Özlenen Rehber Dergisi

100.Sayı

Zekât

Seyfullah KILINÇ Özlenen Rehber Dergisi 100. Sayı
İslâm’da zekâtın hükmü nedir?
Zekât, Allah Teâlâ’nın farzlarından bir farz ve İslâm’ın rükünlerinden bir rükündür. Allah Teâlâ Kitabı Kur’ân-ı Kerim’de zekâtı emredip şöyle buyurmuştur: ’Namazı kılın ve zekâtı verin.’ (Bakara, 2/43) Kim zekâtın farziyetini inkâr ederse o kâfirdir, İslâm milletinden çıkmıştır.
Kimin üzerine zekât farz olur?

Hür, müslüman, büluğa ermiş, akıllı kimse eğer kâmil bir nisaba tam bir mülkiyet ile malik olur ve üzerinden de bir sene geçerse, bu kimseye zekât farz olur. Köleye, kâfire, ergenlik çağında olmayana ve deliye zekât farz değildir. Tam bir mülkiyet yani nisab miktarı mala sahip olanın bu mala tam malik olması yani elinde bulundurması ve kullanmaya tam salahiyetli olmasıdır.
Kamil nisab nedir?
Kamil nisab, kişinin, gümüşten iki yüz dirheme veya altından yirmi miskale veya râic (revaçta olan yani geçerli ve değerli) olan paralardan bu ikisinden birisinin kıymeti miktarına malik olması veya ikisinden birisinin kıymetine ulaşan miktarda ticaret malına malik olmasıdır.
Bir kimse nisab miktarı malın sahibi ve aynı anda üzerinde de borç olursa ona zekât farz olur mu?
Bu duruma bakılır. Eğer borcu, malının tamamını kapsıyorsa bu kimsenin üzerine zekât gerekmez. Eğer malı borçtan çok ise, borcunu elinde olan maldan düştükten sonra arta kalan miktar nisaba ulaşıyorsa, borcun miktarından arta kalan kısımda zekât gerekir.
Ticaret malında zekât var mıdır?
Evet, şayet ticaret malı iki nisabtan birisine -yani gümüşten iki yüz dirheme veya altından yirmi miskale- ulaşırsa onda zekât gerekir.
’Üzerinden de bir sene geçerse’ sözünüzün manası nedir?

Manası; hür, büluğa ermiş kimse, eğer nisab miktarı mala veya daha fazlasına malik olur ve şayet bunun üzerinden de tam bir kamerî sene geçerse, bu kimsenin üzerine malından zekât vermesi farz olur. Bu durumda yani malın üzerinden tam bir sene geçmesi hususunda şemsî sene hesaplanmaz itibara alınmaz. Gelecek yıllarda, senesi tamamlandığı her yılda zekât vermesi, bu kimsenin üzerine farz olur. Bu da ilk defa zekât vermesi üzerine farz olduğu tarihten itibaren başlamaktadır.
Oturulan ev, giyilen elbise ve ev eşyası hususunda ne dersiniz?
Oturulan ev, giyilen elbise, ev eşyası, binek hayvanları, hizmet köleleri ve kullanılan silahta zekât yoktur.
Şayet yukarıda zikredilen bu eşyalar ticaret için ise bunda zekât var mıdır?
Evet, nisaba ulaşırsa bu eşyaların zekâtını vermek farz olur.
Bir kimsenin malik olduğu altına, gümüşe veya ticaret malına zekât farz olur, sonra bu kişi, zekât olarak vermesi farz olan malın kıymetini verirse, bu caiz olur mu?

Evet, zekâtta kıymetlerin ödenmesi caiz olur.
Bir kimse bütün malını zekâta niyet etmeden sadaka olarak verirse hükmü ne olur?
Farz olan zekât ondan sakıt olur düşer.
Şayet zekât farz olduktan sonra mal helak olursa mal sahibi ne yapar?
Eğer zekât farz olduktan sonra malın tamamı helak olursa zekât düşer ve zekât vermesi gerekmez. Şayet malın bir kısmı helak olursa, helak olan malın hissesi kadarı zekâttan düşer. Bu durum, mal helak olduğu haldedir. Eğer mal istihlak edilirse yani zekât vacip olduktan sonra mal sahibinin tasarrufu neticesinde mal helak olur ve nisabtan düşerse, bu kimseden zekât sakıt olmaz düşmez.
Üzerine zekât farz olan gümüşün miktarı ne kadardır?
