İmam-ı Câfer-i Sâdık’ın Menâkıbı
Halifenin kapıcısı ve veziri Rebî’ anlatıyor: Halife Mansur bir gün Câfer-i Sâdık’ı çağırttı ve ona şöyle dedi: ’Eğer ben seni öldürmezsem, Allah beni öldürsün. Sen, fitne çıkarıp müslümanların kanını dökmek istiyormuşsun!? dedi.
Câfer-i Sâdık yemin ederek: ’Ben böyle bir şey yapmadım ve yapmak da istemem! Eğer kulağınıza böyle bir şey geldiyse bir yalancının sözüdür. Allah korusun, dediğin şeyi yapamam. Yusuf (a.s)’a zulüm ettiler, affetti. Eyyüb (a.s) bir belaya müptela oldu, sabretti. Süleyman (a.s)’a çok şeyler verildiği halde, şükür etti. Bunlar Peygamberdir, senin nesebin de onlara gider!? buyurdu.
Mansur’un hoşuna gidip yukarı çıktılar. ’Bu sözü bana falan kişi söylemişti? dedi. O şahsı çağırdılar, ona; ’Sen bu sözü kendisinden mi işittin?? diye sordu.
O şahıs; ’Evet!? dedi.
’Yemin eder misin?? diye sorunca edeceğini söyledi ve:
’Kendisinden başkası ilâh olmayan, görünen ve görünmeyen her şeyi bilen Allah’a yemin ederim? dedi.
Câfer-i Sâdık halifeye: ’Bir de benim söylediğim şekilde yemin etsin!? dedi. Halife izin verdi.
Câfer-i Sâdık, o şahsa: ’Allah’ın kudret ve kuvvetinden çıkıp, kendi kudret ve kuvvetime sığınmış olayım ki, Câfer şöyle dedi ve şöyle, şöyle yaptı, diye yemin et!? dedi. O şahıs yemin edemeyince Mansur:
’Bunu ayağından çekip dışarı atınız!? dedi.
Rebi’ der ki: ’Câfer-i Sâdık, Halife Mansur’un yanına geldiği zaman dudaklarını oynatıyordu. Zaman geçtikçe Mansur’un gazabı söndü. Hatta Mansur, Câfer-i Sâdık’ı yanına çağırıp güler yüz bile gösterdi. Oradan ayrıldığımızda Câfer-i Sâdık’a;
’Halife sana çok kızmıştı, sen gelip dudağını oynattıkça onun kızgınlığı yavaş, yavaş sönüyordu. Hangi duayı okuyordun?? diye sordum.
’Dedem Hz. Hüseyin’in duasını okuyordum? buyurdu. Bu duayı ezberledim. Bana ne zaman bir musibet gelse bu duayı okur kurtulurdum...
* * *
Halife Mansur, kapıcısına;
’Câfer-i Sâdık bana geldiği zaman gözetle, benim yanıma gelmeden onu öldür!? diye emir vermişti.
Bir gün Câfer-i Sâdık, Mansur’un yanına geldi ve oturdu. Mansur kapıcıya haber gönderdi. Kapıcı, Câfer-i Sâdık, Mansur’ un yanında olduğunu gördü. Bir müddet sonra Câfer-i Sâdık Mansur’un yanından ayrıldı. Mansur tekrar kapıcıyı çağırdı.
’Sana ne emretmiştim?? dedi. Kapıcı yemin ederek;
’Câfer-i Sâdık’ı yalnız senin yanında otururken gördüm. Gelirken de giderken de görmedim.? dedi.
* * *
Mansur’un yakınlarından biri anlatıyor: ’Bir gün Mansur’un yanına gitmiştim. Onu düşünceli gördüm. ’Ya Emire’l-mü’minîn, neden düşüncelisin?? diye sordum.
’Hz. Ali’nin evladından çok kimseleri öldürdüm, fakat onların önderini bıraktım!? dedi.
