Özlenen Rehber Dergisi

88.Sayı

Fesat Ehli Yahudi (m)illeti

Eyüp ÖZBERK Özlenen Rehber Dergisi 88. Sayı
كُلَّمَآ اَوْقَدُوا نَارًا لِلْحَرْبِ اَطْفَاَهَا اللّٰهُۙ وَيَسْعَوْنَ فِي الْاَرْضِ فَسَادًاۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِد۪ينَ ﴿

’Her ne zaman onlar, savaş için bir ateş yakıverdilerse Allah onu söndürdü. Onlar yeryüzünde fesat için koşarlar. Allah ise fesat çıkaranları sevmez.’(el-Mâide, 5/64)


 Yahudi Milleti, İsrailoğulları:
İsrail, Yakup (a.s.)’ın lâkabıdır. Onun neslinden türedikleri için Yahudiler ’İsrailoğulları’ diye anılmıştır.
Cenâb-ı Hak (c.c.), Kur’ân’da onlara bu isimle hitap etmiştir. Âlimler: ’Bunun hikmeti; onlara, neslinden türedikleri salih kul ve Peygamber Yakup (a.s.)’ı hatırlatmak, bu sayede onları, dedeleri Yakup (a.s.) gibi salih, itaatkâr, hakka tabi olmaya teşvik etmektir.’ demişlerdir.
Allah (c.c.), bu kavme pek çok kitap ve peygamber göndermiş, sayısız inam ve ihsanda bulunmuş, kendilerine gönderilen peygamberlere itaat ettikleri müddetçe kendi dönemlerindeki insanların en üstün ve şereflileri kılmıştır. Ancak ne zaman ahitlerini bozup Allah’a ve Peygamberlerine isyan etmişler, yeryüzünde fesat çıkarmışlarsa Allah o vakit onlara gazap ve lanet etmiş, dünya ve âhirette onları azabına duçar etmiştir.

 Yahudileri Niçin Sevmeyiz ya da Sevmemeliyiz?

Yahudilere buğzumuz, neseplerinden ya da ırklarından dolayı değildir, taassuptan kaynaklanmamaktadır. Efendimiz (s.a.v.)’e iman edip salih amel işleyenler bizim kardeşlerimizdir. Buğzumuzun sebebi:
1- Daveti cihan şümul olan son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimize iman etmemeleri, yeryüzünde fesat çıkarmaları, Kur’ân’da birçok yerde zikredilmiş çirkin vasıf ve ahlâkları, masiyetleri ve azgınlıkları yüzünden Cenâb-ı Hakk’ın lanetine, gazabına ve buğzuna duçar olmalarından dolayıdır. Cenâb-ı Hak, muhtelif âyetlerde Zâtı’na ve Habîbi’ne düşmanlık edenleri sevmememizi, onları dost edinmememizi emretmiştir. Bu nedenle onları sevmememiz Allah’a ve Rasûlü’nün rızasını kazanmak ve emirlerine uymak içindir.
2- Ehl-i Kitab içerisinde mü’minlere en çok düşmanlık eden, en çok zarar veren, kin ve nefret besleyen onlardır. Bu geçmişte böyle olduğu gibi bugün ve gelecekte de böyledir. Cenâb-ı Hak bu hakikati Mâide sûresi 85. âyetinde açıkça ifade etmiştir.

 Yahudilerin, Masiyetleri Tevarüsleri:

Allah (c.c.) yüce kitabında, atalarının çirkin işlerini haber verirken muhatap sigasını kullanarak Yahudilere ’siz’ demekte, Peygamber Efendimizin dönemindekiler başta olmak üzere kıyamete kadar gelecek tüm Yahudileri muhatap almaktadır. Bunun sebebi; onların atalarının yolunda olmaları, aynı ahlâk ve cehalet üzere devam etmeleri, atalarının yapmış oldukları çirkin işleri tasvip edip güzel görmeleri, onların yerinde olsalar aynı şeyleri yapacak olmalarıdır. Böylece Yahudi ırkı babadan oğla devam ederken, sahip oldukları çirkin ahlâklar da aynı şekilde nesilden nesle intikal etmekte ve miras bırakılmaktadır.

