Soğuk, kapalı, kar tanelerinin uçuştuğu rüzgârlı bir havada; derme çatma, kerpiç ve taş kırıklarından kurulan bir ocağa konan büyük bir kazanda suyunuzun ısıtıldığını düşündünüz mü? Sonra gassalin bir kemik ve et yığını haline gelen cansız ve solgun bedeninizi; teneşir üzerinde bir sağa bir sola çevirerek yıkadığını...
Ölüm haberinizi alan aileniz, yakınlarınız, arkadaşlarınız, dostlarınız son vazifelerini yapmak üzere uzaktan ve yakından cenaze namazınızı kılmak için evinizde toplanacaklardır. Eş, dost ve akrabalarınızdan bazısı birtakım mazeretlerden dolayı, bazısı da hiçbir mazereti olmadığı halde gelmeyeceklerdir. Ne önemi var? Dünyada değilsiniz ki sitem edesiniz. Hem derdiniz o denli büyüktür ki...
Cefakâr, vefakâr, sizin hakkınızda ömrü boyunca asla art niyet beslemeyen, hep samimi, seccadeleri ıslatırcasına ağlayarak Rabb’inden sizler için hayır dualarda bulunan, şefkât abidesi annenizin; sizi gözünden sakınan, adınız anıldığında içinden bir şeyler koptuğunu hissederek yüreği titreyen, eli ve omzu nasırlı, yüzü baktığınız yüzlerin en güzeli ve sevimlisi, boynu bükük garip babanızın; beraber büyüdüğünüz, aynı kaptan yiyip içtiğiniz, onulmaz acılarınızın ortakları o güzelim kardeşlerinizin; hastalandığınızda hep başınızda, kalbi sizinkiyle bir çarpan, yüzüne rahmetle nazar ettiğinizde aff-ı mağfiretinize vesile olan, sizin için bir çok fedakârlıklara katlanmış eşinizin; misklerden daha güzel kokan, dünya tatlısı, baktığınızda içinizi sızlatan, öpüp koklamaya kıyamadığınız gül yüzlü yavrularınızın; dostlarınızın hâlleri nicedir... Onları, emanetçilerin en hayırlısı Allah’a emanet ederek Rabb’inize yürüyorsunuz.
Bir yakınınız çarşıya gitmiş, boyunuzun ölçüsünü vererek vücudunuza kâfi gelecek kefeninizi almıştır. Üç beş kişi tutulmuş, kabriniz kazılmaktadır. Camiden salânız verilir. Kimi insanlar bu salâya kulak kabartırlar ve kimin öldüğünü merak ederler. Sizi tanıyorlarsa ve hakkınızda hüsn-i zan besliyorlarsa, “Allah rahmet eylesin, iyi insandı. Allah taksiratını affetsin!” derler.
Kimilerinin dünya meşgalesi başından aşkındır. Bu gibi insanlar bir gün kendilerinin de öleceklerini, teneşirde yıkanarak tabutlarda taşınacaklarını, mezara konulacaklarını hiç düşünmezler. Hep birilerinin salâsını işitmiş, eller üstünde giden tabutları seyretmiş ve cansız bedenlerin mezara indirildiğini görmüştür.
Kim ölmedi ki, bizler ölmeyelim! Bugün geçmiş insanların, kavimlerin hikâyelerini dinleyip okuyor, müzelerde onlardan arta kalan eşyalara bakıyoruz. Her yaratılan bir gün yok olmaya mahkûmdur. “Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.”(1) “O diriltir ve öldürür; ancak O’na döndürüleceksiniz.”(2) Yaratılmaktan ve yok olmaktan münezzeh olan Allah (c.c.), dilediğini yok ettikten sonra tekrar yaratır. Şüphesiz O’ndan geldik ve yine O’na döneceğiz.
