Hz. Nuh’dan (a.s.) sonra peygamber olarak gönderilen Hz. Hûd’un (a.s.) soyu beşeriyetin ikinci atası olan Hz. Nuh’a (a.s.) dayanıyor. Ticaretle uğraşan Hz. Hûd (a.s.), Âd kavmi içinde baba ve ana soyu yönünden en üstünü idi. Diğer adı Âbir olan Hûd’un (a.s.) soyu Tarih kitaplarında şu şekilde haber verilmiştir: Hûd b. Abdullâh b. Rebah b. Halud b. Âd b. Avs b. İrem b. Sâm b. Nuh (a.s.).
Şemail bakımından Hz. Âdem’e (a.s.) benzeyen Hûd (a.s.) orta boylu, esmer tenli, çok saçlı ve güzel yüzlü idi. Aynı zamanda güç ve kuvvet bakımından da üstündü. Kavmi içerisinde zühd, takva ve ibâdet ehli oluşuyla ön plana çıkar, cömertlik ve şefkatliyle insanlara güzel muamele ederdi.
Allah’a (c.c.) Karşı Büyüklenen Kavim
Hz. Hûd’un (a.s.) Cenâb-ı Hakk’ın elçisi olarak vazifelendirildiği kavmin adı Ad kavmi idi. (Ârâf: 65, Hûd: 50) Kendiside bu kavmin bir mensubuydu. Âd kavmi, birinci ve ikinci Âd olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlardan birincisi Âd b. Avs b. İrem b. Sâm b. Nuh’dur (a.s.), bu Hz. Hûd’un (a.s.) kavmidir. İkincisi de Semud b. Câir b. İrem b. Sâm b. Nuh’dur (a.s.).
Başkalarına verilmeyen boy bos, güç kuvvet Ad kavmine verilmişti. Hadramevt’e ve Yemen’e kadar uzanan yerlerde ikamet eden Ad Kavmi geniş, otlu, sulu ve bol nimetli topraklarda yaşıyordu. Akan ırmaklara, bağlara, bahçelere, sürü sürü davarlara ve yer altı su depolarına sahiplerdi. Onlara verilen bunca dünya nimetinin sevgisi zamanla kalplerini öyle kapladı ki Allah’ı unutur ve tevhid inancından uzaklaşır oldular. Ellerinde bulunan bunca nimeti kendilerinden bilip kibirlenmeye ve "Kuvvetçe, bizden daha güçlü kim varmış?" diyerek yeryüzünde büyüklük taslamağa başladılar. (Fussilet: 15) Bununla da kalmayıp memleketlerinde azgınlık ve fesatlarını artırdılar. (Hıcr: 11, 12) Güçlü olup önde gelenler, halka zulüm etmeyi adet haline getirdiler. Yavaş yavaş inançlarından uzaklaşan Ad kavmi sonunda Âhiret hayatını ve öldükten sonra dirilmeyi inkâr etti. (Mü’minun: 35-37) Ne yazık ki açık küfrün zirvesine çıkarak Şadda, Samud ve Henna’ adındaki üç puta da tapmaya başladılar.
Tevhide Davet
Bu isyana bir dur demek ve insanların gönüllerini tekrar tevhide bağlamak üzere Hûd (a.s.) tebliğ faaliyetlerine başladı. Ad kavmini Allah’a iman ve ibadete, insanlara zulmetmekten vazgeçmeye davet etti. Fakat kalpleri küfürden kaskatı kesilmiş olan Ad kavmi peygamberlerini red ve tekzip ettiler.