 Kur’ân’da Yahudilerle İlgili Haberlerin Çokça Zikredilmesinin Sebepleri:
Kur’ân-ı Kerim’de kendilerinden en çok bahsedilen kavim Yahudi kavmidir. En çok zikredilen Peygamberler, onlara gönderilenlerdir. En çok zikredilen kıssalar yine onların kıssalarıdır.
Cenâb-ı Hakk’ın hiçbir işi boş ve faydasız değildir. Elbette ki sebep ve hikmetleri vardır.
Risalet döneminde Araplar, özellikle Medine ve çevresinde Yahudilerle iç içe bir yaşam sürüyor; aynı toprakları paylaşıyor, komşuluk yapıyor, muamelelerde bulunuyorlardı. Binaenaleyh Yahudilerden çok bahsetmekte iki cihetin menfaati söz konusudur:

1- Yahudilerin:
Bu sayede Yahudileri, vasıflarından haberdar oldukları, kendi oğullarını bildikleri gibi peygamberliğini bildikleri Hz. Muhammed (s.a.v.)’e iman ve itaate, ataları Peygamberlerin yolundan giderek Allah’a kulluğa teşvik etmek, onları İslâm’a davet etmek.

2- Peygamber (s.a.v.) ve Mü’minlerin:
Kur’an-ı Kerim baştan sona nasihat ve ibret alınacak bir Kitap’tır. Bu özelliği mü’minlerce gözetilmelidir. Geçmiş milletlerin haberleri, kıssalar mücerret hikâye veya nakil şeklinde değil, ibret alınarak dinlenmeli, okunmalı ve tefekkür edilmelidir. Yahudilerle alâkalı âyetlerde de mü’minler için birçok faydalar mevcuttur. Bunların en önemlileri:
- Onların azgınlıklarını, peygamberlerine yapmış oldukları eziyetleri bildirmek suretiyle Efendimiz (s.a.v.)’i tebliğ hususunda teselli etmek. Bir nevi; ’Şayet tebliğin noktasında kavminden eziyet görüyorsan senden önceki peygamberler de kavimlerinden türlü eza ve cefa görmüşlerdi.’ diyerek ona yardım etmek, sebat ve sabır telkin etmek.
- Mü’minlerin, onların din hususunda, özellikle Firavun ve kavminden çektikleri sıkıntılardan, imtihanlardan ibret alarak dinlerinde sabır üzere olup sebat etmeleri.
- Mü’minlerin, onların işledikleri masiyetlerden, itaatsizlik ve serkeşlikten, sahip oldukları haset, kibir, bozgunculuk gibi çirkin ahlâk ve vasıflardan, bozuk itikatlarından ibret alarak uzak durmalarını, gittikleri yanlış yoldan gitmemelerini sağlamak.
- Mü’minlerin, onların sahip oldukları ahlâk ve vasıfları çok iyi bilerek vaat olunan güne kadar onlardan gelecek zararlardan korunmalarını sağlamak.
Yahudilerin çirkin vasıflarının ’yeryüzünde fesat için çalışmak’ ifadesiyle genel olarak zikredildiği Mâide 64. âyet-i kerimesinin izahını aktarırken bizim, okurken de siz okurlarımızın maksadı Rabbimizin murat ettiği bu hal üzere olur inşallah!

كُلَّمَآ اَوْقَدُوا نَارًا لِلْحَرْبِ اَطْفَاَهَا اللّٰهُۙ / ’Her ne zaman onlar, savaş için bir ateş yakıverdilerse Allah onu söndürdü.’
’Onlar’ ile kast olunlar Yahudilerdir.