Şayet gümüşten iki yüz dirheme malik olur ve üzerinden de bir sene geçerse onda zekât farz olur. Bu kimse bu malının onda birinin dörtte birini zekât olarak verir. Ki bu da, her iki yüz dirhem de beş dirheme tekabül eder. Bu miktar kırkta bir veya % 2,5 olarak da tabir edilebilir.
Yeni vezin birimi olan kg/gr bakımından ise zamanımızdaki hesap ehli gümüşün nisabında ihtilaf etmiştir. İki yüz dirhemin hesabında hesap ehli şu görüşler üzere ihtilaf etmiştir: 1- ’595 gram’ 2- ’609 gram’ 3- ’612 gram’. Şeriat-ı garrâ’da matlup olan ise ihtiyattır yani en ihtiyatlı olan görüş ile amel edilmesidir. O halde bir kimse 595 gram veya fazlası gümüşe veya bunun kıymetinde raic paralara sahip olursa zekât verir.
Kendisinde zekât farz olan altının miktarı ne kadardır?
Şayet altından yirmi miskale malik olur ve üzerinden de bir sene geçerse bu kimse ondan yarım miskal zekât verir. Bu miktar da aynı şekilde gümüşün zekâtında olduğu gibi onda birin dörtte birine tekabül eder.
Yeni vezin birimi olan kg/gr bakımından ise zamanımızdaki hesap ehli bunda yani altın ve gümüşün nisabında ihtilaf etmiştir. Bazısı; ’yirmi miskal 85 gramdır’ demiştir. Bazısı; ’87 gramdır’ demiştir. Bazısı; ’90 gramdır’ demiştir. Diyanet işleri Başkanlığı ise bu mitarı 80, 18 gr. olarak belirlemiştir. Şeriat-ı garrâ’da matlup olan ise ihtiyattır yani en ihtiyatlı olan görüş ile amel edilmesidir. O halde her kimin mülkünde, 80 gram veya fazlası altın veya bunun kıymetinde mal var ise, üzerinden bir sene geçtiğinde zekâtını verir.
Eğer altın veya gümüş işlenirde ziynet eşyası veya kap kacak yapılırsa bunda zekât farz olur mu?
Altın, gümüş ve bu ikisinden her üretilen şeyde, gerek külçelerinde, gerek kadının ziynet eşyalarında, gerek kap kacaklarında zekât farz olur. Bunda kullanılmış olan ve olmayan eşittir.
Bir kimsenin ne altını ne de gümüşü yok fakat devlet bankasının düzenlediği çek, senet gibi mali değeri olan evraklar kıymetli evraklara malik ise bunda zekât var mıdır?
Evet, şayet iki nisabtan birisinin kıymetine ulaşırsa -altın ve gümüşün nisabını kastediyorum- bunda zekât vardır. Çünkü bu evraklar raic paralar gibidirler. Bunlarla her şey satın alınır ve bunlarla ticaret yapılır. Hükümet de, bunlarla bankaya gelen herkese bu evrakların yerine geçtiği kullanıldığı para miktarını ödemeyi garanti eder.
Ticaret mallarında zekâtın hükmü nedir?
Eğer kıymeti gümüşten veya altından birisinin nisabına ulaşırsa ticaret mallarında zekât vacip olur. Ticaret malları, ikisinden yani altın ve gümüşten hangisiyle hesaplandığında nisaba ulaşıyorsa onunla kıymetlendirilir hesaplanır ve bu da fakirler ve miskinlerin menfaati için daha faydalı olur. Bu, Ebû Hanife (rh.a)’e göredir.
Ebû Yusuf (rh.a) ise şöyle demiştir: Onu yani ticaret malını hangisiyle satın aldıysa onunla kıymetlendirir hesaplar. Eğer gümüş ile satın aldıysa ticaret malını onunla kıymetlendirir hesaplar. Eğer altın ile satın aldıysa ticaret malını onunla kıymetlendirir hesaplar. Eğer altın ve gümüşün haricinde ki bir şeyle satın aldıysa memlekette çoğunlukta kullanılan para birimine göre kıymetlendirir hesaplar.
Muhammed (rh.a) ise şöyle demiştir: Bütün durumlarda memlekette çoğunlukta kullanılan para birimine göre kıymetlendirir hesaplar.
Malının zekâtını nasıl verir?
