Geçen ayki yazımızda tüketim işinin hangi boyutunun normal ve de gerekli hangi boyutunun ise aşırı olabileceği hususuna açıklık getirmiş, kitle iletişim araçlarının tüketime olan etkileri üzerine düşünceler serdetmiş ve aşırı tüketim olgusunun doğuracağı sonuçlarla makalemizi bitirmiştik. Kaldığımız yerden devam ederek ana hatlarıyla mevzuyu nihayete erdirmek istiyoruz.
Aşırı tüketimden korunma yolları
Günümüzde tüketim çok farklı bir anlam ve boyut kazanmış; tüketim, ihtiyacı karşılama ölçüsü olmaktan çıkarılıp, istek ve arzular doğrultusunda hızlı bir şekilde arttırılarak adeta çılgınlık boyutuna vardırılmıştır. Bu artık gözle görülebilecek derecede izhar olmuş durumdan kendimizi soyutlayabilme adına bazı adımların atılması gerekmektedir. Bu atılacak adımları şu şekilde sıralayabiliriz:
1. İhtiyaç olanı belirlemek
İnsanlar hayatlarını devam ettirebilmek için tüketmek ve ihtiyaçlarını karşılamak zorundadırlar. Bu gereklilik arz eden bir durumdur. İhtiyaçlar ise -sanılanın aksine- sınırsız değildir; sınırsız olan insanın arzu ve istekleridir. Sevgili Peygamberimiz, ’İnsanoğlunun bir vadi dolusu malı/altını olsa ikincisini de ister.’ (Buhârî, Rikak 10; Müslim, Zekât, 117.) buyurarak, insanın doymak bilmeyen bu özelliğine işaret etmiş, ihtiyaç ile arzu ve istek arasındaki farka dikkat çekmişlerdir. Bu nedenle insanlar gerçek ihtiyaçlarını iyi belirlemeli; harcamada bulunurken bunu sınırsız istek ve arzularına göre değil; zaruret derecesine göre ihtiyaçlarını sıralayarak yapmalıdırlar. İstek ve arzuların ihtiyaçlılık derecesini belirlemek bu noktada atılacak en önemli adımdır.
2. İsraf etmemek
Dinî bir kavram olarak israf, insanın sahip olduğu nimetleri gereksiz ve aşırı bir şekilde tüketmesi demektir. İsrafı, daha net anlayabilmesi adına kendi içerisinde üç başlığa ayırmak gerekir.
a) Haram olana yapılan harcama
Buna göre, kişinin mal ve servetini kumar, içki, fuhuş gibi gayri meşru alanlara harcaması israftır. Bu konu israf mevzuunda fazla gündeme gelmese dahi asıl israf, boş tüketim budur.
b) Helale yapılan fazla harcama
Helal ve meşru alanlarda ihtiyacın üzerinde harcamada bulunması da israftır. Çünkü bu fazlalık kullanılamayan atıl vaziyette kalır ki İslam’ın tasvip ettiği hayat algısında atıllık yoktur.
c) Zayi etme, çöpe atma tarzı israf
Aynı şekilde gıda maddelerinin çürütülmesi, ekmek, yemek, sebze ve meyvelerin çöpe atılması, giyilebilen eskimemiş giysilerin, kullanılabilen ev eşyalarının vb. sırf moda uğruna atılıp yerine yenilerinin alınması, gereksiz yere elektrik tüketimi, suyun boş yere akıtılması, yeme ve içmede ölçünün kaçırılması, helal olan nimetlerden yanlış algılar nedeniyle faydalanılmaması gibi tutum ve davranışlar da israftır.
Bu meyanda Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de, ’Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O (Allah), israf edenleri sevmez.’ (Araf, 31.) buyurarak israfın her çeşidini müminlere yasaklamış; Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz de, ’Kibirsiz ve israf etmeden yiyiniz, içiniz, giyiniz ve sadaka veriniz.’ (Buhâri, Libâs, 1.) hadisi ile tüketim harcamalarının israf boyutuna vardırılmadan gerçekleştirilmesini istemişlerdir.
