Özlenen Rehber Dergisi

56.Sayı

Dinle Ki Ne Söyler Namaz

Mustafa ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 56. Sayı
Var edilişin gayesi kulluktur. Kulluktan maksat ise Hakk’a vuslat yollarını bulmak ve o kutlu yolda emin adımlarla ilerleyebilmektir. Nefsanî hile ve desiseler ile onlarca tehlike dolu olan bu yolda kulun can dostu ve en has yoldaşı namazdır. Namaz dinin direği ve kulluğun ilk gereğidir.
Anlayana, var olan her şey Allah (c.c.)’dan haber verir. Duyabilene cihan Allah (c.c.)’nun bakî olan varlığını ve yaratılanların mutlak faniliğini haykırır. Okyanuslar rahmetini, ırmaklar affını, dağlar yüceliğini, gökyüzü kudretini, yeryüzü azametini, yağmurlar zenginliğini anlatır. Peki, en büyük zikir olan, dinin temel direği namaz ve vakitleri bize bir şeyler anlatmaz mı? Tabiî ki anlatır. İşte dinle ki anlayıp kavrayabilene neler söyler namaz?

1- Sabah Vakti
Sabahın kendini göstermesiyle beraber yüce hükümdarın emri altındaki bütün her şey gibi biz de yeniden doğarız yeni bir doğuşla yeni bir güne. Bu vakit bize hem anne karnından dünyaya gelişimizi hem de kâinatın var edilişini hatırlatır. Biz o yüce yaratıcıdan uzak olsak da onun bize kendimizden daha yakın olduğunu anlarız doğup yükselen güneşin bizi ve her şeyi ihata etmesiyle. Ve istirahat için yarattığı gecede bizi emin bir şekilde uyutan, ölümden bir cüz olan uykudan güvenlik içerisinde uyanmamızı ve dinç bir hal ile yeni güne başlamamızı lütfeden Mevlâ’mıza minnettarlığımızı hissederiz, kalbimizin derinliklerinde. Lütfuyla kullarına verdiklerini düşünürüz. Şu an sahip olduklarımızın birçoğunu elde etmek için hiçbir şey sarf etmediğimiz halde onca nimeti veren, kalbe iman hakikatini bahşeden, kendini tanımayı ve kulluk şuurunu nasip eden Kâdir-i Mutlak’ı düşünürüz. Yarattıklarını ve yarattıkları içerisindeki yerimizi tefekkür edip, olduğumuz ve olmamız gereken durumların muhasebesini yaparız. Derken İsrafil (a.s.)’in sur’a üfürmesi misali kalkış anını bildiren Ezan-ı Muhammedî gelir kulaklarımıza. Yeni güne eskimeyen sözlerle başlarız ve diriliş sonrası din gününün sahibi olan Rabb’in huzuruna gidercesine namaza, huzura, kurtuluşa koşarız.

2- Öğle Vakti
Cenâb-ı Hakk’a kulluktan başka hiçbir amaç için yaratılmayan insanın fanî olan dünya ve dünya işleriyle ruhunun daraldığı, kurtulmak için bir ferah kapısı aradığı andır öğle vakti. Günlük işlerle boğulan insanın imdat beklediği, muhtaçlık ve acizlikten çok uzak olan yüce Zât’dan yardım dilendiği andır. İkame edeceği öğle namazıyla, ruhun masivalardan sıyrılıp huzur iklimine doğru yol alma ve dünya zindanından kurtulma anıdır.
İşte insan bir taraftan bütün bu sıkıntı ve darlıktan kurtulmak diğer taraftan da Rabbinin kendisine sabah vaktinden itibaren lütufta bulunduğu sayısız nimetlere şükretmek için okunan ezan ile birlikte koşar mescidlere. Kıldığı namaz ile ruhunu daralıp gönle keder bırakan dünya işlerinden sıyrılıp soluk alır, teneffüs yapar. Derste canı sıkılıp bir an önce dışarı çıkmayı arzulayan çocuk misali. Öte yandan Efendimizin ’şiddet-i hararet cehennemin bir kabarmasıdır.? (Buhari, Mevakıt 9?10, Ezan 18, Bedu’l-Halk 10; Müslim, mesacid 184; Ebu Davud, Salât 4; Tirmizî, Salât 119) fermanını buyurduğu öğle vakti güneşin hararetinin en yoğun hissedildiği anda bir an mahşerin dehşet ve hararetini düşünüp hiçbir gölgenin bulunmadığı o hak günde ateşin şiddetinden Hakk’ın en merhametli isim ve sıfatlarının gölgesinde ya da kâinatın iftihar tablosu Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) efendimizin Livaü’l-Hamd sancağ-ı şeriflerinin altına sığınma ferahlığında camiye ve namaza koşar. Cismaniyetini, fanî olan bu âlemde bırakıp ruhaniyetiyle bekâ âlemlerinde gezinmeye başlar. Ruhunu yüceltir. Özgürlüğüne koşar ve hayatı ruhundaki huzurla yaşar.

