İbadetlerden hakkıyla istifade edebiliyor ve onlardan murad edilene kavuşabiliyor muyuz? Her yıl hac ve kurban mevsimi geldiği zaman bu soruyu kendime sorarım.
İslâm’ın temelde beş esası vardır. Bunlar: ’Kelime-i tevhidi gönülden söylemek ve inanmak, namazı kılmak, zekatı vermek, haccetmek ve ramazan orucunu tutmaktır. Hiçbir ibadeti bir diğerinden ayırmak doğru olmamakla beraber, kelime-i tevhitten sonra, diğer ibadetlere göre namazın fazileti aşikardır. Yani namazı vaktinde ve yerli yerince eda etmeye çok dikkat etmek gerekmektedir; fakat her yıl hac ve kurban ayı geldiğinde şu tablolarla karşılaşmamak da mümkün değildir:
Öncelikle, namaz kılmamakla beraber kurban kesmek çoklarınca âdet haline gelmiştir. Kurbanlarını kesmeleri elbette çok güzeldir; ama kurban kesmek zenginlere vacip iken, namazı kılmak bütün müminlere farzdır ve daha mühimdir. Namaz ve kurbanın arasını ayırmamak gerekir. ’Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.’(el-Kevser 108/2) Bir de, namaz kılmakla beraber imkanı olmadığı halde sırf, ’çoluk çocuk bir et görsün, ele güne rezil olmayalım’ anlayışıyla kurban kesenler bulunmaktadır ki bu da doğru değildir, ibadetlerimizi yaparken sadece Allah’ın rızasını gözetmeliyiz. ’O halde sen dinini Allah’a has kıl (ihlâs ile kulluk et.)’(ez-Zümer 39/2)
Bir diğeri de, özellikle Anadolu’muzda ihtiyarlamadan hacca gitmeme anlayışıdır. Dinimizce hac, zenginliğe kavuşunca hemen farz olmaktadır ve haccın geciktirilmesi de hatadır.
Ömrünü memur vb. işlerle geçirip de hac yolculuğu için lazım olan parayı ancak emeklilik ikramiyesiyle temin edenleri tenzih etmemek mümkün değildir; ancak, zengin olmayıp aslen kendilerine hac farz olmadığı halde, kutsal diyarı ve kutlu Nebî’yi gönülden arzulayıp sığ imkanlara rağmen yola çıkanları ise daha başka sorunlar karşılamaktadır. Aslında herkesin ortak problemi sayılabilecek bu husus şudur:
Gönül hastalıklarını tedavi etmeden hacca gitmektir ki, iç bozuk olunca dışa da kötü ahlâk olarak yansıyacak bu sorun, kutsal diyarda diğer hacılarla iyi geçinmeme, kalp kırma, ibadetleri riya ile karıştırma, alış veriş ile ihtiyacından fazla hemhal olma, zamanı ibadetle değil de boşa geçirme vb., haccın makbuliyetine gölge düşüren işlerle meşgul olunmasına sebep olur. Yapılması gereken, hacca gitmeden önce, hatta haccın bizlere farz olmasını beklemeden bir an evvel kalp tasfiye ve tezkiyesini sağlamaktır. Zira tezkiye olmayan nefsin zararı sadece hac ibadetine değil tüm ibadetlere sirayet eder. Ayrıca, kalp bozuk olunca bütün beden bozuk olur. Bu bozukluk da ancak mürşid-i kamil nezaretinde yapılacak nefis tezkiyesiyle giderilebilir.
Kıymetli okurlar! Bu sayımızda hac ve kurban konusuna ağırlık vermeye çalıştık. Haccın dinimizdeki yeri, önemi ve hikmetlerinin konu edildiği, rahmetli üstadımız Abdullah Fârukî el-Müceddidî Hazretlerine âit ’Haccın Esrarı’ adlı bir makalenin yanı sıra sayın Muzaffer Yalçın Hocaefendi de ’Hacc-ı Mebrûr’e Giden Yol’ adlı makalesinde bizlere, kutsal diyarlarda nelerin aranması gerektiğini ve hacc-ı mebrûr’e kavuşmak için nelere dikkat edilmesi gerektiğini anlatmaktadır.
Cumali ve Emine Kara ise bizleri, kurban ibadetinin dindeki yeri, bu husustaki fıkhî mevzular ve güncel anlamda sıkça karşılaşılabilecek sorular hakkında aydınlatmaktadır.
Ayrıca bu ayki sayımıza, inşallah ileriki sayılarımızda da devam etmeye çalışacak olan iki yeni yazı köşesi katılmıştır. Bunlardan ilki; Cafer Ceylan’ın ’tasavvuf edebiyatından’ seçkin şiir ve nesirlere ait yorumlarını ihtiva eden ’edebiyat köşesi’, diğeri de özellikle ibadetlerimizde sık karşılaştığımız soru ve sorunlara cevapların arandığı ve çözümü noktasında bizlere ışık tutacak olan, meselelerin soru-cevap şeklinde izah edilmeye çalışıldığı Miyase Özcan’a ait ’fıkıh köşesi’dir.
Rabbim bizleri, bütün Müslüman kardeşlerinin dertleriyle ilgilenen ve sıkıntılarına çare olmaya çalışan kullardan eylesin!
Kulluğumuz Sana'dır Allah'ım
Özlenen Rehber Dergisi 23. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.