bir Mürşid Olarak Abdülkâdir Geylânî (k.s.)
Abdülkâdir Geylânî hazretleri heybetli bir zat idi. Az konuşur, çok sükût eder, konuştuğunda gayet câzip, açık ve net konuşurdu. Şahsı için kızmazdı; ancak ’din’ hususunda asla taviz vermezdi. Misafirsiz gece geçirmezdi. Zayıflara yardım eder, fakirleri doyururdu. İsteyeni geri çevirmez, iki elbisesi varsa, mutlaka birini isteyene verirdi. Yanında oturanlarda; ’Ondan daha kerim ve lütufkâr kimse olamaz’ kanaati hâkim olurdu. Sevdiklerinden biri gurbete çıksa, ondan haber sorar, sevgi ve alâkasını muhafaza ederdi. Kendisine kötü davrananları affederdi. Kötülüklere dalmış çok kimse, hırsız ve eşkıya onun vasıtasıyla tevbe etti. Köleleri satın alıp, azat ederdi. Verdiği sözü tutar, kimseye karşı kötülük düşünmezdi. Ambarında helâlden kazandığı buğday bulunurdu. Kendisine hediye gelse, yanındakilere dağıtır, bir kısmını da, kendisine ayırırdı. Hediyeye, mutlaka karşılık verirdi.
Dervişlerin nafakasını satın almak için, vazifelinin, bir başka işi olsa yahut hastalansa, kendisi çarşıya çıkar, ceddi Rasûlullah Efendimize (s.a.s) uyarak, ev için lüzumlu şeyleri satın alırdı. Bir toplulukla yolculukta olsa ve bir yerde konaklasalar, kendi eliyle, el değirmeninde buğday öğütür, hamur yapar, ekmek pişirir, hepsine taksim ederdi. Kendini ziyarete gelenlere saygı gösterir, tevazu ederdi. Çok günler, et ve yağ yemezdi.
Sıkıntısı ve dileği olanlar onu vesile ederek Allah’a duâ ettiklerinde dileklerine kavuşurlardı. Buyururdu ki: ’Sıkıntıda olan bir kimse beni vesile edip Allah’a yalvarsa derhâl sıkıntısı gider. Şiddet anında her kim benim ismimi ansa derhâl rahata kavuşur. Abdülkâdir Geylânî’nin yüzü suyu hürmetine diyerek, her kim Allah’tan dilekte bulunursa, derhâl işi görülür.’
Müridlerinin, tevbesiz vefat etmemeleri için şöyle dua ederdi: ’Allah’ım! Ceddim, Habîbin Muhammed (s.a.s) ve kullarından takvaya erenlerin hatırı için, hiç bir mürîdimin ruhunu tevbesiz alma!”
Bir defasında; ’İyi müridlerin hâli malum, ya kötülerinki ne olacak?’ diye sorduklarında; ’İyi olanlar kendilerini bize adamışlardır. Kötülere gelince; biz de kendimizi onları kurtarmak için adadık’ buyurdular.
Bir kere de; ’Bana gözün alabileceği kadar bir kitap verildi. Onda kıyamete kadar müritlerimin isimlerini gördüm’ buyurmuştur.
Cinler de kendisinden çekinir, itaat edip sözünü dinlerlerdi. Ebû Saîd Abdullah bin Ahmed isminde birinin kızına cinler musallat olmuştu. Hâlini, Seyyid Abdülkâdir Geylânî’ye arz etti. O da; ’Falanca yere git. Oraya cinlerin reisi uğrayacak. Ona benim gönderdiğimi söylersin, halini anlatırsın. O sana yardımcı olur’ buyurdu. Halk sıkıntıları olunca ona gelirdi.
