Özlenen Rehber Dergisi olarak 63. sayımıza ulaşmanın sevincini yaşarken, içerisinde bulunduğumuz Haziran ayında yaşanan hadiseler itibariyle de gönüllerimizde tarifi imkânsız bir burukluk ve sızıyı da beraberinde hissetmekteyiz.
Neden mi?
Tarih 8 Haziran 632, Medine’nin, hayır... hayır... Dünyanın hüzünlerle dolduğu bir gündür. Rabbimizin, dünya ile ukba arasında muhayyer bıraktığı Kâinatın Efendisinin (s.a.v.) ahirete irtihal ettiği tarihtir.
Rasûlullah (s.a.v.) dünyaya veda ederken geri bıraktığı her biri ayrı bir buudda imanın kalesi olan sahabesinin halinden memnundu. Zira vefatından sadece üç ay önce 8 Mart 632’de toplanan yüz binden fazla o mahşerî kalabalığa
“Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar ne diyeceksiniz?”
Sahabe-i kiram hep bir ağızdan şöyle diyorlardı: ’Allah’ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz, diye şahadet ederiz.’
Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.) şahadet parmağını kaldırdı, sonrada cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu:
’Şahit ol yâ Rab! Şahit ol yâ Rab! Şahit ol yâ Rab! ’
Efendimiz (s.a.v.), ilk halkayı oluşturan sahabesini ve sonraki yüzyıllarda gelecek ümmetini gecesi, gündüzü gibi aydınlık olan ve en küçük şüpheyi barındırmayan, gayet açık bir din üzerine bırakmıştı. Kendisinden sonra helak olacakları da Kur’ân ve Sünnet’ten ayrılan kimselerin olacağını daha hayatındayken ashabı aracılığıyla bizlere ulaştırmıştı.
Tarih boyunca ümmet-i Muhammed arasında her kim bu düsturlara bağlı kalmışsa o millet ve devlet Allah’ın yardımına mazhar olmuş ve tarihte eşine az rastlanır medeniyetler inşa etmişlerdir. Asr-ı Saadet, Hulefa-i Raşidin ve Osmanlı dönemleri bunun en güzel örnekleridir. Başta Müslümanlar olmak üzere medeniyet tarihi üzerine araştırma yapan her ilim adamı; onların kurduğu devletleri ve fethettikleri memleketlere götürdükleri adalet, huzur ve barış ortamının nasıl sağlandığı hakkında kafa yormaktadırlar. Aslında onların bu başarısının altındaki sır çok açıktır. O günün toplumunda, Hz. Ali efendimizin de ifade ettiği gibi; “Kün înden-nâs ferden minen-nâs”. Yani insanlar arasında insanlardan bir insan olma duygusu hâkimdi. Zira o dönemde yaşayan toplumun her bir ferdi Allah’a kul, Rasûlüne layık ümmet olabilme gayreti içerisindeydiler.
Fitnelerin ve insanı buhranlara sürükleyen pek çok imtihanlarla karşı karşıya kalan müminlerin bu girdaplardan kurtulmak istiyorsa Kur’ân’ı ve Sünnet’i kendi nefisleri doğrultusunda yaşamaya çalışmak yerine Efendimiz (s.a.v.) ve sahabesinin rehberliğinde İslâm’ı anlayıp, ihlâslı bir şekilde yaşamayı kendilerine gaye edinmelidirler.
Sizin İçin Seçtiklerimiz.....
Özlenen Rehber Dergisi 63. Sayı
SELAMUN ALEYKÜM ALLAH (C.C)SİZDEN RAZI OLSUN SUALARINIZ KABUL OLSUN SELAMETLE SELAMUN ALEYKÜM
Allah derginin çıkmasında emeği geçenlerden razı olsun.
dergimizi ALLAH daha nice yıllara ulaşmayi nasip etsin inşALLAH ALLAH bizleri Efendimiz a.s yolundan zikir meclislerinden ayirmasin inşALLAH
KALP ZİKRETMEZSE,İCİNDE OTURULMAYAN EVİNHARAP OLMASI GİBİ HARAP OLUR.. ZULUM KILINCINI CEKEN O KILINCIN KURBANI OLUR. DOSTTUN AZARI ONUN KAYBINDAN İYİDİR. ARİF GÖNLUNU ALLAHA ,BEDENİNİ HALKA HİZMETE VEREN KİMSEDİR. SONSUZ OLAN CENNET,DUNYADAKİ BİRKAC GÜNLÜK AMELİN DEĞİL,HALİS NİYETLERİN KARŞILIĞIDIR..
hocam allah razı olsun inş.