3. Harcamalarda sorumluluk duygusu
Müslümanlar gelirlerini yalnızca kendi tüketimleri için değil, aynı zamanda yoksul akrabalarının, komşularının ve diğer muhtaç insanların ihtiyaçları için de belli bir oranda harcama sorumluluklarının olduğunu (Nisa, 36; İsra, 26-27.) unutmazlar. Zira Sevgili Peygamberimizin, ’Komşusu açken tok yatan (gerçek) mümin değildir.’ (Ebu Şeybe, Musannaf, 7/218; Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, VIII/167.); ’Kendi nefsiniz için istediğinizi mümin kardeşiniz için de istemedikçe (olgun) mümin olamazsınız.’ (Buharî, İman, 7; Müslim, İman, 71-72.) hadislerine muhatap olan duyarlı bir mümin, sahip olduğu maddi ve manevi nimetleri sorumsuzca ve sınırsızca meşru olmayan alanlarda harcamayacağı gibi, başkalarının açlık ve ıstırabına da duyarsız kalamaz.
Bu noktada modern zamanların dikta ettiği modern/ekonomik insan profili ile İslam’ın öngördüğü Müslüman insan tipi üzerinde durmakta fayda var.
a) Modern/Ekonomik insan profili
Ekonomik insan tipinde kişi yalnızca kendi ekonomik çıkar ve menfaatlerini düşünür. İktisadı, tasarrufu hep kendi menfaati için yapar. Daha az masraf etmek, birikimlerini güçlendirmek gibi mantıklarla israftan beri durur.
b) Müslüman insan profili
Müslüman insan ise yalnızca kendi çıkarlarını düşünmekle kalmaz, aynı zamanda toplumun diğer bireylerinin de menfaatini dikkate alır. Müslüman artan geliriyle maddi ihtiyaçlarını karşıladığında israftan kaçınma prensibiyle tüketimini frenler. Lükse ve gösteriş tüketimine yönelmeyeceği gibi gayrimeşru yollara da sapmaz. Ama buna karşılık sosyal amaçlı harcamalarda bulunur. Dünyası sadece kendi ekseni etrafında dönen çağın insanı gibi değil, İslam’ın öngördüğü ve tasvip ettiği paylaşımcı, başkalarını düşünen bir eda ile tasarrufta bulunup iktisat yapar. Böylece tüketiminden yalnızca kendisi kişisel fayda ve mutluluk sağlamakla kalmaz, başkalarının mutluluğunu da hesaba katarak fakirleri, yoksulları, öksüz ve yetimleri yardımlarıyla sevindirmiş olacağı için manevi fayda da elde eder.
4. Gösterişten uzak durmak
Gösteriş amaçlı harcama yapanlar ve nimetleri israf edenler Kur’an’da ’şeytanın kardeşleri’, ’şeytanın arkadaşı’ olarak nitelendirilmiştir: ’Saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir.’ (İsra, 27.) ’Bunlar (Allah’ın sevmediği kibirli insanlar), mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah’a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır. Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman etselerdi ve Allah’ın verdiği rızıktan (gösterişsiz) harcasalardı kendilerine ne zarar gelirdi? Allah, onları en iyi bilendir.’ (Nisa, 36-39.)
Lüks ve gösteriş amaçlı tüketimde bulunmak insanların temelde iki hasletlerinden kaynaklanır.
1) İnsanın psikolojik yapısı
Bazı insanlar kişilik ile tüketim arasında doğrudan bir ilişkinin varlığına inanır. İnsanın tükettikçe insan olduğu, toplumsal hiyerarşide tükettikçe tekamül ettiği gibi inançlara sahip bireyler harcamalarında sergiledikleri gösteriş ve aşırı tüketim görüntüsünü hep bu psikolojik olgudan yaparlar.
2) İnsanın imânî yapısı
Yukarıdaki ayet-i kerimeden de anlaşılacağı gibi iman yoksunluğundan ya da dinî duyarlılığın azlığından kaynaklanan etkenlerde gösteriş ve aşırı tüketim çılgınlığına sebebiyet verebilir. İmanî noktada zaafiyeti olan kişiler harcamalarını ihtiyaca, dinî ve ahlaki prensiplere ve makul olana göre değil, gösteriş ve hırsa göre yaparlar.