Duası makbul idi. Bağdat halkından biri ona gelerek; ’Babamı rüyada azap içerisinde gördüm. Bana Şeyh Abdülkâdir’e git, bana dua etsin. Belki Allah beni azaptan kurtarır’ dedi. Bunun için sana geldim. Babama dua ediverin de azaptan kurtulsun’ dedi. Abdülkâdir Geylânî (k.s.) sükût buyurdu. Bir şey söylemedi. O şahıs ikinci gece babasını rüyasında yeşil bir cübbe içerisinde neşeli neşeli görünce hayret edip; ’Baba, dün azap içindeydin, bugün ise neşelisin. Sebebi nedir?’ diye sordu. Babası; ’Şeyh Abdülkâdir bana dua etti. Allah onun duası hürmetine beni azaptan kurtardı.” dedi.
Onu gören tesiri altında kalır, mübarek biri olduğunu hisseder, kalbi katı ise, yumuşardı. Cuma günleri camiye giderken, halk onu görmek için sokakları doldururdu. Kendisi hakkında kötülük düşünene merhamet eder, onun iyiliğini isterdi.
Meclisi müslüman olmak için gelenlerden boşalmazdı. Müslüman olan bir rahip şöyle anlatır: ’Ben Yemenliyim. İçimden Müslüman olmak geldi. Bunun için Yemen’deki İslâm âlimlerinden birine müracaat etmek istedim. Böyle düşünürken, uyuya kaldım. Rüyamda Hz. Îsâ (a.s)’ı gördüm. Bana; ’Irak’a git, orada Abdülkâdir isminde biri var, onun huzurunda Müslüman ol. Çünkü o zamanındaki âlimlerin en büyüğüdür’ buyurdu. Yine on üç kişilik bir Hıristiyan cemaati Müslüman olmayı kararlaştırdılar. Kimin yanında Müslüman olacaklarını düşünürlerken sahibini görmedikleri bir ses; ’Bağdat’a gidin. Abdülkâdir Geylânî ismindeki zatın huzurunda Müslüman olun. Onun bereketiyle kalbinizde öyle bir îman nuru parlar ki, başkasının yanında böyle olmaz’ diyordu.
Ramazan-ı şerifte bir gün, ayrı ayrı yetmiş kişi, birbirinden habersiz, Gavsu’l-A’zam’ı iftara davet etti. Her biri kendi evini şereflendirmek, bereketlendirmek istiyordu. Her birinin davetini kabul etti, aynı anda davet edenlerin evlerinde iftarda bulundu, onlarla birlikte yemek yedi. Bu haber, bu büyük ve havsalaya sığmaz keramet, bir anda Bağdat’a yayıldı. Huzurunda hizmet eden hizmetçilerden biri, Gavsu’l-Â’zam o akşam tekkesinden çıkmadığı, iftarı burada yaptığı hâlde, o kimselerin evlerine girip, onlarla yemek yemesi ve bu yemeğin aynı anda olması nasıl olur? diye düşündüğü zaman, Gavsu’l-Â’zam, o hizmetçisine dönerek; ’Onlar doğru söylüyorlar, her birinin dâvetinde bulundum, ayrı ayrı, fakat aynı zamanda her birinin evlerinde yemek yedim’ buyurdu.
Bir gün bir cemaatle terasta durup, Buhara tarafına dönerek, güzel bir koku aldı ve ’Benim vefatımdan yüz elli yedi sene sonra, dünyaya Muhammedî meşrep birisi gelir, ismi Bahâeddîn Muhammed Nakşbendî’dir. Bana mahsus nimetlere kavuşur’ buyurdu ve dediği gibi oldu.
Allah ona eşyanın aslını, neden meydana geldiğini gösterirdi. Bir gün devlet ileri gelenlerinden birisi huzuruna gelmişti. Tesirli nasihatlerini dinledikten sonra memnuniyetinden on kese altını ortaya koyup, bunlar senindir’ dedi. Abdülkâdir Geylânî hazretleri almak istemedi. Çok ısrar edince, içinden ikisini aldı ve sıktı. Elinin altından kan akmaya başladı. O şahsa; ’Bunları bana getirmekten hiç mi hayâ etmedin?’ dedi. Onları helalden kazanmadığını göstermiş oldu.