Kişi, malından Allah’ın farz kıldığı zekât miktarını -ki o da onda birin dörtte biridir- eda ederken edaya bitişik bir niyetle veya farz kılınan miktarı ayırmayla bitişik bir niyetle kendisine zekât vermenin caiz olduğu kimselere zekâtını verir.
’Farz kılınan miktarı ayırmayla niyeti bitiştirmek’ ne demektir?

Kişi, senenin sonunda malını hesaplar da farz kılınan miktarı ayırır ve zekât almayı hak eden bir kişi buldukça da ayırdığı bu miktardan ona vermeye niyet ederse işte bu niyet aynı şekilde eda da yani zekât vermede muteberdir. He ne zaman bir fakir veya miskin gelip de ayırılan bu maldan ona verdiğinde bununla zekâtı eda etmiş olur, velev ki zekât almayı hak eden bu kişiye zekâtı verirken zekâta niyet etmeyi aklına getirmese bile.
Nisap miktarı mala sahip bir kimse sene içerisinde aynı cinsten malını artırırsa onun zekâtını verir mi?
Kişi, sene içerisinde malını artırırsa, malından kendi cinsindekine ekler ve onunla birlikte zekâtını verir. Mesela bir kimsenin senenin başlangıcında 200 dirhemi olsa, bunun üzerinden altı ay geçtikten sonra 100 dirhem kazansa, altı ay sonra asıl paranın yani 200 dirhemin senesi tamam olunca zekâtı 300 dirhem üzerinden verir.
Sene tamam olmadan önce zekâtı acele edip önden vermek caiz midir?
Şayet nisap miktarı mala sahip kimse sene dolmadan önce zekâtı önden verirse bu caizdir ve zekâtı da eda edilmiş olur.
Nisap miktarı mala sahip bir kimse, senenin sonunda malının zekâtını verir, lakin gelecek sene içerisinde malı nisap miktarından azalırsa, üzerine zekât gerekir mi?
Şayet sene geçmeden önce nisap tamam olursa üzerine zekât gerekir. Eğer nisap senenin başında ve sonunda tamam ise, bunun arasında yani senenin başı ile sonu arasında nisabın noksanlaşması zekâtı düşürmez.
Bir kimse ticaret yapılan mallara sahip olur lakin bu ticaret mallarının kıymeti tek başına nisaba ulaşmazsa, bununla beraber onun altını ve gümüşü varsa üzerine zekât gerekir mi?
Bu kimse ticaret mallarının kıymetini altına veya gümüşe veyahut ikisine birden ekler ve eğer bunun toplamı nisaba ulaşırsa onda zekât gerekir.
Altın, gümüş ve ticaret mallarının haricinde ki (bir şeyde) zekât gerekir mi?
Evet, sâimelerde zekât gerekir.
Sâimeler nedir?
Sâimeler, sağmak ve üremek kastıyla kırda otlatılan deve, sığır ve koyun cinsinden olan dört ayaklı ehlî hayvanlardır. Bunlarda zekâtın vacip olması için senenin çoğunda otlamakla kifayet etmesi yetinmesi şart koşulur. Senenin yarısında veya daha fazlasında yemle beslenirse onda zekât yoktur.
Çalışan, yük taşıyan ve evde beslenen hayvanların zekâtı hakkında ne dersiniz?
Çalışan, yük taşıyan ve evde yemle beslenen hayvanlarda zekât yoktur.
Ekinlerde ve meyvelerde zekât var mıdır?
Evet, ekinlerde ve meyvelerde zekât vardır. Arazinin sulandığı suların çeşidine göre topraktan çıkanın onda birini veya onda birin yarısını yani yirmide biri zekât olarak verir.
Öşrün veya öşrün yarısının vacip olması hususundaki tafsilat nedir?

Eğer arazi, akarsu ile veya yağmur suyu ile sulanıyorsa onda, öşür vardır. Eğer büyük kova, dolap veya hayvanlarla sulanıyorsa her iki kavle göre de yarım öşür (yirmide bir) vardır. Burada sulamanın senenin kaç ayında yapıldığına bakılır. Eğer senenin çoğunda akarsu ile suluyorsa öşür tam olarak yani onda bir gerekir. Şayet senenin çoğunda dolap ile sulanıyorsa öşrün yarısı yani yirmide bir gerekir. Eğer iki taraf da eşit ise yine öşrün yarısı yani yirmide bir gerekir.
Balda öşür vacip midir?

Ebû Hanife (rh.a)’ göre, eğer bal öşür arazisinden elde ediliyorsa, az olsun çok olsun onda öşür vaciptir.
