Özlenen Rehber Dergisi

76.Sayı

Olgun Mümindeki İki Güzellik

Nadir SÖNMEZ Özlenen Rehber Dergisi 76. Sayı
olgun mümindeki iki güzellikHİLM –VAKARHilm ve vakar belki de Müslümanların son günlerde üzerinde en çok durdukları Peygamber ahlâklarından iki tanesi. Belki de manalarını yanlış telakki ettiğimiz iki terim. Hilmi her şeyde müsamahakâr olma, vakarı da kibirlenme olarak algıladığımız iki terim. Bu iki güzel hasletin gerçek manasını bilebilmek için bulduğu yer olan Peygamberimize ve Sahabesine yönelmeliyiz ve orada bu terimleri manalandırmalıyız.Peygamberlerin, Sahabenin, Allah Dostlarının ve tüm İslâm büyüklerinin ahlâkı olan bu iki terimi ve özellikle vakarı, Müslümanların, gerektiği yerde kullanmalarını ne kadar da çok özlemişiz...Rasûlullah Efendimizin hayatı bizim için en güzel örnektir. Gün gibi açık ki, O’nun ahlâklarının hayata tatbiki biz Müslümanların şeref ve haysiyeti, yükselişi olmuş; O’ndan uzaklaşmakta şeref ve haysiyetimizin ayaklar altına alınması ve zillet içerisine düşüşümüz olmuştur.Şimdi öncelikle bu iki terimin ne anlamlara geldiğine bakalım.Hilm: Yumuşak huyluluk, yumuşak karakterlilik, sakin tabiatlılık ve nefse hâkim olma hâlidir. Nefsini kızgınlığın heyecanından koruyan, hilm sahibi olan kimseye ’halîm’ denir. Halîm, Kur’ân-ı Kerîm’de çeşitli âyetlerde Allah Teâlâ’nın sıfatı olarak geçer. Çok sabırlı, isyanlarına rağmen isyan eden kişilere cezâ vermekte aceleci olmayan, gazabın kendisini kızdırmadığı, bir dalâlete düşenin düşüncesizliğinin, bir asînin isyan etmesinin kendisini öfkelendirmediği, af ve teennî sahibi kimse gibi anlamlara gelir. Halîm aynı zamanda, güçlü kuvvetli olduğu halde affeden, ceza vermekte acele etmeyen, teennî gösteren kimsedir. Cezâlandırmaktan âciz olarak affeden kimse ise, hilm sahibi olamaz. Bu gibilere halîm denilmez.Vakar: Ağırbaşlı olma, temkinli davranma, mevki ve kişiliğin gereğini hakkı ile koruma, hafif meşrep olmama anlamında bir terimdir.Halk arasında ağırbaşlılık olarak bilinen vakar, sahibine hürmet duygularını kazandıran bir fazilettir. Vakarın kibre kaçmaması, hatta vakarlı birinin aynı zamanda mütevazı (alçak gönüllü) de olması gerekir. Bu iki huy birlikte bulunduğu zaman tam bir fazilet olur. ’Rahmân’ın öyle kulları vardır ki, onlar, yeryüzünde sükûnetle (vakarla) yürürler’ (Furkan, 25/63) âyeti ve Rasûlullah (s.a.v.)’in, cemaatle namaza başlanmış bile olsa, camiye gelenlerin koşarak acele etmemesini, vakar ve sükûneti elden bırakmamasını tavsiye eden hadisi (Buharî, Ezan, 21) her Müslüman’da bulunması gereken vakarı ifade etmektedir. Peygamberimiz daima, hürmet duygularını davet eden bir vakar ve aynı zamanda sevgiyi celbeden bir tevazu hâlinde bulunurdu.Vakar, imandan gelen bir ciddiyet ve ağırbaşlılık iken, gurur, imandaki zaafın bir neticesi olarak görülür. Mesela bir idarecinin makamındaki ciddi olması vakar sayılırken, aynı ciddiyeti evinde sürdürmesi şefkate, merhamete, samimiyet ve