3- İkindi Vakti
Günün bitmeye Güneş’in batmaya meylettiği zamandır ikindi vakti. İyisiyle, kötüsüyle, kârıyla, zararıyla bir gün daha bitmek üzeredir. Bu nokta da insanda ömrünü bitmekte olan gün ile özdeşleştirip ömründe son demlerin geleceğini tahayyül eder. Bu manada ikindi vakti bize ihtiyarlığı hatırlatır. Birazdan batacak güneşle yeryüzündeki birçok şeyin silinip kaybolacağını bütün ağrı ve sızılarımız, saç ve sakalımızdaki aklarımızla nefsimizde fanî olduğumuzu ve sona yaklaştığımızı anımsarız. Ticarethanelerde yapılan günlük muhasebelere eşdeğer olarak biz de nefsimize ömrün muhasebesini yaparız. Hesaba çekeriz kendimizi, birileri bizi hesaba çekmeden. Mahkemeler kurarız gönlümüzde, eğriyi doğruyu öğrenir ona göre yollar çizer ve sonsuz yüce kudretin büyüklüğü önünde acizliğimizin tekrar tekrar farkına varırız. Arındırmak isteriz ruhumuzu faniliğin ve fanî olanların kirinden. Yine hesaba çekeriz kendimizi, bilir ve farkına varırız bütün hata ve günahlarımızın. Tam ümitsizliğe düşebileceğimiz anda yine ruhumuzu sükûnete erdirecek Ezan-ı Muhammedî’yi duyar içten içe bu fanî hayatı bakileştirme yolunu bulunduğumuzu bilir ve bu sevinç ile yine ferah kapısına, vuslat-ı hakka, mescide ve namaza koşarız.

