Özlenen Rehber Dergisi

134.Sayı

Şeriatta Esnaf-tüccar-sanayici-v.b Ahlakı

Seyfullah KILINÇ Özlenen Rehber Dergisi 134. Sayı
SORU: Bir kişi işyeri açmak isterse ilkönce ne yapması lazımdır?
Kişinin kendi mesleği ile ilgili şer’î hükümleri öğrenmesinin hükmü nedir?
Piyasaya girmeden önce evvela şeriattaki hangi hükmü iyice öğrenmesi gerekir?


CEVAP: Zamanımızda ticaret yapanlar, esnaflar, taşeronlar, işçiler, patronlar, müdürler, amirler, yöneticiler, idareciler, memurlar vs. çalışan bütün kesimlerin muamelelerinde şeraitsizlik hâkim olmuştur. Alış-veriş hususundaki İslam’ın hükümleri Müslümanlar tarafından önemsenmez hale gelmiştir. Bu durum Rasûlullah (s.a.v)’in ahir zamanda vuku bulacağını haber verdiği hususlardan olup dolayısıyla tahakkuk etmesi kaçınılmazdır, zira o sâdıku’l-masdûktur. Ancak bunun vaki olacak olması tebliğe mani değildir, bilakis tebliğ farzdır, hidayet ise Allah’tandır.
Hangi mesleği yapacaksan ilkönce onunla ilgili şer’î hükümleri öğrenmen farzdır… Faizi bilmiyorsan Müslümanların pazarına girmemelisin.
Bütün muamelelerde ve çalışıp rızkı kazanmada şeriat-ı mutahhara’ya riayet etmek gerekmektedir. İmam Gazali İhya’sında şöyle demiştir: Alış-verişle mal kazanmanın İslami usullerini öğrenmek, (alım satımla) uğraşan her Müslüman’ın üzerine vaciptir (yani beş farzdan sonra farzdır). Çünkü ilim öğrenmek her Müslüman’ın üzerine farzdır. Bu sözden kastedilen bütün mesleklerin ilmini öğrenmektir, yani kişi hangi meslekle uğraşıyorsa o meslekle alakalı şer’î ilimleri öğrenmesi farzdır. Çalışanlar çalışmanın meselelerini bilmeye muhtaçtırlar. Bu konudaki İslam’ın emirlerini bilirse alış-verişi bozacak olan şeyleri de bilmiş olur ve bunlardan sakınması mümkün olur.
(Bir iş yapacak olan kimse, o işle alakalı) çelişki ve itiraz sebebi olan meseleleri öğrenene kadar (işe başlamayıp) beklemelidir. Çünkü bir kimse alış-verişi bozan hükümleri kısaca bilmezse hangi şey hakkında muamele yapmaması gerektiğini ve onu sorarak öğrenmesi gerektiğini bilemez.
Eğer bir kimse, ’ben mesleğimle ilgili (şer’î) ilimleri (hükümleri) öğrenmem, (yani ilk başta öğrenmeme gerek yoktur), (şer’î hüküm bakımından) sorulması gereken bir durum söz konusu olmadıkça mesleği yapmaya devam ederim. Sormam gereken bir durum olursa o zaman sorarım’ derse ona cevap olarak: Şayet sen alış-verişi bozan şeyleri kısaca bilmezsen, hangi durumda soru sorup öğrenmen gerektiğini (neyi sorup sormayacağını) nasıl anlayacaksın?’ denilir. Evet, bir kimse alış-veriş muamelelerini bozacak şeyleri kısaca bilmezse, (aklınca nasıl doğruysa o doğrusuna göre) devam edecek ve yaptıklarının doğru olduğunu zannedecektir. O halde önce ticaret ilmini, helal ve haramı ayırabilip hangi muamelenin caiz ve sahih olduğunu hangisinin (haram ve) şüpheli olduğunu anlayacak kadar bilmek gerekir.
et-Terâibu’l-İdâriyye isimli eserde şöyle denilmiştir: İnsanlar İslam’ın ilk devirlerinde, hüküm ve âdaplarını öğrenmeden ve faizden nasıl sakınacaklarını öğrenmeden ticaret yapmazlardı. Bundan sonra şöyle devam edilmiştir: İmam Şafi er-Risale’de ve İmam Gazali’de İhya’sında şu konuda icmâ olduğunu yazmışlardır: ’Herhangi bir mükellefin bir muamelede Allah’ın hükmünün ne olduğunu bilmeden o işe kalkışması caiz değildir.’
