Özlenen Rehber Dergisi

106.Sayı

Bir Haccın Ardından

Mustafa ŞENTÜRK Özlenen Rehber Dergisi 106. Sayı
Anlatılmaz yaşanır sözü galiba en büyük değerini Hac ibadetini anlatmaya çalışırken bulsa gerek...
Hac İslâm’ın beş şartından biri...
Beytullah yeryüzünün ilk mabedi...
Buk’a-i mübareke denilen arsası, Allah Teâlâ’nın dünyayı halk ederken yarattığı ilk kara parçası.
Âdem (a.s.) cennette meleklerle beraber, daha önce onların bina kurduğu Beyt-i Mamur’u ziyaret ve tavaf etmişti. Yeryüzünde onu, orayı özledi ve tam Beyt-i Mamur’un hizasına gelen yerde Allah Teâlâ’nın izni ve meleklerin yardımı ile Beytullah’ı inşa etti. Onu tavaf etti, hasret giderdi.
Nuh (a.s.) tufanında Beytullah semaya kaldırıldı. Yeryüzünde Cennetten gelen iki şeyden biri olan Hacerü’l-esved ise Ebu Kubeys dağında muhafaza edildi. Ve Hz. İbrahim (a.s.) önce gayr-i zî-zer’in diye tarif edilen yani hiçbir nebatatın, otun bitmediği o mekâna, Beytullah’ın arsasına, Hz. Hacer validemizi ve Hz. İsmail (a.s.) Efendimizi bıraktı Allah Teâlâ’nın emriyle.
Sonra yine meleklerin yardımı ve Hz. İsmail (a.s.) in yardımcılığı ile Beytullah’ı yeniden inşa etti.
Allah Teâlâ ’Ya İbrahim (a.s.) kullarımı davet et. Beytimi ziyaret etsinler’ buyurdu. Hz. İbrahim (a.s.) ’Ya Rabbi nasıl duyurayım?’ dediğinde Rabbimiz ’Davet senden, duyurmak benden’ buyurdu. Hz. İbrahim (a.s.) Ebu Kubeys dağına çıktı ve davet etti. ’Ey insanlar! Allah Teâlâ yeryüzünde sizin için bir bina inşa etti, onu haccediniz’ (Beyhaki, Delailü’n-Nübüvve, 1/327)
Allah Teâlâ bu daveti o gün yaşayan bütün insanlara ve kıyamete kadar gelecek bütün insanların ruhlarına duyurdu. Bu daveti duyan ruhlardan bir kısmı ’Lebbeyk/buyur Allah’ım’ diye cevap verdiler. İşte bu davete Lebbeyk diyenler, diyebilenler vakti saati geldiğinde ’Lebbeyk’ diyorlar ve Beytullah’a doğru koşuyor.
Bu yıl ’Lebbeyk’ demek milyonlarca müslümanla birlikte bize de nasip oldu.
Ankara’dan başladı bu mübarek seferimiz. İlk hedef Mekke-i Mükerreme ve ilk maksat yeryüzünün ilk mabedi Kâbe-i Muazzama’yı ziyaret.
Aslında Mekke-i Mükerreme’de iç içe girmiş üç halka var; Beytullah, Harem-i Şerif ve mübarek Mekke-i Mükerreme şehri ki, orası Ümmü’l-Kura, şehirlerin anası...
Ve o an yaklaşıyor... Uzun zamandır beklediğimiz o an... Beytullah’ı görme anı... İnşallah reddolunmayacak dualarımız... Hayatımız boyunca kalıbımızı ve kalbimizi yönelttiğimiz Kâbe... Bakmaya doyamadığımız Beytullah...
Bir mıknatıs gibi çekiyor bizi. Alıyor yörüngesine ve kendimizi bir insan selinin ortasında buluyoruz... Adeta mahşer gibi...
