûlullah (s.a.v.) olduğunu söylemiştir. Hasan-ı Basrî (rh.a.) bu âyeti okumuş ve şöyle demiştir: “Bu, Allah’¬ın Habîbi, Allah’ın dostu, Allah’ın seçkin kulu, Allah’ın en hayırlı kuludur. Allah’a yer halkının en sevgili olanıdır. Allah’ın da¬vetine icabet etmiş, insanları da kendisinin icabet etmiş olduğu Allah’ın davetine çağırmış, icabet etmesi ile beraber sâlih amel de işlemiş ve ‘şüphesiz ben müslümanlardanım’ demiştir. (İşte) bu kimse Allah’ın halîfesidir.”
2- Müezzinler:
Hz. Âişe (r.anhâ); “Allah’a çağıran...” kimsenin müezzin olduğunu ve “salih amel”in de ezan ile kamet arasında kılınan iki rekat namaz olduğunu söylemiştir. Bazıları da sâlih amelle kastolunanın, ezanla kamet arasında yapılan dua olduğunu söylemişlerdir. Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz, bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: “Ezanla kamet arasında (yapılan) dua geri çevrilmez.”
Yine Hz. Âişe (r.anhâ)’nın bu âyet hakkında: “Bu âyetin, ancak müezzinler hakkında indiğini biliyorum” dediği rivayet edilmektedir. Müezzin “Hayye ale’s-saleh/Haydi namaza” demekle kulları Allah’a çağırmış olur.
Âsım b. Hubeyra: “Ezanı bitirince ‘Lâ ilâhe illallâh, vallâhu ekber, ve ene mine’l-müslimîn/Allah’tan başka ilâh yoktur, Allah en büyüktür, ben de müslümanlardanım’ de.” dedi ve sonra bu âyeti okudu.
Ezan okumanın ve müezzinlerin faziletini bildiren birçok rivayet vardır:
- “Kıyamet günü müez¬zinler insanların boyunları en uzun olanlarıdır.”
- “Müezzine (sesinin sonu kadar veya) sesinin yetiştiği yer kadar mağfiret olunur. Yaş ve kuru her şey onun için istiğfar eder.”
- “İmâm, (kendisine uyan¬ların namazına) kefildir. Müezzin de güvenilen kişidir. Allâhım! İmamları irşat et, müezzinleri de mağfiret et.”
— İbn-i Ömer (r.anhümâ) bir kişiye: “Senin işin nedir?” dedi. (O kimse): “Ezan (okumak)!” dedi. (İbn-i Ömer): “Ne güzel iş. Seni işiten her şey senin için şahitlik yapıyor.” dedi.
— Sa’d (r.a.) şöyle demiştir: “Ezan okumaya güç yetirebilmem, bana haccetmekten, umre yapmaktan ve cihad etmektendaha sevgilidir.”
— İbn-i Mes’ûd (r.a.) da: “Müezzin olsaydım, haccetmemiş, cihâd etmemiş olmama aldırmazdım.” demiştir.
- Ka’b (r.a.) şöyle demiştir: “Kim ezan okursa onun için 70 sevap yazılır. Kamet de getirirse bu daha efdaldir.”
3- Allah (c.c.)’ya davet eden herkes:
Hasan-ı Basrî (rh.a.)’in bu âyet hakkında: “Bu, mü’mindir. Sâlih amel işledi ve (kulları) Allah Teâlâ’ya davet etti.” dediği rivayet edilmiştir.
Katâde (rh.a.) ise: “Bu, sözü ve ameli, giriş ve çıkış yeri, sırrı ve aleniyeti, varlığı ve yokluğu doğru olan kuldur.” demiştir.
* * *
Zikredilen üç sınıf içerisinde tercih edilen, âyetin, ihlâsla Allah’a çağıran ve zikredilen vasıflara haiz olan herkese şamil olmasıdır. Âyeti müezzinlere has kılmak doğru görülmemiştir. Buna, ezanın Medine’de meşru kılınıp okunmaya başlanması da bir delildir. Hâlbuki bu âyet Mekke döneminde inmiştir.
Netice olarak âyet-i kerime, müezzinleri ve başta Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz olmak üzere, kulları Allah’a çağıran, sâlih amel işleyen ve ben Müslümanlardanım diyen her kamil mü’mini içine alır. Sahih olarak kabul edilen budur.
Allah (c.c.)’ya davet; kulları O’nun yoluna, tevhid ve itaatine, sevgi ve yakınlığına ihlâsla davet etmek demektir. Bu vazifeyi yüklenenler, evvela peygamberlerdir. Hz. Âdem (a.s.)’dan Rasûlullah (s.a.v.)’e kadar gelen Peygamberler bu vazifeyi en güzel şekilde eda ettiler. Onların, Hakk’ın yoluna davetleri, bu yolda izledikleri metod ve üslupları muhtelif âyetlerde beyan edilmiştir.
Allah (c.c.), Hâtemu’l-Enbiyâ Rasûlullah (s.a.v.) de bu vazifeyle göndermiştir.
يَآ اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّآ اَرْسَلْنَاكَ شَاهِدًا وَمُبَشِّرًا وَنَذ۪يرًاۙ ﴿﴾ وَدَاعِيًا اِلَى اللّٰهِ بِاِذْنِه۪ وَسِرَاجًا مُن۪يرً
ا ﴿﴾
“Ey Nebi! Muhakkak biz seni, bir şahit, müjdeleyici ve korkutucu, Allah’ın yoluna O’nun izniyle çağıran bir davetçi ve nurlandıran bir kandil olarak gönderdik.”