İmam Karâhi Maliki Kitabu’l-Furûk’ta şöyle demiştir: ’Ticaret yapan kişinin Allah’ın o konudaki meşru kıldığı şeyi öğrenmesi gereklidir. Ücretle çalışan bir kimsenin Allah’ın bu konudaki hükümlerini bilmesi vaciptir. Borç alıp veren kişinin borç konusunda Allah’ın hükümlerini bilmesi gerekir. Namaz kılacak olan kişinin de namazın hükümlerini bilmesi gerekir.’
İmam Şafi (rh.a) şöyle demiştir: ’İlim öğrenmek iki kısımdır: 1- Farz-ı ayn 2- Farz-ı kifaye. Farz-ı ayn olan ilim, insanın meşgul olduğu işin veya başına gelen şeylerin ilmini bilmesidir. Farz-ı kifaye olan ilim ise bunların dışında kalan (şer’î) ilimleri bilmektir.’
er-Ravhâtü’l-Müştebike isimli eserde şöyle denilmiştir: ’Hz. Ömer (r.a) şöyle buyurmuştur: ’Şu acemler (yabancılar ve cahiller) alış-verişin hükmünü öğreninceye kadar aramıza girmesin.’ Bu uygulamanın kaynağı Rasûlullah (s.a.v)’in bir iş yapmak isteyene ilk önce o işle ilgili hükümleri ve zaruri bilgileri öğretmesine dayanmaktadır.’
Mücâcî, Muhtasar-ı İbn-i Ebî Cemre’nin Şerhinde şöyle demiştir: ’Bizim Ulemamızın görüşü şudur ki, bir kimse alış-verişin hükümlerini bilmiyorsa, bu kimsenin alış-veriş yapması, muamelede bulunması ve pazarda oturması caiz değildir. Böyle yapmak isteyen birinin önce onun (yapacağı ticari işlemin) hükümlerini öğrenmesi elzem/gereklidir.’ İmam Malik (rh.a) de Kitâbu’l-Kırâz’da aynı şeyi söylemiştir.
Keza İmam Malik (rh.a) Müdevvene’de şöyle demiştir: ’Bana göre (cahilliğinden dolayı) haramı helal yapan veya haramla helal arasını ayıramayan kişi Müslüman olsa bile ticaret yapması doğru değildir.’
Hz. Ömer (r.a) bir adamı (zabıta olarak) çarşıya gönderip, alış-veriş hükümlerini bilmeyen kişileri çarşıdan çıkarmasını söylemiştir.
Medhal-i İbni’l-Hâcc’da şöyle denilmiştir: ’Hz. Ömer (r.a) alış-veriş hükümlerini bilmeden alış-veriş için pazarda oturan kimselere ara sıra kırbaç atar (vurur) ve; ’bizim pazarımızda faizin ne demek olduğunu bilmeyen oturmasın’ buyururdu.’
İmam Malik (rh.a) de (İslam’daki) ticaret hükümlerini bilmeyen kişinin ’(cehaletinden dolayı) insanlara faiz yedirmesin’ diye pazardan çıkarılmasına karar vermiştir. İmam Malik zamanında zabıtalar çarşıya gider, her dükkânın önünde durur ve dükkân sahibinden ’nasıl muamele yapılırsa faiz olur’ ve ’faizden nasıl sakınmalıdır’ gibi ticaretle ilgili soruları cevaplamasını isterlerdi. Eğer esnaf bu sorulara doğru cevap verirse ticaret yapmasına izin verilir, doğru cevap veremezse pazardan uzaklaştırılır ve ’senin Müslümanların pazarında oturman caiz değildir, sen insanlara faiz ve helal olmayan şeyleri yediriyorsun’ denilirdi.
Ebû Talip Mekki’nin Kuvvetü’l-Kulûb isimli eserinde şöyle denilmiştir: Hz. Ömer (r.a) pazarda dolaşır, bazı tacirlere (İslam’daki) ticaret hükümlerini bilmemelerinden dolayı kırbaç vurur ve; ’bizim pazarımızda sadece ticaret hükümlerini bilenler alış-veriş yapsınlar, yoksa (ticaret hükümlerini bilmeyen kişi kendini faizden koruyamayacağından dolayı) boşu boşuna faiz yemiş olurlar’ buyururdu. Kenzu’l-Ummâl’da merfû olarak şöyle bir rivayet nakledilmiştir: ’Bizim pazarlarımızda sadece dînî hükümleri bilenler alış-veriş yapsınlar.’
