Özlenen Rehber Dergisi

106.Sayı

Nasıl Namaz Kılıyoruz?.......

Ömer Faruk EJDER Özlenen Rehber Dergisi 106. Sayı
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: ’İman edenler için, Allâh’ın zikri (hatırlanışı) ve Hak’tan inzâl olana bilinçlerinin huşû duyması vakti gelmedi mi? Ki daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar (ibadetleri âdete dönüşmesin, çalışmalarını düşünerek hissederek yapsınlar)! Onların (İsrailoğullarının) üzerlerinden uzun müddet geçmişti de (ibadetleri âdete dönüşmüştü), bu yüzden kalpleri katılaşmıştı (yaptıklarını düşünüp hissedip yaşamadan, âdet diye yapmaya başlamışlardı)! Onlardan (Yahudilerden) çoğunun inançları bozuktur!’(Hadid sûresi, 16)
İbn Mes’ud (r.a.) bu âyet hakkında şöyle demiştir: ’Bu âyetin inişi ile bizim Müslüman olmamız arasında dört sene yoktu; Allah bizi bu âyette kınayınca, O’ndan huşu etmede zayıflığımızdan dolayı ağlaştık. Dışarı çıktığımızda birbirimizi kınar; Allah’ın indirdiği bu âyeti duymadınız mı diyerek, aramızdan bazıları kınamaya maruz kalmaya dayanamaz ve ağlayarak yere düşerdi.’ (İbn-i Hacer, Fethü’l Bâri Şerh Sahîhu’l Buhârî, c.8 s. 628)
Saygıdeğer okurlarımız, bu ayki yazımızı hayatımızın en güncel ibadeti olan namaza ayıralım istedik. Makalemizde, asrısaadetten, sahabe ve tâbiin hayatından, büyüklerimizin namazlarından bazı örnekler serdettik. Maksat; namazımıza çeki düzen vermek ve yüce Yaratanın huzurunda durduğumuzu hatırlamaktır. Yüce Yaratan Kur’ân-ı Kerim’de, namazın kötülüklerden nehyettiğini buyurmakta. ’Ben namazımı dört dörtlük kılıyorum, hiçbir kötülük yapmıyorum’ demek kuru bir iddiadan ileri geçmez. Âyette vasfedilen ’kötülük’ün birçok gizli, bizim farkına varmadan işlediğimiz günahları da kapsamakta olduğunu hatırlatmakta fayda var. Günlük hayatımızdaki beşeri münasebetlerde bile karşımızdaki insanı rencide etmekten tutun da, kalbini kırmağa, bir diğerini gıybet etmeğe, çekiştirmeğe varıncaya kadar ezcümle ileri geri konuşmalarımız büyük günahların kapsamına girmekte. Yine yüce Yaratan Hucurât suresinin 12’nci âyetinde ’Ey iman edenler! Zannın çoğundan (doğruluğundan emin olmadığınız konuda fikir yürütmekten) kaçının! Muhakkak ki bazı zanlar suçtur (şirk veya şirke yola açar)! Tecessüs etmeyin (merakla başkalarının özel yaşantısını araştırmayın)! Kiminiz de kiminizin gıybetini yapmasın! Biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? Bundan tiksindiniz! Allah’tan korunun! Muhakkak ki Allah Tevvab’dır, Rahim’dir.’ buyuruyor. Şimdi namaz konusunda bize ulaşan rivayetlere hep birlikte göz atalım.
Ebu Hureyre (r.a.)’den rivayetle şöyle buyurmuştur: ’Adam altmış sene namaz kılar da; bir namazı dahi kabul edilmez’ kendisine bu nasıl olur diye sorulduğunda ’rükûsunu, secdesini ve namazdaki huşuyu yerine getirmediğinden’ cevabını verir. (İbn Ebi Şeybe, Musannef c.1, No: 2693)
Hz. Ömer (r.a.) şöyle buyurmuştur: ’Adam Müslüman olarak yaşlanır; ancak Allah için bir rekât dahi namaz kılmamıştır’. ’Bu nasıl olur’ diye kendisine sorulduğunda ’Ne rükûuna ne de secdesini tam olarak yerine getirmez’ cevabını verir. (İbn Ebi’d-Dünya,Teheccüd ve Kıyami’l-Leyl, No: 483, Zayıf senetle; Gazalî, İhyâu Ulûmi’d-Din, c.1, s.333)
Ahmed bin Hanbel (rh.a.) şöyle buyurmuştur: ’İnsanlara öyle bir zaman gelecek ki, namaz kıldıkları halde namaz kılmamış olacaklar; korkarım ki o zaman bu zamandır’. Etrafındakiler İmam’a (r.a.): ’Ey imam! Bize gelsen de şu hallerimize bir baksan!’ diyerek endişelerini dile getirirler.’
