Özlenen Rehber Dergisi

139.Sayı

Dilde İffetli Olmak

Mustafa ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 139. Sayı
Lisan âlimleri iffeti, ’haramdan uzak durmak, çirkin söz ve fiillerden sakınmak, haya ve edep dairesinde kalmak, ahlâkî değerlere bağlı bulunmak’ şeklinde tarif ederler. Müfredat yazarı Râgıb el-İsfahânî de beşerî şehvet duygusunun istikamet ve itidal üzere bulunması, meşru dairedeki zevk ve lezzetlere istekli olmakla birlikte gayr-i meşru arzu ve isteklere karşı iradî olarak karşı durma hâlidir diye tarif eder. (İsfahani el-Müfredat 242-243) Bir kimsenin şer-i şerif dairesinde kalıp, fısk u fücurdan uzak durması şeklinde tanımlayanlar da olmuştur. (Cürcani Tarifat 156-157) yine bu noktadan hareketle nefsi hayvani dürtülere karşı zapt u rabt altına almak, gayr-i meşru bütün arzuları terk etmek şeklinde tarif edenlerde mevcuttur. (Mucemul Vasit II 75)
Bütün bu tanımlar beraberce mütalaa edildiklerinde iffet; meşru daire içinde yaşayıp, gayrı meşru sahaya nazar etmeme, el uzatmama, adım atmama demektir. İffet güzel ahlakın çekirdeğini oluşturarak edebi mükemmelleştirmekte, söz ve fiilde, işitme ve bakışta, yemede ve içmede bireyi nefsine karşı tam bir murakıp ve muhasip haline getirmektedir.
İffet kavramı birey ve hayat ile ilgili hemen her alanı kapsayıcı genişliğe sahip olmakla birlikte biz bu çalışmamızda iffetin dile/lisana/söze bakan cihetini ortaya koymaya çalışacağız.
Şüphesiz ahlakî davranışların sergilenmesinde vücutta bulunan organlar içinde "dil"in çok farklı bir yeri vardır. Dil, Allah’ın insanoğluna lütfettiği en büyük nimet (Rahman 55/4) ve ona bahşettiği en ince sanatlardan biri olmakla beraber yerinde kullanılmadığı takdirde azap vesilesine dönüşme özelliğine de sahiptir. Dil, yerine göre bir rahmet, yerine göre de bir belâ ve musibettir. Dil, vücutta küçük bir organ olmasına rağmen yaptığı ve sebep olduğu işler itibariyle büyük bir tesire sahiptir. Dil, ilmin şamil olduğu her şeyi ifade eder. Bu açıdan dilin göz, kulak gibi organlara nispetle ilgi, kullanım ve etki alanı daha geniştir. Organlar içinde isyan etmeye, günaha düşmeye en yakın olanı ve isyana en kolay yöneleni dildir. Çünkü o, kolaylıkla istediği tarafa gidebilir. Ayrıca dil, şeytanın insanı aldatmada kullandığı en büyük aletlerinden biridir. Bir kimsenin küfür veya şahadeti ancak dilindeki ifadesinden anlaşılır. İman ve inkârın ifadesinden başka bunlara bağlı pek çok hususun ifade edilmesi de "dil" vasıtasıyla mümkündür. Tesbihler, tahmidler, tekbirler, zikirler, tevbeler, irşadlar, tebliğler, ezân-ı Muhammedî... hepsi dil vasıtasıyla olmaktadır. Öte yandan insanın ebedî helakini hazırlayan küfür sözler, Allah’a ve Resûlü’ne sövgüler, içtimâî hayatı zehirleyen yalan, iftira, gıybet, koğuculuk, alay, övünme, cedel yapma da dil yoluyla gerçekleşmektedir. (İmâm-ı Gazzâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn adlı eserinde "dilin âfetleri" dediği bu tür ahlâksızlıkları 20 maddede ele almaktadır. Bkz. İhya III 131)
Ahlakî davranışlar açısından da "dil"in bedendeki diğer uzuvlar içerisinde ayrı bir yeri ve önemi vardır. Dil diğer organlara nispetle daha büyük, daha derin, daha tesirli ve daha kalıcı fonksiyonlara sahiptir. Doğaldır ki fonksiyonları bu denli büyük olan "dil"in sorumluluğu da o nispette büyüktür. "Dil"den sadır olan her şey, insanın lehinde veya aleyhinde neticeler doğurur. Rasûlullah (s.a.s.) ahlakî davranışlar içerisindeki yeri ve önemi büyük olan dil konusunda bizlere pek çok ikaz ve tavsiyede bulunmuştur. İşte onlardan bir tanesi; "İnsan sabahlayınca bütün organlar, dile yalvararak şöyle derler: Bizim haklarımızı korumakta Allah’tan kork. Biz ancak senin söyleyeceklerinle ceza görürüz. Biz sana bağlıyız. Eğer sen doğru olursan, biz de doğru oluruz. Eğer sen eğrilir, yoldan çıkarsan biz de sana uyar, senin gibi oluruz." (Tirmizî, Zühd, 60) Yine bu meyanda Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz, kendisine "Benim için en çok korkulacak şey nedir?" diye soran Süfyân b. Abdullah’a (r.a.) mübarek dilini göstererek "İşte budur!" cevabını vermiştir. (Tirmizî, Zühd, 60; İbn Mâce, Fiten, 12)
Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz insanın "dil"ini doğru kullandığı takdirde Cennet’i kazanabileceği, aksi durumda ise Cehennem’e gireceğini bildirmektedir. Muaz b. Cebel (r.a.) bir keresinde Efendimiz’den "Cennete girmeye vesile olacak, Cehennem’den de uzaklaştıracak bir amel" söylemesini istedi. Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle dedi: "(Nefislerin yapmakta zorlanacağı) çok büyük bir şey istiyorsun. Ama bu mesele, Allah’ın kolaylaştırdığı kimseler için pek kolaydır. Şöyle ki, kulluğu sadece Allah’a yapar, O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namazı ikame eder, zekâtı verir, Ramazan orucunu tutar, haccedersin." Sonra Rasûlullah (s.a.s.) şöyle devam etti: "Sana hayır yollarını göstereceğim: Oruç, kalkandır; sadaka, suyun ateşi söndürdüğü gibi günahları siler süpürür; kişinin gece kıldığı namaz da yine hataları siler süpürür." Sonra Rasûlullah (s.a.s.) "Onlar yataklarından geceleri kalkarak korku ve ümit içerisinde Rablerine yalvaranlardır..." (Secde 32/16-17) ayetlerini okudu ve şöyle buyurdu: "Size bütün işlerin başını, direğini ve en üst noktasını bildireyim mi?" Muaz (r.a.): "Evet, ey Allah’ın Rasûlü!" dedi. O (s.a.s.) da şöyle buyurdu: "Her işin başı İslam, direği namaz, zirvesi ve üst noktası da cihaddır." Sonra şöyle devam etti: "Sana bütün bunların kendisine bağlı olduğu esası bildireyim mi?" dedi. Muaz (r.a.): "Evet, bildir ya Rasûlallah!" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s.) dilini tuttu ve "Şunu koru!" buyurdu. Muaz (r.a.) "Ya Rasûlallah! Biz konuştuklarımızdan da sorgulanacak mıyız?" dedi. Rasûlullah da: "Annen yokluğuna yansın ey Muaz! İnsanları yüzüstü Cehennem’e sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir!" buyurdu. (Tirmizî, İman, 8; İbn Mâce, Fiten, 12) Burada Rasûlullah (s.a.s.)’ın "dil"i, dinin zirvesi saydığı iman ve İslam esaslarının can damarı olarak belirtmesi, İslam dininin "dil"e atfettiği değer ve önemi göstermesi bakımından pek manidardır. Sadece bu hadis-i şerif bile "dil"in, insan ve din nezdindeki yerini, tesirini ve fonksiyonunu belirtmek için tek başına yeterlidir.
Rasul-i Ekrem’e (s.a.s.), bir kadının geceleri ibadet ederek gündüzleri de oruç tutarak geçirdiği, fakat kötü bir ahlaka sahip olduğu ve komşularına diliyle eziyet verdiği anlatıldı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.s.) "O kadında (yaptığı amellerde) hayır yoktur, o kadın Cehennemliktir." buyurdu. (Hakim, el-Müstedrek ala’s-Sahîhayn, Kahire 1417/1997, IV, 280; Beyhakî, el-Câmi’ li-Şuabi’l-îmân, Riyad 1423/2003, XII, 94-95) Bir başka hadîste Rasûlullah (s.a.s.): "Kişinin kalbi istikamet üzere olmadıkça dini istikamet üzere olmaz. Kişinin dili istikamet üzere olmadıkça da kalbi istikamet üzere olmaz. Komşusu şerrinden emin olmayan kimse de Cennet’e giremez." (Ahmed b. Hanbel, III, 198) buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.), dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu kimseyi gerçek Müslüman (kâmil) (Bkz. İbn Hacer, Fethü’l-bârî, thk. Abdülkadir Şeybe el-Hamd, Riyad 1421/2001, I, 69; Aynî, Umdetü’l-kârî, Beyrut 1421/2001, I, 217, 218; Nevevî, el-Minhâc, Kahire 1347/1929, II, 10) saymakta (Buhari, İman, 3, Rikak, 26; Müslim, İman, 64-66) dil ve el ile Müslümanlara zarar vermeme hasletinin de İslâm’da en büyük fazilet olduğunu bildirmektedir. (Buhari, İman, 4; Müslim, İman, 66) Âdemoğlunun hatalarının çoğunun dilden kaynaklandığını (Nureddin el-Heysemî, Mecmaü’z-zevâid, thk. Abdullah Muhammed ed-Dervîş, Beyrut 1414/1994, X, 538; Ali el-Müttekî, Kenzü’l-ummâl, Beyrut 1405/1985, III, 549, 556) belirten Efendimiz (s.a.s.) insanlara en çok cenneti kazandıran amelin hangisi olduğu sorulduğunda; O, "güzel ahlaktır." buyurdu. Bu sefer, insanların, en çok Cehennem’e girmelerine sebep olan amel soruldu. O, "Ağız (dil) ve apış arasıdır." buyurdu. (Tirmizî, Birr, 62; İbn Mâce, Zühd, 29) Efendimiz (s.a.s.) kendisine kurtuluşun hangi yolla mümkün olduğunu soran Ukbe b. Âmir (r.a.) e de "Dilini (hayır getirmeyen ve aleyhinde olacak sözlerden) tut..." (Tirmizî, Zühd, 60) tavsiyesinde bulunmuştur.
