Özlenen Rehber Dergisi

101.Sayı

Kaybedilmişliğin Diğer Adı: Feminizm

Ayşe YİĞİT Özlenen Rehber Dergisi 101. Sayı
Belki kaba bir tarif olacak ama acizane benim nazarımda ’çuvallama’ sıfatına haiz unsurlardan birisi de feminist söylemler ve bu doğrultuda ortaya konulan fiiliyatlardır. Gelinen noktada feminist söylemlerin vardığı temel kanaat; kadını güçlendirelim, erkeklere ihtiyaçları kalmasın, fikri oldu. Oysa kadın erkeğe, erkek kadına farklı noktalarda her ne olursa olsun muhtaç.
Gerçek bu olmasına rağmen, toplum bilerek ya da bilmeyerek özellikle kadınlara, karşı cinse ihtiyaç duymayacağı bir dünya oluşturmaya çalışıyor. Mesela genç kızlar, üniversite sınavına hazırlanırken aileleri ve öğretmenleri tarafından: "Okuyun, ilerde eşinizle anlaşamaz da ayrılırsınız, elinizde mesleğiniz olsun, erkeğe muhtaç olmayın." diye motive ediliyor. Hayatın her alanında ’ezilmiş kadın’ portresi çizilmeye çalışıldığından mıdır nedir, kadınlara ve kızlara devamlı olarak ’güçlü olun, kendinizi ezdirmeyin’ histerisi aşılanıyor.
Feminist söylemler ve bu söylemlerin sahipleri, güçlendirme ve özgürleştirme kampanyalarıyla, takma kanatlarla kadınları zorla uçurmaya çalışıyorlar. Oysa kadının fıtratında aile olma ve bağlanma güdüleri var. Kadın uçtuğu zaman değil, bir erkeğe bağlandığı zaman, aile olduğu zaman mutlu olur.
Feminist söylemin kendince temel zemin noktası; ezilmiş, hor ve hakir görülmüş kadına tekrar ezilmemesi, hor ve hakir görülmemesi adına güç vermek iddiasıdır. Birçok hususta olduğu gibi feminist söylem bu noktada da fena halde çuvallamakta maalesef. Mesela; toplumu kadın yetiştiriyor, bunun için gerekli olan bütün donanıma da sahip. ’Toplumu yetiştirmekten daha büyük bir güç olabilir mi?’ sorusuna veremediği cevap, onun tutarsız ve tribünlere oynadığının en bariz bir göstergesidir. Bununla birlikte, annelik ve ev hanımlığı aşağılanarak, kadınların bu kutsal görevlerine burun bükerek ve kadına zoraki güçler atfederek icra ediyor tutarsız ve yanlış fikirlerini. Feminist söylemlerle kadın adeta erkekleştirilmeye çalışılıyor.
Feminist söylemlerin yankı bulmasında ve özellikle de kadın güçlenmeli sözlerinin altında medyanın itinalı bir şekilde yaptığı kışkırtıcılık var: "Siz kadınlar aciz, zavallı varlıklarsınız, güçlenmelisiniz." mesajı da gayet net okunuyor. Sizi güçsüz bırakan kim? Tabii ki erkekler.
Medyanın etkisi bu kadarla kalmıyor. Reklamlar kadını aşağılık hissettirmeye yönelik hazırlanıyor. Reklamlarda kadın bedeni kullanılıyor ve ekran başındaki kadınların bedenlerine saldırılıyor. "Yeterince iyi değilsiniz, ancak bu ürünü kullanırsanız, bu kadın gibi olursanız kendinizi düzeltebilirsiniz. O zaman erkekler sizi beğenir." Bizi beğenmeyen kim? Erkekler. Kötü olan kim? Ne yazık ki yine erkekler!
Bu arada televizyondaki incecik, her daim bakımlı kadınlar, erkeklerin de kadın ölçülerini değiştiriyor. Onlar da eşlerinde kusur bulmaya başlıyorlar, evde TV’de seyrettiği gibi eşler görmek istiyorlar. Bu da işin ayrı bir boyutu.