Tenbîhu’l-Muğterrîn isimli eserde şöyle denilmiştir: ’İmam Malik (rh.a) idarecilerden/yöneticilerden, pazarda alış-veriş yapanları ve tacirleri kendisine getirmelerini ister, onlar da tüccar ve esnafı İmam Malik’e getirirler ve İmam Malik de onlara (İslam’daki muamele ahkâmı hakkında) sorular sorardı. İçlerinden muamele hükümlerini bilmeyen, haram ve helali ayıramayan kişileri görünce onları pazardan uzaklaştırır ve şöyle derdi: ’Önce alış-verişle ilgili (şer’î) meseleleri öğren, sonra pazara otur. Çünkü sen bu meseleleri bilmezsen faiz yemiş olursun (bilerek veya bilmeyerek faize düşersin).’
Allame Zerkânî Şerh-u Muhtasar da İmam Malik (rh.a)’in şöyle dediğini nakletmiştir: ’Tacirler kendi ticaretleri (veya meslekleri) ile ilgili (şer’î) meseleleri öğrenmedikçe herhangi bir muamelede şahitlikleri kabul edilmez.’
Fetevâyi Tatahâniyye’de Fetevâyi Sirâciyye’den naklen şöyle denilmiştir: ’Neyin caiz olup neyin olmadığını ayıracak kadar (şeriattaki) ticaret hükümlerini bilmeyen kimsenin onları öğrenene kadar ticaretle meşgul olması caiz değildir.’ Fetevâyi Bezzâziyye’den şöyle nakledilmiştir: ’Alış-verişle ilgili fıkhî meseleleri ezbere bilmeyen kimsenin bunları öğrenen kadar ticaretle uğraşması caiz değildir. Önceki zamanlarda (İslam’ın ilk devirlerinde) tacirler (ticaret yapmak için) yolculuğa çıktıklarında (kendileri ticaretle ilgili meseleleri bilmediklerinden), meseleleri sorabilecekleri bir fıkıh âlimini yanlarına alırlardı.’
(Bulûğu’l-Emân’da şöyle denilmiştir): İnsanlar İmam Muhammed’den; ’zühd hakkında bir kitap yazsanız’ diye talepte bulununca İmam Muhammed; ’ben alış-verişle ilgili bir kitap yazdım ya! Bir kimse ondaki meselelere riayet ederek ticaret yapar ve caiz olmayan şeylerden sakınırsa muttakîlerden olur. Onun kazancı helal ve ameli güzel olur’ buyurmuştur.
Müsned-i Ahmed b. Hanbel’de, Şuabi’l-İman Beyhakî’de ve Sünen-i Deylemî’de nakledilen (bu husustaki) Rasûlullah (s.a.v)’in hadislerinin özeti şudur:
1- Helal kazanmak da namaz ve oruç gibi farzlardan sonra gelen bir farzdır.
2- Helal kazanmakla insan, duası makbul olan bir insan olur.
3- Ağza konan bir haram lokmanın vebali yüzünden kırk gün dua kabul olmaz.
4- On dirhemlik bir elbisede bir dirhemlik haram mal varsa, o elbise bedende kaldığı müddetçe o kişinin namazı kabul olunmaz.
5- Haram maldan verilen sadaka ve hayır kabul edilmez. Ondan harcamakla bereket olmaz.
6- Kim ölür de miras olarak haram mal bırakırsa, o mal onu Cehenneme götüren bir öncü olur.
7- Haramla beslenen vücut Cennet’e giremeyecek, aksine Cehennem’e girecektir.

Tanvî, ’Nân ve Helva’ isimli eserde şöyle demiştir: ’Helal gıdanın tesirleri şunlardır: ’Nur, ilmin kemali, hikmet, sevgi, güzel düşünceler, irade kuvveti, kalp huzuru. Haram gıdanın tesirleri ise şunlardır: Dinden uzaklaşma, marifet nurunun azalması, nefsin galip gelmesi, ibadetlerde irade zayıflığı ve dinin yok olması.
Harama bulaşmamak için verilen ilaç ise:
1- Kanaat
2- Gıda, giyim ve harcamalarda israftan sakınmak
3- Tekellüf, lüks ve gösterişi terk etmektir.’
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.