Her zaman gizli açık kerametleri görülürdü. Abdülkâdir Geylânî (k.s.) buyururdu ki: ’Kerametler ancak bir hayır, hikmet için gösterilir. Kerametini gizlemeyen dünyaya düşkündür. Bana talebe olan yahut evladımdan ve halifelerime bağlı olup, keramet derecesine ulaşıp, maksatsız keramet izhar edenin yüzü iki dünyada kara olur.’
* * *
Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin insanları gafletten uyaran, kendilerine gelmesine vesile olan pek çok sözü vardır. Bunlardan bazıları şunlardır:
’İnsanlara rehberlik eden kimsede şu hasletler bulunmazsa, o rehberlik yapamaz: Kusurları örtücü ve bağışlayıcı olması, şefkatli ve yumuşak olması, doğru sözlü ve iyilik yapıcı olması, iyiliği emredip, kötülüklerden men edici olması, misafirperver ve geceleri insanlar uyurken ibadet edici olması, âlim ve cesur olması.’
’Şükrün esası, nimetin sahibini bilmek, bunu kalp ile itiraf etmek ve dille söylemektir.’
’Âlimlere tâbi olunuz; bid’at yoluna sapmayınız. Sabrediniz, sızlanmayınız. Sabit kalınız, ayrılıp dağılmayınız. Bekleyiniz, ümit kesmeyiniz. Özünüzü günahtan temizleyiniz, kirletmeyiniz. Hele Rabbinizin kapısından hiç ayrılmayınız.’
’Kalb dünya arzularından birine bağlı kaldığı ve geçici lezzetlerden birinin peşine takılıp gittiği müddetçe, imkânı yok âhireti sevmiş olamaz.’
’Mü’min, insanlara karşı yüzünden sevinçli olduğunu gösterir; fakat kendi mahzundur. Rasûlullah Efendimiz (s.a.s); ’Mü’minin sevinci yüzündedir. Hâlbuki kalbi mahzundur’ buyurmaktadır. Mü’minin tefekkürü, düşünmesi, ağlaması çok, gülmesi azdır. Tebessümü ile kalbindeki hüznü gizler. Dışarıda geçimini temin etmekle uğraşıyor görünür, kalbi Rabbini anmakla meşguldür. Çoluk çocuğu ile uğraşıyor görünür, kalbi Rabbi iledir.’
’İnsanlara gösteriş için amel yapıp, sonra da bunu Allah’ın kabul etmesini istemek yakışır mı? Hırsı, şımarıklığı, azgınlığı ve dünyaya düşkünlüğü bırak. Sevincini ve neşeni biraz azalt. Biraz hüzünlü ol. Rasûlullah Efendimiz başkasının kalbini ferahlandırmak için tebessüm buyururlardı.’
Öncelikle yapılması lâzım olan şeyler hususunda şöyle buyururdu:
’Mü’minin, en önce farzları yapması lâzımdır. Farzları bitirdikten sonra, vacip ve sünnetleri yapar. Ondan sonra, nafilelerle meşgul olur. ’
Kötü arkadaşlardan uzak olmayı tavsiye ederdi:
’Kötü arkadaşları terk et. Onlara sevgi duyma, sâlihleri sev. Yakının bile olsa, kötü arkadaştan uzak dur. Uzak bile olsa, iyi arkadaşlarla beraber ol. Kimi seversen, seninle onun arasında bir yakınlık hâsıl olur. Bu bakımdan, sevgi beslediğin kimsenin kim olduğuna iyi bak. Ey oğul! Kötü kimselerle düşüp kalkman, seni, iyi kimseler hakkında kötü zanna düşürür. Allah’ın kitabının ve Rasûlü’nün sünnet-i seniyyesinin gölgeleri altında yürü, felâh bulur kurtuluşa erersin.’
