Özlenen Rehber Dergisi

129.Sayı

Ev Almak Zaruretmi?

Seyfullah KILINÇ Özlenen Rehber Dergisi 129. Sayı
Zamanımızda bazı hocaefendiler, ’faizle bir tane ev almak caizdir, fıkıhta bunun hükmü ve yeri vardır’ demişler ve Müslümanların faizle ev almalarına vesile olmuşlardır. Evet, fıkıhta ’zaruret durumunda faizle bir tane ev almak veya ev yaptırmak mubahtır’ denilmiştir, ancak aşağıda da açıklanacağı üzere bu, kişinin o memlekette mutlaka kalması gerektiği ve bu memlekette oturmak için kiralık bir ev, oda, pansiyon, otel v.s hiçbir imkânın bulunmadığı ve helal hiçbir yolla ev alma veya yaptırmanın mümkün olmadığı bir durumda caizdir. Cenâb-ı Hak bizleri ’en küçüğünün günahı anasıyla cimâ etmek gibi’ olan faizden muhafaza eylesin.
Aşağıda sizlere, el-Ezher üniversitesi Fıkhu’l-Mukâren bölüm başkanı Prof. Dr. Rafet Osman’ın Kadâyâ Fıkhıyye Muâsıra kitabına yazdığı (2003), mevzuumuz ile alakalı kısımdan tercüme ederek aktarmaya çalışacağım inşallah.
Bir evde oturmak zaruret midir, değil midir?
Ev, herhangi bir zarara dûçar olmaksızın kendisinden müstağni olunabilecek bir metâ değildir. Yani ev, kemaliyattan/tahsinattan değildir. Bilakis bir ev, ya hâciyyattandır veya zaruriyyattandır, ancak zaruriyyattan olması daha muhtemeldir. Zira bir kimsenin ailesinin, eşinin ve çoluk çocuğunun açıkta gecelemeleri/kalmaları, bu kişileri canları, namusları ve malları hususunda herhangi bir düşmanlığa/saldırıya uğramaktan korumaz/menetmez. İşte ev, korunması zaruriyattan olan bu hususların muhafazasını sağlayan vesilelerden bir tanesidir. Binaenaleyh evin zaruriyattan olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bankadan ev almak caiz midir?
Yukarıda açıklandığı üzere mademki ev, kendisinden müstağni olunamayacak bir dünya metaıdır, o halde ’bankadan ev alınabilir mi?’, sorusunun cevabı nedir?
Bu soruya cevap vermeden önce bir bankadan ev satın alma çeşitlerine ve bunların ayrı ayrı hükümlerine kısaca bakmak zorundayız. Bir bankadan şu şekillerden biriyle ev alınabilmektedir:
1- Bankanın ev inşa edip, bu evleri peşin veya taksitli olmak üzere iki fiyat seçeneği sunarak satışa sunması.
Bu durum caizdir, herhangi bir haramlılık söz konusu değildir. Peşin satışta fiyat, vadeliye göre biraz daha aşağı olmaktadır. Vadeli satışta fiyata yapılan ziyade faiz değildir. Zira asıl fiyat ve asıl fiyata yapılan ziyade aynı akit içerisinde veya aynı muamele içerisinde değildir. Keza asıl fiyat ve asıl fiyata yapılan ziyade, sureten (göstermelik) yapılan iki akit içerisinde de değildir. Binaenaleyh böyle peşin ve vadeli olmak üzere iki fiyat sunulması hileyle faiz akdi yapmak değildir.
2- Bankanın, bankanın ve müşterinin üzerinde anlaştıkları bir evi, iki tarafın da bildiği bir fiyata satın aldıktan sonra, fiyatın üzerine belirli bir yüzdelikte ziyade yaparak müşteriye satması.
Bu akit caizdir, zira bu bir murabaha akdidir. Murabaha akdi, satıcının, bir malı bir fiyata alıp, aldığı fiyatın üzerine belirli bir ziyade koyduktan sonra müşteriye, ikisinin anlaştığı bir fiyata satmasıdır.