Kur’ân-ı Kerim’de Hûd (a.s.) ile kavmi arasında geçenler şu şekilde anlatılmıştır: ’Âd (kavmine)da, kardeşleri Hûd’u (gönderdik) O, (kavmine): "Ey kavmim! Allah’a, ibadet ediniz! Sizin, O’ndan başka hiç bir ilâhınız, yoktur.’ (Ârâf: 65, Hûd: 50) ’(Hâlâ, Allah’tan) korkmayacak mısınız?’ (Şuarâ: 124) ’Siz, (Allah’a karşı) yalan düzenlerden başka (kimseler) değilsiniz!" dedi. (Hûd: 50) Kavminin ileri gelenlerinden kâfir bir cemâat ise: ’Biz, seni, muhakkak, bir beyinsizlik içinde görüyoruz! Seni, muhakkak, yalancılardan sanıyoruz!" dediler. (Hûd): ’Ey kavmim! Bende hiç bir beyinsizlik yoktur. Fakat ben, âlemlerin Rabb’i tarafından gönderilmiş bir Peygamberim! Size, Rabbimin vahy ettiklerini tebliğ ediyorum. Ben, sizin Emin bir hayırhâhınızım. Size, o korkunç akıbeti haber vermek için, içinizden bir adam (vâsıtasıyla) Rabbinizden, size bir ihtar gelmesi tuhafınıza mı gidiyor? Düşününüz ki: O (Rabbiniz), sizi, Nuh kavminden sonra, Hükümdarlar yaptı. Size, yaratılışta, onlardan (Nuh kavminden) ziyâde boy bos (ve kuvvet) verdi. O halde, Allah’ın nimetlerini (unutmayıp) hatırlayınız ki: kurtuluşa erebilesiniz!" dedi. "Sen, bize, yalnız Allah’a ibadet etmemiz. Atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin?! O halde, doğruculardan isen, bizi, tehdit etmekte olduğun şeyi (azabı) getir bize!" dediler. Hûd: "Rabbinizden, üzerinize bir azap, bir gazap hak oldu muhakkak! Kendinizin ve Atalarınızın taktığınız (düzme) bir takım adlar (putlar) hakkında, Allah, onlara bir Hüccet indirmemişken, benimle mücâdele mi ediyorsunuz? Artık, bekleyiniz! Şüphesiz ki, ben de, sizinle birlikte onu, bekleyenlerdenim.’ (Ârâf: 66-71)
Ücretini Allah’tan Bekleyen Peygamber
Hûd (a.s.) kavminin tepki ve reddine aldırmaksızın maksadının yalnız Allah rızası olduğunu ve insanlardan herhangi bir maddi karşılık beklemediğini şöyle dile getirdi: ’Ey kavmim! Ben, buna (bu tebliğime) karşılık, sizden hiç bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım, beni Yaratan’dan başkasına ait değildir. Hâlâ, akıllanmayacak mısınız?! Ey kavmim! Rabbinizden yargılanmak dileyiniz. Sonra, yine, O’na tevbe ve rücu ediniz ki, üstünüze bol bol (feyzini) göndersin. Kuvvetinize, daha fazla kuvvet katsın! Günahkârlar olarak yüz çevirmeyiniz!" dedi. (Hûd: 51-52)
İnatçı kavim bir türlü ilahi nasihat ve uyarılara aldırış etmiyor, aksine gittikçe Hz. Hûd’a (a.s.) daha çok yükleniyorlardı: ’Ey Hûd! Sen, bize açık bir Mucize getirmedin! Biz de, senin sözünle, ilahlarımızı bırakıcı değiliz! Sana, inanıcılar da, değiliz!’ (Hûd: 53) ’Sen, bize, ilâhlarımız(a tapmak)tan, bizi döndürmek için mi geldin?! Öyle ise, bizi tehdit etmekte olduğun şeyi eğer (iddianda) doğru söyleyenlerden isen getir bize!’ dediler. Hûd: ’(Bunun) İlmi, ancak, Allah katındadır. Ben, size, gönderildiğim şeyi, tebliğ ediyorum. Fakat ben sizi, bilmezler güruhu olarak görmekteyim’ (Ahkaf: 22-23) ’Allah’tan korkunuz ve bana, itaat ediniz!’ (Şuarâ: 131) ’Ben, cidden, üstünüze (gelecek) büyük bir günün azabından korkuyorum!’ dedi. (Şuarâ: 135, Ahkaf: 21)
Hz. Hûd’un (a.s.) seslenişleri Ad kavmini bir türlü ikna etmiyordu öyle ki Onlar: ’Va’z etsen de veya va’z edicilerden olmasan da, bize göre, birdir. Bu, öncekilerin âdetinden başka (bir şey) değildir. Biz, azaba uğrayacaklar da, değiliz!’ dediler. (Şuarâ: 135-138. )
Bir Peygamberle Alay Etmenin Bedeli
Ne yazık ki Hûd’un (a.s.) kavmi söylediklerini inkar etmekle kalmadılar, onun hakkında: ’Bu, sizin gibi bir beşerden başkası değildir. Sizin yediklerinizden yiyor, içtiklerinizden, içiyor! Eğer, kendiniz gibi bir insana boyun eğerseniz, and olsun ki o takdirde, mutlaka, hüsrana düşenlersinizdir.’ (Mü’minun: 33-34) diyerek Allah’ın elçisini küçümsüyorlardı.