4- Akşam Namazı
’Güneşin katlanıp dürüldüğünde, yıldızlar (kararıp) döküldüğünde, dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde? (Tekvir suresi, 81/1?3) hakikatine şahit oluruz akşam vakti. Akşam vakti günün nihayete erme vaktidir. Bu vakti yaşayan bizler de gün ile birlikte ayrı bir hale bürünürüz. Yirmi dört saatlik günün ölümü, bize kendi ölümümüzü, gündüzün gece olması da yine bize önce kabri akabinde de mahşer âlemini hatırlatır. Bir gün gelecek öleceğimizi bir kefen içine sarılıp el, ayak ve çenemiz bağlanarak bir kabre konulacağımızı, dünyada iken en ziyade sevdiğimiz insanların bizi kabre indireceğini ve yine üzerimize ilk toprakları onların atacağını yapabileceklerini yaptıktan sonra teker teker gidip bizi yerin metrelerce altında yapayalnız bırakacaklarını, sonra münker-nekir meleklerini, zor geçecek hesabı ve dünyevi yaşantımıza karşılık kabirdeki hayatımızı düşünürüz. Kaçınılmaz bir son olarak ölümün farkına varır ve gözlerimize şahit oluruz batan güneşi görerek. Geride kalan günün ve geçmekte olan ömrün muhasebesini yaparız. Aklımıza kim bilir bu benim son akşamımdır düşüncesini koyar gönülden Hakk’a yönelme arzusu duyarız.
Diğer taraftan akşam vakti güneşinin batmasıyla var edici bir güç tarafından sonradan yaratılan bütün her şeyin bir gün zevale ulaşacağını, batacağını, biteceğini yok olup gideceğini hatırlatır. İbrahim (a.s.) peygamberin ’?batanları sevmem.? (Enam suresi, 6/78) dediği gibi, İbrahimî bir tavırla tağut ve batıl hiç bir şeye pirim vermeyip batıla sırt çevirme anıdır. Akşam vakti kudreti sonsuz ve sınırsız olan Zat-ı Akdes (c.c.)’in kudret, azamet ve ihtişamının aşikâre belirdiği andır. Milyonlarca eşya ve nesne üzerine ışık ve ısı verebilen Güneş’in tam bir teslimiyetle yaratıcının emr-i ilâhisinde boyun büküş ve can-ı gönülden itaat ediş anıdır. Akşam vakti, batan, biten ve boşa giden şeylere kıymet ve değer verenlerin ah-u vahlarına aldanmayıp ’Ondan geldik, yine dönüşümüz onadır.? (Bakara suresi, 2/156) sırrıyla; semayı Hz. Bilal (r.a.) sevdasıyla inleten, kulluğa, rahata ve huzura davet eden ezana kulak verme ve yine Allah(c.c.)’ya yine namaza koşma anıdır. Akşam vakti batan ve bitenler karşısında batmadan ve bitmeden durarak, bakî olan Allah (c.c.)’ya yönelme ve teslimiyet anıdır. Çünkü Samet olan O’dur. Batanları yaratan O olduğu gibi batıranda O’dur. Zevale mahkûm ve mecbur olanları zevale mahkûm ve mecbur bırakan da yine O’dur. O, yarattıklarına ihtiyaçlarını bildiren ve buldurandır. Kullarını seven ve sevgisini kullarına lütfeden El-Vedûd’dur. Kalplerin kasvet ve masivalardan temizlenmesi için huzuruna çıkmalarına müsaade eden ve gönül kapılarını rahmetinden tarafa açandır. Kalplerden ve zihinlerden geçen bütün her şeyi bilendir.

5- Yatsı Vakti
Batan güneşin izlerinin ve kızıllığın kaybolmasıyla gecenin ve karanlığı yırtan yıldızların ortaya çıktığı andır. Geçip giden koca günden hiçbir eser kalmamıştır artık. Güne ait ne varsa dün olma yolunda birer birer kaybolup gitmişlerdir. Sermayeden eksilen bir günün hesabını tutar insan ve ömrün tükenişine şahit olur. Kaçınılmaz gerçek olan ölüme doğru yol almaya devam eder. Gecenin zifiri karanlığına kafa tutan yıldızlara bakarak kabrinde karanlıklar içerisinde yapayalnız kalmamak için dünyada yıldızlar edinmesi gerektiğini anlar. Tam böylesine gönlü kırık, hassasiyeti yıkık, var olan bütün duyguları alt üst olmuş aciz, fakir ve hakir kulun yapacağı tek şey umutsuzluğa yeni umut katmak, yüreğine serinlik sunmak, teselli dinlemek ve dilemek için okunan ezanla birlikte namaza, namazda Rabb’ine koşma, karanlık gecesini o nurla aydınlatma, kışına bahar havası serpme, geceyle zevale meyleden ömrünü yeni bir hayatın başlangıcı yapma ’Bu gün burada bitip tükendik; ama bu batış bir doğuşu müjdeliyor, öldüğümüz gibi tekrar dirileceğiz? anlayış ve şuurunu tüm benliğinde ve yüreğinde hissetme anıdır yatsı vakti.
Tekbir; Rabbin büyüklüğünü haykırmaktır zalim nefse. ’En büyük Sen’sin? demektir.
Kıyam; Nefse ve şeytana baş kaldırıştır. ’Yeter artık böyle gitmez? isyanını duyurmaktır dört bir yana.
Rükû; doğrulmaktır bütün çirkinliklerin karşısında. Dünya ve ahiret adına belini doğrultmaktır. Adam olmaktır.
Secde; Özgürlüğü yaşamaktır. Hakk’ın yüceliğini tazim ederek, ’Asıl zindan, Sen’siz geçen günlerimizdir? hakikatine ermektir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • semra selçuk

    Namazın önemini, güzeliğini cok güzel acıklamışsiniz.Yazanlardan ve ekliyenlerden ALLAH razı olsun

1 kişi yorum yazdı.