3- Bankanın, ev almak veya ev inşa etmek isteyen kişilere faizle borç/kredi vermesi.
Bu durum, faiz çeşitlerinden birisidir. Bu ise Kur’an, Sünnet ve İcmâ ile haramdır. Bu çeşit faizi yiyen, yediren, kâtipliğini yapan, şahitliğini (kefilliğini v.s) yapan Rasûlullah’ın (s.a.v) lisanıyla lanetlidirler (Allah’ın rahmetinden uzaklaştırılmışlardır).
’Zaruretler mahzurlu şeyleri mübah kılar’ kaidesine binaen faizle sadece bir tane ev almak caiz midir?

Zaruret hali ne demektir? Zaruret öyle bir halettir ki, insan bu durumda haram olan şeyi yapmazsa, canı veya namusu yahut malı hususunda şiddetli bir tehlikeye/zarara/meşakkate maruz kalır. İşte böyle bir durumda haramı irtikâp etmek veya vacibi terk yahut yapılması gereken vakitten tehir etmek mübah olur.
Zaruret hali, ev almak veya inşa etmek için bankadan faizle borç almayı bir şartla helal kılar. Zaruret halinde ev almak için faizle borç almayı helal kılan bu şart, helal bir alternatifin bulunmamasıdır. Hemen belirtmek gerekir ki bu ev, zarureti ortadan kaldıracak vasıfta bir ev olmalıdır (çünkü zaruretler, zaruret miktarınca takdir edilir). Evet, zaruret halinde faizle bir tane ev almayı veya inşa etmeyi caiz kılan bu şart, helal bir alternatifin bulunmamasıdır. O halde helal alternatifin ne olduğunu kısaca şöyle açıklayabiliriz:
1- Kiralık bir ev bulunması: Şayet yukarıda bahsi geçen kişi, ihtiyacını karşılayabilecek kiralık bir ev (otel, pansiyon, stüdyo daire v.b) bulabilecekse, o halde faizle ev alması veya inşa etmesi haram olur.
2- Taksitle ev satın almanın mümkün olması: Şayet yukarıda bahsi geçen kişinin, kendi hayat standardına uygun bir evi taksitle alması mümkün ise, bu durumda faizle ev alması haram olur.
3- Taksitle ev inşa etmenin mümkün olması: Şayet yukarıda bahsi geçen kişinin, ihtiyacına yetecek kadar bir evi müteahhitlere ve inşaat şirketlerine yaptırması mümkün ise, bu durumda ev inşa etmek için faizle borç alması haram olur.

Zikredilen bu helal durumlardan birisi veya helal olan başka bir durum mevcut ise, o halde bir Müslümanın ister Müslüman bir devlet içerisinde ister gayr-i müslim bir devlet içerisinde yaşasın faizle ev alması veya inşa etmesi haram olur.
O halde, bir kimse gayr-i müslim bir devlette yaşıyorsa ve yukarıda zikredilen veya daha başka helal imkânlardan hiçbirisi mevcut değilse bu durumda faizle ev alabilir mi?
Bir kimse gayr-i müslim bir devlette yaşıyorsa ve yukarıda zikredilen veya daha başka helal imkânlardan hiçbirisi mevcut değilse, bu durumda bakılır:
a) Şayet bu kişi gayr-i müslim devlette zaruretten dolayı kalıyorsa:
Müslüman bir kişi, gayr-i müslim bir devlette, kendisini veya ailesini ölümden muhafaza etmek, kendisinin veya ailesinin namusunu veya malını şiddetli tehlikelerden korumak için kalıyorsa örneğin siyasi mülteci ise ve yukarıda zikredilen veya daha başka helal imkânlardan hiçbirisi mevcut değilse, o takdirde faizle ev alması caiz olur.