Ebû Yusuf (rh.a) ise şöyle demiştir: On tuluma (40800 gr) ulaşıncaya kadar balda bir şey yoktur yani öşür vacip değildir.
Muhammed (rh.a) ise şöyle demiştir: Beş farak’a (6525 gr veya 8,25 litre) ulaşıncaya kadar balda bir şey yoktur yani öşür vacip değildir.
Öşür yani onda bir veya öşrün yarısı yani yirmide bir eda edilmeden verilmeden önce işçilerin ücreti, tarlayı süren sığırların nafakaları ve bunun gibi masraflar düşülür mü?
Masraflar yani işçilerin ücreti, sığırların nafakası, nehirlerin (su kanallarının) kirası, bekçi parası ve bunun gibi masraflar hesaplanmaz öşür verirken düşülmez, düşülmez. Bilakis ister öşür olsun ister öşrün yarısı olsun, verilmesi vacip olan miktarın, arazinin çıkardığı mahsulün tamamından masraflar düşülmeden verilmesi gerekir. Diğer masraflar gibi tohum masrafı da keza çıkarılmaksızın öşür verilir. Yukarıda zikredilen bu masrafların, bizzat çıkan mahsulden verilecek olmasıyla, başkasından verilmesi arasında da fark yoktur yani hüküm değişmez.
Zekâtın verileceği yerleri açıklayınız?

Allah Teâlâ aziz kitabında zekâtın verileceği yerleri açıklayarak şöyle buyurmuştur: ’Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, miskinler, (zekât toplayan) memurlar, kalpleri (İslâm’a) ısındırılacak olanlar, (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda olan ve yolda kalmış yolcu içindir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.’ (Tevbe, 9/60)
İşte zekât verilecek yerler bu sekiz sınıftır; 1- Fakirler 2- Miskinler 3- Zekât toplayan memurlar 4- Kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlar 5- Özgürlüğüne kavuşturulacak köleler 6- Borçlular 7- Allah yolunda olan 8- Yolda kalmış yolcu
Müellefetü’l-kulûb’ kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlar hakkında ne dersiniz?
Müellefetü’l-kulûb; İslâm’a girmeleri için kalpleri ısınsın diye Nebî (s.a.v)’in zekât mallarından onlara verdiği kimselerdir. Bu kimseler bazı kabilelerin reisleri idiler. Bunların müslüman olmalarıyla kavimlerinin müslüman olmaları ümit ediliyordu. Allah (c.c) İslâm’ı aziz kıldığında ve onlardan müstağni eylediğinde, onlara (zekât) vermenin hükmü de sakıt oldu. Nebî (s.a.v)’in asrından sonra artık onlara zekât malları verilmeyeceği hükmü sabit oldu.
Yukarıda açıkladığınız üzere, müellefetü’l-kulûb çıkarıldıktan sonra geriye kendilerine zekâtın verilmesi caiz olan yedi sınıf kaldı. Zekât sahibi yani zekât verecek kişi zekâtını bütün sınıflara mı verir? Veya zekâtını bazı sınıflara münhasır kılması caiz olur mu?
Zekât verecek kişinin zekâtını sadece bir sınıfa, yalnızca bir kişiye veya birkaç kişiye veyahut iki sınıfa veya daha fazlasına vermesi caizdir.
Zekât malını miskin veya fakir kâfire vermek caiz olur mu?
İster zimmî olsun ister başkası olsun İslâm milletinin haricinde olan yani Müslüman olmayan kimseye zekât vermek caiz olmaz. Zekât ve öşrün haricindeki, keffaret, adak ve fıtır sadakası gibi sadakalar Müslüman olmayan kimselere verilebilir. Ancak İmam Şafiî ve İmam Ebû Yusuf buna muhaliflerdir.
Bir ölünün zekât malından kefenlenmesi veya (zekât malıyla) bir mescid, medrese, köprü veya umumun geçmesi için yol inşa edilir mi?
Zekât malından yukarıda sayılan bu şeyleri yapmak caiz olmaz. Eğer zekât yukarıda sayılan bu yerlere harcanırsa zekât ikinci defa verilir. Bunda asıl olan kaide ve usul, zekâtın eda edilmiş olması için, mutlaka zekâta müstehak olan kişiye temlik lazımdır mülkü olmak üzere ona verilmelidir. Ölünün kefenlenmesinde, mescidi bina etmede ve bunun haricinde zikredilende ise temlik etme, mülk edindirme yoktur zira cami ve ölü bir şeye malik olamazlar.
