Cenab-ı Hakk insanları hak dine davet etmek üzere ’İkinci Âd’ diye bilinen Semud kavmine Salih b. Ubeyd b. Esif b. Kemaşic b. Ubeyd b. Hadir b. Semud b. Âbir b. İrem b. Sâm b. Nuh’u (a.s.) peygamber olarak göndermiştir. Hz. Salih (a.s.) diğer peygamberlerde de olduğu gibi kavmi içinde baba ve ana soyu yönünden en seç¬kin ve üstün bir konuma sahipti. Tebliğ faaliyetinden önceki dönemde ticaretle uğraşırdı.
Hz. İsa’ya (a.s.) benzeyen Salih (a.s.) beyaza çalar kırmızı benizli ve düz saçlı idi. Oda İsâ (a.s.) gibi ayakkabı giymez yalın ayak yürürdü.
Güç ve kuvvetleriyle övünen Hud kavmi helak olduktan sonra Hicaz’la Şam arasında Vâdilkura’ya kadar uzanan Hicr bölge¬sinde oturan Semud kavmi yer yüzüne hakim oldu. Allah’ın dilemesiyle geçim bolluğu içinde yaşayan, uzun ömürlü bir kavim idi. (bkz. Ârâf: 74) Semud kavminin ömrünün uzun olması nedeniyle yaptıkları taş ve çamurdan evler dayanmaz, sahipleri ölmeden evler yıkılırdı. Bu nedenle barınmak için dağlarda kayaları oyarak meskenler daha sağlam edinirlerdi; ’And olsun ki: Eshab-ı Hicr da, Peygamberleri, yalanlamışlardır. Biz, onlara, âyetlerimizi vermiştik de, onlar, bunlardan yüz çevirici idiler. Onlar, dağlardan, emîn emin evler, yontar, oyarlardı.’ (Hicr: 80-82)
Yüce Allah’ın onlara verdiği sayısız nimetlere rağmen Semud kavmi hak yoldan şaşmış putlara tapma¬ğa, yeryüzünde fesat çıkarmağa, taşkınlık etmeğe başladılar. Salih (a.s.) kavmini, bütün putları atarak bir olan Allah’a hiç bir şeyi şerik koşmaksızın iman ve ibadet etmeye çağırdı. Fakat yaptığı hatadan dönmek istemeyen Semud kavmi daha önce gönderilen ama isimleri ve kıssaları Kur’ân-ı Kerim’de anlatılmamış olan peygamberleri de yalanladıkları gibi Hz. Salih’i (a.s.) de sözlerine kulak asmayıp yalanladılar. Onların bu hali Kur’ân-ı Kerim’de şöyle anlatılıyor: ’And olsun ki: biz, Semud (kavmine) de; ’Allah’a, ibadet ediniz!’ diye kardeşleri Salih’i gönderdik. Bir de, ne görsün: onlar, birbirleriyle çekişir iki fırkadır! Salih: ’Ey kavmim! Niçin iyiden (ve güzelden) önce, çarçabuk kötüyü (azabı) isti¬yorsunuz?! Allah’dan, yargılanmanızı istemeli değil misiniz? (Böyle yaparsanız) umulur ki, esirgenirsiniz.’ dedi. ’Biz, senin yüzünden ve maiyyetinde bulunan kimseler (Mü’minler) yüzünden, uğursuzluğa uğradık!’ dediler. (Salih): ’Sizin (bütün) emel ve hareketleriniz), Allah katında gizli değildir. Belki, siz, imtihana çekilmekte olan bir kavimsiniz!’ (Neml: 45-50) ’Ey kavmim! Allah’a, ibadet ediniz! Sizin, O’ndan başka, hiç bir İlâhınız yoktur. O, sizi, topraktan meydana getirdi. Sizi, orada ömür geçirmeye memur etti. O halde, O’ndan, yargılanmak dileyiniz. Sonra, Ona tövbe ediniz. Şüphe yok ki, Rabbim(in Rahmeti) çok yakındır. O (duaları da) kabul edendir’ dedi. (Hûd: 65) Onlar da: ’Ey Salih! Sen, bundan önce, içimizde ümit beslenen biri idin. (Şimdi) Atalarımızın taptığı şeylere tapmamızdan bizi vazgeçirmek mi istiyorsun?! Senin, bizi (İbadete) davet ettiğin (Rab)dan, hakikaten, şüphe içindeyiz, şüpheleniciyiz!’ dediler. (Salih): ’Ey kavmim! Ya ben, Rabbimden (gelen) apaçık bir Mucizenin üzerindeysem ve O Rab, Kendinden, bana bir Rahmet (Peygamberlik) vermişse, buna, ne diye¬ceksiniz? O halde, Allah’ın (intikamından -eğer, Ona isyan edersem- (kurtarmak husu¬sunda) bana, kim yardım eder? Demek, siz, beni ziyana uğratmaktan, (bunu) bana karşı artırmaktan başka bir şey yapmayacaksınız?’ (Hûd: 62-63) ’Şüphesiz ki, ben, size (gönderilmiş) emîn bir Peygamber’im. Artık, Allah’tan korkunuz ve bana, itaat ediniz. Ben, buna karşılık, sizden, hiç bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım, âlemlerin Rabbinden başkasına ait değildir. Siz, buradaki nimetlerin içinde, bağların, pınarların içinde, ekinliklerin ve tomurcukların nazik ve yumuşak hurma ağaçlarının içinde emîn emîn bırakılacak mısınız? Dağlardan, şımarık şımarık evler yontuyorsunuz. Artık, Allah’dan korkunuz ve bana, itaat ediniz. İfratçıların emrine boyun eğmeyiniz ki, onlar, yer (yüzün)de fesat yapar, ıslah etmez kimselerdir.’ dedi. ’Sen, ancak (hızlı) büyülenmişlerdensin!’ dediler.’ (Şuarâ: 143-153)
Hz. Salih’e (a.s.) iman edenlere kavmin önde gidenleri baskı yapıp sıkıştırıyorlardı. (İman etmeyi) kibirlerine yediremeyen ileri gelenleri de, kendi¬lerince her görünenlere, onların içinden iman edenlere: ’Siz, Salih’in, gerçekten, Rabb’i katından gönderilmiş bir Peygamber olduğunu biliyor musunuz?’ dediler. Onlar da: ’Biz, doğrusu, onunla ne gönderildiyse, ona iman edicileriz!’ dediler. (Araf: 75) Yine, kibirlenen kimseler: ’Biz, doğrusu, o, sizin iman ettiğinize münkir ve kâfir olanlarız!’ (Araf: 76.)
Davete ısrarla devam eden Hz. Salih (a.s.) kavmiyle yirmi yıl uğraştı. Sonunda kavmi söylediklerini doğrulayacak bir mucize göstermesini istedi. ’Sen, bizim gibi bir beşerden başkası değilsin! Bununla beraber, eğer (Peygamberlik davasında) doğruculardan isen, haydi bir âyet (bir mucize) getir!’ dediler. (Şuarâ: 154) Bütün özelliklerini tarif ederek bir kayadan hamile bir deve çıkarmasını isteyip, bunu yaparsa iman edeceklerini söylediler. Allah’ın yardımıyla Hz. Salih kendisini doğrulayan mucizeyi gösterdi. İçinden devenin çıkacağı kaya doğum sancısı gibi sancılandı, titredi ve ikiye ayrıla¬rak bir deve doğurdu. Hz. Salih (a.s.): ’Ey kavmim! İşte, size bir âyet (bir Mucize) olmak üzere Allahın şu dişi Devesi! Artık, onu, serbest bırakınız. Allâh’ın arzında otlasın’ (Hûd: 64.)