"Bir kul, Allah’ın hoşnut olduğu kelimelerden bir kelimeyi söylediği sözün neticede ne kadar önemli olduğunu ve ne kadar büyük bir etkiye sahip bulunduğunu bilemeden söyler. Söyler de Allah o kimseyi bu kelime sebebiyle birçok derecelere yükseltir. Bir kul da Allah’ı öfkelendirecek kelimelerden Allah’ın gazabını celbedecek bir kelimeyi, hiç ehemmiyet vermeden (umursamadan) söyler de, kendisi o kelime sebebiyle Cehennem’in içine düşer!" (Buhari, Rikak, 23; Tirmizî, Zühd, 12; İbn Mâce, Fiten, 12)
"Kim iki çene kemiği arasındaki dilini ve iki budu arasında bulunan organını (şerden korumayı) bana garanti ederse, ben de ona Cennet’i garanti ederim!" (Buhari, Rikak, 23)
Şu muhakkaktır ki; çok konuşmak kemale giden yolda insanın önündeki en büyük engellerden biridir. Cenab-ı Hakk’ın hoşnutluğunun gözetilmediği konuşmalar şüphesiz kişi hakkında büyük bir vebal ve sorumluluk gerektirir. "Ağzından çıkan hiçbir söz yoktur ki, onun yanında hazır bulunan gözcüler (o ifadeleri) kaydetmiş olmasınlar." (Kâf 50/18) "Allah’a ve ahiret gününe iman eden ya hayır konuşsun ya da sussun." (Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, İman, 74, 75, 77) "Allah’ın zikri dışında kelamı çok yapmayın. Zira Allah’ın zikri dışında çok kelam kalbe kasvet verir. Allah’a en uzak kimseler, kalbi katı olanlardır." (Tirmizî, Zühd, 61)
Dil ve düşüncede iffetin insanda temel ve güzel bir ahlak haline gelmesinin önünde bir takım engeller bulunabilir. Bu bir takım engeller aşılıp gerçek iffet elde edildiğinde ise; kişinin hayrı ve şerri ayırabilmesi, faziletler ve rezaletler arasındaki farkı rahatlıkla görebilmesi hiç de zor değildir. Kötü düşünmeme, eksik ve kusurları araştırmama, gıybet ve dedikodu yapmama, aşağılayıcı ve alaycı bir tarzda konuşmama, kaba ve küfürlü sözler kullanmama, yalan söylememe, gibi dilin iffetini korumaya çalışırken; boş ve malayani sözler dinlememe gibi dil ile direk ilişkili olan kulağın iffetini de gözden ırak tutmamak gerekir.
Bu noktada tam yeri gelmişken İsfahani’nin ifade ettiği şu hakikati zikretmemek büyük bir eksiklik oluşturur. İsfehani; ’Kişi el, dil, kulak ve göz gibi aza ve cevahirini yanlışlardan korumadıkça, tam olarak iffetli hale gelemez. İnsan dilini alay, aşağılama, gıybet, dedikodu ve lakap takmaktan, kulağını da kötü ve çirkin şeyleri dinlemekten uzak tutmalı’ demektedir. (İsfehani, ez-Zeria ila Mekarimiş-Şeria 319)
Hülasa mahiyetinde bir şeyler söylemek gerekirse; dilin iffetli olması kişinin imanının derecesini gösteren ahlaki bir duruştur. Bunun aksi yani dilin iffetsizlik hali ise imandaki zaafa işaret etmektedir. Peki ne yapmak gerekir. Cenâb-ı Hakka yakarışta, gizlide ve açıkta murakabe edildiğimizin şuuruna yani ihsan derecesine ulaşabilmek için münacaatta bulunulmalıdır. Bunun neticesinde elde edilecek iffet sayesinde imanda tahkike, aza ve cevahirini Allah’ın rızası istikametinde kullanma nimet ve şerefine fuhşiyat ve rezailden selamette kalma rahatlığına, ferdi ve içtimai huzura, yüksek irade gücüne ve Allah katında yüksek makam ve derecelere erişebiliriz ki bütün bunlarda bizim ’kul’ olarak yaratılış maksadımızın izharlarıdır, neticeleridir.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.