Kadınlar, erkeklere ne kadar akıllı, ne kadar becerikli, ne kadar süper kadınlar olduklarını ispat etmeye uğraşırken, erkeklerin bu özellikleri takdir etmelerini bekliyorlar. Takdir göremeyince de kızgınlıkları artıyor. Kızdıkça daha güçlü olmaya çalışıyorlar. Toplumda eğitimli, çalışan, güçlü görünen fakat yalnız ve mutsuz pek çok kadın var. Erkeğe ihtiyacı yokmuş gibi davranan, yalnız kaldığında ise bolca gözyaşı döken… Güçlü, mutsuz ve yalnız kadınlar ordusu.
Güçlülük gazı, evli kadınları da çok etkiliyor. Kadınların çoğunda bir ezilme korkusu var. Bu noktada "Biz erkeklere yumuşak davranırsak, onlar bizi ezerler." itirazı kadınlardan mutlaka geliyor. Sanki kadınlar çim, erkekler de onları ezmek için fırsat kolluyor.
Kadınlar; masum, kibar, iyi, erkekler; kaba saba ve anlayışsız demek çok tehlikeli bir söz ve Allah’a karşı kötü zandan başka bir şey değildir. Yaradan kadınları iyi, erkekleri kötü yaratmış demek olur ki bunun anlamı: "Allah, erkekleri kadınlara zulmetsin." diye yaratmış demekten başka bir şey değildir.
Erkeklerde koruma ve kollama güdüleri var. Kadın erkekle güç mücadelesine girmediği sürece, erkek kadını koruma ve kollama ihtiyacı duyar. Fiziksel olarak kadın zayıf yaratılmış, erkek güçlü yaratılmıştır. Evlerde çocuklar zayıf, anne babalar güçlüdür; ama sevgi ilişkisinden dolayı güçlü olan ebeveynler zayıf olan evlatlara hizmet ederler. Bu da göstermektedir ki önemli olan gücün kimde olduğu değildir.
Kadın, güçlü olmak için oyun oynuyor. Kadınlığın temelinde olan şefkat ve teslimiyeti bir yana bırakıp güçlü görünmek adına; asık yüzlü, inatçı, iddiacı ve sert olmaya çalışıyor. Erkekle güç çatışmasına giriyor. Evlerde yaşanan huzursuzlukların çoğunun temelinde kadın-erkek güç çatışması vardır.
Kadın kendine verilmiş donanımı ve iletişim yeteneğini kullanmayıp erkeksi özelliklere özenip, erkek silahı ile silahlanıyor. Kendine de zarar gelmesin diye kibirden bir kalkan örüyor. Evlendirme programlarına bir bakın, toplumda özellikle kadınların ne hale gelmiş olduğunu görürsünüz.
Erkekler güçlüdürler; fakat kadına karşı zayıftırlar. Görünüşte su, ateşten üstündür. Fakat ikisinin arasına bir tencere (sevgi) girdi mi ateş o suyu kaynatır, buharlaştırır, yok eder. Görünüşte su nasıl ateşten üstünse erkek de kadından üstün; fakat hakikatte ona mağlup ve onu istemekte.
Haklar mücadele etmek için midir? Sahi, cumhuriyetten beri bu kadar ’kadın haklarını’ bize niye verdiler ki? Erkeklerle mücadele edelim diye mi? Ortalık haklarını bilen yalnız ve mutsuz kadınlarla dolu. Tabii bir de eşiyle hak mücadelesi yapmaktan yorulmuş bezgin kadınlarla. Bunca zaman sonra gelinen sonuca bakalım. Kadınlar haklarını kullanınca mutlu oldular mı? Hayır. Kadın hakkını değil, aklını kullandığı zaman ancak mutlu olabilir. Kadınlar ’aman kocamız bizi ezmesin’ diye korkularından eşleriyle sürekli mücadele ediyorlar. Bunun sonucunda da kadınları, kocalarının ezmesine gerek kalmıyor, kadınlar kendi kendilerini gayet güzel eziyorlar.