Bu tabir hakkında şu izahlar yapılmıştır:

1- Bazı âlimlere göre ise bu ifade hakikati üzere anlaşılmalıdır. İstiare söz konusu değildir. Zira Araplar, savaş için birbirleriyle vaatleşirlerdi. İşaretleri ise dağ veya tepe üzerinde ateş yakmak idi. Onlar birbirleriyle anlaşıp harp için ateş yakınca, Allah onların kalplerine korku salar da yaktıkları ateşi söndürüverirlerdi.
2- Bu ifade şu şekilde de açıklanmıştır: Burada ateşten kasıt, nefisteki kızgınlık ateşidir. Yani onlar, gönüllerinde ne zaman bir kızgınlık ateşi yaksalar ve bir araya gelip toplansalar Allah kalplerine saldığı korku ile bu ateşi söndürüverir.
3- Müfessirlerin çoğunluğuna göre ise burada istiare vardır. Ateş yakmak hakikati üzere anlaşılmamalıdır. Bu ifade; ’ne zaman bir kötülüğü körüklemek isteseler, güçlerini bir araya getirip hazırlıklarını yap¬salar Allah onların topluluklarını dağıtmıştır’ manasına gelmektedir.
Onlar her ne zaman Peygamber (s.a.v.)’e ve mü’minlere zarar vermeye, onlarla savaşmaya azmetseler, toplanıp karar verseler, işbirliği yapsalar; ya da dağınık hallerini düzeltip, tüm insanlıktan intikam alma niyetine koyulsalar, fitne ve savaşları körüklemek isteseler Allah onları kahreder, kararlarından caydırır. Kullarından bazısını onlara musallat ederek kahreder, hilelerini başlarına geçirir. Zira Cenâb-ı Hak, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, onlar üzerine zillet ve meskenet damgası vurmuştur. (Âl-i İmrân, 3/112)
Bunun delili, tarih boyunca yeryüzünün her köşesinde zelil ve aşağılık durumda yaşamış olmalarıdır. Her ne vakit Tevrat’a muhalefet edip yeryüzünde fesat çıkartınca, Allah üzerlerine Buhtu’n-Nâsır, Romalı Petrus, Mecusiler gibi zalim hükümdar ve milletleri musallat kılmış ve onları zelil etmiştir.
Peygamberimiz’in bisetiyle tahrif ettikleri kitapları ve dinlerinin hükmü kalmadı. Son Peygambere iman etmeleri gerekirken onlar Medine ve civarında fitne çıkardılar. Peygamberimizle yaptıkları anlaşmalara, verdikleri ahitlere vefa göstermediler. Kureyş müşrikleri ve Medineli münafıklarla işbirliği yaptılar. Yiyeceği et içerisine zehir katmak ve başına kaya bırakmak teşebbüsünde bulunmak suretiyle defalarca Peygamberimize suikasta teşebbüs ettiler. Ancak Allah (c.c.), her defasında Habîbi’ni tuzaklarından haberdar etti. Ve sonunda O’nu (s.a.v.) ve sahâbesini Yahudilere musallat etti. Birçoğu Medine dışına sürüldü. Benî Kurayza Yahudilerinin erkeklerinin boynu vuruldu, kadın ve çocukları esir edildi. Hayber fethedildi. Birçok Yahudi cizye vermek suretiyle zelil kılındı.
Bugün, milliyetçilik ve toprak sahibi olma hamiyetiyle güçlü ve üstün gözükseler de elbette Cenâb-ı Hakk’ın vaadi tahakkuk edecek, Efendimiz (s.a.v.)’in haber verdiği hal üzere Müslümanlar yeryüzünü onlardan ve fesatlarından temizleyecektir. (Müslim, el-Fiten ve Eşrâtu’-Sâa, 18)
Savaş için ateş yakmak, şer komiteleri tertip etmek Yahudilerin yerleşik ahlâklarındandır. Âyetteki ’kullemâ/her ne zaman’ ifa¬desi bunun onlarda bir alışkanlık haline geldiğini haber vermektedir. Günümüzde milletler içerisinde fitne ve karışıklık çıkarmak için kurdukları mason kulüp ve locaları onların bu ahlâklarının bir göstergesidir.