b) Şayet bu kişi, gayr-i müslim devlette kalmasını gerektiren bir zaruret olmaksızın orada kendi ihtiyarına binaen kalıyorsa:
Müslüman bir kişi, gayr-i müslim bir devlette, kendi ihtiyarına binaen kalıyorsa örneğin daha iyi bir iş bulabilmek, daha yüksek bir gelir elde edebilmek, daha yüksek bir hayat standardında yaşamak gayesiyle kalıyorsa, o takdirde bu kimseye faizle ev almak veya inşa etmek haram olur. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Mübin’de şöyle buyurmuştur: ’Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler: ’Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)’ Onlar da, ’Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik" derler. Melekler, ’Allah’ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya!’ derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir. Ancak gerçekten zayıf ve güçsüz olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar başkadır. Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Çünkü Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.’ (Nisâ, 4/97, 98, 99)
’Müslüman bir kişi, gayr-i müslim bir devlette kalmasını gerektirecek zaruri bir durum olmaksızın, kendi ihtiyarına binaen kalıyorsa bu kimseye faizle ev almak veya inşa etmek haram olur’ dediniz, o halde Dâru’l-Harp’te faiz almak caiz midir, değil midir? Açıklar mısınız?

Dâru’l-Harp’te bir Müslüman’ın bir kâfirle faizli muamelede bulunması haramdır. Bu, Cumhur-u Ulemanın görüşüdür. Kâfir bir memlekette, yaşadığımız şu an itibariyle faizli muamelede bulunmak Cumhur-u Fukahâ’ya göre haramdır şu illetle ki;
1- Faiz ile ilgili deliller umumi olup, bu deliller bir durumla diğer bir durum arasını, bir mekânla diğer bir mekânın arasını (hüküm bakımından) ayırmamıştır. Binaenaleyh delillerin umumi oluşu, faizin Dâru’l-İslam’da da Dâru’l-Harp’te de haram olduğunu gösterir.
2- Faizin haram oluşu, faiz muamelesini yapan taraflardan her biri için yani hem Müslüman kişi için hem de kâfir kişi için sabittir. Şöyle ki, Müslüman kişiye faizin haram olduğu Kur’an, Sünnet ve İcmâ ile olduğu aşikârdır. Kâfir kişiye faizin haram olduğu ise Cenâb-ı Hakk’ın Ehli Kitap hakkındaki, ’Kendilerine yasaklanmış olduğu hâlde faiz almaları’ kavli kerimidir. (Nisâ, 4/161)
3- Yaşadığımız şu zaman (2003) itibariyle Dâru’l-Harp diyebileceğimiz bir ülke bulunmamaktadır. Zira İslam Devletleri, Birleşmiş Milletlere üye olmuşlar ve ’üye devletlerden birinin diğerine harp ilan etmemesini’ içeren antlaşmaya imza atıp bu antlaşmaya uyacaklarını taahhüt etmişlerdir. Dolaysıyla BM’ye üye olan devletleri Dâru’l-Harp diye nitelememiz doğru olmayacaktır. Bilakis BM’ye üye olan bu kâfir devletler Dâr-u Ahd olmuşlardır. Yani Müslüman Devletler ile Kâfir Devletler, Müslüman bir devletin Kâfir bir devlete savaş ilan etmemesi hususunda antlaşma imzalamışlardır.
4- Dâru’l-Harp’te faiz almayı caiz gören görüşe göre de, şu zamanımızda gayr-i müslim bir devlette faizle ev almak sahih değildir. Zira bu görüşe göre mevzubahis olan husus, Müslümanın harbî (yani Dâru’l-Harp’te yaşayan kâfir) kişinin malını faizle almasıdır. Bizim sadedinde olduğumuz mesele ise bankadan faizle ev alma mevzusu olup, binaenaleyh harbî’den faiz almak değil ona fazladan faiz ödemek söz konusudur.
Son olarak;
İslam Fıkıh Akademisi’nin 14-20 Mart arasında 1990’da Cidde toplantısındaki fetvasına göre, ev, insanın aslî ihtiyaçlarından olup meşru ve helal yollarla elde edilmelidir. Bankaların az veya çok, faizle verdikleri kredilerin hepsi haramdır. Ev almak için meşru ve helal başka alternatif yollar bulunmalıdır.