5. İktisatlı ve dengeli davranış
İslam’da müminlerden hayatlarının her alanında olduğu gibi ekonomik alanda da ifrat ve tefritten uzak, ölçülü ve dengeli olmaları istenmiş; bu yüzden ifrat noktası olan israf ile tefrit noktası olan cimrilik yasaklanmıştır. Bunlara alternatif olan tüketim ahlakının bir gereği olarak iktisatlı yaşam/itidal/orta yol teşvik edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de, ’Onlar harcadıkları zaman ne savurganlığa saparlar, ne de cimrilik ederler. Harcamaları, bu ikisinin arasında dengeli olur.’ (Furkan, 67.) ayetiyle israfla cimrilik arasında tam bir denge kurulması istenmiş; İsra suresinde de bu ilke şöyle vurgulanmıştır: ’Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.’ (İsra, 29.) Yine İsra suresinin 26 ve 27. ayetlerinde de infak ve harcama emredilirken, tüketim sınırının savurganlık ve gösterişe varacak şekilde aşılması yasaklanmaktır.
Çocukları koruma yolları
Yaşanılan sosyal kirlilikten en fazla etkilenenler hiç kuşkusuz çocuklarımız oluyor. Onlar reklamlara, arkadaş etkilerine, deruhte edilmeye çalışılan çağın kültürüne yetişkinlere oranla daha fazla kapılıyorlar. Onları bu gibi durumlardan uzak tutabilmek, etkilenmelerini asgariye indirmek adına yapılabilecek davranışlar, alınabilecek önlemler mutlaka var. İşte onları şu şekilde sıralayabiliriz;
1- Önce her konuda olduğu gibi tüketim konusunda da anne baba çocuğa güzel örnek olmalıdır. Çocuğun bu konuda kendilerini model alacağını unutmamalıdır. Eğer anne baba ihtiyacına göre harcamada bulunuyor, dinlediği reklamlardan, arkadaşlardan, komşulardan vs. etkilenerek hemen alışverişe koşmuyor, bir yerden çıkarken elektriği kapatıyor, açık bırakmıyor, suyu gereksiz yere akıtmıyor, artan yemekleri dökmüyor, ekmekleri çöpe atmıyor, eşyaları henüz eskimeden değiştirmiyor ise, çocukta da böyle güzel tüketim alışkanlıkları oluşur ve kanaatkâr bir anlayış hâkim olur. Çünkü en güzel eğitim yolu ’model insan’ eğitim modelidir.
2- Çocuğun izlediği televizyon programlarından ve reklamlardan etkilenmemesi için, onlardaki aşırılıklar hakkında çocukla konuşulmalıdır. Reklamlarda abartıların olduğu, gerçekleri tam yansıtmadıkları, reklamını yaptıkları eşyanın sadece iyi yönlerini ön plana çıkardıkları, eksik ve olumsuz yönlerinden hiç söz etmedikleri belirtilmelidir.
3- Çocuğa öz güven kazandırılmalıdır. Öz güveni olan, kendini yeterli gören çocuk reklamlardan da, arkadaşlarından da fazla etkilenmez. İhtiyacı olduğu kadar tüketir. Alışveriş yaparak, tüketime yönelerek kendini kabul ettirme yoluna gitmez.
4- Çocuğa ihtiyaçtan fazlasını talep etmemesi, kendisindekilerin çok azına sahip olanları düşünüp şükretmesi ve kanaatkâr olması öğütlenmelidir. Hatta sahip olduklarının bir kısmını ihtiyacı olanlara verebiliyorsa bunun çok daha güzel, çok daha takdir edici bir davranış olduğu anlatılmalıdır.
5- Gereksiz olarak tüketilen şeylerde başkalarının hakkı olduğu, tüketirken bunu düşünmesi gerektiği, topluma ve dünyaya karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmesinin onu yücelteceği, bunun dinî ve insani bir görev olduğu çocuğa anlatılmalıdır. Bu konuları işleyen kitap, öykü ve masallardan yararlanılmalıdır.