“Ey oğul! Senin düşüncen, yiyecek, içecek, giyecek ve dünya lezzetleri olmasın. Bütün bunlar, nefsin ve insan tabiatının istediği şeylerdir. Kalbin düşüncesi nerede, nefsin ve tabiatın istekleri nerede? Kalbin düşüncesi Allah’tır. Senin düşüncen, Rabbin ve O’nun katında bulunan nimetler olmalıdır. Dünyadan ne terk edersen, mutlaka bunun karşılığında âhirette ondan daha hayırlısı vardır. Ömründe sadece şu içerisinde bulunduğun günün kaldığını farz et de âhiret için hazırlık yap.’
Faydasız şeyleri bırakmak hususunda ise:
’Ey zavallı! Sana fayda vermeyen şeyler hakkında konuşmayı bırak. Dünya ve âhirette sana fayda verecek işlerle uğraş. Boş işlerle uğraşmayı bırak. Kalbinden dünya düşüncelerini çıkar. Çünkü yakında dünyadan alınacak, âhirete götürüleceksin. Dünyada rahat ve hoş bir hayat arama.’
Dua hakkında:
’Allah’tan dünya ve âhiretin hayırlarını iste. Sakın; ’Ben istiyorum; fakat Allah vermiyor, ben de bundan sonra istemeyeceğim.’ deme. Duaya devam et. Eğer istediğin şey ezelde senin için takdir edilmiş ise, Allah’dan istedikten sonra, Allah onu sana gönderir. Eğer istediğin o rızk ezelde senin için takdir edilmemiş ise, Allah seni o şeye muhtaç kılmaz ve kendinden gelenlere rıza gösterme nimetini ihsan eder. Eğer Allah senin için fakirlik ve hastalık dilemiş ise, sen de Allah’a fakirlikten ve hastalıktan kurtulman için yalvarırsın. O zaman Allah sana razı ve memnun olacağın bir hâl verir. Eğer, ezelde borçlu olmak takdir edilmişse ve sen de borçtan kurtulmak için dua edersen, Allah alacaklıyı sana kötü muamele etme hâlinden vazgeçirir. Hatta borcundan azaltma veya hepsini bağışlama hâline çevirir. Eğer dünyada borçlu halden kurtarmazsa buna karşılık sana bol sevap verir.
Âhiret işlerini önce yapmak hususunda:
’Âhireti sermayen, dünyayı bu sermayenin kazancı yap. Zamanını, önce âhireti elde etmek için sarf et. Geri kalan vaktini, geçimini temin için harca. Sakın dünyanı sermaye, âhiretini onun kârı şeklinde yapma. Böyle yaparsan, dünyadan artan zamanını âhiretin için sarf edersin. Bu zaman zarfında namazlarını kılmaya çalışırsın; fakat çabucak kılayım diye, rükünlerine riayet etmezsin. Sonra dünya işlerinden dolayı yorulur ve bitkin düşersin. Geceleri namaz kılmaya fırsat bulamazsın. Yorgunluktan ölü gibi yatar, gündüz de faydasız olursun. Nefsine, hevâ ve isteğine hatta şeytana tâbi olursun. Âhiretini dünyaya karşılık satarsın. Nefsinin kölesi ve onun bineği olursun. Hâlbuki sen, nefsine binmek, onu yalanlayıp tekzip etmek ve selâmet yoluna sokmakla emrolunmuşsun. Bunlar âhiret yolu, Rabbine tâat yoludur. Sen, nefsinden gelen istekleri kabul etmekle, kendine zulmettin. İsteklerinde, lezzetlerinde, hevâsında ona uydun. Sonunda dünya ve âhiretin hayırlısını kaçırdın. Dünya ve âhiretini zarara soktun. Böyle olursa, Kıyamet günü din ve dünya bakımından insanların en müflisi ve en zararlısı olursun. Nefsine uymakla, dünyadan fazla bir şeye ulaşamadın. Eğer nefsini âhiret yoluna çekseydin, âhiretini esas ve sermaye kabul etseydin, dünya ve âhiretini kazanırdın. Nefsin kötülüklerinden korunur, iyilerden olurdun. Eğer dünyaya rağbet etmeyerek, kötülüklerden uzak kalarak Allah’a itaat edersen, Allah’ın has kullarından olursun.’