Prof. Dr. Rafet Osman’ın Kadâyâ Fıkhıyye Muâsıra kitabından yaptığımız tercüme bitti…
Haram ve faiz yemek için hileler yapmak...
(Buhârî ve Müslim’in rivayet ettiği) bir hadisi şerifte Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: ’Allah Yahudileri kahretsin. Onlara (sığır ve koyunların) iç yağları haram kılınmıştı. Onlar da iç yağını (eritip) sattılar.’ Yahudiler şöyle bir hile yapmışlardı: Kendileri iç yağını yemediler, ama ondan gelen geliri yediler ve bunu iç yağı yememek olarak yorumladırlar. Hâlbuki bu hüküm onların iç yağından asla faydalanmamalarıydı. Satıp da parasını yemek de aynı hükme dâhildi. Bugün de bazı faiz yiyenler buna benzer hileler üretmektedirler. Görünürde faizden sakınırlar ama gerçekte faiz yerler. Kimi yerde faize ’nema’ derler kimi yerde ise ’kâr payı’ derler, sonuçta faiz yerler. Asıl fiyat ve asıl fiyata yapılan ziyadenin aynı akit içerisinde veya aynı muamele içerisinde olması durumunda da hüküm aynıdır. Keza asıl fiyat ve asıl fiyata yapılan ziyade, sûreten (göstermelik) yapılan iki akit içerisinde de olması da faizdir.
Ev alma hususunda nefsin baskısına bir ikaz!
Selef-i Salih’e benzeme gayreti içerisinde olanlara hitaben…
Rasûlullah (s.a.v)’den sonra ilk ortaya çıkan şey tûl-i emel, tedriz ve teşdid’dir. Tedriz, elbiseleri güzel bir şekilde dikmektir. Elbiseler Rasûlullah (s.a.v)’in zamanında, birbirlerine tutuşturulan parçalar halindeydi. Teşdid ise kireç ve tuğladan yapılan binalardır. Oysa Asr-ı Saadet’te hurma dalları ve ağaçlarıyla bina yapılırdı. Haberde şöyle varit olmuştur: ’Halk üzerine bir zaman gelecektir ki Yemen mamulü kürklerin nakışlandığı gibi, halk, elbiselerini nakışlayacaktır.’
Rasûlullah (s.a.v) amcası Abbas’a yüksek yaptığı bir evi/çardağı yıkmasını emretmiştir. Rasûlullah (s.a.v) yüksek bir kubbenin yanından geçerken ’bu kimindir?’ diye sordu. ’Filân adamındır’ dediler. Ev sahibi Rasûlullah (s.a.v)’e geldiğinde ondan yüzünü çevirdi. Eskiden olduğu gibi ona yönelmez oldu. Bunun üzerine kişi, ashaba, Rasûlullah (s.a.v)’in neden değiştiğini sordu. Durum kendisine anlatılınca gidip o kubbeyi yıktı. Bir müddet sonra Rasûlullah (s.a.v) yine oradan geçerken kubbeyi görmeyince ona ne olduğunu sordu, Ashab da Rasûlullah (s.a.v)’e hâdiseyi anlattı. Rasûlullah (s.a.v) o kimseye hayır duada bulundu.
Hasan-ı Basrî (rh.a) şöyle demiştir: ’Rasûlullah (s.a.v) kerpici kerpiç üzerine, kamışı kamış üzerine koymadan dünyadan göç edip gitti.’
Rasûlullah (s.a.v) (Ebû Dâvûd’un Hz. Aişe (r.anha)’dan rivayet ettiği) hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: ’Allah bir kula şer murad ettiğinde onun malını su ve çamurda helâk eder.’
Abdullah b. Ömer (r.a) şöyle demiştir: Biz bir gün kamıştan bir ev yapıyor (tamiri ile uğraşıyorduk). Rasûlullah (s.a.v) yanımızdan geçerken ’bu nedir?’ diye sordu. Biz de ’bizim çürümeye yüz tutan kamıştan evimizdir. Tamir ediyoruz’ dedik. Rasûlullah (s.a.v) de: ’Ben ahiret işini bundan daha acele görüyorum (bu evden daha önemli işiniz olduğunu sanıyorum)’ buyurdu.
