KURBANLARIMIZIN NE KADARI BİZİM?
عَنْ عَائِشَةَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهَا أَنَّهُمْ ذَبَحُوا شَاةً، فَقَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ:
« مَا بَقِىَ مِنْهَا؟ » قَالَتْ: مَا بَقِىَ مِنْهَا إِلَّا كَتِفُهَا. قَالَ: « بَقِىَ كُلُّهَا غَيْرَ كَتِفِهَا »
Âişe (r.anhâ)’dan rivayet edildiğine göre, Rasûl-i Ekrem’in ailesi bir koyun kesmişlerdi. Peygamber (s.a.v) Efendimiz bir ara:
- “Ondan geriye ne kaldı?” diye sordu. Hz. Âişe:
- “Sadece bir kürek kemiği kaldı.” cevabını verdi.
Bunun üzerine Hz. Peygamber:
- “(Desene) bir kürek kemiği hariç, hepsi duruyor!” buyurdu.
(Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme 35)
İnsanlar Cenâb-ı Hakk’a itaat ve ibadet ettikleri sürece değerlidirler. İbadet ve itaatler Rabbimiz’in bizlere bildirdiği ve Habîbi’nin hayatında örnek bir şekilde yaşadığı gibi olmalıdır.
Kurban ibadeti de Müslümanların yapması gereken ibadetlerden biridir. Özellikle de hac ibadeti ile iç içe girmiş olması da bu ibadetin Allah katında ne kadar kıymetli olduğunu gösterir. Arafat’ta Rabbimiz’e el açıp ilticada bulunmak, eksikliklerinden, hatalarından tevbe ederek rızasına uygun bir hayatı yaşama konusunda gayret edeceğine dair söz vermek ve Rabbimiz’in de kendisine yönelen, tevbe eden o kullarını affettiğini ilan etmesi ne kadar büyük şeydir. Bu nimet karşılığında ne yapılabilir ki; itaat ve ibadet...
Rabbimiz, nurlu yolunu öğretmek için nurlu Peygamberi’ni bizlere göndermiş, yarattığı bütün canlıları da insanların emrine vermiştir. İnsana düşen görev de Rabb’ine (c.c) ve gönderilen Peygamberlerine itaat etmeleridir. İşte bu itaatin neticesi olarak Hz. İsmail (a.s) Hz. İbrahim (a.s)’ın önünde teslim olmuştur. Her kul İsmail (a.s) gibi canını verme pahasına da olsa Rabbi’nin gönderdiği Peygamberlerine teslim olabilirse, canını feda etmesinin karşılığında can bulacaktır. Buradaki can feda edebilme, can almak değil, teslim olabilmektir. Kurban ibadeti de bu teslimiyetlerden biridir.
Bu yazımızda konumuz, kurban ibadetinin fıkhî yönden özelliklerini açıklamak değil, “Kurbanlarımızın ne kadarı bizim?” sorusunun cevabını bulmak olacaktır.
Öncelikle şunu ifade etmek lazımdır ki, Yüce Allah’ın (c.c) amellerimizin hiçbirine ihtiyacı yoktur. Bu amelleri yapmamız kendi faydamızadır. İşte bundan dolayı yapılan ameller yine kendimiz içindir sonuçta. Amellerimizin bize fayda vermesi de samimiyete ve ihlâsa bağlıdır. Yaptığımız amel Rabbimiz’in katında ne kadar değer kazanırsa, biz de o kadar değer kazanırız. Kurban ibadeti de kul ile Rabbi arasında ve kul ile kul arasında bu bağı kuruyor ve bağların kuvvetlenmesine vesile oluyor. Cenâb-ı Hakk Âdem (a.s)’ın oğullarından kurban kesmelerini istemişti. Habil, malının en güzelini, Kabil de en cılızını Rabbi’ne sunmuştu. Allah (c.c) da sadece samimiyetle yapabileceğinin en güzelini yapan Habil’in kurbanını kabul etmişti. Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır. Allah’a sadece sizin takvanız (ihlâs ve samimiyetiniz) ulaşır.” (el-Hac, 22/37)
Kimi insanlara göre kurban akıtılan kandan ve dağıtılan etten ibarettir. Allah Teâlâ kurbanın ne etine, ne de kanına bakar. Hakk katında önemli olan, hayvanın sırf Allah rızası için kesilmesidir. Kurban edilen hayvan Allah rızası için kesilmiyorsa, o kurbanın hiçbir değeri yoktur. Cenâb-ı Hakk’ın değer verdiği, karşılığında mükâfat yazdığı şey insanın ihlâsı, iyi niyeti ve samimiyetidir. İşte Habil, İbrahim (a.s) ve İsmail (a.s) bunun mükâfatını almıştır. Bizi Allah’ın emrini tutup ona karşı saygılı olmaya ve ihlâs ile Allah’a yaklaşmaya davet eden takvadır ki, Allah katında makbul olan da odur. Kuşkusuz kan ve et yüce Allah’a ulaşmaz. Kalplerde yer eden Allah korkusu (takva duygusu) ve kalplerin yönelişleri O’na ulaşır.