Çılgınca tüketimin dünyaya etkileri
Geçtiğimiz yıllarda Dünya Doğal Hayat Fonu’nun yılında yayınladığı rapora göre, Dünyanın doğal kaynaklar üzerine bir araştırma yapan bilim adamları, başta Batılılar olmak üzere bütün ülkelere tüketim çılgınlığına son vermeleri çağrısında bulunuyor ve aksi takdirde 2050 yılına geldiğimizde yaşayabilmek için dünya gibi iki gezegene daha ihtiyacımız olacağı uyarısını yapıyor. Araştırmalara göre son otuz yılda dünya üzerindeki doğal kaynakların üçte biri insanlar tarafından hunharca tüketildi. Olay bununla da bitmiyor denizlerdeki balıklar, atmosferdeki karbondioksiti yok eden ormanlar ve temiz su kaynakları da hızla tüketiliyor. Raporun bulgularına göre, 350 kuş, balık ve sürüngen türü de soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Uzmanlar doğal kaynakların bu kadar hızlı tüketilmesinin en önemli sebebinin Batılı ülkelerdeki yüksek tüketim oranları olduğunu belirtiyor. Rapora göre ortalama bir ABD vatandaşı bir İngiliz’in iki katı, bir Afrikalının ise 24 katı doğal kaynak tüketiyor. Aynı zamanda bir Amerikalı yeme-içme işlevine harcadığının iki katını zayıflamaya harcıyor.
Yapılan araştırmalarda bazı temel ihtiyaçları karşılamak için gerekli olan para ile lüks malzemelere ödenen rakamlar karşılaştırıldığında ortaya ilginç bir tablo çıkıyor. Buna göre, dünya genelinde kadınlar yılda 18 milyar doları makyaj malzemelerine verirken, parfüme 15 milyar dolar harcanıyor. Sürekli olarak bedene yatırım yapmak ve bedenin sınırsız taleplerini karşılamaya çalışmak pek çok hastalığında tetikleyicisi oluyor. Bilgi ve teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği günümüzde haberleşme, ulaşım, şehirleşme, ticaret, sanayi, turizm ve hemen diğer bütün sahalarda meydana gelen ilerlemeler, insanın manevi ve ruh varlığından çok, maddi varlığına hizmet ediyor.
Reklam-Tüketim ilişkisi
Her yıl yaklaşık 500 milyar doların harcandığı reklamlar tüketimin artmasında en temel rolü oynuyor. İnsanların her gün, günlerinin birkaç saatini televizyonlarının karşısında geçirmesi, bunun en önemli etkenlerinden biridir. Tanıtımlar, eskiden olduğu gibi sadece firmaların, markalarını, ürün ve hizmetlerinin bileşenlerini, kaliteli üretim ve kullanım kolaylıklarını vermekle kalmamaktadır. Reklamlar, günümüzde, insana dair olan pek çok duygu ve düşünceyi firmalarla, markalarla, ürün ve hizmetle ilişkilendirmektedir. Gene bilindiği gibi, günümüzde insanların zihinlerinde pek çok ihtiyacı bulunduğu fikri mevcuttur. Bunlardan en önemli olanları, başarılı bir sosyal çevreye sahip olmak, beğenilmek, güzel veya çekici bulunmak, insanlar tarafından kabul edilmek, her anlamda destek ve teşvik görmek v.b. toplumsal istekleri ve ihtiyaçları bulunmaktadır. İşte reklamda insanı tam bu noktadan yakalamakta ve zihninde tasavvur olunanlara sahip olma güdüsü insanda tüketime meyyal eğilim ortaya çıkarmaktadır.
Türkiye’de durum
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, halen 600 bin kişi Türkiye’de açlık sınırında yaşarken her gün milyonlarca ekmek çok üzücü bir durum ama maalesef çöpe gidiyor. Türkiye Fırıncılar Federasyonu kayıtları, günlük üretilen 205 milyon adet ekmekten 10 milyonunun israf edildiğini gösteriyor ki bu gerçekten içler acısı bir durum. Diğer içler acısı bir durum ise çöpe atılan ekmeklerin maddi karşılığının 7 milyon TL’yi geçiyor olması.
Yine yapılan istatistikler normal bir sigara içen kişinin yıllık 600-700 TL, tiryaki olanların ise 2500-300 TL sigaraya harcama yapmaları...