Nuh (a.s) kamıştan bir ev yapıyordu, kendisine ’keşke çamurdan iyi bir ev yapsaydın’ denildiğinde, şöyle demiştir: ’Ölecek bir insan için bu da çoktur.’
Hasan-ı Basrî şöyle anlatıyor: Safvan b. Muhayrız yıkılmaya yüz tutan kamıştan yapılan bir evde otururken yanına girdim. Kendisine ’keşke bunu tamir etseydin’ deyince, şöyle dedi: ’Nice kişiler öldü de bu hâlâ bu haliyle ayakta duruyor (ev böyle yıkılır durumda iken nice sağlam adamlar öldü gitti, o ise hala ayakta duruyor).’
Rasûlullah (s.a.v) (Taberânî’nin İbn-i Mesud (r.a)’dan rivayet ettiği) hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: ’Kim ihtiyacından fazla bina yaparsa kıyamet gününde o binayı sırtlamakla mükellef kılınır (istenir).’
Rasûlullah (s.a.v) (İbn-i Mâce’nin Habbâb (r.a)’dan rivayet ettiği) hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: ’Kulun (harcadığı) bütün nafakalarından dolayı kendisine ecir yazılır. Ancak su ve çamura harcadığı hariç (ona ecir yoktur).’
Rasûlullah (s.a.v) kendisine evinin darlığından şikâyet eden bir kişiye; ’göktekini (cennettekini) genişlet’ buyurmuştur.
Hz. Ömer, Şam yolunda, kireç ve kerpiçten/tuğladan yapılmış oldukça yüksek bir bina gördü. Allah-u Ekber/Suphanallah diyerek şöyle dedi: ’Bu ümmette, Hâmân’ın Firavun’a yapmış olduğu binayı yapanların bulunacağını zannetmiyordum.’ Hz. Ömer bu sözüyle Firavun’un şu sözünü kastetmişti: ’Ey Hâmân! Benim için bir ateş yakıp tuğla pişir de bana bir kule yap.’ (Kasas, 28/38) Denilmiştir ki: Kendisi için kireç ve kerpiçten ilk bina yapan Firavun’dur. Bunu ilk kullanan da Hâman’dır.
Seleften öyleleri vardı ki evlerini gayet basit yaptıkları için ömürleri boyunca evlerini bir kaç defa yıkıp yapmak zorunda kalırlardı. Onlardan öyleleri vardı ki hacca gittiğinde veya gazaya çıktığında evini elden çıkarır (yıkar) veya komşularına hibe ederdi. Döndüğü zaman (evini yapar veya) kendisine geri verilirdi. Selefin evleri ot ve deriden idi. Tavan yüksekliği ayakta durup ellerini kaldırdığında değecek kadardı.
Hasan-ı Basrî şöyle demiştir: ’Rasûlullah (s.a.v)’in odalarına/evine girdiğimde elim tavana değerdi.’
Amr b. Dinar şöyle demiştir: İnsanoğlu altı zirâ’dan daha yüksek ev yaptığında, bir melek ona şöyle haykırır: ’Ey fâsıkların en fâsığı (daha) nereye (gidiyorsun)?’
Süfyan-ı Sevrî, sıvalı (güzelce) yapılan bir binaya bakmayı yasaklayarak şöyle demiştir: ’Eğer o binalara hayran hayran bakılmasaydı sahipleri onları öyle (süslemezdi) yapmazdı. O binalara bakmak onları o şekilde yapmaya yardım etmek demektir.’
Fudayl b. İyaz şöyle demiştir: ’Ben bina yapıp da terk edene (geriye bırakana) hayret etmiyorum. Fakat bakıp da ibret almayana hayret ediyorum.’
