Özlenen Rehber Dergisi

58.Sayı

Modernizmin Cenderesinde âhiretin Has Evlatları Olmak

İbrahim DEMİR Özlenen Rehber Dergisi 58. Sayı
Hamd; sözümüzü, hamda layık olan zâtına hamdele ile başlatan Cenâb-ı Hakk’a olsun. Salât ve selam, âhir zamanın nebisi, kıyamet gününün habercisi Rasûlullah (s.a.v.)’a, O’nun güzel ashabına, âhir zaman ümmetini kıyamete kadar aydınlatacak olan ehl-i beytine, o güzel Peygamberimiz’in ’kardeşlerim’ diyerek şereflendirdiği, sünnetin ihyası için gayret gösterip, yeryüzünün sapasağlam durmasını sağlayan dağlar misali insanlığın manevi güvencesi olan Allah dostlarının üzerine olsun!
Modernizm, 19. yüzyıl başlarında, o güne dek süregelen felsefî akımın insanlığa sunmuş olduğu sosyal, kültürel ve ekonomik hayattaki sistematiğin artık işlevselliğini kaybettiği ve kökten bir değişiklikle insanoğlunun geleceğinin yeniden şekillendirilmesi esasına dayalı bir akımdır. Yeni yüzyılda bizleri saran modernizm, 1700’lü yıllardan itibaren özellikle Batı’da tüm ideolojilerin, düşünce sistemlerinin ve felsefi akımların ateizm ve maddeci materyalist fikirlerle mayalandığı sürecin sonunda, madde ve dünyaya bağımlılığı, bireyselliği, merhametsizliği, mal sevgisini, yalnızca haz vereni erişilmeye değer sayan bir hayat tarzıdır.
Nefsin hazlarını sonuna kadar almasına dayalı bu sistem, milyarlarca elektronik reklam aracı televizyonlarla İslâm medeniyetinin de en büyük problemi haline gelmiştir. İnsanlığı şuursuz ve çılgın tüketim toplumu haline getiren modern hayat aldatmacası, gerisinde tatminsiz kalpler, bencillik, enaniyet, merhametsizlik, stres, küresel ısınma ve kirlilik, ahlakî çöküntü gibi zehirli meyveleriyle çözüm bekleyen büyük problemimizdir. Teknolojik bir takım gelişmeler sonucu hayatımızı kolaylaştıran, müslümana zaman kazandıran, kullanımı dinen meşru ürünler dahi, insanlar arasındaki tüketim rekabeti, gösteriş ve bunun sonucu ortaya çıkan mal sevgisi yüzünden, kalpleri ifsat eden, gece gündüz içleri kemiren bir hastalık olarak karşımıza çıkmıştır.
Müslümanları dünya hayatına sımsıkı bağlayan bu yaşam tarzı ve oluşan kültürel yapı bu durumdan rahatsız olanları çözüm arayışına itmiştir. İslâm toplumundaki bu iç sorgulama bazen yanlış cenahtan olaylara bakmayı da beraberinde getirmiştir. Âlemin adeta sonunu hazırlayan bu gidişattan Müslümanların kendini muhafazası için veda hutbesinde Rasûlullah (s.a.v.):’Size sımsıkı sarıldığınızda asla sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum; Allah’ın kitabı Kur’an ve Sünnet-i Seniyye’mdir.? (Müslim, Hacc 1218; Muvatta, Kader 3) buyurmasına karşın, sorunların çözümünü dinde reform başlığı altında materyalist dünyanın ortasında yetişen beyinlerin anlayışıyla hazırlanacak modern İslâm’da(!) olduğunu ortaya koyanlar, kurtuluşu yanlış kutuplarda, karanlık gecelerde aramaktadır.
Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Hakîm’de: ’Kadınlar, oğullar, yük yük altın, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçici menfaatidir. Oysa asıl varılacak olan yer Allah katındadır.? (Kur’an-ı Kerîm, 3/14) Bir başka âyette ise: ’Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Elbette âhiret yurdu takva sahipleri için daha hayırlıdır. Hala akıllanmayacak mısınız?? (Kur’ân-ı Kerîm, 6/32) buyrulmaktadır. Âyetlerde ortaya konulduğu gibi, an be an gönüllerimizi meşgul eden, her zaman daha süslüsünü istediğimiz, malı mülkü olanı bize imrendiren, kimi zaman bizi daha iyi metaya yöneltip de ulaşamadığımızda sıkıntı duyduğumuz, nefes nefese bırakacak kadar peşinde koşturan ve bize has evlatlık teklif eden dünya, oyun ve eğlenceden ibarettir. Ve Rabb-i Rahîm’in katında sivrisinek kanadı kadar dahi değeri yoktur. (İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, VI/258, h.no:1971)
Tüm ziynetiyle bizi kendisine, dolayısıyla helak olmaya çağıran dünya sevgisinin inkâra götürmesinden de sakınmalıyız. Dünya hayatının süslü gösterilmesi nedeniyle inkâr edenlerin kendileriyle alay etmesine aldırış etmeyen takva sahiplerinin kıyamet gününde üstün olacaklarını (Kur’ân-ı Kerîm, 2/212) hesap etmeliyiz.
Efendimiz (s.a.v.) dünyanın ve içindekilerin fâni süsü ve lezzetiyle nefisleri aldatmasından dolayı mel’un olduğunu bildirmiş; ancak zikrullah ve zikrullaha yardımcı olanlarla âlim ve ilim talebesini hariç tutmuştur. (Kütüb-i Sitte, VI/250, h.no:1967) Hz. Ali (k.v.): ’Dünya arkasını dönmüş gidiyor. Âhiret ise yönelmiş geliyor. Bunlardan her ikisinin de kendine has evlatları vardır. Sizler âhiretin evlatları olun. Sakın dünyanın evlatları olmayın. Zira bugün amel var, hesap yok. Yarın hesap var, amel yok.? (Kütüb-i Sitte, VI/259, h.no:1973) buyurarak asırları aydınlatan bir düstur bırakmıştır.
Dünyanın has çocukları olmamız için içi kof, dışı süslü ziynetler hazırladılar. Oysa Rasûlullah (s.a.v.), kıyamete dek ümmetini muhafaza edecek yüce bir ahlâkı ihata eden hayatını, yıldızlar misali ashabını bıraktı bizlere. Rasûlullah (s.a.v.)’dan günümüze dek o süslü hayatın çekiciliğinden gerçek lezzete, Rızâ-i Bâri’ye ve O’nun zikrine davet eden, dağların arzı tuttuğu gibi sünnetin ihyasıyla bu ümmetin dinini muhafaza eden müceddidler, Allah dostları Rahman’ın bir kurtuluş reçetesi, ilahî bir lütuf olarak karşımızda durmaktadır.
Sünnet-i Seniyyeye bağlılığı, onu yaşama ve yaymadaki üstün gayretiyle Rasûlullah (s.a.v.)’a sadâkatini izhar eden, her amelinde tevhidden yansımalar görülen Efendimiz Abdullah Fâruki el-Müceddidi (k.s.)’nin, sohbet ve zikirle geçen bir günün sonunda, geri dönüş yolunda tesbihi eline alıp zikrullaha başladığında günün yorgunluğuna rağmen zikre devamını izahı, bizleri cenderesinde olduğumuz modernizmin bu kıskacından kurtulup âhiretin has evlatları olmamızı sağlayacak ilacı da sunuyor: ’Oğlum! Kalplerimiz şu an yağmur misali mâsiva oklarının hedefidir. Kalbi Allah’ın zikrinden gafil bırakırsan mâsivanın oklarına hedef olur.?
Elbette ve muhakkak Allah’ın zikriyle mutmain olur kalpler. (Kur’ân-ı Kerîm, 13/28) Oyun ve eğlenceden ibaret dünya hayatı ise gittikçe vahşileşen bir kalp bırakır gerisinde. Rabbim bizleri âhiretin has evlatları kılsın inşallah. Âmin!
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.