Özlenen Rehber Dergisi

76.Sayı

Mülâkat...

“Müminin takvası ne kadar yükselirse, kıymeti de o kadar yükselir.”Hedef Radyo: Burada (bu mülakatta) bizi çok sevindiren nokta, Allah Rasûlü (a.s.) Efendimiz’in sünnetine ne kadar çok değer verildiğinin sizin tarafınızdan gösterilmiş olmasıdır. Böyle bir zamanda, kendini bilmez insanlar aleyhissâlatu vesselâm Efendimiz ve Sünnet’ine hücum ederken, sizin bu şekilde müdafaa etmeniz bizi hakikaten çok sevindirdi.Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.): Aslında ben müdafaa etmiyorum; Cenâb-ı Hakk müdafaa ediyor...Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerim’de: -Bismillahirrahmanirrahim- “İnne ekrameküm indallahi etkâküm/Allah’ın yanında en üstün olanınız takvası üstün olanınızdır.” buyuruyor. Takva için; Allah’ın emirlerini yapmak zorundasın, onları yapacaksın, mecbursun, onları sayma. Takva, (farzlara ilaveten) Sünnetlere ittiba ile olur. Allah’ın emirlerini yaptıktan sonra, nafilelerle olur. Ancak öyle yükselirsin. Bunu da nereden alacaksın? İşte bunun membaı Rasûlullah’tır. Oradan alacağız.Mesela, Buharî’de olan bir Hadis-i Kudsî’de, Cenâb-ı Hakk buyuruyor ki: “Kulum farzları yapar. Yaptıktan sonra nafilelerle uğraşır. Nafilelerle öyle uğraşır (amel eder) ki Ben o kulumu severim. Sevince onun gören gözü olurum. Konuşan ağzı olurum. Şiddetle kavrayan eli olurum...” buyuruyor. Demek ki insan, Allah ve Rasûlüne itaat ettiği müddetçe kıymetlenir.Bu âyet-i kerimenin ışığında, müminin takvası ne kadar yükselirse, kıymeti de o kadar yükselir. Takva da Rasûlullah’a uymakla olur, başka türlü olmaz.Hedef Radyo: Evet, zaten Allah’ın emrine herkes uyacak... Benim bir sorum daha olacaktı, tabi siz de biraz yoruldunuz...Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.): Yok. Ben sabaha kadar konuşabilirim elhamdülillah. Yeter ki sizin programınızı aşmış olmayayım. Tekrar ediyorum. Telefonlarımız herkese açık, Farukiye Vakfı’mız açık. Profesör olsun, kim olursa olsun Sünnet hususunda isteyenler istedikleri soruyu sorabilirler. İstedikleri oturuma hazırım.Kendini beğenmiş, dinden imandan haberi olmayan bazı soytarılar var. Onlar sanki yeniden din çıkartacakmış gibi bir havalara giriyorlar. Hepsine meydan okuyorum. Eğer istiyorlarsa, gerek açık oturumlarda, gerek televizyonlarda, gerekse radyolarda bütün ulema karşısında rahat rahat tartışabiliriz bunu.Hedef Radyo: Yani sünnete dil uzatmak kimsenin haddine değildir?Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.): Hiç haddine değildir!Hedef Radyo: Siz konuşurken benim dikkatimi çekti de, siz dediniz ki Efendim, Rasûlullah (s.a.v.) Efendimizin 23 sene nübüvvet 10 sene de uzlet hayatı var dediniz. Acaba burada uzletten kastınız neydi?Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.): (Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz) insanlardan (risaletten evvel) uzaklaşmıştır. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de peygamber olacağını biliyordu. Mesela, Şam’daki rahipler, Hristiyanlar, Yahudiler, Peygamber Efendimizin şeklini, babasını, soyunu, her şeyini biliyorlardı. Hatta ticaret için gittiğinde de O’nu görmüş ve tanımışlardı. İşte onlara bildiren Allah, Rasûlullah’a da bildirmişti. Çünkü Rasûlullah’ta iki nur var: Birisi velayet nuru, diğeri de nübüvvet nuru. Cenâb-ı Hakk velâyet nuruyla peygamber olacağını kendisine bildirmişti. Ve kendisi de 10 yıl boyunca insanlardan uzlet hâlinde yaşadı. Hz. Hatice annemizle evlendikten sonra 30 yaşından 40 yaşına kadar hep Mekke’nin dışına çıkmış, insanlardan ayrı bir hayat yaşamış, dağlarda, mağaralarda, ovalarda Allah’a secde etmiş. Ve ne zaman gelecek diye vahiy bekliyordu. İşte uzlet demek budur. O zaman yine O’nu yönlendiren de Cenâb-ı Hakk’ın kendisidir.Hedef Radyo: O zaman dahi tertemiz olan birisine şaşırmış demek ne kadar yanlış!Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.): Yanlış! Zaten o zamanlarda Muhammedü’l-Emin ismini almıştı. Herkes, bütün insanlar O’na hayran olmuş ve en kıymetli eşyalarını O’nun yanına getirmişler. Çünkü insanlar o kadar inanmışlar ki kendisine, ne dese O’nun sözünü yaparlardı. Ama insanlar O’na ne zaman karşı geldiler? Ne zaman ki Allah’ın birliğini ve kendi risaletini açıkladı, işte o zaman insanlar O’na düşman olmaya başladılar. Yoksa ondan evvel hep sevip itaat ediyorlardı.Hedef Radyo: İnanmayanlar bile Allah Rasûlü’nden bahsederken saygı dolu ifadeler kullanıyorlar ama ne yazıktır ki...Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.): Evet, “Ya Rasûlallah!” diyorlar. Bizim bu ümmet (içinde öyleleri var ki) cahil ümmet, hayâsız ümmet, edepsiz ümmet! Bir peygambere ismiyle “Muhammed” diye hitap ediyor! Sen bir defa böyle babana bile ismiyle hitap edemiyorsun! Bir peygambere nasıl ismiyle hitap ediyorsun?! En azından “Rasûlullah (s.a.v.)” desen dilin mi kırılır sanki?!.. Öyle değil midir? Kusura bakmayın. Ben Ömerîyim de, biz bazen böyle celalleniriz. Ömerî damarımız da kabarır bizim.Hedef Radyo: “Hayâsız ümmet, cahil ümmet!” dediğiniz kimselerle, Allah Rasûlü (a.s.) Efendimize isyan edenleri kast diyorsunuz (değil mi)?Abdullah Farukî el-Müceddidî (k.s.): Evet, isyan edenleri diyorum. Öteki insanları tenzih ediyorum. Onlar mübarektir. Allah Rasûlüne, O’nun dinine ve yoluna savaş açan insanlara kullanıyorum bu sözleri.Hedef Radyo: Evet; İman ehli olup da Allah Rasûlüne savaş açma cüretini gösteren insanlara kullanıyorsunuz bu kelimeleri. Efendim, programımıza teşrif ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

Henüz hiç kimse yorum yazmadı.