İbn-i Mesud (r.a) şöyle demiştir: ’Bir kavim gelecek ve çamuru yükseltecek, dinlerini alçaltacaktır. (Rum) atlarına binecekler, sizin kıblenize durup namaz kılacaklar, fakat dininizin gayrısı (başka bir din) üzerine öleceklerdir.’ (İmam-ı Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn Zühd Bahsinden kısaltılarak alınmıştır.)
Evet, netice olarak şunu söylemek istiyorum ki, zaruri olan şey barınmadır, ev almak değildir. Barınma ise kiralık ev v.s ile de giderilmektedir. O halde bir kişi ne olursa olsun ev almalıyım dememelidir. Zira barınmanın tek yolu ev almak değildir. Ayrıca, ev almak bir kul hakkında mutlaka hayırlı da olmayabilir, çünkü ev almakla yukarıda geçen ’Allah bir kula şer murad ettiğinde onun malını su ve çamurda helâk eder’ hadis-i şerifindeki ’hakkında şer’ murad edilen kullar içine dâhil olup olmadığımızı bilemeyiz. O halde ’illa ev almam lazım’ deyip gayri meşru haram yolların kapılarını zorlamamak gerekir. Eğer kaderimizde bizim için bir ev bir araba takdir edilmişse, o bize gelecektir, gelmeme gibi bir şansı yoktur. Allah (c.c) kimimizin imanını fakirlikle muhafaza eder, kimimizin imanını da zenginlikle muhafaza eder. Önemli olan imanla yaşayıp ölmektir, imanımıza mal olma pahasına dünyalığı elde etmek değildir. Eğer Cenâb-ı Hak helalinden imkân verirse ’evini de al arabanı da al’ ama imkânın yok ise, kirada oturmak otobüsle gidip gelmek dünyanın sonu değildir, hakkında hayırlı olan durum budur. Bizler hem dua edip hakkımızda hayırlı olanı isteriz, hakkımızda hayırlı olan başımıza gelince de taksimata razı olmayız. Kiracı isek ve dolmuş otobüsle gidip geliyorsak buna rıza göstermek gerekir, zira hakkımızda neyin hayırlı olduğunu bilemiyoruz, bir hadis-i şerifte ’hayır vâki olan şeydedir’ buyrulmuştur, o halde başımızda vâki olan durum ne ise ona razı olmamız gerekir. Dünya, cennete çevrilmesi gereken bir yer değil, imtihan yeridir. Dünyada olmasını istediğimiz şeyler, göl manzaralı, deniz manzaralı, orman manzaralı evler, envai çeşit yiyecekler-içecekler, harikulade binekler, geniş araziler, hizmetliler v.s işte bütün bunları elde etme yeri veya elde etmeye çalışma yeri dünya değildir. Cenâb-ı Hak bunları bir ticaret karşılığı bize Cennette vereceğini zaten vaat ediyor, bu ticaretin içeriği; ’yetmiş yıllık ömründe Cenâb-ı Hakk’ın muktezasınca yaşayıp cennete girmektir.’ Yetmiş yıl dedim, zira hadis-i şerifte ’ümmetimin yaşı altmış ile yetmiş arasındadır, yetmişi pek azı geçer’ buyrulmuştur. Yetmiş yılın ise tamamı değil, mükellefiyet yani buluğ yaşından sonrası hesaplanmaktadır. Yani elli beş yılını ver, sonra sonsuz yılları satın al. Birisi bize, beş lira ver sana beş trilyon vereyim dese, biz de hayır olmaz desek, bize ne diye bakarlar, nasıl kelimeleri yakıştırırlar, bir düşünelim. İşte Cenâb-ı Hak ile yapılan ticarette de elli beş yılını verip nice elli beş trilyon seneleri almayan kimseye de aynı yakıştırma yapılır. Bu, biz Ümmet-i Muhammed’e Rasûlullah (s.a.v) hürmetine yapılan bir ikramdır, az bir ömürle çok kazanç elde etmedir. O halde bize düşen, birazcık dişimizi sıkıp dinin emirleri gereğince yaşayıp selametle cennete girmektir. Bu, Allah’ın kolaylaştırdığına kolaydır. Allah’ım! bizi, kolaylaştırdıklarından eyle.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.