’Bu önder kimdir?? diye sordum.
’Câfer b. Muhammed’dir? dedi.
’O ibadetle meşgul olan bir kişidir, dünyaya ehemmiyet vermez? dedim.
’Sen de onun halife olmasını istiyorsun, ama olmayacaktır. Ben en son bu gece kalbimi onunla meşgul etmekten kurtarmak istiyorum? dedi. Cellâdı çağırdı. Daha sonra da Câfer-i Sâdık’ı çağırdılar. Gelirken ben de yanına gittim. Dudaklarını oynatıyordu. Ne okuduğunu anlayamadım. Mansur’un sarayına baktım, dalgalı denizdeki gemi gibi sallanıyordu. Mansur’u gördüm; yalınayak başıkabak bütün azaları titreyerek Câfer-i Sâdık’ı karşıladı. Kolundan tutup, tahtının üzerine oturttu:
’Niçin geldiniz?? diye sordu. Câfer-i Sâdık:
’Beni çağırmışsınız, geldim? buyurdu. Mansur:
’Ne istiyorsanız emredin? dedi. Câfer-i Sâdık:
’Ben istemeyince beni çağırmayın, kendi isteğimle gelirim? buyurdular ve gittiler. Sonra Mansur yattı, gece yarısına kadar uyudu. Namazlarını kaçırdı, kalkınca kaza etti ve beni yanına çağırdı. Şöyle dedi:
’Câfer b. Muhammed (rh.a) geldiği zaman bir ejderha gördüm. Bir dudağı yerde bir dudağı gökte idi. Köşkümün damında bana; ’Eğer Câfer Sâdık’a dokunursan, seni ve sarayını yutarım’ dedi. Bundan sonra gördüğün gibi halim değişti? dedi.
’Bu sihirdir!? dedim.
’Yok, öyle deme, bu İsm-i A’zamın hususiyetlerindendir ki, Rasûlullah (s.a.s.)’a gelmiştir. Bu isimle her ne dilerse, dileği yerine gelirdi? dedi.
* * *
İbnü’l-Cevzi Sıfatu’s-Safve adlı kitabında Leys bin Sa’d’ın şöyle anlattığını yazıyor: ’Bir hac mevsiminde Mekke’de idim. İkindi namazını kılıp Ebî Kubeys dağına çıktım. Bir kişi dua ediyordu. ’Ya Rabbi? sözünü, nefesi kesilinceye kadar tekrarladı. Sonra ’Ya Rabbi hû? sözünü, nefesi kesilinceye kadar tekrarladı. Sonra ’Ya Rab, ya Allah, ya Rahim, ya Erhame’r-Rahimîn? sözlerini de aynı şekilde nefesi kesilinceye kadar tekrarladı. Yedi kere böyle yaptı. Sonra;
’Ya Rabbi, şu üzümden istiyorum ve elbiselerim de eskidi? dedi.
Henüz duası bitmemişti. Bir sepet üzüm ile iki takım elbise yanına geldi. Hâlbuki o zaman üzüm mevsimi de değildi. Üzümden yemek isteyince;
’Ben de bu üzümde ortağım!? dedim.
’Niçin?? diye sorunca;
’Sen dua ederken ben âmin diyordum? dedim.
’Peki, buraya gel!? dedi. Gittim, beraber yedik. Üzüm çekirdeksizdi ve öyle üzüm hiç yememiştim. Doyuncaya kadar yedim. Fakat sepetteki üzüm hiç eksilmedi. Sonra; ’Bu iki elbiseden hangisini istersen al? dedi.
’İhtiyacım yok? dedim.
’Yüzünü dön, bunları giyeyim? dedi.