Bunun yanında etinin de Allah rızası için dağıtılması kurban ibadetinin mükâfatının artmasına vesile olur. Hz. Âişe validemizden gelen rivayet bize bunu gösteriyor. Bu hadîs-i şerifte Rasûl-i Ekrem Efendimiz, Allah rızası için kestikleri bir koyundan, ne kadarının dağıtıldığını öğrenmek istemiş, kendisi gibi cömert olan hanımlarının, koyunun kürek kemiği dışında tamamını dağıttıklarını haber aldığında da, son derece yüksek, özlü, güzel ve anlamlı bir tespit ve açıklamada bulunmuş ve, “Desene, bir kürek kemiği (veya butu) hariç, hepsi duruyor.” buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz’in bu cevabı, insanlara iyilik olsun diye verilen ve dağıtılan hiçbir şeyin kayıp olmadığını, onun, veren adına kaydedildiğini, aslında infak edilmeyen malın elden çıkmış sayılması gerektiğini çok güzel bir ifade ile ortaya koymaktadır. “Ne infak ederseniz o sizin lehinizedir.” (bk. El-Bakara, 2/272), “İnfak ettiğinizin karşılığını Allah verir.” (Sebe’, 34/39), “İyiliğin karşılığı ancak iyiliktir.” (er-Rahmân, 55/60) âyet-i kerimeleri ile “Ey âdemoğlu! (Allah için) infak et ki, sana da infak olunsun!” (Buhârî, Tevhid 35) kudsî hadisi, Allah rızası için yapılacak hiçbir iyiliğin karşılıksız kalmayacağını ifade etmektedir.
Bunun karşılığı Allah Rasûlü (s.a.v)’in, ’Kişi, Allah katında, Kurban bayramında kurban kesmekten daha sevimli bir amel işlememiştir. Zira o kurban kıyamet gününde, boynuzları, kılları, tırnakları ile gelecektir. Kurbandan akan kanın damlası yere düşmeden, Allah katındaki bir mekâna düşer. Gönülleriniz, kurban kesmeniz sebebiyle hoş olsun.’ hadisidir. (Tirmizî)
Kestikten sonra, kurbanın etini dağıtmak müstehaptır. Keffaret ve ne¬zir (adak) kurbanlarından başka, bütün kurbanların, bu arada vacip olan kurbanın da etinden, sahibinin ve aile efradının yemesi helâldir. Kurban ke¬sen veya kestiren, kurbanının etinden yer ve yedirir. Yedirdiği kimsenin fa¬kir olması şart değildir; fakat fakirlere dağıtılması daha iyidir. Kurbanın eti bir müddet saklanabilir. Uygun olanı en az üçte birini sadaka olarak dağıtmaktır. Eğer kurban sahibi orta halli, çoluk çocuğu fazla ise, onların yemesi için et bırak¬ması menduptur. Eti dağıtmadaki mendup olan ölçü; eti üçe ayırmaktır. Bir bölümünü evde bırakıp bir bölümünü fakirlere ve diğer bölümünü de dost, akraba ve komşulara dağıtmak müstehaptır.
İşte kurban kesmek, kesilen bu kurbanın etinden de yine akraba, eş, dost ve bütün Mü’minlere ikram etmek ve dağıtmak bize, bu ibadetimizin samimiyet ve ihlâsımız oranında mükâfatının ve rıza-i ilâhî olarak faydasının geri döneceğini bilmek “Kurbanlarımızın ne kadarı bizim?” sorusunun cevabını oluşturmaktadır.
Kurbanlarımızın Ne Kadarı Bizim?
Özlenen Rehber Dergisi 46. Sayı
KURBAN...KURBAN...KURBAN. İBRAHİM(A.S)DIR PİRİM. TESLİMDİR İSMAİL'İM . RAM OLDU (A.S)İBRAHİM.. RAHMAN' DIR OL RAHİM(C.C) NİYET Mİ İŞTE (AS)İBRAHİM KURBAN MI İŞTE İSMAİL'İM SÜNNET Mİ İŞTE PEYGAMBERİM YOL MU İŞTE REHBER' İM SALAT VE SELAM HANİF DİN ÜZRİNE OLAN RASULULLAH (AS) ÜZERİNE OLSUN.AMİN