Eğer zekât malını okulun işlerini idare eden kimseye mütevellîye verirse hükmü ne olur?
Eğer kişi zekât malını okulun müdürüne idarecisi ve mütevellîsine verir ve ilim talebelerinin fakirlerine ve miskinlerine harcaması için onu vekil tayin ederse, müdürün talebelere zekât malını temlik etmesi şartıyla bu caiz olur. Okul müdürü insanların zekâtını ne ilim talebelerine yemeği mübah kılma ve okul binasını inşa etmede ve ne de zekât malını öğretmenlerin veya görevlilerin aylık maaşlarını ödeme hususlarına eda etmez kullanmaz.
Eğer zekât veren kişi zekâtını fakir akrabalarına verirse bu caiz olur mu?

Akraba kimseler iki kısımdır:
1- Birinci kısım: Zekât verenle aralarında doğumdan kaynaklanan yakınlık olanlar. Örneğin; anne-babalar, dedeler, nineler, çocuklar ve torunlar gibi.
2- İkinci kısım: Zekât verenle aralarında doğumdan kaynaklanan yakınlık olmayanlar. Örneğin; erkek kardeşler, kız kardeşler gibi. Yine amcalar ve halalar gibi. Ve yine dayılar, teyzeler ve bunların çocukları gibi.
Birinci kısma zekâtın verilmesi caiz olmaz. Şayet bir kimse malının zekâtını, ne kadar aşağı inerse insin erkek olsun kız olsun çocuğuna veya çocuğunun çocuğuna yani torununa verse veya zekâtını babasına, annesine, dedelerine veya ninelerine verse, bununla zekâtını eda etmiş vermiş olmaz.
İkinci kısma gelince, zekâtın onlara verilmesi caiz olur ve zekâtın bunlara verilmesinde iki ecir sevap vardır. Zekâtın edasının sevabı ve sıla-i rahim’in sevabı.
Onlar yani zekât verilmesi caiz olan kimseler, kendilerine bu zekât malıdır denildiğinde o malı almazlar. O halde zekâtı onlara vermenin yolu nedir?
Bunu açığa vurmaya ve zekât malı olduğunu belirtmeye hacet yoktur. Bilakis, eğer malının zekâtını vermeye niyet eder ve bunun yani zekât malının onlara bir hediye olduğunu izhar edersen, zekâtın edası yönünden bu caiz ve yeterli olur. Ancak şu şartla ki; bu kimselerin -zekât alacak sınıfların beyanı bahsinde geçtiği üzere- zekât almaya müstehak olmaları ve Benî Hâşim’den olmamaları kaydıyla.
Zekât verecek kimse zekâtını karısına verirse veya zekât verecek kadın zekâtını kocasına verirse zekâtı eda etmiş olur mu?
Ebû Hanife (rh.a)’e göre, bununla zekâtı eda etmiş vermiş olmaz. Ebû Hanife’nin ashabı Ebû Yusuf ve Muhammed (rh.aleyhima) ise şöyle demiştir: Eğer kadın zekât malını kocasına verirse bu caiz ve zekâtını da eda etmiş olur.
Eğer zekâtı zengine veya zenginin çocuğuna verirse hükmü ne olur?
Zekâtın zengine yani hangi maldan olursa olsun nisab miktarına malik olana verilmesi caiz olmaz. Keza eğer küçük olup büluğa ermemiş ise zenginin çocuğuna da zekât verilmesi caiz olmaz. Eğer zenginin büyük çocuğu nisab miktarı mala malik olmayıp fakir ise, zekâtın ona verilmesi caiz olur.
Kemal İbnü’l Hümâm ’Fethu’l Kadîr’de şöyle demiştir: Hâsıl sonuç olarak ortaya çıkan şudur ki, nisablar üçtür:
1- Birinci çeşit nisab; malikine zekâtı icap ettiren nisab. Bu nisab, hilkaten (hakiki), veya hükmen (takdîrî) olarak üreyici ve borçtan hâlî olan nisabtır.
(Hakiki olarak malın üreyici olması; örneğin hayvanların doğurması ve ticaret vasıtasıyla kazanılan paralar. Hükmen malın üreyici olması; örneğin kadınların bilezikleri, çalıştırılmayan paralar keza malın sahibinin veya vekilinin elinde olup kullanmaya salahiyetli olması da malın hükmen üreyici olması demektir.)