Yapılan nasihati kabul etmek hakkında:
’Kardeşinin sana yaptığı nasihati kabul et. Ona muhalefet etme. Çünkü o, senin kendinde göremediğin şeyleri görür. Bunun için Rasûlullah (s.a.s); ’Mü’min, müminin aynasıdır’ buyurmuştur. Mü’min, din kardeşine yapmış olduğu nasihatlerde samimîdir. Onun göremediği şeyleri bildirir. Ona, iyilikler ve kötülükler arasındaki farkı gösterir. Ona, lehinde veya aleyhinde olan şeyleri anlatır.’
Acele etmemek hususunda:
’Acele etme. Acele eden ya hata yapar veya hatalı duruma yakın olur. Ağır ve temkinli hareket eden, o işte ya isabet kaydeder veya isabet etmeye yaklaşır. Acele şeytandandır. Ağır ve temkinli hareket etmek Allah’tandır. Umumiyetle aceleye sebep, dünyalık toplama hırsıdır. Kanaat sahibi ol. Kanaat bitmeyen bir hazinedir.’
Gaflet hakkında:
’Allah’tan hakkıyla hayâ ediniz. Gaflette olmayınız. Zamanınız, zayi olup gidiyor. Hâlbuki siz, yiyemeyeceğiniz şeyleri toplamak, ulaşamayacağınız şeylerin peşinde koşmak, oturamayacağınız binaları kurmakla meşgul oluyorsunuz. Bütün bunlar size, Rabbinizin huzurunda hesap vermek için duracağınızı unutturuyor. Hâlbuki Allah’ı anmak, âriflerin kalplerinde yerleşir. Onların kalplerini kuşatır. Onlara, Allah’ı hatırlamaya mâni olan her şeyi unutturur.’
Allah için yapılmayan işler hakkında:
’Senin dilin güzel ve tatlı; yüzün ise kötülüklerden kurtulmuş gibi gülüyor, ya kalbinin hâli nasıl? Cemaat içinde iyi görünüyorsun, ya yalnız iken, yanında kimse yok iken nasılsın? Göründüğün gibi değilsin. Sen namaz kıldığın, oruç tuttuğun, hayır işleri yaptığın zaman, eğer bunları sırf Allah’ın rızasını gözeterek yapmazsan, nifak üzere ve Allah’tan uzak olacağını bilmiyor musun? Şimdi Allah için yapmadığın bütün işlerin, bütün sözlerin, âdî ve bayağı niyetlerin için tevbe et.
İnsanlara gösteriş için, onların rızalarını almak için amel yapıp, sonra da bunu Allah’ın kabul etmesini istemek yakışır mı? Hırsı, şımarıklığı, azgınlığı ve dünyaya düşkünlüğü bırak. Sevincini ve neşeni biraz azalt. Biraz hüzünlü ol. Çünkü sen, hüzün evinde ve dünya hapishanesindesin. Rasûlullah daima tefekkür ederdi. Sevinçleri az, hüzünleri çoktu. Az gülerdi. Sadece başkasının kalbini ferahlandırmak için tebessüm buyururlardı.’