Yüzümü döndürdüm. Birini izar, diğerini rida edindi. Eskileri de eline aldı, yürüdü. Ben de arkasından gittim. Sa’y olunan yere geldik. Birisi önüne çıktı: ’Ey Rasûlullah’ın oğlu, beni giydir ki Allah da seni elbiselendirsin? dedi. Bunun üzerine eski elbiseleri bu adama verdi. Arkasından yetişip;
’Bu elbiseleri sana veren kim idi?? diye sordum.
’Câfer-i Sâdık idi? dedi. Sonra her ne kadar kendisinden hadis-i şerif dinlemek için Câfer (rh.a)’i aradım ise de bulamadım.
* * *
Davud b. Ali b. Abdullah b. Abbas, İmam Câfer-i Sâdık’ın kölelerinden birini öldürmüş ve malını almıştı. İmam-ı Sadık (rh.a) Davud’un yanına gidip: ’Kölemi öldürdün ve malını gasp ettin. Sana bir beddua edersem görürsün!? buyurdu. Davud alay ederek:
’Beni dua ile mi korkutuyorsun!?? dedi.
Bunun üzerine Câfer-i Sâdık eve gelip bütün gece ibadet etti. Seher vakti Davud’a beddua ettiğini işittiler. Bir saat geçmeden Davud’u öldürdüler.
* * *
Ebu Basir anlatıyor:
’Medine’ye gitmiştim. Yanımda bir cariyem vardı. Onunla cem’ oldum. Hamama gitmek için dışarı çıktım. Bir grup kimseleri gördüm. İmam Câfer (rh.a)’i ziyarete gidiyorlardı. Ben de onlara katıldım. Gittik, içeri girdik. Bana bakarak: ’Ey Ebu Basir! Peygamber’in ve oğullarının huzuruna cünüp olarak girilmeyeceğini bilmiyor musun?? buyurdu.
’Sizi ziyaretten mahrum kalmayayım diye gelmiştim? dedim. Bir daha böyle yapmayacağıma tevbe edip dışarı çıktım.
* * *
Bir ravi anlatmıştır: ’Bir dostum vardı. Hanife Mansur onu hapis etmişti. Bir hac mevsiminde Arafat’ta ikindi namazından sonra İmam Câfer (rh.a)’i gördüm. Hapiste olan arkadaşımı sordu.
’Yine hapistedir? dedim. Hemen dua buyurdular.
Biraz sonra kendisi yemin ederek: ’Arkadaşını arife günü ikindi namazından sonra salıverdiler!? buyurdu.
* * *
Yine bir ravi anlatır: ’Bir palto satın almıştım. Kendime kefen olsun diye ölünceye kadar saklayayım diye düşünüyordum. Arafat’tan Müzdelife’ye indik. O paltoyu kaybettim. Çok üzüldüm. Sabahleyin Mina’ya geldiğimizde Hayf Mescidi’nde oturdum. Birisi geldi: ’Seni Câfer-i Sâdık çağırıyor? dedi.
Gittim, selâm verip oturdum.
’İstiyor musun sana bir palto vereyim, vefatından sonra sana kefen olur? buyurdu.
’İyi olur, zaten benim paltom da kaybolmuştu? dedim. Hizmetçisi bir palto getirdi. Aynen benimki gibi idi. ’Tut ve Allah Teâlâ’ya ısmarla? buyurdular.
* * *
Sohbetinde bulunanlardan birisi anlatıyor: ’Bir grup insan ile Câfer-i Sâdık’ın sohbetindeydik. Ben sordum ki:
’Allah Teâlâ İbrahim (a.s)’a Bakara suresi 256. âyet-i kerimesi ve sonrasında; ’Dört kuş al, onları iyice tanı, sonra onların her birini kesip parça, parça et. Her bir parçayı bir dağın üzerine koy. Sonra onları yanına çağır hepsi yanına gelecektir.? buyurdular. Buradaki kuşlar aynı cinsten mi idi yoksa çeşitli cinsten mi idiler??
’İster misiniz o kuşları aynen size göstereyim?? buyurdular.