Allah kadına iletişimle donanımlı müthiş bir zekâ vermiş. Kadın hakkını değil, aklını kullanarak gayet güzel mutlu olabilir. Konuşulması gereken haklar değil, sorumluluklar ve vazifeler olmalı. Kadınların eşlerine karşı vazifeleri nedir? Erkeklerin eşlerine karşı vazifeleri nedir? Herkes kendi üzerine düşeni yapmak için gayret göstermeli. Ve bir de sorunlar teşhis edilmeli. Hastalık belli olmadan tedavi yapılmaz. Kadın erkek ilişkilerinde en büyük sorun bence kadınlar üzerinde oynanan oyunlardır. Kadınlar hem saftır hem kurnazdır. Hem kolay kanarlar hem de kolay kandırırlar. Medyanın büyük bir bölümü kadınları kandırmaya uğraşmakta. Diziler, filmler, programlar…
Dizi ve filmlerin çoğu, gerçek hayatta aradıkları erkekleri bulamamış, yalnız kadınların bilgisayarında şekillenmiş, kamerayla canlanmış hayâli erkekler ve süper aşklarla gidiyor. Son dönemde ihanetler de ağırlıkta. Fakat her dizide genellikle bir mükemmel erkek var. Bir mükemmel erkeğe karşı bolca da kötü erkek var. Başrollerdeki mükemmel erkek modeli, zihinde gerçekle karıştırılabiliyor, bu da ailelerde ciddi sorunlara sebep oluyor. Artık psikologlara gidip ’Kocam bana filanca dizideki adam gibi davranmıyor’ diyen kadınlar var maalesef. Olayın boyutu ülke sınırlarını aşıp uluslararası boyut kazanmış. Mesela Türk dizileri Arap ülkelerinde yayınlanmaya başlayınca, boşanma oranlarının fazlasıyla arttığı görülmüş.
Son yıllarda kadın erkek arasında bir taşıma mevzuu var. Evirip çevirme demek değil bu taşımak, istekleri yerine getirmek, boyun eğmek, emre itaat demek manalarında. Bu kadar eşitlikten bahsediliyor fakat yine taşıma görevi erkeklerin üzerinde kalıyor. Kadınlar erkekleri taşısın, desen suç oluyor, erkekler kadınları taşımalı, deyince modernlik oluyor. Bir hamal arayışıdır gidiyor.
Oysa yâr olup, bâr olmamak gerekmez mi? Yâr olmak ama sevdiğine yük olmamak en doğrusu değil mi?
Feminist söylem naracıları kadınların ellerine ’kadın hakları’ verip ’kadın olma hakkı’nı aldılar. Kadın olmayı unutturdular. Hak hukuk davasına düşen kadın, erkekle mücadeleye girdi. Feminizmin eşitlik davası da alttan alta gaz verince işler iyice çığırından çıktı. Eşit olmak için benzemek gerekir. Eşit yapıda olmayanları eşitlemeye çalışmak en büyük eşitsizliktir.
Feminizm duyguda kadın, davranışta erkek yeni bir tip ortaya çıkardı. Bu yüzden feminist kadın farkında olmadan hem kendiyle hem erkekle mücadele halindedir. Bir türlü sükûna kavuşamaz.
Sevgili peygamberimiz rahmet peygamberidir. Çok az lanet etmiştir. Lanet ettiği şeylerden birisi de bu konu ile alakalıdır. ’Kadınlaşan erkeklere ve erkekleşen kadınlara lanet olsun.’ buyurmuştur.
Kadın erkekleştiğinde ya da erkek kadınlaştığında Allah’ın yarattığı sistemdeki düzen bozulur. Kadın erkek arasındaki çekiciliği sağlayan şey zıtlıktır. Yaratılan her şey zıddı ile kaimdir. Güçler karşıtı olan güçlerle eşlenip bütünleşirler. Ateş ve su, gök ve yer, güneş ve ay, nefes almak ve nefes vermek, itmek ve çekmek, kadın ve erkek, karşıt güçler bütünlüğü oluşturan parçalardır.
Kadın yumuşak yaratılmış, erkek sert. Güce karşı teslimiyet, iddiaya karşı şefkat birbirini tamamlar ve bütünler. Yaratılışın aksine giderek mutlu olmak diye bir şey yoktur.
Bu yüzden kadın haklarını değil, kadın olmalıyı, konuşmalıyız. Feminist kadın kaybedilmiş kadındır. Bu yüzden kadınlar birbirlerine destek olmalı ve kurulan tuzaklara düşmemek için çalışmalıdır. Bize öğretilen bütün yanlışları unutup, fıtratımızda var olan fakat üzerine toprak atılan kadını ayağa kaldırmalıyız. Neden mi? Modernlik çukurunda boğulmayalım diye.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.