içtenliğe aykırı düşer. Ciddiyet ve vakar sahibi olmak şen olmaya, yeri geldiğinde latîfe yapmaya da mâni değildir ve vakar tekebbür (kibir) ile karıştırılmamalıdır.Bu iki terim (vakar ve hilm) İslâm’la birbirini tamamlar ve Müslümanlara kendi kimliğini en güzel bir şekilde ortaya koyar. Çünkü İslâm kibirli olmayı yasaklayıp hilm sahibi olmayı emretmiş, pısırıklığı da yasaklayarak vakarlı olmayı emretmiştir.Bu iki terimi bizim için en güzel örnek elbette ki Rasûlullah Efendimiz’dedir. Âişe (r.anhâ) validemiz şöyle buyurmuştur: “Hz. Peygamber’in küçük dili görünecek şekilde kahkahayla güldüğünü hiç görmedim. O sadece tebessüm ederdi.” (Buhârî, Edeb 68) Efendimiz’in Gülmesi sadece tebessümdü. Sadece gülümserdi. Gözlerinin içi gülerdi, yüzü ışıl ışıl olurdu. Tatlı ve şirin bir durum alırdı. Sesli olarak gülmez, kahkaha atmazdı. Hoşuna giden bir şey olur veya sevindirici bir haber duyarsa, sadece dişleri görünür ve inci gibi parlardı.Rasûlullah (s.a.v.) kadar hilm sahibi ve mütevazı olan daha başka bir kimse yoktur. Bütün güzellikler onda toplandığı gibi hilm ve vakarda onun en önemli ahlâkî özelliğiydi. O insanlar arasında özellikle Müslümanlara karşı her zaman affedici, yumuşak huylu hilm sahibi idi. Müslümanlığın yayılmasında önemli etkiye sahip olan bu ahlâkı en güzel şekilde anlatan âyet-i kerime şöyledir: ’Sen (o zaman), sırf Allah’ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah’tan mağfiret dile...” (Âl-i İmran sûresi, 159)Peygamberimiz son derece vakarlı, ciddi ve izzet sahibi idi. Onun peygamberlik vakarı, görene önce bir ürperti ve korku verir, fakat daha sonra O’nun ne kadar şefkatli bir insan olduğunun farkına varırdı. Peygamberlik gibi yüce bir görevi omuzlayan insanın, etrafında bulunan binlerce Müslümana hak ve hakikat dersi veren bir insanın ciddi ve vakarlı olması kadar tabii bir şey yoktur.Netice olarak insan hem mütevazı, hem vakur olmalıdır. Ancak vakar asla kibir değildir. Müslümanın müslümana kibirlenmesi haramdır. Fakat o ’İnananlara karşı saygılı, kâfirlere karşı başı dik olur. Allah yolunda cihad eder ve kınayanın kınamasından da korkmaz.’ (Mâide, 5/54) Kibirlenmek başka; haksızlık karşısında, kâfirin karşısında dik durmak başkadır. Müslüman her zaman ve her yerde izzetini, şerefini korumak durumundadır.Günümüzde de Müslümanlar; Allah’ın hükümlerine olan bağlılıkları, taviz vermeden dini yaşamaları ve diğer mümin kardeşlerinin hakları konusundaki anlayışlarında pısırıklıktan uzak, kendi konum ve mevkilerine göre gösterecekleri vakarla Asr-ı Saadette’ki izzet ve şerefi tekrar elde edeceklerdir. Böylece Müslümanlara zalimce davranan ehli küfründe kalbine korku salacaklardır.Allah’ım! Biz Müslümanları bu iki güzel Peygamber ahlâkıyla (hilm ve vakar) beze. İslâm’ın şeref ve izzetini ayaklar altına alan bedbahtlardan kılma. Âmin.
Bu içeriğe yorum yazabilirsiniz

  • İbrahim

    Allah ebeden sizden razı olsun. Çok harika.

1 kişi yorum yazdı.