2- İkinci çeşit nisab; malikine zekâtı icap ettirmeyen nisab. Bu nisab, ikisinden birisi olmayan yani diğer iki çeşidin gayrı olan nisabtır. Eğer malikinin ihtiyacı bu nisabı kaplarsa bu kimsenin zekât alması helal olur.
Aksi olursa yani malikinin ihtiyacı bu nisabı kaplamazsa zekât alması haram olur, örneğin, nisaba denk gelip de yani nisab miktarı olup da hepsine ihtiyacı olmadığı elbiseler veya evinde hepsini kullanmaya ihtiyacı olmadığı ev eşyası, hizmetine ihtiyacı olmadığı köle, binmeye ihtiyacı olmadığı at ve oturmaya ihtiyacı olmadığı ev gibi.
Şayet yukarıda saydığımız şeyler bu kimsenin aslî ihtiyacından ise yani tamamını da kullanmaya ihtiyacı varsa, bu kişi fakirdir ve zekâtı ona vermek helaldir. Ancak bu kişinin dilenmesi ise haramdır.
3- Üçüncü çeşit nisab; malikine dilenmeyi haram kılan nisab. Bu kimse, günlük yiyeceğine malik olan veya olmayan, lakin çalışıp kazanmaya muktedir olan veyahut bundaki ihtilafa göre elli dirheme malik olan kimsedir.
’El-Bahr’ sahibi: ’el-Kenz’ sahibinin kavlinin altında ’nisaba malik zengin’ demiştir. Nisabı mutlak olarak zikretmekle vacip bütün mâlî ibadetleri mûcib olan; üreyici, borçtan hâlî ve aslî ihtiyaçlardan fazla olma şartlarını barındıran nisabı kapsamıştır.

Üreyici olmayıp zikredilenlerden hâlî olan nisab, üç şeyi mûcib kılar:
1- Fıtır sadakası
2- Kurban kesmek
3- Yakın akrabanın nafakası
(Bu iki nisabtan her biri, zekât almayı sahibine haram kılar. Yani üreyici, borçtan hâlî ve aslî ihtiyaçlardan fazla olan nisab, malikine zekât almayı haram kılar. Üreyici, borçtan hâlî ve aslî ihtiyaçlardan fazla olmayan -bu üç unsur bulunmayan- nisab ise malikine fıtır sadakası, kurban kesme ve yakınların nafakasını vacip kılmakla birlikte malikine zekât almayı da haram kılar.)
Bu açıklamadan anlaşılıyor ki; zenginlik iki çeşittir:
1- Birinci çeşit; zekât vermeyi sahibine vacip kılan ve zekât almasını ise haram eyleyen zenginlik. Bu, takdîrî olsa bile üreyici olan ve ticaret için hazırlanmış maldır ki şayet iki paradan birisinin nisabına ulaşırsa -altın ve gümüşü kastediyorum- malikine zekât vermeyi vacip, zekât almayı ise haram kılar.
2- İkinci çeşit; zekât vermeyi sahibine haram kılan ve keza zekât almasını da haram eyleyen zenginlik. Bu, aslî ihtiyaçlardan hâlî maldır. (1) Kıymeti iki nisabtan (altın veya gümüşün nisabından) birisine ulaşır ve (2) şayet bu mal aslî ihtiyaçlardan fazla ise (örneğin), evin aslî ihtiyaçlardan fazla eşyası, ehlinin olmayan yani ehlinden başkasının elinde ki kitaplar veya içinde oturmaya ihtiyacı olmadığı ev gibi malı var ise sahibine zekât vermeyi de zekât almayı da haram kılar. Bu zenginlik, kendisiyle fıtır sadakasının vacipliğinin ve kurbanın vacipliğinin ilintili (müteallık) olduğu zenginliktir. Bu nisab sahibinin zekât alması caiz olmaz, tıpkı zekât verecek olanların bu kimseye zekât mallarından vermelerinin caiz olmadığı gibi.
Fakirler ve miskinlerde kendisine zekât vermenin caiz olmadığı kimseler var mıdır?