Tavaf; günahkâr kulun çaresiz ama ümitli, Rabbinin evi etrafında dönmesi. Kelebeğin ışık, Ay’ın Dünya, Dünya’nın da Güneş etrafında dönmesi gibi. Dünyada varılabilecek son kapıya varıp boynunu bükmesi affını ve kulluğunun kabulünü beklemesi.
Önce Hacerü’l-Esved’in karşısına geliyoruz. ’Bismillahi Allahu Ekber’ diyerek kalbimizdeki ahdimizi, imanımızı, Hacerü’l-Esved’deki nüshası ile karşılaştırıyoruz. Beytullahı kalbimiz tarafına alıp yedi kez dönüyoruz. Boyunlar bükük... Gözler yaşlı... Çünkü gidecek başka yer yok, başka kapı yok...
Tavafımızı tamamlayıp Makam-ı İbrahim’de iki rekât tavaf namazı kılıp, doyasıya Zemzem-i Şeriften içtikten sonra, Safa ile Merve arasında sa’ya başlıyoruz. Bazen yürüyor bazen de koşuyoruz. Biraz evvel tavafta arz ettiğimiz dilekçemizin, niyazımızın, münacatımızın neticesini bekliyoruz sanki...
İlk umremizi tamamlayıp, tıraş olup ihramdan çıktık. Mekke-i Mükerreme’de günlük hayat... Her gün ayrı bir ziyaret, her gün ayrı bir ziyafet...
İşte, Efendimizin dünyaya teşrif buyurdukları o mübarek mekân.
İşte, o ağacın, bir taraftan kökü ile toprağı yararak, bir taraftan dillenip ’La ilahe illallah’ diyerek Rasûlullah (s.a.s.)’ın huzuruna geldiği mekânda yapılan Şecere Mescidi...
İşte, sırasıyla dopdolu Cin Mescid’i... İşte Hira... Rasûlullah (s.a.s.)’ın peygamberliğine yakın zaman zaman inzivaya çekildiği ve Cebrail (a.s.) in ilk vahyi getirdiği, mübarek Hira Dağı. Cebel-i Nur.
İşte Rasûlullah (s.a.s) ın Hicret yolunda ilk durağı, zikr-i kalbî tarifinin ilk mekânı, Gar-ı Sevr. Sevr Mağarası.
Ve işte, içerisinde Hz. Hatice Annemizin (r.anha), Efendimizin oğulları Hz. Kasım ve Hz. Abdullah’ın, Efendimizin dedeleri Abdulmuttalib ve birçok sahabe-i kiram hazaratının metfun bulunduğu Cennetü’l-Muallla...
8 Zilhicce... Yevm-i Terviye... Arefe’den bir gün evvel...
Kefeni andırır ihramlarımızı yeniden giyip Arafat yollarına düşüyoruz. Arafat’a ve Arefe’ye ruhen ve bedenen biraz daha yakın olabilmek için. Arefe gününün sabahı toparlandık. Efendimiz ’Hac Arafat’tır’ buyuruyorlar. O gün zevalden itibaren Fecir tul’ü edinceye kadar (imsak vaktine kadar) biran bile olsa Araft’ta bulunmayan Hacı olamıyor.
Arafat; Hz. Âdem (a.s.) ile Hz. Havva’nın dünyaya indikten sonra ilk buluştukları yer Arafat... Ümmet-i Muhammed’in affedildiği Arafat... Efendimiz (s.a.s.)’in Veda Hutbesini irat ettikleri yer Arafat...
Yarın Bayram... Ama dünyanın yarın bayram yapabilmesi için bugün Arafat’ta iltica lazım. Yalvarış, yakarış, gözyaşı lazım. Arafat gözyaşının sel olduğu mekân.