Sabır ve tahammüllerin karşılıksız kalmayacağına dair:
’Halinizden şikâyette bulunmayın. Sabredin, feryat etmeyin. Doğruluk üzere devam edin. İsteyin, istemekte bıkkınlık göstermeyin. İçinde bulunduğunuz istenmeyen hallerden dolayı ümitsizliğe düşmeyin. Daima ümitli olun. Birbirinize düşman değil, kardeş olun. Birbirinize buğz etmeyin. Allah rızası için yapılan sabırlar ve tahammüller asla karşılıksız kalmaz. Onun için bir an olsun sabrediniz, mutlaka, senelerce bu sabrın mükâfatını görürsünüz. Ömrü boyunca kahraman lakabıyla meşhur olan, bu lakabı, bir anlık cesareti neticesinde kazanmıştır. Allah Kur’ân-ı Kerîm’de meâlen; ’Şüphesiz ki, Allah sabredenlerle beraberdir’ buyuruyor. (el-Bakara, 2/153.)
Hayatı fırsat bilmeye dair:
’Hayatta olduğunuz müddetçe, ömrü fırsat biliniz. Bir müddet sonra hayat kapısı kapanacak, bu dünyadan ayrılacaksınız. Gücünüz yettiği müddetçe hayırlı işler yapmayı ganimet biliniz. Tevbe kapısı açıkken ve elinizde bu imkân varken bunu fırsat biliniz. Tevbe ediniz. Dua etmeye imkânınız varken, dua ediniz. Salih kimselerle beraber olmayı fırsat biliniz.’
Kabir ziyaretine dair:
’Kabirleri ziyaret ediniz. Salih kimseleri de ziyaret ediniz. Hayırlı işler yapınız. Böyle yaparsanız, her şeyiniz düzelir.’
Günahlardan sakınmak hususunda:
’Mü’min kimse küçük günahları da büyük görür. Rasûlullah Efendimiz (s.a.s.); ‘Mü’min kimse, günahını dağ gibi görüp, kendi üzerine düşeceğinden korkar. Münafık ise, günahını burnu üzerine konan ve hemen uçan sinek gibi görür’ buyurdu.”
Yararlanılan Kaynaklar
1. Menâkıb-i Şeyh Abdülkâdir-i Geylânî (Mûsâ bin Yünûnî).
2. Behcetü’l-Esrâr (Ali bin Yûsuf).
3. Kalâidü’l-Cevâhir fî Menâkıb-i Şeyh Abdülkâdir-i Geylânî.
4. Tefricü’l-Hâtır fî Menâkıb-i Şeyh Abdülkâdir.
5. Tenşîtü’l-Hâtır fî Menâkıb-i Gavsü’l-Â’zam.
6. Câmiu Kerâmâti’l-Evliyâ; c.2, s.89.
7. Tabakâtü’l-Kübrâ (Şa’rânî); c.1, s.126.
8. Zeyl-i Tabakât-ı Hanâbile; c.1, s.290.
9. Nefehâtü’l-Üns.
10. Şezerâtü’z-Zeheb; c.1, s.198.
11. Hadîkat-ül-Evliyâ; 2’nci kısım, s.32.
12. El-A’lâm; c.1, s.17.
13. Mir’âtü’l-Haremeyn; c.3, s.139.
14. Nûrü’l-Ebsâr; s.224.
15. El-Bidâye ve’n-Nihâye; c.12, s.52.
16. Fevâtü’l-Vefeyât; c.2, s.2.
17. Ahbârü’l-Ahyâr.
18. Tabakâtü’l-Evliyâ; s.246.
19. Mu’cemü’l-Müellifîn; c.5, s.307.
20. Sefînetü’l-Evliyâ; c.1, s.58.
Gavsu'l-âzam İmâm-ı Sakaleyn Hz. Şah Abdulkâdir Geylânî (k.s.) - III
Özlenen Rehber Dergisi 46. Sayı
Allah razı olsun Çok değerli yazılarınız var.Bu yazınızdan da çok istifade ettim.Allaha emanet olun.
allah razı olsun çok güzel bir yazı koymuşsunuz.böyle güzel ve mübarek insanların yüzü suyu hürmetine rabbim bizleride affeder inşallah.selametle kalın.