Evet vardır. Fakirler ve miskinler olsalar dahi Benî Hâşim’e zekât vermek caiz olmaz. Benî Hâşim, Ali’nin evlatları, Âli Abbas, Âli Cafer, Âli Akîl ve Âli Hâris b. Abdulmuttalib soyları ve nesilleridir (r.anhum ecmaîn). Ebû Lehep sülalesinden Müslüman olanlar, Benî Hâşim’de dâhil değildir. Onların akrabalığı yoktur.’ ." Bununla, Peygamber (s.a.v.)’in; ’لاَ قَرَابَةَ بَيْنِى وَ بَيْنَ أَبِى لَهَبٍ ، فَاِنَّهُ أَثَرَ عَلَيْنَا الْأَفْجَرِينَ’ ’Benimle Ebû Lehep arasında akrabalık yoktur. Çünkü o, bizim üzerimize en fâcir kimseleri tercih etmiştir.’ hadisini kastetmiştir. Bu hadis, Ebû Leheb’in nesebinin Hâşim’den kesildiği beyanı hususunda açıktır. Nitekim Abdülmuttaliboğulları’na da helâldir. Abdulmuttalib’in 12 çocuğu dünyaya gelmiştir. Bu (12 evladın) çocuklarının - Müslüman ve fakir olmak şartıyla - hepsine zekât verilebilir ise de; yalnız Abbas ve Hâris’in oğullarına ve Ebû Tâlib’in oğullarından Ali, Câfer ve Akîl’in çocuklarına sülalesine zekât verilmez.
Eğer bir kimse sıhhatli ve çalışıp kazanabilir halde, fakat nisab miktarı mala sahip değilse, ona zekât vermek caiz olur mu?
Evet, caiz olur.
Eğer zekât sahibi malının zekâtını yerleşip (yaşadığı) memleketinden başka bir memlekete naklederse bu caiz olur mu?
Bu hususta asıl olan, her toplumun zekâtının kendi içerisinde dağıtılmasıdır. Bir toplum zekât malını başka bir memlekete ülkeye çıkarmaz göndermez. Şayet bunu yaparsa yani başka bir memlekete gönderirse mekruh olur, ancak başka bir memlekette yaşayan akrabalarına veya kendi memleketinin ahalisinden daha muhtaç bir topluma gönderirse o takdirde kerahiyet ortadan kalkar.
Fıtır sadakasının hükmü nedir?
Hür ve Müslüman kimse eğer evinden, elbiselerinden, evinin eşyasından, atından ve silahından fazla olarak hangi maldan olursa olsun nisab miktarı mala malik ise bu kimseye fıtır sadakası vaciptir. Fıtır sadakası, zekât malını almanın haram oluşuyla müteallık zenginlik halinde vaciptir. Yani zekât almayı haram kılan zenginliğe haiz kimsenin fıtır sadakası vermesi vacip olur.
Kimler için fıtır sadakası verir?
Kendisi, küçük çocukları, kâfir bile olsa hizmet için olan kölesinin fitrelerini verir.
Küçük çocuğunun fitresini çocuğun malından mı yoksa kendi malından mı verir?
Eğer küçük çocuğunun malı varsa onun malından verir, değilse kendi malından verir.
Karısı ve büyük çocukları için fıtır sadakası vermesi kişinin üzerine vacip olur mu?
Kendisiyle aynı evde otursalar ve geçimlerini de temin etse bile ne hanım ve ne de büyük çocuklar için fıtır sadakası vermek kişinin üzerine vacip değildir.
Fıtır sadakası ne zaman vacip olur?

Fıtır sadakası fıtır yani Ramazan bayramının birinci günü ikinci fecrin (fecr-i sadık’ın) doğmasıyla vacip olur. Her kim bundan yani Ramazan bayramının birinci günü ikinci fecirden önce ölürse onun için fitre vermek vacip değildir. Keza fecir doğduktan sonra bir kimse müslüman olur veya doğarsa bu kimsenin üzerine fıtır sadakası vacip olmadığı gibi bu kimse için başkasının fıtır sadakası vermesi de vacip değildir.
Bunun yani fıtır sadakasını vermenin müstehap bir vakti var mıdır?
Evet vardır. Fıtır sadakasını fıtır yani Ramazan bayramının birinci günü namazgâha çıkmadan önce vermesi müstehaptır.
Eğer fıtır yani Ramazan bayramının birinci gününden önce fitresini verirse hükmü ne olur?
Fıtır yani Ramazan bayramının birinci gününden önce fitresini verirse caiz olur.
Eğer fıtır yani Ramazan bayramının birinci gününden sonra verirse hükmü ne olur?
Eğer fitresini Ramazan bayramının birinci gününden sonraya erteleyip vermezse, ondan fitrenin vacipliği sakıt olmaz (düşmez) ve bu kimsenin fitresini vermesi gerekir.
