Ayşe teyze nazlı nazlı büyüttüğü çocuklarını bir bir evlendirmiş, oğlu Ahmet’e kız bakmaya hazırlanıyordu. Ayşe teyzenin yaşı ilerlemiş, eşini geçen yıl kaybetmişti. Hayat tecrübesi oldukça fazlaydı. Varlık, yokluk, hastalık, ölüm derken tüm imtihanları görmüştü. Nihayetinde oğluna yakışan bir kız bulmuştu. Betül genç, güzel, ahlâklı bir ev kızıydı. Ayşe teyze oğlunu evlendirdikten sonra birlikte yaşamaya karar verdi.
Geçen zaman içinde Betül’ün 2 çocuğu olmuştu. Ayşe teyzenin tecrübeleriyle çocuklar ve ev, bir düzen, intizam içindeydi. Ev hali, muhakkak ufak tefek pürüzler, aksilikler olacaktı. Her şeye rağmen Betül gelin biliyordu ki, eşini dünyaya getiren de bir anaydı ve biliyordu ki eşinin annesi kendi annesinin yerinde olmalıydı. Cenâb-ı Hakk’ın rızasını kazanmak öyle kolay da olamazdı, Cennet annelerin ayağı altında, diye düşünüyordu.
Kaynanalarını kötüleyen gelinlere de şöyle söylerdi:
- Kendinize yapılmasını istemediğiniz bir hareketi karşınızdakine de yapmayın.
- Eşinize gösterdiğiniz sevgi ve saygıyı onu yetiştiren annesine de gösterin.
- Hatasız kul olmadığını sakın unutmayın.
- İnsanları olduğu gibi kabul edin, değiştirmek zordur.
- Bardağın boş tarafından değil, dolu tarafından bakın.
- Evinizde bir misafir varmış gibi hürmetli davranın.
- Onu kendi anneniz gibi sevmeye çalışın.
Ve Betül gelin onlara küçük bir hikâyeyi örnek vermişti:
Bir gelin ve kaynana varmış. Gelin bir gün, senelerdir birlikte yaşadığı; ama hiç anlaşamadığı kayınvalidesini öldürmek istemiş ve eczaneye gidip düşüncesini istemeyerek de olsa eczacıya anlatmış. Eczacı ona bir zehir vereceğini, otuz gün sonra kayınvalidesinin yavaş yavaş öleceğini söylemiş. Ve eklemiş: “Bu ilacı verdiğin müddet içinde ona karşı iyi, saygılı davran ki kimse senden şüphelenmesin.”
Gelin söylenenleri aynen uygulamış. Sevgili ve saygılı davranmaya başlamış zorla da olsa. Zaman geçtikçe bu iyi tavırları sebebiyle kayınvalidesi ile çok iyi anlaşmaya, birbirlerini çok sevmeye başlamışlar. Bu arada 29. güne gelinmiş. Gelin çok pişman olmuş. Aslında önceden farkında değillermiş; ama birbirlerini çok seviyorlarmış. Koşarak eczacının yanına gitmiş. Başlamış yalvarmaya. Pişmanlığını dile getirmiş. Ölmesini istemediğini ve bir panzehir verip kayınvalidesinin kurtulmasını istediğini söylemiş.
Eczacı durumun böyle gelişeceğini çok iyi tahmin ettiği için pişman olan geline: “Üzülme, kayınvalidene hiç bir şey olmayacak. Çünkü ben sana, ona içirmen için vitamin vermiştim. Sadece biraz daha güçlenmiştir, o kadar.” demiş.
İnanın hiç de geç kalmış sayılmayız. Biraz da hatayı kendimizde arayalım. Biraz hoşgörü, sevgi, saygı ve biraz da vitamin!...
Kaynananızı Kötülemeyin
Özlenen Rehber Dergisi 46. Sayı
Sevgili kardeşim çok güzel bir konuya deginmişsin..Biz insanlar yanlızca kayınvalide konusunda degil elimizdeki bütün sevdiklerimiz konusunda aynı hatayı yapıyoruz...Ne olursa olsun elimizdeki varlıgın degerini onu kaybedecegimizi anladıgımız veya kaybettigimiz zaman anlıyoruz..Hepimiz aynı hatayı yapıyoruz..inşallah bu yazınızla bir nemzede olsa elimizdeki cevherlerin degerini biliriz... Allah sizden ve bu dergide emegi gecen kardeşlerimizden razı olsun Allah Yar Ve Yardımcınız Olsun...>