Kefenlendikten sonra ucuzundan alınan bir halıya sarılıp sarmalanırsınız. Konuşan dilinizin konuşmaz, tutan elinizin tutmaz, yürüyen ayağınızın yürümez olduğu ve acziyetinizin açığa çıktığı bu acıklı hâlinizde sizi hayırla yad eden birilerinin olması ne kadar güzeldir. Efendimiz (s.a.v.), Ebû Seleme (r.a.)’ın irtihalinde, “Bir hastanın veya ölünün yanında bulunduğunuzda hayır söyleyiniz. Zira melekler sizin söylediklerinize ‘âmin’ derler.”(3) buyurmuşlardır.
Artık namazınızın kılınması için tabuta konularak musallaya gitme vaktiniz gelmiştir. Nihayet bir cami avlusundaki musalla taşının üzerindesiniz. Yan tarafınızdaki levhada adınız ve soyadınız yazılıdır. Levhanın en altında da “Ruhuna Fatiha!” ibaresi vardır. Günün hangi vaktinde cenaze namazınız kılınıyorsa, o vaktin namazı cemaat tarafından eda edilir. Bu arada, kim bilir neler diyorsunuz kendi kendinize? Acaba, “Keşke hayatta olsaydım da bana sayısız nimet veren Rabbime kulluk etmeye devam etseydim. O’nun razı olacağı bir ruh hâliyle ve dini sadece O’na has kılarak. Sevdiklerime nasihatçi olsaydım. Onları büyük günün azabı için uyarsaydım. Dünyaya bu denli meyletmeseydim.”
Cemaat, vakit namazını eda ettikten sonra cenaze namazınızı kılmak için, namaz tesbihatını yapmadan süratle tabutunuzun hemen arkasında saf tutmaya başlar. Herkes, tabuta sarılmış, yeşil renkli, üzerinde âyetler yazılı olan örtüye bakmaktadır. Ben, cenazemin cemaati çok olan bir camide kılınmasını isterim. Çünkü çok insan benim için istiğfarda bulunur, dua eder ve ruhuma Fâtihalar, İhlâslar gönderir de belki bunlar Allah katında bağışlanmama vesile olur. Zira bir hadîs-i şerifte Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Müslümanlardan ölen bir kimse yoktur ki, onun üzerine Müslümanlardan yüz kişiye baliğ olan bir cemaat namaz kılıp hepsi onun için şefaat dilesinler de, onun hakkındaki şefaatleri kabul olunmasın.”(4) Bir başka rivayette bu sayı kırk olarak ifade edilmiştir.
Nihayet imam da camiden çıkmıştır. Müezzin gür bir sesle; “Bu merhumu nasıl bilirdiniz?” ve “Haklarınızı helâl edin.” der. Üzerinizde kul hakları varsa ve hak sahipleri de orada değilse veya hak sahiplerinden orda bulunanlar can-ı gönülden size haklarını helâl etmemişlerse hesaplaşma Rûz-u Ceza’ya, Mahkeme-i Kübrâ’ya kalmıştır.
Nihayet cenaze namazınız kılınır. Peygamber Efendimiz, Buharî’nin Ebû Said el-Hudrî (r.a.) Efendimiz’den rivayet ettiği bir hadiste; “Tabuta konulup kabre götürülmek üzere erkekler omuzlarına yüklendiklerinde ölen kimse iyi bir kimse ise; ‘Beni ulaştırın.’ der. Eğer iyi bir kimse değil ise; ‘Eyvah! Bu cenazeyi (beni) nereye götürüyorsunuz.’ diye feryat eder. Cenazenin bu feryadını insanlar hariç diğer bütün canlılar işitir. Eğer bu sesi bir insan duysaydı, düşer ve bayılırdı.”(5) buyurmaktadır.
İnsanların mal mülkle, makam mevkiyle, evlâd-ü iyalle birbirlerine karşı öğündükleri, aldatıcı, süslü bir oyun ve eğlence(6) yeri olan dünya hayatı çoktan bitmiştir. Sinesi yanık, kalbi yaralı Yunus, dillerimizde neşvünema bulan bildik dizelerde ne diyordu:
“Mal sahibi mülk sahibi
Hani bunun ilk sahibi
Mal da yalan mülk de yalan
Var biraz da sen oyalan...”