Ramazan ayı ve israf
İsraf mevzuu ile zihinlerin en az ilişkilendirebileceği zaman dilimi hiç kuşkusuz Ramazan ayı gibi görünür. Ama işin aslı öyle mi? Ramazan ayı içerisinde olduğumuzdan birkaç cümle ile bu konuyu irdelenmekte fayda var.
Geçtiğimiz ay Diyanet İşleri Başkanı’nın Ramazan ayı öncesi medyaya verdiği demeçte bu konuyu dillendirdiğinde gerçekten yerinde ve uygun bir zamanda söylenmiş hakikat olarak nitelendirdim. Ülkemizde resmi anlamda Din işlerinin en tepesinden gelen bu açıklamalar zihnimin bir yerinde durur halde iken, bir iş maksadı ile gittiğim Ankara sokaklarındaki bilbordlarda belediyelerin, bazı sivil toplum örgütlerinin kısmen de kamu kurum ve kuruluşlarının ’Ramazan festivali’ ’Ramazan etkinlikleri’ ’Ramazan şöleni’ gibi söylemlerle hem toplumun Ramazan algısını ve hem de tüketim görüşünü ne denli değiştirme gayreti içerisinde olduklarını gördüm. Aslında adı geçen bu program ve şölenlerin özellikle teravih namazı saatlerinde icra edilip insanları camiden ibadetten alıkoymaları herkesin malumudur ve ayrı bir makale yazı konusudur.
Ramazan ayı oruç ayı, Kur’an ayı, yardımlaşma, kardeşlik ayı evet. Ramazan ayı israf ayı, şölen ayı, eğlence ayı değil, olmamalı. İftar çadırları olmalı, hatta İstanbul’daki bir ilçe belediyesinin yapmış olduğu gibi ’Alo İftar’ hatları oluşturup ihtiyaç sahiplerine iftarlıkları ulaştırılmalı bunlar tamam ama geceleri haram olan eğlencelerle, bedava dağıtılan meşrubat veya yemeklerin pervasızca tüketimi ile israfın doruğa çıktığı, haramların Ramazan gecelerinin vazgeçilmezi olduğu bir oruç ve Ramazan algısı asla zihinlerde yer edinmemeli. Bütün bunlar ömür israfı, zaman israfı, maddi imkan ve insanlık israfıdır.
Ramazan günleri dini duyguların doruk yaptığı günler olmalı. Orucu açlık zannedip akşam tıka basa yemek yemeyi, teravih namazının yerine sözde dini sohbetler, ilahi ve ezgiler ile geceyi ihya etme girişimlerini 21. Yüzyıl insanının önüne ’Alternatif Ramazan’ diye koymak ve bunun vebalini yüklenmek bilemiyorum kaç kişinin göze alabileceği husustur.
Sonuç
Somali gibi birçok Afrika ülkesinde açlıkla mücadele ederken sadece Türkiye’de her gün ortalama 10 milyon 80 bin ekmek çöpe atılıyor. Çöpe atılan ekmeklerin maddi tutarı ise 7 milyon 56 bin Türk Lirası
Bir yanda bunlar yaşanırken, yani insanlar tıka basa alışverişlerde zaman ve para harcarken, moda, kalite, marka gibi onlarca nedenlerle tüketim çılgınlığı içerisindeyken diğer yanda Afrika, Filistin, Irak ve Suriye...
Bir yanda 70-80 liraya bir öğrencinin eğitim masrafları var, diğer yanda 100-150 lira sigaraya harcanan para...
Bir yanda çöpe giden milyonlarca ekmek, boşa akıtılan binlerce ton su var, diğer yanda susuzluktan kırılan bir millet. Üstelik bir su kuyusu çıkarmanın masrafı 100-150 lira...
Dahası bunun üzerine ekleyin ekleyebildiğinizi
Modern zamanların insanlık namına en büyük handikapı, ümmet olma cihetinden ise en büyük hastalığı sınırları belli olmayan, insani ve İslamî hiç olmayan tüketim, tüketimle gelen tükenim...
21. Yüzyılın Hastalığı - Aşırı Tüketim Çılgınlığı - 2.bölüm
Özlenen Rehber Dergisi 114. Sayı
1 kişi yorum yazdı.