Onun yolu davettir. Hiç şüphesiz Cenâb-ı Hakk’ın yardımıyla Efendimiz (s.a.v.) bu vazifeyi en güzel bir şekilde yerine getirmiştir.
Peygamberlerden sonra ise onların varisleri bu yolu devam ettirmişlerdir. Peygamberimizin varis ve halifeleri, kıyamete kadar Peygamberlerinin bırakmış olduğu menhec ve yol üzere, O’nun davetini kullara ulaştırma ve yaymakla memurdurlar.
قُلْ هٰذِه۪ سَب۪يل۪يٓ اَدْعُوٓا اِلَى اللّٰهِ عَلٰى بَص۪يرَةٍ اَنَا۬ وَمَنِ اتَّبَعَن۪يۜ وَسُبْحَانَ اللّٰهِ وَمَآ اَنَا۬ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ ﴿﴾
“(Ey Rasûlüm!) De ki: İşte bu benim yolumdur. Ben ve bana uyanlar bilerek Allah’a çağırırız. Allah her türlü eksiklikten uzaktır. Ben Allah’a ortak koşanlardan değilim.”
Bunlar, hem şeriatın ahkâmını bilip hayatlarında tatbik ederler. Bununla beraber marifetullah, muhabbetullah ve yakîn bilgilerine de sahiptirler. Onların iç hallerinde Allah ile, zahirlerinde ise şeriatı yaşamak ve kullara anlatmakla meşguldürler.
Sözlerini salih amelleri tasdik eder. Bu yönüyle onların hali, اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُۜ “Güzel sözler ancak O’na yükselir. Salih amel de (güzel sözleri) yükseltir....” âyetine uygundur. “Söz ancak amelle olur. Söz ve amel de ancak niyetle olur. Söz, amel ve niyet de ancak sünnete uygunlukla olur.” düsturuna uygun hareket ederler. Zerrelerine sinen ihlâs, amellerine de sirayet etmiştir. Şefkat ve merhametle Allah’ı kullarına anlatır ve sevdirir; hikmet ve güzel nasihatle O’na itaate davet ederler. İnsanlara güzel ahlâkla muamele ederler. Cihattan geri durmaz, Allah yolunda mal ve canlarıyla en güzel surette mücadele ederler.
“Şüphesiz ben müslümanlardanım” diyerek benliklerinden vazgeçtiklerini, varlıklarını bütünüyle Allah’a teslim ettiklerini, ancak O’nun adına ve O’nun sevk ve idaresiyle hareket ettiklerini ilan ederler.
Yeryüzünde bu halleriyle onlardan daha şerefli ve üstün kimse yoktur. En güzel söz ve yol onlarındır. Zira sözlerin en güzeli Kur’ân-ı Kerim’i kendilerine düstur, yolların en güzeli olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’in yolunu kendilerine yol, sünnet-i seniyyelerini kendilerine rehber edinmişlerdir. Davetleri netice verip bir kimse hidayete yol bulursa, bu Rasûlullah (s.a.v.)’in ifadeleriyle “Kırmızı develerden” , “Üzerine güneşin doğup battığı her şeyden” , “Dünya ve içindekilerden” daha hayırlıdır.
Cenâb-ı Hak, Hak yolunun hadimleri olan kullarının, kendilerine çok muhtaç olduğumuz şu dönemde sayılarını artırsın. Bizleri de onlara hadim eylesin. Âmin!
Fussilet, 41-32.
Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr.
İbn-i Kesîr.
Suyûtî, a.g.e..
Tirmizî, Salât 44.
İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, Ezân ve İkâmet 36.
Suyûtî, a.g.e..
Müslim, Salât 14.
İbn-i Mâce, Ezan ve’s-Sünnetu Fîhi, 18.
Ebû Dâvûd, Salât 32.
İbn-i Ebî Şeybe, a.g.e., Ezân ve İkâmet 36.
İbn-i Ebî Şeybe, a.g.e., Ezân ve İkâmet 36.
İbn-i Ebî Şeybe, a.g.e., Ezân ve İkâmet 36.
İbn-i Ebî Şeybe, a.g.e., Ezân ve İkâmet 36.
Suyûtî, a.g.e..
Suyûtî, a.g.e..
el-Ahzâb, 33/45-46.
Yûsuf, 12/108
el-Fâtır, 35/10
Buhârî, Cihâd ve’s-Siyer, 102.
Hâkim, Müstedrek, Ma’rifetu’s-Sahâbe 2135.
İbn-i Mübârek, Zühd; Gazâlî, İhyâ Ulûmi’d-Dîn.
Tefsir / Hak Yolunun Davetçileri
Özlenen Rehber Dergisi 63. Sayı
hocam siz araya araya zor buldum ınanın abım sızın okudugunuz tevbe suresını kaydetmiş bana getirdi dinledikçe kendımden gectım allah razı olsun hocam kasetınız varsa yada baska aşırlarınız varsa kayıtlı Allah rızası için sizden istiyorum bende osmanıye de imamlık yapıyorum düziçi ilçesinde ne olur hocam ... acil cevap beklıyorum hocam msn adresim imamahmet80@hotmail.com buraya mesaj cekın nerde olursanız olun hocam ne olur sizden rica ediyorum