’İsteriz!? dedik. ’Ey tavus!? buyurdular, bir tavus hazır oldu. Sonra ’Ey karga!? buyurdular, bir karga hazır oldu. Sonra ’Ey güvercin!? buyurdular, bir güvercini orada gördük. ’Ey doğan!? buyurdular. Bir doğan orada hazır oldu. Emir buyurdular, oradaki dört kuşun başları kesildi. Bir yere saklandı. Vücutları parçalanıp karıştırıldı. Sonra ’Ey tavus!? buyurdular. Tavusun eti kemiği tüyleri bir araya toplanıp başına yapıştı ve canlı oldu. Diğer kuşlar da aynı şekilde canlandılar.?
* * *
Bir şahıs Câfer-i Sâdık’a on bin akçe getirdi.
’Ben hacca gidiyorum, bu para ile bana bir ev alın, hacdan dönüşte o evde çoluk çocuğumla oturayım? dedi.
O şahıs hacdan dönüp İmam-ı Sâdık (rh.a)’ın huzuruna geldi. Câfer-i Sâdık, o şahsa: ’Sana cennette bir ev aldım. Komşularının birisi Rasûlullah (s.a.s.), ikincisi Hz. Ali (r.a), üçüncü ve dördüncüsü Hz. Hasan (r.a) ve Hz. Hüseyin (r.a) olacaktır. Bunun için sana senet de yazdım!? buyurdular. O şahıs bunları duyunca:
’Ben buna razı oldum!? dedi. Evine geldiğinde hastalandı.
’Ölürsem bu senedi kabrime koyun!? diye vasiyet etti. Vefat edince senedi kabrine koydular. Ertesi günü sabahleyin o senedi kabrin üzerinde buldular. Senedin arkasında; ’Câfer b. Muhammed (rh.a) vaad ettiği şeyde vefa eyledi yazılıydı.
Yararlanılan Kaynaklar:
1. Abdullah Farukî el-Müceddidî, Ehl-i Beyt ve On iki İmamlar, Fiav Yay. Ankara,1999, s. 337-348.
2. Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.3, s.192.
3. İbn-i Sa’d, Tabakât-ı İbn-i Sa’d, c.5, s.187.
4. İslâm Âlimleri Ansiklopedisi, c.2, s.145.
5. İslâm Tarihi Ansiklopedisi, c.3, s.139.
6. Muhammed Ebû Zehra, el-İmâmü’s-Sâdık.
7. Tabakât-ı Şa’rânî, c.1, s.111.
8. İmam Zehebî, Tezkiretü’l-Huffâz, c.1, s.166.
Seyyid İmam Câfer-i Sâdık (rh.a.) ? İı
Özlenen Rehber Dergisi 56. Sayı
Ehibeyt İmamları zaten Kur'an-ı Natık olup insanlar bunlarla imtihandan geçirildiler, elan da öyle.Kur'ana uymaktan kasıt, natıkı kuran olan imamlara uyunuz şeklinde anlaşılırsa işe yarar.Cümlesi nuru muhammedinin hamilleri idiler.Nübüvvetin velayeti onlarla devam etti.Nübüvvet kendini velayet nuru içinde ,Ehlibeyt İmamları üzerinden baki kılmıştır.Böylece nübüvvet ve velayet nurları imamlarda cem olunmuştur.Kısaca Rasülüllahın nuru Ehlibeyt imamları ile taşınmıştır.Ebu Hanife işi farkettiği zaman , Caferi sadık olmasaydı, Ebu Hanife helak olurdu , sözünü işte bu gerçeği bir parça olsun farkedebilince söylemiştir.İşte Ehlibeyt imamları ,mezhep imamlarını da kurtarmak durumunda olmuşlardır.İbret alınacak durum.Allah ,cümlemizi, ehlibeyt imamlarının sevgi ve merhametinden mahrum bırakmasın.Onların hatırı için yeryüzü huzura kavuşa.