Ölüm Nasıl Karşılanmalı
- Ölüm hâlinde olanlara kelime-i tevhit telkin edilir.
- Bir ölünün yanında bulunulduğunda hayır söylenir. Zira melekler söylenilenlere “âmin” derler.
- Yakınını kaybeden bir Müslüman şu şekilde dua eder: “Biz dünyada Allah’a teslim olmuş kullarız ve âhirette de O’na dönücüleriz. İlâhî, musibetimden ötürü bana mükâfat ver.”
-
- Yakını ölen kimse, alan ve verenin Allah olduğu bilinciyle sabretmeli ve “İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn” demelidir.
-
- Ölünün arkasından şefkat nedeniyle ağlanabilir, bu rahmet vesilesidir; fakat saçı başı yolarak, çığlık atmak suretiyle ağlamak doğru değildir.
-
- Cenaze için şefaat dilemeli ve namazına iştirak etmelidir. Kendisi için şefaat dilenen ve cenaze namazında en az üç saf bulunan kimsenin affı ve kurtuluşu umulur. Namazı kılınıncaya kadar cenazede hazır bulunanlara bir kırat (Uhut dağı kadar), cenaze defnedilinceye kadar bulunan kişi için ise iki kırat sevap vardır.
-
- Ölü için şöyle dua edilir: “İlâhî! Bunu yarlığa ve buna rahmet eyle. Ona ikram eyleyerek gireceği yeri genişlet. Onu su, kar ve buzla yıka. Beyaz elbiseyi kirden pakladığın gibi onu da hatalardan temizle. Ona dünyadaki evine bedel, daha kıymetli bir yuva; ailesine karşılık daha hayırlı bir aile ver. Onu kabir ve ateş azabından koruyarak Cennetine koy. İlâhî! Dirimize, ölümüze; küçüğümüze, büyüğümüze; burada bulunanımıza, bulunmayanımıza mağfiret eyle!”
-
- Ölünün, ailesi arasında kalması doğru değildir. Ölüm hâli vuku bulduğunda cenazenin gasil, kefenlenme, namazının kılınması, nakil ve defni gibi işlemler süratle yapılır.
-
- Ölen kimsenin borcu varsa, bu borcu yakınları tarafından ödenmelidir.
- Defin işi bitip cemaat dağıldıktan sonra ölünün kabri başında durularak mağfiret dilenir, meleklerin sualleri hususunda Allah’tan sebat ve yardım istenir.
-
- Cenazenin yakınından geçen ona saygı göstermeli ve hayırla anmalıdır.
Yüce Allah (c.c.) bizleri, ölümü Hz. Mevlâna misali bir ‘şeb-i arus’ (sevgiliye kavuşma ve düğün gecesi) olarak telakki edenlerden eylesin!
Kaynakça:
1. el-Ankebût, 29/57.
2. Yûnus, 10/56.
3. Nevevî, Riyâzü’s-Sâlihîn, Terc: Sıtkı Gülle, Akit Yay. c. 2, s. 637.
4. Nevevi, a.g.e., c. 2, s. 643.
5. Buhârî, Cenâiz 50.
6. el-Hadîd, 57
Soğuk Yüzüyle Ölüm
Özlenen Rehber Dergisi 40. Sayı
Ölüm güzel şey budur perde ardından haber Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü Peygamber Şairimizi bu güzel şiir ve yazına ancak üstad Necip Fazılın bu dizesi giderdi. Kendisini tebrik eder yazılarının devamını bekleriz. En dererin kalbi muhabbet ve saygım ile.
selamu aleyküm ben bu yazıyı çok beğendim allah yazandan ve bizlere bu yazıyı okuma imkanı tanıyan herkesten razı olsun