İtikadı bozulmuş Ad kavmi ahiret hayatını kabul etmekte direndi ve ’Öldüğünüz ve bir toprak, bir kemik olduğunuz vakit, sizin herhalde (diri olarak kabirlerinizden) çıkarılmış olacağınızı mı va’d (ve tehdid) ediyor o? Tehdid oluna geldiğiniz o şey, ne kadar uzak! Ne kadar uzak! O (hayat), bizim (şu) dünya hayatımızdan başkası değildir. Yaşarız, ölürüz. Fakat, biz (tekrar) dirilecekler değiliz! O (Hûd), Allah’a karşı, yalan düzen bir adamdan başkası değildir. Biz, onu, tasdik edici değiliz!" dediler. (Mü’minun: 35-38)
Hûd (a.s.) artık kavminin sapıklık ve küfürdeki ısrarı karşısında Cenâb-ı Hakk’a şöyle yalvardı: "Rabb’im! Beni, yalanlamalarına karşı, Sen, bana yardım et!" (Bunun üzerine Allah) buyurdu ki: ’Az bir (zamanda) her halde, onlar pişman olacaklardır! İşte onları o müthiş (azap) sayha(sı), Allah’ın bir adâleti olmak üzere, hemen yakalayıverdi de onları, bir çör çöp haline getirdik! Artık, uzak olsun o zâlimler güruhu!’ (Mü’minun: 39-41)
İlâhi Azabın Gelişi
Artık üzerlerine azabın hak olduğu ad kavminin üzerinden üç yıl yağmur kesildi. Çektikleri kuraklık sıkıntısından dolayı yağmur duası için, Mekke’ye bir heyet göndermek zorunda kaldılar. Bu üç yıl kuraklığın sonunda ufukta gökyüzünü kaplayan karanlık bir bulut gördüler ve sevinerek: ’Bu, bize yağmur verici bir buluttur!’ (Ahkaf: 24) birbirlerini müjdelediler. Fakat Hûd (a.s.) onlara acı haberi verdi: ’Hayır! Bu, çarçabuk gelmesini istediğiniz şeydir! Kasırgadır ki, onda, elem verici bir azap vardır. O, Rabbinin emriyle, her şeyi helak edecektir! İşte, onlar, o hale geldiler ki, meskenlerinden başka bir şey görünmez oldu! Biz, işte, günahkârlar güruhunu, böyle cezalandırırız!’ (Ahkaf: 24-25)
Ne var ki Ad kavmini o korkunç azap çepçevre kuşatıverdi. (Ahkaf: 26) Kasırga uğradığı şeyi (yerinde) bırakmıyor, mutlaka, onu, kül gibi savuruyordu. (Zâriyat: 42) Uğursuz bir günde çok gürültülü olan o azap kasırgası insanları köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi, temelinden koparıp helake uğratıyordu. (Kamer: 19-20 ) ’(Allah) onu, yedi gece, sekiz gün ardı ardınca, üzerlerine musallat etti.’ (Hakka: 7)
Müminlerin Kurtuluşu
Korkutucu ve dehşet verici azaptan Hz. Hûd (a.s.) ve iman eden müminler Allah’ın katından gelen bir rahmet ile kurtuldular. (Ârâf: 72) Ümmeti helak olan Peygamber, kendisine iman edenlerle birlikte Mekke’ye yerleşerek vefatına kadar orada Cenâb-ı Hakk’a ibadetle meşgul oldu. 464 yaşında vefat eden Hûd (a.s.) Zemzem kuyusu ile Hacerü’l-Esved arasına defnedilmiştir.
Hz. Hûd’un (a.s.) hayatından öğrendiklerimiz:
1) Peygamberlerin soyları kavimlerinin içerisinde şan, şeref ve paklık yönünden her zaman en üstündür.
2) Peygamberler daima güzel ahlaklarıyla örnek olmuşlar ve kavimlerine merhamet gözüyle bakmışlardır.
3) Hz. Hûd’un (a.s.) kavmi Cenâb-ı Hakk’ın bahşettiği nimetlerle üstünlük taslayarak helake uğramışlardır. Oysa bir kula düşen vazife nimet karşısında şükür yolunu tutmak ve verilen nimetlerin mümkün mertebe gereğini yerine getirmektir.
4) Peygamberler mükâfatı ancak Allah’tan beklerler ve hiçbir zaman insanlara boyun eğmezler.
5) İsyan ve küfürde ısrar Allah’ı gazaplandırır.
6) Allah’a teslim olan ve mümkün mertebe O’na ve peygamberine itaat edenlere dünya ve ahrette kurtuluş müjdesi vardır.
İstifade edilen kaynaklar:
1) Ömer Nasuhi Bilmen, Hak Dini Kur’an Dili Tefsiri
2) Asım Köksal, Peygamberler Tarihi
3) M. Ali Sabuni, Peygamberler Tarihi
Hz.hûd (a.s)
Özlenen Rehber Dergisi 139. Sayı
Henüz hiç kimse yorum yazmadı.