وَيَسْعَوْنَ فِي الْاَرْضِ فَسَادًا / ’Onlar yeryüzünde fesat için koşarlar.’
Yeryüzün¬de fesat çıkartmak, bunun için çalışmak ve gayret göstermek onların sair çirkin işlerini bir çatı altında toplayarak ifade eden bir ahlâktır.
Fesat sözlükte; bo¬zulmak, çürümek, itidal ve orta yoldan sapmak, zu¬lüm, düzensizlik mânalarına gelmektedir. Kısaca; bir şeyin istika¬metinden saparak yararlı halden çıkması demektir.
Istılahta ise; küfür başta olmak üzere Allah’a isyan olan her türlü davranışta bulunmak, yeryüzünde Cenâb-ı Hakk’ın koyduğu ilâhi sistem ve düzeni bozmak demektir.
Kur’ân-ı Kerîm’de on bir âyette bizzat ’fesat’ kelimesi, otuz dokuz âyette ise bu kelimenin türevleri geçmektedir. Bu âyet-i kerimeleri incelediğimizde, yeryüzünde fesat çıkarma olarak nitelendirilen fiillerin birçoğunu Yahudilerin kendilerine birebir ahlâk edindiğini görürüz:
1- Allah’a şirk koşmak, küfür, inkâr, insanları Allah yolundan alıkoymak. (en-Nahl, 16/88)
Yahudiler, daha Peygamberleri Musa (a.s.) zamanında putlara tapmak istemişler, buzağı heykeline tapmışlar (el-Bakara, 2/92; el-A’râf, 7/138,148); Üzeyr (a.s.) Allah’ın oğludur demişler (et-Tevbe, 9/30) Allah’ın âyetlerini inkâr etmişler (Âl-i İmrân, 3/98), iman edenleri saptırmaya çalışmış, onları imandan ve Allah yolundan alıkoymaya çalışmışlardır. (Âl-i İmrân, 3/99; et-Tevbe, 9/34)
2- Nifak, yani içi dışına uymamak. (el-Bakara, 2/11-12)
Yahudiler Efendimiz’in yanına küfürle girip küfürle çıktıkları halde münafıklık yaparak ’inandık’ demişlerdir. (el-Mâide, 5/61)
3- Yakin üzere bildikleri halde kibirlenerek hakkı inkâr etmek, Peygamberleri yalanlamak. (en-Neml, 27/14)
Yahudiler, kendilerine gönderilen birçok peygamberi yalanlamışlar (el-Bakara, 2/87; Âl-i İmrân, 3/184; el-Mâide, 5/70); oğullarının kendi neseplerinden olduklarını bildikleri gibi Efendimizin peygamber olduğunu bildikleri halde onu inkâr etmişler, hakkı gizlemişlerdir. (el-Bakara, 2/146)
4- Suçsuz insanları ve peygamberi öldürmek. (el-Bakara, 2/30,85; en-Neml, 27/48; el-Kasas, 28/4; el-Mâide, 5/32)
Yahudiler Cenâb-ı Hakk’ın kendilerine gönderdiği Peygamberleri yalanlamak şöyle dursun, onlardan Zekeriyyâ ve Yahyâ (a.s.) gibi salih kulları öldürme cürmünü işlemişlerdir. (el-Bakara, 2/87; Âl-i İmrân, 3/21,181,183; el-Mâide, 5/70)
5- Mü’minlere sırt dönüp kâfirlerle dosta olmak, işbirliği yapmak. (el-Enfâl, 8/73)
Yahudiler devamlı surette kâfir ve müşriklerle anlaşıp mü’minlere sırt dönmüşler, ihanet etmişler ve düşmanlık yapmışlardır. (en-Nisâ, 4/51; el-Mâide, 5/13,82; Âl-i İmrân, 3/75)
Hiç şüphesiz onların en büyük fitneleri İslâmiyet’e, Peygamberimize ve Müslümanlara karşı düzenledikleri entrikalardır. İmanı iptal etmenin, onun karşısında durmanın ve çalışmanın en büyük fitne olduğu aşikârdır.
Bununla beraber onların fesatları sadece dinî hususlarla sınırlı değildir. İlmî, sosyal, siyasî, ekonomik kısacası hayatın her alanına yayılmış durumdadır. Bugün hangi alanda mevcut şer ve fitneyi kaldırsanız, muhakkak altında bir Yahudi parmağı vardır. Mesela:
- Komünizmin icatçıları Siyonist Yahudilerdir.
- Toplumu her yönüyle ifsat eden, çökerten faizi ilk icat eden, faizle çalışan kurumları ilk kuran ve yaygınlaştıran Yahudilerdir.
- İmha silâhları icat edip üreterek tüm insanlığın canına ve malına kast eden Yahudilerdir. Atom bombasını icat eden ve ilk defa Japonya’ya atılmasını sağlayan Yahudilerdir. Onların silâhları sadece öldürmek için değil, nesilleri tüketmek ve masum insanlara işkence etmek amacıyla imal edilmektedir.
- Ürettikleri silâhları pazarlayabilmek için bir zamanlar kardeş Evs ve Hazrec kabilelerini birbirine düşürdükleri gibi bugün de milletler içerisinde milliyetçilik yaftası altında fitne ve kargaşa meydana getirmek suretiyle kardeşi kardeşe kırdırmakta ve bundan siyasi ve ekonomik yönde nemalanmaktadırlar.
- Hormonları bozulmuş ve değiştirilmiş tohumlar üreterek toprağın yapısını bozan, insanlığın sağlığını tehdit eden yine onlardır.
Tüm bu fitnelerini tahrif ettikleri Tevrat’a dayandırmakta ve adeta insanlıktan intikam almaktadırlar.

وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِد۪ينَ / ’Allah ise fesat çıkaranları sevmez.’
Allah yukarıda sayılan vasıflara haiz olanları sevmez. Aksine buğzeder, cezalandırır ve azap eder.
Bu hüküm yeryüzünde fesat peşinde koşan her kişi için geçerlidir.
Yahudiler ki, Allah onlara gazaplanmış, lanet etmiş, onlara insanlığı dahi layık görmeyerek suretlerini maymun ve domuza çevirmiştir. (el-Mâide, 5/60) Her ne kadar onlar, kendilerinin Allah’ın oğulları ve sevgilileri olduklarını iddia etseler de ilâhî hüküm böyledir. (el-Mâide, 5/18)
Allah (c.c.), sevmediklerini salih kullarına da sevdirmez. Onlara karşı kalplerde kin ve buğz meydana getirir. Bu nedenle Yahudiler, hangi memlekete gitseler sevilmemiş ve tart edilmişlerdir. Onlara sevgi, muhabbet besleyenler ise Cenâb-ı Hakk katında onlardan sayılır, onlar gibi muamele görürler.
* * *
Bünyesinde, kalbi fesat membaı olan Yahudileri ve Yahudi ahlâklıları barındıran hiçbir millet iflah olmaz. Bu nedenle her bir Müslüman, Siyonizm, masonluk ve bunların ürettikleri düşünce ve fikirlerle mücadele etmelidir. Yahudi ahlâklarından, ürünlerinden sakınmalıdır. Çirkef işleri ve zulümleri karşısında en azından kalben onlara buğzetmeli, yaptıkları zulmü desteklememeli, karşı durmalıdır.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.