Ey Rahmeti bol Padişah
Cürmüm ile geldim sana
Ben eyledim hadsiz günah
Cürmüm ile geldim sana

Senin adın Ğaffar iken
Ayb örtücü Settâr iken
Kime gidem sen var iken
Cürmüm ile geldim sana


O gün güneşin batışı ayrı bir mana taşıyor. Ve güneşin batışı ile beraber, bir akın başlıyor, Müzdelife’ye doğru. Milyonlar yürüyor Müzdelife’ye. Renk renk, grup grup, fırka fırka insanlar, çeşit çeşit flamalar altında bir sel gibi akıyorlar. Bir başka gece Müzdelife gecesi...
Efendimiz (s.a.s.)’in gözyaşları içinde tebessüm buyurdukları yer Müzdelife... Ümmet-i Muhammed’in tamamının affedildiği mahal... Gecenin aydınlığında şeytanı taşlamak üzere taşlarımızı topluyoruz. Toplanan taşlar gözlerden akan yaşlarla ıslatılıyor.
Ve muazzam bir duruş... Müzdelife Vakfesi, hiç aceleye getirilemeyecek, yağan rahmet yağmurunda sırılsıklam ıslanıp, yudum yudum içilecek, bir an, bir zaman... Şimdi de bir akın başlıyor. Cemerat’a, Şeytan taşlama mahalline... Renk renk, dünyanın dört bir tarafından gelen Müslümanlar, şeytanı taşlamak, sünnete ittiba için yollara dökülüyorlar. Suudi Arabistan Hac Bakanlığı’nın Şeytan Taşlamada izdiham yaşanmaması için yaptığı ayarlama neticesinde şeytanı gece yarısından sonra taşlayabildik. Mevzunun fıkhî boyutu bu makalenin konusu olmadığından burada o mevzu dâhilinde bir şey söylemek istemiyorum.
Cemerattaki görevimizi ifa ettikten sonra tabiiyetimizdeki Ankara 22. Kafile Hacılarıyla birlikte Zahir-Cervel-Mualla bölgesindeki otelimize dönüyoruz.
Bayram günü kesilen kurbanlarımızın akabinde tıraş olup ihramlarımızdan çıkıyoruz. Daha sonra ziyaret tavafı ve hac sa’yımızı yapıyor, bayramın ikinci ve üçüncü günleri tekrar şeytan taşlamak üzere cemeratın yolunu tutuyoruz.
İşte Hac bu... Şükürler olsun Rabbime ki tamamlamayı nasip etti. Sonraki günlerde tavaf ve umreler yaparak bu mübarek zaman ve mekânların feyzinden müstefit olmak istiyoruz.
Ve işte sayılı günler tükeniyor ve Medine yolu görünüyor. Medine’ye intikal edeceğimiz Perşembe günü teheccüt vakti veda tavafımızı yapıyor, Beytullah’ta kıldığımız son namaz olan sabah namazının akabinde gözyaşları ile Kâbe’ye veda ediyor, Rabbimizden tekrar tekrar bu mübarek yerlere bizleri nasip etmesi dualarıyla ondan ayrılıyoruz.

Müminler Haccını eda ettiler
Kâbe’ye uğrayıp veda ettiler
Lebbeyk Lebbeyk deyip nida ettiler
O kutsal beldeyi görenler oldu

MEDİNE-İ MÜNEVVERE
Hedef Medine-i Münevvere...
Maksat O (s.a.s.)’na gitmek, onun mescidine gitmek. Medinetü’n-Nebi’yi, Medine-i Münevvere’yi ziyaret etmek. Efendimizin (s.a.s.) âlini, ashabını, Cennetü’l-Bakiî ziyaret etmek... Efendimizin (s.a.s.) tozunun bile şifa olduğunu buyurdukları o mübarek şehrin taşını toprağını ziyaret etmek... Uhud’u, Hendek’i, Mescid-i Kuba’yı, Mescid’i Kıbleteyn’i ziyaret etmek...
Otobüslerden inip ayaklarımızın Medine-i Münevvere topraklarına değmesi anlatılmaz bir duygu. Yaklaştıkça yeşil kubbe görünüyor, kubbeyi görenler ayrı bir duyguya bürünüyor. Huzura varıp salât ve selâm verebilmek, huzurda huzura ermek tarifi mümkün olmayan bir hal, bir durum... Oradan Sıddık-ı Ekber Efendimizi, Ömerü’l Faruk Efendimizi selamlamak, hürmet ve tazimle Baki kapısından çıkmak eşsiz bir tat, eşsiz bir hal... Tam bu noktada İngiliz destekli Şerif Hüseyin birliklerine karşı canları pahasına Kubbe-i Hadra’yı koruyan Osmanlı askerlerini ve özellikle de Fahreddin Paşa’yı yâd ediyoruz. İhtiyat Mülazımı İdris Sabih Bey’in şu kıt’asıyla;

Yapamaz Ertuğrul evladı sensiz
Can verir cananı veremez Türkler
Ebedi Hadimü’l-Harameyniniz
Ölsek de Ravzanı ruhumuz bekler...