Fıtır sadakasının verileceği yerler almaya müstehak ehil olanlar kimlerdir?
Bu kimseler herhangi bir maldan nisaba malik olmayan fakir ve miskindir.
Ed-Dürrü’l-Muhtâr’da şöyle denilmiştir: Verilecek yerler itibariyle ve bütün hallerde sadaka-i fıtr zekât gibidir.
Eş-Şâmî Hâşiyesinde, zekâtın verileceği yerler (hususunda) şöyle demiştir: (Sadaka-i fıtr), sadaka ayetinde bildirilen yerlere verilir. Yalnız anlaşıldığına göre, zengin olan zekât memuruna (verilmez). Aralarında doğum itibariyle yakınlık olanlara, karı koca (zevciyet ilişkisi bulunanlara), zengine, Hâşimî’ye ve benzerlerine verilemez. (Şârih yukarıda geçtiği gibi) ’bütün hallerde’ (demişse de), maksat mutlak surette her yönden bütün haller değildir. (Çünkü hallerin birtakım şartları vardır ki bunlar diğerlerinde bulunmaz. Çünkü zekâtta sene geçmesi, üreyen nisap, akıl ve baliğ olmak şarttır. Sadaka-i fıtrda bunların hiçbiri şart değildir.) Bilakis müstehak olan kişilere (fitreyi) verme durumlarında murad (olan), niyet ve temlik şartı koşulmasıdır. (Fitre alacak kimseye malı) sadece mübah kılmak kâfi değildir. El-Bedâi’de olduğu gibi.
Fıtır sadakası vermenin faydası nedir?

Ebû Dâvûd, Abdullah b. Abbas (r.anhuma)’dan rivayetle şöyle demiştir: ’Rasûlullah (s.a.v) fıtır sadakasını oruçlular için lüzumsuz (hatalı, boş) ve çirkin sözden temizlik kıldı. Miskinler (fakirler) için ise taâm (yiyecek kıldı).’ ’Kim (fıtır sadakasını Bayram) namazından önce eda ederse bu makbul bir zekât (fitre)’dir. Her kim de (Bayram) namazından sonra eda ederse bu da sadakalardan bir sadakadır’.
Fıtır sadakasının miktarı nedir?
Fıtır sadakasının miktarı, buğdaydan yarım sâ’ veya kuru hurma, kuru üzüm ve arpadan ise bir sâ’dır. Sâ’, Nebî (s.a.v) zamanında kendisiyle eşyaların ölçüldüğü bir kap idi. Dünyanın dört bir tarafına İslâm yayıldığında ve Müslümanlar da fıtır sadakasını vermek istediklerinde daha önceden ölçü ile hesapladıkları şeyleri tartı ile hesapladılar. Daha önce ölçekle ölçülen bu şeylerin tartıda ağırlıkları birbirinden farklılık gösterince, Ulemanın yanında hesap da yani ölçekle ölçülenlerin tartı ile ne kadar geldiği hususundaki görüşler de birbirinden farklı oldu. Bundan dolayı fetva ehli olanlar kendi yanlarında kesinleşen ne ise onunla fetva verdiler. Bu zamanımızda ise çarşı-pazarlarda ve muamelelerde tartının revaçta olanı her tarafta ’kilogram’ iledir.
Ben Ulemaya bu mevzuyu sordum, bu hususta ki kitaplarını okudum ve ulaştığım cevaplar gerçekten çok farklıydı. Bütün bunlardan sonra bende hâsıl olan sonuç şudur ki, fıtır sadakasında her kim 2 kg buğday verirse, Hanefilere göre bununla fıtır sadakasını eda etmiş olur. Çünkü eğer 1 sâ’ 8 Bağdat rıtl’ı ise, yarım sâ’ bundan (yani 2 kg’dan) fazla gelmez.
Şayet fıtır sadakasını yukarıda sayılan bu şeylerden başka bir şeyle örneğin, dirhemler, paralar, pirinç ve mısır ile eda etse hükmü ne olur?
Bu, ’kıymeti itibariyle eda etme’ meselesidir. Fitreyi buğday, kuru hurma, kuru üzüm ve arpanın haricinde, bu şeylerin birisinin kıymetine ulaşan örneğin para, pirinç ve mısır gibi bir şeyle eda etse ve bu kimse de fıtır sadakasını edaya niyet etse, fıtır sadakasını eda hususunda kişiye caiz ve yeterli olur.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.