İmam Gazali hazretleri şöyle buyurmaktadır: ’Adamın birisi secde ederek Allah’a yaklaştığını zanneder; Allah’a yemin olsun ki, secdenin günahı o beldeye dağıtılsa hepsi helak olur.’ ’Bu nasıl olur?’ diye kendisine sorulduğunda: ’Allah’ın huzurunda secdeye varır; ancak kalbi masiyet, eğlence, şehvet ve dünya sevgisi ile doludur… Bu nasıl bir secdedir?...’ (İlmi Makaleler ve Araştırmalar Ansiklopedisi, s.2; İbâdât el-Mu’min, c.1, s. 20)
Âişe (r.anhâ) validemiz Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in gece boyunca namaz kıldığını ve gündüz de sürekli dua ettiğini görünce sorar: ’ Yâ Rasûlallah! Sen uyumaz mısın’? Efendimiz (s.a.s.): ’Uyuma zamanı geçmiştir.’ diyerek mukabelede bulunur. (Fî Zilâli’l-Kur’ân, Seyyid Kutub, Müzzemmil sûresi tefsiri; İbâdât el-Mu’min, c.1, s. 44)
Tâbiîn büyüklerinden rivayet olunur ki; ’Sufyan es-Sevrî’nin namaz kılışını görmüş olsaydınız; huşudan öleceğini zannederdiniz.’
Hz. Âişe (r.anhâ) validemizin kız kardeşi Esmâ’nın oğlu Abdullah İbn-i Zübeyr’e ayağı ampüte (kesilme) edilmesi gerektiği söylenir. Acıyı hissetmemesi için biraz alkol alması tavsiye edilir; o da: ’Kalbimi ve lisanımı Allah’ı zikretmekten mi menedecek? Allah’a yemin osun ki, O’na itaat yolunda isyana başvurmam!’ der. Bunun üzerine uzvun uyuşturulmasını teklif ederler. Yine ’uzvumun kopartılma (kesilme) anında uyanık olmak isterim.’ der. ’Adam getirelim seni tutsunlar.’ teklif ederler. Bunun üzerine: ’Ben size yardımcı olayım.’ der. Onlar ’dayanamazsın’ dediler. İbn-i Zübeyr: ’Durun da namaz kılayım; azalarımın hareketsiz olduğunu görünce secde etmemi bekleyin; secde ettiğimde dünyada değilimdir artık; bana dilediğinizi yapın!’ Bunun üzerine hekim gelir, secde etmesini bekler, secdedeyken testere ile ayağını kesmeye başlar. Hz. Abdullah bin Zübeyr’den çıt çıkmaz; ancak ’Lâ ilâhe illallâh, lâ ilâhe illallâh’ zikri duyulur; ’Rab olarak Allah’tan, din olarak İslam’dan, Rasûl ve Nebî olarak da Hz. Muhammed’den razı oldum’ diyerek bayılır. Ayıldığında, kesilmiş ayağı kendisine getirirler, kesik ayağına bakarak: ’Allah’a yemin olsun ki seninle hiçbir zaman harama yürümedim, gece namazlarında senin üzerinde ne kadar da durdum…’ Sahabeden biri: ’Müjdeler olsun sana ey Zübeyr… Bedeninden bir parça senden önce cennete girmiş.’ der. Zübeyr de: ’Allah’a yemin olsun ki, bana kimse bundan daha güzel taziyede bulunmamıştır.’ der. (İlmi makaleler ve araştırmalar ansiklopedisi s.2)
Hz. Ali (k.v.) efendimizin oğlu namaza başlarken rengi sararır ve titrermiş. Kendisine bunun sebebi sorulduğunda ’Kimin huzurunda durduğumun farkında mısın?’ diye cevap vermiş. (İlmi Makaleler ve Araştırmalar Ansiklopedisi, s. 2)
Yine Hz. Ali (k.v.) efendimiz abdest almaya başlayınca titrermiş. Ona sebebi sorulduğunda Ahzab suresinin 72. âyetini okuyarak: ’Şuan, doğrusu biz, sorumluluğu (emaneti) göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir; onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim ve çok cahildir. (Kabulüne rağmen emanete hıyanet etmektedir).’ (Ahzâb sûresi, 72)
Hatim el-Esam (rh.a.)’e ’Namazı nasıl huşu ile kılarsın?’ diye sorulur. ’Tekbir getirir namaza başlarım… Kâbe’yi önümde hayal ederim… Sıratın köprüsünün ayağım altında olduğunu hayal ederim… Cennetin sağımda, Cehennemin ise solumda olduğunu hayal ederim… Ölüm meleği arkamda… Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin namazımı düşündüğünü… son namazım olduğunu… düşünür, Allah’ı tazim ederek tekbir getiririm, kıraatimi tefekkür ile okur, boyun eğerek rükû ve sücuda inerim, namazımdan Allah korkusu için bir nasip ayırırım, rahmetinden ümit eder, selamımı verir; kabul olup olmadığını da bilmem.’ diye cevap verir. (Gazalî, İhyâu Ulûmid-Dîn, c.1, s. 294)
Rabbim, namazlarımızı huşu ve ihlâsla kılmayı nasip etsin! Riyadan arî kılsın.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.