Cennetü’l-Bakî’yi ziyaret ettik ileriki günlerde... Orada Ehl-i Beyti, Hz. Fatıma Annemizi, Hz. Hasan’ı, Hz. Abbas’ı, Hz. Âişe ve diğer ezvac-ı tahiratı, Efendimizin diğer kerimeleri Zeynep, Ümmügülsüm, Rukiye annelerimizi, Efendimiz’in kabre koyarlarken gözyaşları döktüğü oğlu Hz. İbrahim’i, İslâm’ın üçüncü halifesi, edep ve hayâ timsali Hz. Osman (r.a.)’ı, diğer Sahabe-i Kiramı...
Uhud’u, Hendek’i, Kuba’yı, Kıbleteyn’i ziyaret ettik. Allah Rasul’ü (s.a.s.) Efendimizin ’Biz Uhud’u severiz, Uhud’da bizi sever’ buyurdukları, baktıkça gözlerimizin cilalandığı cennetlik dağ Uhud...
Uhud’da Seyyidü’ş-Şüheda Hz. Hamza, Hz. Mus’ab bin Umeyr, Hz. Abdullah ibn Cahş’ı ziyaret ettik... Emre itaatin ehemmiyetini okçular tepesinde canlı canlı dinledik ve adeta yaşadık.
Hendek’te bütün hiziplerin topyekûn, İslâm’ı yok etmek üzere saldırısına karşı, Ashab-ı Kiramın birlik beraberlik, ahenk içinde, canhıraş bir şekilde azim ve gayretini, Fetih Mescidi’nde Ahzab Duasını, Rasûlullah (s.a.s.) Efendimizin önlerine çıkan kayayı bizzat parçalarken çıkan kıvılcımlarda gördüğü ve verdiği fetih müjdelerini mahallinde dinledikçe, sanki o anı yaşar gibi olduk.
Kuba’da Talea’l-Bedru ilahisi gönlümüzde yankılanırken gözümüzde Efendimiz’in (s.a.s.) Medine’ye ilk geliş anı canlandı. Medine-i Münevvereye 5 km mesafede İslâm âleminde ilk inşa edilen mescit... Kuba Mescid’i Kur’ân-ı Kerim’de buyrulduğu üzere ’Temeli takva üzere atılan mescit...’
Kıbleteyn iki kıbleli mescit... İslâm’ın kıblesinin Kudüs-i şerif’ten, Mekke-i Mükerreme’ye, Mescid-i Aksa’dan, Kâbe-i Muazzama’ya çevrildiğinin haber verildiği, vahyin geldiği kutlu mekân...
Sonra İcabe Mescidi, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali Mescidleri, Bilal Mescidi ve Cuma Mescidi...
Ziyaret yerlerimizden biri de ayakta kalabilen bir Osmanlı eseri. Cennetmekân Sultan II. Abdulhamid Han’ın İstanbul’u Medine-i Münevvere’ye bağladığı demiryolunun son istasyonu. İstanbul’un Haremini Medine-i Münevvere’nin haremine bağlayan Harem İstasyonu...
Sayılı günler çok çabuk geçti ve bitiverdi sekiz gün...
Elveda Medine derken kalplerimizin birer parçasını gömdük Medine-i Münevvere topraklarına...
Ve sonra şunlar geldi hatırımıza Cihan Sultanı Efendimiz (s.a.s.)’e, Annesinin dediği şu sözler geldi... ’Her doğan ölür, her yeni eskir, her konan göçer...’

Hacerü’l Esved’e diktim gözümü
Zemzem-i şerifle yudum yüzümü
Rabbim kabul eyle bu niyazımı
Uğrasın Ravza’ya yollarım yâ Râb...
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.