Bu mucizeye şahit olan Semud kavminden bazı kişiler iman etti. Fakat Hz. Salih’e (a.s.) teslim olup, iman etmek isteyen ancak yakınları tarafından bunu yapmaları engellenen eşraftan kimseler de vardı.
Hz. Salih (a.s.) Cenâb-ı Hakk’ın kendisine bahşettiği devenin yanından hiç ayrılmıyordu. Bir gün deve Semud kavmin suyundan içiyor bir gün Semud kavmi devenin sütünden içiyordu. (bkz. Şuarâ: 155-156)
Ne yazık ki Semud kavmini bu mucize de tatmin etmedi. Allah’ın emrine karşı çıktılar. Kibir ve gururu bir türlü yenemeyip azgınlık içinde deveyi kestiler. Bunu yapanın biri kızıl, sarışın, gök gözlü, köse ve kısa bir adamdı. Diğeri de uzun boylu, akılsız ve titrek bir kimse idi. Deve boğazlanınca yavrusu dağa kaçtı ve Hz. Salih’i (a.s.) görünce ağlayarak üç defa böğürdü. Bunu duyan Hz. Salih (a.s.) artık ilahi azabın geleceğini haber verdi. Hala akıllanmayan kavmi onu öldürmeğe kalkıştı ama Yüce Allah peygamberini onların ellerine bırakmadı, korudu; ’O şehirde (Hıcrda, düşman) dokuz erkek vardı ki, bunlar, yer (yüzün)de fesad çıkarıyorlar, iyilik tarafına hiç yanaşmıyorlardı. Onlar, Allah adıyla andlaşarak: Ona (Salih’e) ve Ehline, her halde bir gece baskın yapalım (hepsini öldürelim) Sonra da, Velîsine: ’And olsun ki; biz, o ailenin helakinde hâzır değildik. Şüphesiz ki: biz, (bu sözümüzde) elbette sâdıklarız!’ diyelim." dediler. Onlar, böyle bir tuzak kurdular. Biz de, kendilerinin haberleri olmadan, onların planlarını altüst ediverdik!’ (Neml: 45-50)
Semud kavmi, Hz. Salih’le (a.s.) alay ederek vaad edilen azabın ne zaman gelip çatacağını sordular. ’Derken. O Dişi Deve’yi -ayaklarını keserek- öldürdüler. Salih! Eğer, sen, gönderilmiş Peygamberlerden isen, bizi, tehdid edip durdu¬ğun azabı, getir bize! dediler’ (Ârâf: 77) Allah’ın elçisi de Azap alâmetinin ilk gün yüzleri sararmış, ikinci gün kızarmış, üçüncü gün de kararmış olarak sabaha çıkacaklarını haber verdi. ’Memleketinizde üç gün daha yaşayınız! İşte, bu, yalanı çıkarılamayacak bir tehdittir!" dedi. (Hûd: 65, 66) Gerçekten sabaha yüzleri sararmış olarak çıkınca helak olacaklarını anlayıp telaşa düştüler. Üç gün sonra da korkunç azap onları yakaladı. ’Sabaha girdikleri sırada, onları, o (korkunç) Bağırış, yakalayıverdi! Kazana geldikleri o şeyler, kendilerinden (hiç bir azabı) def edemedi. (Hıcr: 83-84) Rab’larının emrinden uzak¬laşıp azmışlardı. İşte (bu yüzden) kendileri de, göre göre, onları yıldırım tutuvermişti de, ayakta durmağa güç yetiremediler, bir yardım da, göremediler. (Zâriyât: 43-45)
Cenâb-ı Hak Hz. Salih (a.s.) ve ona iman edenleri azaptan muhafaza etti. (bkz. Hûd: 66-68) Mekke’ye göçüp oraya yerleştiler. İbadet ve itaat içinde bir hayat sürdürdüler. Rivayetlere göre Salih (a.s.) Mekke’de vefat etti ve oraya defnedildi.
Hz. Salih (a.s)
Özlenen Rehber Dergisi 140. Sayı
2 kişi yorum yazdı.